Salgının ne zaman biteceğinin belli olmaması, vaka sayısında yeterli düşüşün sağlanamaması toplumun kaygılarını da artırıyor. Prof. Dr. Nesrin Dilbaz´a göre ruhsal hastalıklardaki artış Türkiye´ye özgü değil. Dilbaz, pandeminin geleceğe dönük umutsuzluğu getirdiğini, bunun yanı sıra sisteme olan güvensizliğin de arttığını söyledi.
Bir yılı aşkın süredir toplumsal hayatta etkisini sürdüren koronavirüs pandemisinin ne zaman biteceği hala belirsizliğini koruyor. Türkiye´de önlemler kapsamında sokağa çıkma yasakları uygulanıyor, sosyal izolasyon çağrıları da sürüyor. Ancak uzun süredir tedbirlerin sürdüğü ülkede günlük vaka sayıları ikinci kapanmanın ardından 5 binin altına inmedi.
Özellikle Sağlık Bakanlığı´nın ‘çok riskli´ ve ‘riskli´ diye tasvir ettiği şehirler başta olmak üzere ülke genelinde alınan önlemlere rağmen vakaların yeteri kadar düşmemesi kaygıya yol açıyor. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milletvekili Gamze Taşcıer´ın açıklamasına göre, Türkiye´de 2019´da 49.8 milyon kutu antidepresan ilaç satılırken bu sayı 2020´de 54.6 milyona çıktı, kullanım oranındaki artış ise yüzde 9.6 oldu.
Koronavirüs önlemlerinin ekonomiye etkileri bunu tetikliyor olabilir mi? Sosyal izolasyonun döneminin ne zaman biteceğinin belirsiz olması kaygıyı artırıyor mu? Bu soruların cevabını ve engellemek için neler yapılması gerektiğini Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nesrin Dilbaz Sputnik´e anlattı.
‘Sadece Türkiye´de değil, tüm dünyada ruh sağlığı hastalıkları artış gösterdi´
Prof. Dr. Dilbaz´a göre, pandemi sırasında ruh sağlığı hastalıkları bir artış gösterdi ancak bu sadece Türkiye´ye özgü değil. Dilbaz depresyon ve kaygı bozukluklarında belirgin artış olduğunu vurgulayarak “İster genç, ister 65 yaş üstü, ister çocuk olsun, belirgin bir şekilde anksiyete bozuklukları dediğimiz obsesif kompulsif bozukluk, travma sonrası stres bozukluğunda artış görülmeye başlandı. Aynı zamanda Kovid-19´un devam etmesiyle, süresinin uzamasıyla birlikte insanların izole olması, sosyal ilişkilerinin sınırlandırılması, maddi kayıplara uğraması, iş kayıplarının olması, işyerlerinin kapatılması, işten çıkarılması gibi sıkıntılara yönelik depresif semptomlarda artış oldu” dedi.
‘Gençler yaşlılara göre daha fazla ‘yalnız´ hissediyor´
Gençlerde yaşlılara göre ‘yalnız hissetmenin´ daha yoğun olduğunu söyleyen Dilbaz “Gençlerin geleceğe dönük umutlarında bir azalma var. Gelecekle ilgili kariyer planlarında, eğitim planlarının sekteye uğradığı ve geleceğe yönelik bir plan yapamadıkları için de mutsuzluk, kaygı ve depresifliğin arttığını gördük. Bütün bunların hepsini bir araya getirdiğimizde Kovid-19 öncesiyle kıyasladığımızda pandemi sırasında gerçekten insanlarda ruhsal hastalıkların görülme oranında belirgin bir artış var” ifadelerini kullandı ve ekledi:
‘Belli bir dönem hastanelerin pandemi hastanesi olarak kullanılması, ruhsal problemler konusunda yardım almayı geciktirdi´
“Ülkemizde belki toplumsal epidemiyolojik bir çalışma yok ama antidepresan kullanımından yola çıkarak ruhsal hastalıkların arttığı sonucuna varabiliyoruz. Bence belli bir dönem hastanelerin pandemi hastanesi olması, hastaların ciddi bir problemi olmadan hastaneye gitmek istemeyişleri ruhsal problemleri konusunda yardım aramalarını geciktirdi.”
