Tarih: 16.09.2013 14:23

Putin: Tanrı Hepimizi Eşit Yarattı

Facebook Twitter Linked-in

Vladimir Putin – Rusya Devlet Başkanı

Son dönemlerde Suriye konusunda yaşanan gelişmeler, ABD halkına ve onların siyasi liderlerine doğrudan hitap etme ihtiyacını hissettirdi bende. Toplumlarımız arasında yetersiz bir iletişimin olduğu bir dönemde, böyle bir şey yapmanın son derece önemli olduğunu düşünüyorum.

Aramızdaki ilişkiler, farklı aşamalardan geçti. Soğuk Savaş sırasında birer rakiptik. Ancak, aynı zamanda müttefik olduk ve birlikte Nazileri yendik. Evrensel uluslararası örgüt olan Birleşmiş Milletler, bunun akabinde kurularak, bu tür bir yıkımın bir daha gerçekleşmesini önlemeyi amaçladı.

Birleşmiş Milletler’in kurucuları şunu anlamışlardı ki, barış ve savaşı etkileyen kararlar ancak uzlaşıyla alınır ve Amerika’nın onayıyla, Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin veto hakkı, Birleşmiş Milletler Şartı’na dahil edilmiştir. Bunun ifade ettiği derin irfan, uluslararası ilişkilerin istikrarını on yıllar boyu güçlendirmiştir.

Kimse, BM`nin kaderinin, gerçek bir yaptırım gücü olmadığı için çöken Milletler Cemiyeti gibi olmasını istemez. Eğer etkili ülkeler BM`yi baypas eder ve BM Güvenlik Konseyi kararı olmadan askeri güç kullanırsa, BM de, tarihe gömülen Milletler Cemiyeti gibi tamamen benzer bir kaderi yaşayabilir.

Birçok ülkenin ve önemli siyasi-dini liderlerin –Papa da buna dahil- güçlü muhalefetine rağmen Birleşmiş Milletler’in Suriye’ye olası bir saldırısı, çok daha masum insanın ölmesi ve çatışmanın Suriye sınırlarının çok ötesine taşınabilmesi riskini de beraberinde getirecektir. Tek bir saldırı, şiddeti artıracak ve yeni bir terörizm dalgasının doğmasına yol açacaktır. Bu durum, İran’ın nükleer sorununun ve İsrail-Filistin anlaşmazlığının çözümüne yönelik çok-taraflı çabaları da zedeleyecek; Kuzey Afrika ve Orta Doğu’ya daha büyük bir istikrarsızlık getirecektir. Aynı zamanda, tüm uluslararası hukuk sistemi ve düzeninin de dengesinin yok olmasına sebep olabilir.

Suriye, bir demokrasi mücadelesi yaşamıyor. Daha ziyade, çok-dinli bir ülkede hükümet ile muhalefet arasında silahlı bir çatışma söz konusu. Suriye’de demokrasinin çok az sayıda şampiyonu var. Ancak, burada hükümetle savaşan oldukça fazla sayıda el Kaide ve aşırılık yanlısı grup söz konusu.

Burada savaşan Arap ülkelerinin paralı askerleri, Batılı ülkeler ve hatta Rusya’dan gelen yüzlerce militan da, derin bir endişe kaynağıdır. Bu kişiler ülkelerine Suriye’de elde ettikleri deneyimle dönecekler midir? Her şey bir yana, Libya’da savaştıktan sonra aşırılık yanlısı gruplar Mali’ye geçmişlerdir. Ve bu durum hepimizi tehdit eder niteliktedir.

Dışarıdan bakıldığında, Rusya, Suriyelilerin kendi gelecekleri için bir uzlaşı planı geliştirmelerini sağlayan barışçıl bir diyalogdan yanadır. Suriye hükümetini değil, uluslararası hukuku koruyoruz. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni kullanmamız gerekiyor ve şuna inanıyoruz ki bugünün karmaşık ve çalkantılı dünyasında hukuku ve düzeni korumak, uluslararası ilişkileri kaostan uzak tutmanın birkaç yolundan biridir. Hukuk, halen hukuktur ve sevsek de sevmesek de onu izlememiz gerekir. Mevcut uluslararası hukuk çerçevesinde, güç kullanımına, sadece öz savunma ve Güvenlik Konseyi kararı durumunda izin verilir. Bunun dışındaki her şey, Birleşmiş Milletler Şartı’na aykırıdır ve bir “saldırı” olarak kabul edilir.

Suriye’de kimyasal silah kullanıldığı konusunda kimsenin şüphesi bulunmuyor. Ancak, kimyasal gaz, Suriye tarafından değil, muhalif güçler tarafından, onların –köktencilerle aynı safta yer alacak olan- güçlü yabancı patronları tarafından bir müdahaleyi provoke etme amaçlı olarak kullanılmıştır. Radikal grupların, bir başka saldırı planı –bu kez İsrail’e karşı- içerisinde olduğuna dair bazı raporlar da bulunmaktadır.

