• BIST 100

    10266,53%-0,01
  • DOLAR

    32,26% 0,07
  • EURO

    34,74% -0,08
  • GRAM ALTIN

    2401,73% -0,30
  • Ç. ALTIN

    3880,31% -0,35

Rusya´nın Penceresinden Dünya Nasıl Gözüküyor?

Rusya´nın Penceresinden Dünya Nasıl Gözüküyor?

Hem TPP hem de TTIP´in geleceği henüz net değil. Sadece kısmen başarılı olabilirler veya başarısızlığa da sürüklenebilirler. Ancak, ortada bariz bir eğilim var: 1990´lı yıllardaki görünüşte muhteşem bir zaferin ardından 2000´li y

 

Sergey Karaganov *

 

Gelecekte, Çin´in yatırım ve kaynak sağlayacağı, Rusya´nın da güvenlik ve jeopolitik istikrara katkı vereceği Orta Asya´da bir eş başkanlık ortaya çıkabilir. 

Küresel eğilimlerle işe başlayayım. İkinci Dünya Savaşı´nın ardından ortaya çıkan dönem artık sona erdi. Bu dönem, görece olarak düzenli ve istikrarlı bir çatışma sistemiyle niteleniyor. Aslında, Soğuk Savaş´ın sona ermesi, yeni bir düzenin ortaya çıkması anlamına gelmedi. Başlıca güç merkezlerinin ağırlıklı olarak işbirliği temelli ilişkiler kuracağına dair bir umut vardı. Ancak, tek kutuplu bir dünya kurma yönünde bir girişimde bulunuldu ve bu girişim başarısızlığa uğradı. Nereden bakarsak bakalım, dünya, herkesin herkese karşı bir mücadelesi olmasa da, çalkantılar ve azılı bir rekabetten oluşan bir dalgayla silip süpürülüyor. Gücün hızla yeniden dağıtıldığına tanıklık ediyoruz. Yirminci yüzyılın ikinci yarısının kuralları artık işlemiyor: egemenlik ve toprak bütünlüğüne dair mutlak saygı, diğer ülkelerin iç işlerine müdahil olmama (en azından açıkça) ve en azından büyük güçlerin güvenliği ve çıkarlarına saygı. Bu ilkelerin tümünü “tek kutuplu dünyanın” ideologları ortadan kaldırma çabası içerisine girdi. Bununla birlikte, onların yerine geçecek bir şey de üretilmedi. Eski ilkeleri yeni gerçekliğe adapte etme girişimleri de başarısızlığa uğradı. 

Yeni makro eğilimler, görece olarak bu kaos içinden kendilerine yol yapıyorlar ve bu da yeni bir dünyanın çerçevesini şekillendirebilir. Açıkçası, genel kanının aksine iki kutupluluk daha önce hiç yaşanmadı. Veya daha ziyade, sadece 1940´ların sonu ve 1950´li yıllarda, Sovyet liderliğinin hataları ve objektif koşullar, Çin ile bir çatışmayla sonuçlandığında iki kutupluluk söz konusuydu. Henry Kissinger ve Richard Nixon´ın 1970´li yılların başında sergiledikleri kurnaz diplomasi sayesinde, ilişkilerde fiili bir üç kutuplu sistem ortaya çıktı. Masraflı ve güvenilir olmayan müttefiklerden oluşan bir grupla birlikte Sovyetler Birliği´nin ABD ve Batı ile birlikte dünya çapında ve doğuda da Çin ile bir mücadele vermesi gerekti. Sovyetler Birliği´nin nahoş bir jeostratejik konumu vardı. 

Halihazırda, dünya ekonomisi ve siyasetinde iki merkez şekilleniyor. Tek kutuplu bir dünya kurma umutlarının anlamsızlığını fark eden ABD, Çin´i çevreleme ve etrafında ABD merkezli yeni bir yapılanma kurma politikası benimsedi ve bunu da esas olarak ekonomik ve siyasi araçlarla gerçekleştirdi. İlk adım, bir grup Asya-Pasifik ülkesiyle Trans-Pasifik Ortaklığı kurmaktı. Üyeleri arasında ne ASEAN ülkeleri ne de jeo-ekonomik yönelimi konusunda son bir tercihte bulunması gereken Güney Kore vardı. Ve elbette Çin bu süreçte Pekin´in nüfuzunu sınırlandırmaya yönelik bir stratejiyle uyumlu olarak dışarıda kalıyor. Eş zamanlı olarak, ABD, kendi zayıflıklarından korkan Avrupalı müttefiklerin bazılarıyla birlikte, Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı üzerinde çalışıyor. Avrupa´daki açmazı kaldığı yerden devam ettirmek ve hatta kıta Avrupası´nın Rusya ve Çin ile yakınlaşmasını önlemek üzere alt-kıtadaki sistemik askeri-siyasi çatışmayı yenilemek için çok şey yapıldı. 

Hem TPP hem de TTIP´in geleceği henüz net değil. Sadece kısmen başarılı olabilirler veya başarısızlığa da sürüklenebilirler. Ancak, ortada bariz bir eğilim var: 1990´lı yıllardaki görünüşte muhteşem bir zaferin ardından 2000´li yıllarda ciddi biçimde zemin kaybeden “eski” Batı artık pozisyonunu yeniden konsolide etmeye çabalıyor. 

Aynı zamanda Çin ilk kademe bir süpergüce dönüşüyor ve önümüzdeki on yıl içerisinde bütün bir güç olma anlamında dünyada bir numara haline gelebilir. Öngörülebilir bir gelecekte kişi başına düşen GSYİH anlamında ABD´yi geçmeyecek ve askeri güç anlamında da ABD´yi geride bırakmayacaktır – her ne kadar aralarındaki boşluğu azaltacak olsa da. Bununla birlikte, otoriter siyasi sistem sayesinde Çin, dış politika hedeflerini yerine getirmek üzere çok daha fazla kaynak yönlendirebilir. Çin´in yumuşak gücü, devasa mali yetenekleri ve piyasasıdır ve bunlar rakipleri için bile caziptir. Pekin, ideolojik açıdan yayıldığına dair herhangi bir şüpheyi engellemek için, kendi modelini dünyanın geri kalanına –özellikle de kalkınan dünyaya- izlenecek bir örnek olarak sunmaya başlıyor: “Çin tarzı”. Eş zamanlı olarak, Çin ekonomisi yavaşlıyor, dolayısıyla küresel ekonomik kalkınmayı ciddi anlamda zapt ediyor. 

Pasifik´te, yani Doğu´da, ABD´den artan bir dirençle karşılaşan Çin, yönünü Batı´ya çevirdi. Pekin, Çin´in güneybatı ve batı bölgelerinin (ve uzun vadede Avrupa´yı içerecek şekilde) ekonomik ve lojistik gelişimi için İpek Yolu Ekonomik Kemeri projesini de içeren “Tek Kemer, Tek Yol” stratejisini önerdi. Bu stratejinin amacı, Çin´in etrafında istikrar ve ekonomik kalkınmadan oluşan bir kemer yaratmak ve bunu yeni piyasalar ve dost güçlerle kaplamak. Rusya, nihayetinde Doğu´ya doğru uzun zamandır beklenen ekonomik ve siyasi yönelimine başladı. Birçok uzman, Rusya ile Çin arasında Orta Asya´da neredeyse kaçınılmaz bir çatışma olacağını öngörmüşlerdi. Ancak, Moskova ve Pekin, potansiyel farklılıklarını işbirliğine yönelik bir potansiyele dönüştürmek suretiyle çatışmayı önleyecek bilgeliğe sahiplerdi. 2015 yılında, İpek Yolu Ekonomik Kemeri projesi ve Avrasya Ekonomik Birliği´ni entegre etmek veya “eşleştirmek” üzere bir anlaşmaya vardılar. Gelecekte, Çin´in yatırım ve kaynak sağlayacağı, Rusya´nın da güvenlik ve jeopolitik istikrara katkı vereceği Orta Asya´da bir eş başkanlık ortaya çıkabilir.

Yazının devamı için :   m.org.tr/rusyanin-penceresinden-dunya-nasil-gozukuyor/



19.2° / 10.4°

Yükleniyor

Yükleniyor

Yükleniyor