‘Pandemide geleceğe olan umutsuzluk kadar sisteme olan güvensizlik de arttı´
Pandemi sürecinde geleceğe olan umutsuzluğun yanı sıra sisteme olan güvensizliğin de arttığını söyleyen Dilbaz “İnsanların tükenmişlikleri, bunu çok büyük bir travma olarak yaşamalarını önlemeye yönelik toplumsal ve tabii idari, hükümet alanında önleme çalışmaları yapılabilir. Çok ciddi maddi kayıplara uğrayan insanların kendilerine, geleceklerine ve çevrelerine yönelik umutlarını devam ettirmeleri çok mümkün değil. Bu dönemde insanların geleceklerine olduğu kadar sisteme olan güvenlerinin de azaldığını görüyoruz. Bu sebeple önleme çalışması olarak kendilerini daha güvende hissedebilecekleri, maddi olarak arkalarında bir sistemin olduğunu gösterebilecek çalışmalar gerekiyor” diye konuştu.
‘65 yaş üstünün zorluklarla baş edebilme güçleri daha iyi, gençlerde bu konuda sıkıntı var´
65 yaş üstü kişilerin ruhsal dayanıklığının gençlere göre daha fazla olduğuna işaret eden Dilbaz “Yapılan çalışmalarda 65 yaş üstünün daha fazla izole olmasına rağmen daha az kaygı yaşadıklarını gördük. 65 yaş üstü grubu pek çok travma geçirdi. Kıtlık da gördüler, yokluk da gördüler, azla yetinmeyi bildiler. Televizyonun, radyonun olmadığı bir dönemden geldiler. Sonuç olarak diyebiliriz ki, zorluklarla baş edebilme güçleri daha iyi. Gençlerde bu konuda bir sıkıntı var, biraz daha zorluk yaşıyorlar. Çünkü daha fazla imkanlarla büyüdüler. Bu dönemde 20´li yaşlarda olanlara bakın. Son 30-40 yılda ülkemizde travma diyebileceğimiz yokluklar, savaşlar olmadı” dedi ve ekledi:
‘Okullarda zihinsel ve ruhsal olarak daha dayanıklı olmaya yönelik bir eğitim programı oluşturulabilir´
“Bu sebeple belki de önleme çalışmalarından bir tanesi toplumun okullarda da dahil olmak üzere insanların zihinsel ve ruhsal olarak daha dayanıklı olabilmelerine yönelik bir eğitim programı oluşturulabilir.”
‘Sağlık sistemine güven arttı, aşılamanın devam etmesi insanları iyi hissettiriyor´
Dilbaz “Bunlar önleme çalışmaları. Bir de var olduktan sonra ne yapılabilir sorusu var. Halihazırda yapılan çalışmalar var. Sağlık Bakanlığı online görüşmeleri resmileştirdi. Tele tıp dediğimiz, hastalarımızın evden dışarı çıkmadan bizlerle ilişkiye geçme şansları var artık, yardıma ulaşabiliyorlar. Sağlık sistemine güven biraz daha arttı, aşılamanın devam etmesi insanları biraz daha iyi hissettiriyor. Özellikle kronik hastalığı olanların raporlarının devam etmesi, ilaçlarına ulaşabilmenin hala sürüyor olması da bunu sağlıyor” diye konuştu.
‘Hekim intiharlarında artış söz konusu, doktorlar tükeniyor´
Hekimlerin bu süreçte tükendiklerini ve intiharlarının arttığına vurgu yapan Dilbaz “Bu dönemde hiç olmadığı kadar hekim intiharı da gördük. Bu süreçte hekimlerin hiç olmadıkları kadar yorulduklarını, ruhsal ve sinirsel olarak tükendiklerini söyleyebiliriz. Tükenmişlik yaşayan bir grup. Yaptığınız işlerde yeterince maddi ya da manevi takdir edilmezseniz, hem toplumdan bu geri bildirimi alamazsanız hem de yukarıdan bir baskıyla karşı karşıya kalırsanız arada sıkışmışlık oluyor. Bunu en çok hekimler yaşıyor. Zaten fiziksel olarak çok yoruluyorlar. Bence hekim tükenmişliğinin üzerinde durmak lazım. Şu anda toplum tükenmişliğinin daha da üstünde” dedi.