Ağustos 1991’de SSCB Başkanı Mihail Gorbaçov’a karşı yapılan darbe girişimi cumhuriyetlerin bağımsızlık ilan etme sürecini tetiklerken, aynı yıl sonbaharda ilan edilen bağımsızlık bildirgeleri 26 Aralık’ta Sovyetlerin resmen dağılmasına neden oldu. Türkiye SSCB’den bağımsızlığını ilan etmiş yeni devletleri hızla tanırken en yakın komşusu Ermenistan ile karşılıklı tanıma süreci bir türlü gerçekleşmedi. 8 Nisan 1993’te Azerbaycan’ın Kelbecer bölgesinin Ermenistan güçleri tarafından işgalini gerekçe gösteren Türkiye, komşusuyla sınırını kapattı. Ta ki 1 Temmuz 2022’de üçüncü ülke vatandaşlarının Türkiye-Ermenistan sınırını geçmesine verilen izne kadar bu alanda herhangi bir hareketlenme gözlenmedi. Kasım 2021’de Avrupa Birliği Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerinin normalleşmesi istikametinde hamle yaparken en yakın komşusuyla ilişkilerini normalleştirmek için Türkiye de özel yetkili temsilci atadı. Son aylarda iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşeceğine ve özellikle kara sınırlarının açılacağına ilişkin söylentilerin artmasına rağmen somut bir sonuç elde edilebilmiş değil. Independent Türkçe iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşme konusunu Ermenistan Bilimler Akademisi Şarkiyat Araştırmaları Enstitüsü eski müdürü Prof. Dr. Ruben Safrastyan’a sordu. Tarih profesörü Safrastyan’ın yanıtlarını okurlarımıza sunuyoruz.
Prof. Dr. Ruben Safrastyan
Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesi istikametinde özellikle 6 Ekim 2022’de Prag’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Paşinyan arasında gerçekleşen buluşmadan sonra ciddi siyasi iradeye ortaya konmuştu. Süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bence, başlatılan süreçten daha büyük beklentiler vardı, ancak şimdi gördüğümüz sonuçlar bu beklentileri karşılamıyor. Beklentiler, müzakere sürecinin iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasına ve sınırların normalleşmesine yol açacağı yönündeydi. Maalesef, bu beklentiler gerçekleşmedi ve aslında bu süreç, son zamanlarda neredeyse hiç ilerleme göstermemiş gibi görünüyor, daha az önemli konularda anlaşmaya varıldığı anlamına geliyor; üçüncü ülke vatandaşları ve diplomatik pasaport sahipleri için sınırın açılması gibi. Yani, beklentiler sonuçlardan daha yüksekti. Sürecin çıkmazda olduğunu düşünmemin nedeni, Türkiye'nin tutumundan kaynaklanıyor. Çünkü Türkiye, iki ülke ilişkilerinin ön koşulsuz olarak düzenlenmesi gerektiğini beyan etmesine rağmen, Ankara aslında ön koşullar öne sürdü.
Ön koşul hakkında farklı açıklamalar var, ancak şu anda Erdoğan tarafından da dile getirilen son açıklama şu: Türkiye, Ermenistan ve Azerbaycan arasında bir barış anlaşması imzalanana kadar Ermenistan ile ilişkilerin normalleşmesi sürecinde adım atmayacak. Yani iki ülke arasındaki ilişkilerin düzeltilmesi sorunu, üçüncü bir ülkenin süreciyle bağlantılı. Ve bence bu, Türk diplomasisinin hatasıdır. İki ülke bu formatı oluşturduğunda, ilişkilerin düzeltilmesi sürecini tamamlamalı ve ardından iki ülke arasındaki mevcut sorunları ele almaya başlamalıydılar. Ancak bu, Ankara'nın tutumu nedeniyle gerçekleşmedi.
İlişkilerin normalleşmesine engel olacak faktör veya faktörler var mıdır? Varsa onların aşılması için Türkiye ve Ermenistan hangi adımları atmalı?
Bazı jeopolitik nedenlerle iki ülke arasında ilişkilerin kurulması elverişli olmayabilir, ama bu belirleyici bir rol oynamıyor. Çünkü iki ülke, ilişkileri düzenleme konusunda siyasi iradeye sahipse, bunu yapabilirler. Bir kez daha vurgulamak isterim ki, bu 30 yıl boyunca Türkiye tarafından sürekli olarak Erivan ile ilişkilerin düzenlenmesine dair ön koşullar öne sürüldü. Yani, şu anda sürecin çıkmazda olması Türkiye'nin kararıdır, çünkü Ermenistan sürekli olarak Ankara ile ilişkileri ön koşulsuz düzenlemeye hazır olduğunu dile getirdi.
Türkiye’nin 60 seneden bu yana yürümekte olduğu AB hedefine doğru Ermenistan son iki yılda çok hızla yürüyor. İki ülkenin birbirinden öğreneceği hangi hususlar vardır?
Eğer Türkiye örneğini alırsak, 60 yıldır Türkiye bu süreci gerçekleştiremiyor, çünkü AB'nin Türkiye'ye koyduğu taleplerin önemli bir kısmını yerine getirmedi. Bu da gösteriyor ki, AB üyesi olmak için belirli adımlar atılması gerekiyor. Bu açıdan Türkiye, Ermenistan için olumsuz bir örnek olabilir. Ermenistan son dönemde hızlı olmasa da AB ile ilişkilerini oldukça yoğun bir şekilde derinleştiriyor, ancak Ermenistan’ın AB’ye giden yolu uzun olacak. Erivan bu yönde henüz ilk adımları atıyor. Ermenistan henüz AB üyeliği yolunda belirleyici adımlar atmadı ve başlangıç aşamasında bulunuyor. Ayrıca Ermenistan’ın AB ile daha fazla entegrasyon ve üyelik yoluna mı gideceği, yoksa sadece AB ile ilişkilerini genel dış politika çeşitlendirmesi çerçevesinde mi derinleştireceği henüz belli değil.
Sizce iki ülkenin özel temsilcilerinin görüşmeleri neden somut sonuçlar vermiyor?
Basında yer alan bilgiler dışında, görüşmelerde hangi konuların ele alındığına dair ayrıntılara hâkim değilim. Bu görüşmeleri genel olarak değerlendirdiğimizde ve görüşmeler sırasında tartışılan konulara baktığımızda, Türkiye'nin daha önce bahsettiğim yaklaşımının bu müzakerelerde de gösterdiği izlenimini edinmek mümkün. Özellikle “sınırın açılmasının Türkiye'den çok Ermenistan için önemli olduğu” yaklaşımı. Yani esas itibarıyla Türkiye, ilişkilerin normalleştirilmesi amacıyla değil, Ermenistan'dan bazı tavizler elde etmek amacıyla müzakereler yürütüyor.
8 Nisan 1993’te kapanmış kara sınırlarının iki ülke vatandaşlarına da açılması için hangi kararlı adımlar atılmalı?
Burada önemli olan siyasi iradedir ve bu siyasi irade Türkiye tarafından gösterilmelidir, çünkü Ermenistan sınırı açmaya hazır. Ankara'ya uygun siyasi tavizler almak için sınırın kapalı kalması, Ermenistan'a baskı uygulanması Türkiye'nin siyasi iradesidir. Türkiye'de böyle bir siyasi karar olduğunu gördüğümüzde, 1990'lardan bugüne kadar bu konuda Türkiye'nin siyasi elitinde bir tutum değişikliği olmadığını söyleyebiliriz.