Yabancı ülkelerin iç işlerine askeri müdahalenin, ABD açısından sık sık başvurulan bir yöntem haline gelmesi, endişe vericidir. Bu, Amerika’nın uzun vadeli çıkarına mıdır? Bundan pek emin değilim. Dünya çapında milyonlarca kişi Amerika’yı giderek bir demokrasi modeli olarak değil, sadece güce sırtını dayayan, “ya bizdensiniz ya bize karşı” sloganı altında koalisyonlar kuran bir ülke olarak görmektedirler.

Ancak, güç, artık etkisiz ve anlamsız hale gelmiştir. Afganistan’daki süreç sarpa sarmıştır; ve uluslararası güçlerin bölgeden çekilmesinin ardından burada yaşanabilecekleri kimse öngörememektedir. Libya, aşiretlere ve klanlara bölünmüştür. Irak’ta sivil savaş devam etmektedir ve her gün onlarca kişi ölmektedir. ABD’de birçok kişi Irak ve Suriye arasında bir benzerlik kurabilir ve hükümetlerin niçin yakın zamanda yaptığı bir hatayı yinelemek istediğini sorabilir.

Bu saldırıların hedefe ne kadar yönelik olduğu veya silahların ne denli sofistike olduğunun bir önemi yok: Saldırıların koruma niyetiyle yapıldığı sivil zayiatın yaşanması kaçınılmazdır – yaşlılar ve çocuklar da buna dahil.

Dünya buna karşı şu soruyu sorarak tepki veriyor: Uluslararası hukuka güvenemezseniz, peki, güvenliğimizi sağlamak için başka yollar bulmanız gerekmez mi? Dolayısıyla, giderek daha fazla sayıda ülke, kitle imha silahları edinmeye başladı. Bu mantıklıdır: Eğer elinizde bir bomba varsa kimse size dokunamaz. Nükleer silahların yaygınlaşmasını önlemekten konuşurken, aslında hakikatte bunun tam tersi bir süreç yaşanmakta.

Güç dilini kullanmayı bırakmalı ve medeni diplomatik ve siyasi uzlaşı yoluna geri dönmeliyiz.

Askeri harekatı önlemek için yeni bir seçenek doğdu son günlerde. ABD, Rusya ve uluslararası topluluğun tüm üyeleri, Suriye hükümetinin, kimyasal cephaneliği imha edilmek üzere uluslararası kontrole verme konusundaki istekliliğinden faydalanmalıdır. Başkan Obama’nın açıklamalarından görülüyor ki, ABD, bunu, askeri harekatın bir alternatifi olarak görüyor.

ABD Başkanı’nın Suriye konusunda Rusya ile diyalogu devam ettirme konusundaki ilgisini memnuniyetle karşılıyorum. Bu umudu canlı tutmak için birlikte çalışmalıyız – tıpkı Haziran ayında Kuzey İrlanda’da Lough Erne’deki G-6-8 toplantısında kararlaştırdığımız gibi. Ve müzakerelere dönük olarak görüşmelerimize ivme kazandırmalıyız.

Eğer Suriye’ye yönelik olarak güç kullanmaz isek, bu durum uluslararası ilişkilerdeki atmosferi iyileştirecek ve karşılıklı olarak güvenimizi güçlendirecek. Ayrıca, ortak başarımız olarak kayda geçecek ve gelecekte diğer kritik meselelerdeki işbirliğimize de kapı aralamış olacak.

Başkan Obama ile çalışmalarım ve kişisel ilişkimde artan bir güven ortamı söz konusudur. Bunu takdirle karşılıyorum. Kendisinin ABD halkına hitap ettiği konuşmasını da titizlikle inceledim. Ve “Amerika’yı farklı kılanın ve onu ayrıcalıklı gösterenin ABD’nin politikası olduğunu belirttiği “Amerikan istisnacılığı” konusundaki sözlerine katılmadığımı özellikle belirtmek isterim.

Sebebi ne olursa olsun, insanları, kendilerini ayrıcalıklı görmek için teşvik etmek, son derece tehlikelidir. Büyük ülkeler vardır, küçük ülkeler vardır. Zengin ülkeler vardır, fakir ülkeler vardır. Demokrasi gelenekleri uzun geçmişe dayananlar vardır, halen demokrasi yolunda ilerlemekte, yolunu bulmaya çalışmakta olan ülkeler vardır. Onların politikaları da birbirinden farklıdır. Biz hepimiz farklıyız; ancak Tanrı’nın bizi eşit yarattığını da unutmamalıyız.

Kaynak: http://www.nytimes.com/2013/09/12/opinion/putin-plea-for-caution-from-russia-on-syria.html?pagewanted=all&_r=1&




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —