Tarih: 31.12.2017 10:46

Rusya´nın Penceresinden Dünya Nasıl Gözüküyor?

Facebook Twitter Linked-in

 

Sergey Karaganov * 

Gelecekte, Çin´in yatırım ve kaynak sağlayacağı, Rusya´nın da güvenlik ve jeopolitik istikrara katkı vereceği Orta Asya´da bir eş başkanlık ortaya çıkabilir. 

Küresel eğilimlerle işe başlayayım. İkinci Dünya Savaşı´nın ardından ortaya çıkan dönem artık sona erdi. Bu dönem, görece olarak düzenli ve istikrarlı bir çatışma sistemiyle niteleniyor. Aslında, Soğuk Savaş´ın sona ermesi, yeni bir düzenin ortaya çıkması anlamına gelmedi. Başlıca güç merkezlerinin ağırlıklı olarak işbirliği temelli ilişkiler kuracağına dair bir umut vardı. Ancak, tek kutuplu bir dünya kurma yönünde bir girişimde bulunuldu ve bu girişim başarısızlığa uğradı. Nereden bakarsak bakalım, dünya, herkesin herkese karşı bir mücadelesi olmasa da, çalkantılar ve azılı bir rekabetten oluşan bir dalgayla silip süpürülüyor. Gücün hızla yeniden dağıtıldığına tanıklık ediyoruz. Yirminci yüzyılın ikinci yarısının kuralları artık işlemiyor: egemenlik ve toprak bütünlüğüne dair mutlak saygı, diğer ülkelerin iç işlerine müdahil olmama (en azından açıkça) ve en azından büyük güçlerin güvenliği ve çıkarlarına saygı. Bu ilkelerin tümünü “tek kutuplu dünyanın” ideologları ortadan kaldırma çabası içerisine girdi. Bununla birlikte, onların yerine geçecek bir şey de üretilmedi. Eski ilkeleri yeni gerçekliğe adapte etme girişimleri de başarısızlığa uğradı. 

Yeni makro eğilimler, görece olarak bu kaos içinden kendilerine yol yapıyorlar ve bu da yeni bir dünyanın çerçevesini şekillendirebilir. Açıkçası, genel kanının aksine iki kutupluluk daha önce hiç yaşanmadı. Veya daha ziyade, sadece 1940´ların sonu ve 1950´li yıllarda, Sovyet liderliğinin hataları ve objektif koşullar, Çin ile bir çatışmayla sonuçlandığında iki kutupluluk söz konusuydu. Henry Kissinger ve Richard Nixon´ın 1970´li yılların başında sergiledikleri kurnaz diplomasi sayesinde, ilişkilerde fiili bir üç kutuplu sistem ortaya çıktı. Masraflı ve güvenilir olmayan müttefiklerden oluşan bir grupla birlikte Sovyetler Birliği´nin ABD ve Batı ile birlikte dünya çapında ve doğuda da Çin ile bir mücadele vermesi gerekti. Sovyetler Birliği´nin nahoş bir jeostratejik konumu vardı. 

Halihazırda, dünya ekonomisi ve siyasetinde iki merkez şekilleniyor. Tek kutuplu bir dünya kurma umutlarının anlamsızlığını fark eden ABD, Çin´i çevreleme ve etrafında ABD merkezli yeni bir yapılanma kurma politikası benimsedi ve bunu da esas olarak ekonomik ve siyasi araçlarla gerçekleştirdi. İlk adım, bir grup Asya-Pasifik ülkesiyle Trans-Pasifik Ortaklığı kurmaktı. Üyeleri arasında ne ASEAN ülkeleri ne de jeo-ekonomik yönelimi konusunda son bir tercihte bulunması gereken Güney Kore vardı. Ve elbette Çin bu süreçte Pekin´in nüfuzunu sınırlandırmaya yönelik bir stratejiyle uyumlu olarak dışarıda kalıyor. Eş zamanlı olarak, ABD, kendi zayıflıklarından korkan Avrupalı müttefiklerin bazılarıyla birlikte, Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı üzerinde çalışıyor. Avrupa´daki açmazı kaldığı yerden devam ettirmek ve hatta kıta Avrupası´nın Rusya ve Çin ile yakınlaşmasını önlemek üzere alt-kıtadaki sistemik askeri-siyasi çatışmayı yenilemek için çok şey yapıldı. 

Hem TPP hem de TTIP´in geleceği henüz net değil. Sadece kısmen başarılı olabilirler veya başarısızlığa da sürüklenebilirler. Ancak, ortada bariz bir eğilim var: 1990´lı yıllardaki görünüşte muhteşem bir zaferin ardından 2000´li yıllarda ciddi biçimde zemin kaybeden “eski” Batı artık pozisyonunu yeniden konsolide etmeye çabalıyor.

Yazının devamı :  http://asam.org.tr/rusyanin-penceresinden-dunya-nasil-gozukuyor/

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —