“Zaten hep yabancıların başının altından çıkıyor bunlar. Mafya, çete, hırsızlık ne varsa hepsini Araplar yapıyor.”
Bu sözler, Paris’te ‘Türk mahallesi’ olarak bilinen Saint-Denis’de bir döner kebapçıda çalışan Türkiye kökenli Erkan’a ait.
Arkadaşları Dersimli Mehmet ve Oktay ise Erkan’ın Mağriplileri kastettiği ‘yabancılar’ ve ‘Araplar’ hakkında söylediklerinin ırkçılık gibi görünebileceği uyarısında bulunuyor.
Ve “Fransa`nın burjuva demokrasisini tamamladığını ve Nazi geleneğinden gelen Almanya’nın aksine ırkçılığın Fransız kültüründe yer almadığını” söylüyorlar.
Sonra Mehmet, Erkan’ı gösteriyor ve “Aslında ırkçılığı biz yapıyoruz” diye söyleniyor.
Erkan’ın sözlerini yumuşatmaya çalışıyorlar ama, Fransa’daki Türkiyelilerin, ortak ‘Müslümanlık’ kimliğini paylaştıkları Arap ve siyah toplumlardan kendilerini ayrı tutma çabaları dikkat çekiyor.
Türk mahallesinde geçirdiğim birkaç saatte muhabbet eden esnaflardan ismini vermek istemeyen bir Sivaslı tüccar da saldırılar için “Müslüman olarak utanıyoruz. Ekmeğini ye, Fransız vatandaşlığını al, sonra olmadık pisliği yap!” diyor.
Konuştuğum Türkiyelilerin çoğu, ‘topluma entegrasyon yolunun Fransız sistemine, kurallarına uymaktan geçtiğini fakat örf ve adetlerin de unutulmaması gerektiği’ görüşünde.
Sivaslı esnaf “Sisteme, kurallara uy geç” diyor.
Ama toplumun geri kalanıyla da “kaynaşmak zorunda olmadıklarını” söylüyorlar. “İstesek de olmuyor.”
Bu durumu kırk yıldır Fransa’da yaşayan Ankaralı süs eşyaları satan dükkanın sahibi şöyle anlatıyor:
“Fransız komşular var ama gidemiyorum. Domuz veriyorlar yiyemiyorum, otururken alkol ikram ediyorlar içemiyorum. Nasıl kaynaşayım ki?”
“Bak” diye hemen yanımızdaki bistroda oturup şarap içen dört Fransız’ı gösteriyor, “Bak onlar oturmuş şaraplarını içiyor muhabbet ediyor. Biz de burada Türkçe kendi kendimize konuşuyoruz. Hep böyle, hep de böyle olacak.”
Ama bu ayrışma, yalnızca kültür ve geleneklerin yarattığı alışkanlıklardan kaynaklanmıyor gibi görünüyor.
Toplumda karşılaştıkları muamelenin kendi içlerine dönmelerinde etkili olduğunu söylüyorlar. Kayserili esnaf bununla ilgili deneyimini şöyle anlatıyor:
`Özgürlük, Kardeşlik, Eşitlik kağıt üzerinde`
“Benim Fransız pasaportum, kimliğim var. Polis soruyor gösteriyorum. Bana hala nerelisin, orijinin neresi diye sorup duruyor. İnsan rahatsız olmaz mı? Yok artık o Özgürlük, Kardeşlik, Eşitlik kimliği artık kağıtta kaldı.”
Kendi çocuklarının deneyimlerinden yola çıkarak da “göçmen toplulukların, okullarda öğretmenler tarafından iyi eğitim kuruluşları yerine meslek liselerine yönlendirildiklerini” söylüyorlar.
Yine de, Fransa’nın demokratik sistemi içinde kendilerine yönelik herhangi bir ırkçı, yabancı düşmanlığı tehdidi görmediklerini söylüyorlar. Rue du Faubourg Saint-Denis sokağında helal et satan Adem ve Mehmet de Almanya Dresden’de İslam karşıtı gösterileri örnek gösterip, “böyle bir şey burada Fransa’da olmaz işte” diyor.
Türk mahallesinde Charlie Hebdo’nun karikatüristlerine yönelik saldırılar içinse farklı tepkiler geliyor.