• BIST 100

    9915,62%2,05
  • DOLAR

    32,42% -0,15
  • EURO

    34,65% -0,66
  • GRAM ALTIN

    2439,28% 0,14
  • Ç. ALTIN

    3999,24% 0,19

Suud-İsrail Dostluğu, Orta Doğu´nun Geri Kalanını Birleştiriyor

Suud-İsrail Dostluğu, Orta Doğu´nun Geri Kalanını Birleştiriyor

Son aylarda olayların gidişatını baş aşağı çeviren haberler giderek yaygınlaştı. Bununla birlikte, Orta Doğu standartlarında bile bu hikayenin yeni bir yanı var.

 

En üst düzey yetkilisi Veliaht Prens Muhammed bin Salman (MBS) aracılığıyla Suudi Arabistan ülke içindeki tutuklama dalgasına devam ediyor. Bu zamana değin yaklaşık 800 milyar dolarlık varlık ve banka hesabına el koydu. Birkaç gün sonra MBS, Lübnan Başbakanı Saad Hariri´yi Suudi Arabistan´a çağırarak ve burada Suudi devlet televizyonunda istifaya mecbur bırakılarak otoritesini gösterme girişiminde bulundu. Trump, Bin Salman´ın İran ve Hizbullah´a yönelik suçlamalarına desteğini gösteren tweetler attı ve müstakbel Suudi kral, İsrail´in gizli desteğini bile elde etti. Bu esnada İran, Lübnan´ın iç işlerine herhangi bir şekilde müdahil olduğunu veya Huthi isyancılar tarafından birkaç gün önce Riyad´daki Kral Khalid Uluslararası Havalimanı´na yönelik yapılan balistik füze saldırısına dahlini inkar ediyor. Öte yandan, Trump, Putin ve Xi, kısa süre önce bir araya geldiler ve realizm ve pragmatizm sergileyen bir şekilde bölgenin geleceğine karar vermiş görünüyorlar. 

Son aylarda olayların gidişatını baş aşağı çeviren haberler giderek yaygınlaştı. Bununla birlikte, Orta Doğu standartlarında bile bu hikayenin yeni bir yanı var. Lübnan başbakanı Hariri´ye ilişkin yaşananlar, bir nebze kargaşa yarattı. Hariri görünen o ki Riyad´da tutsak tutulduğu sırada Suudi Arabistan´ın Al Arabiya haber kanalı üzerinden istifasını açıklamaya mecbur bırakıldı. Kendisinin en son verdiği mülakatta, biraz öfkeli ve yorgun olduğu görülüyordu – zoraki hapis altında tutulan ve korkunç bir stres yaşayan birinden beklenileceği gibi. Televizyon üzerinden yaptığı istifa açıklamasında Hariri kendisine ve ailesine Lübnan´da İran ve Hizbullah´ın ajanları tarafından yapılan ölüm tehditleri yüzünden ülkesine geri dönemediğini belirtmişti. Bununla birlikte, Lübnan güvenlik yetkilileri, Hariri´nin herhangi bir tehlikeyle karşılaştığından haberdar olmadıklarını açıkladılar. 

Orta Doğu´da nüfuzunu geri kazanmaya dönük sonsuz bir çaba içerisindeki Suudi Arabistan bir kez daha bu amaca doğrudan zıt düşen sonuçları gündeme getirdi. İstifanın Suudi Arabistan´da gerçekleştiği yönünde teyit aldıktan hemen sonra tüm Lübnan siyasi sınıfı, Hariri´nin konumunu netleştirmek üzere ülkesine geri dönmesini, cumhurbaşkanıyla görüşmesini ve istifasını şahsen sunmasını talep etti. Suudilerin eylemleri, muhalif hiziplerden birleşik bir cepheyi konsolide etmeye yaradı ve Suudilerin ülkedeki nüfuzunun çökmesinin yolunu hazırladı; İran´ın rahatlıkla dolduracağı bir boşluk oluşturdu. Bir kez daha Yemen ve Suriye´de olduğu gibi Suudilerin niyetleri çarpıcı şekilde geri tepti. 

Suudilerin egemen bir ülkenin iç işlerine bu şekilde müdahalesi, Orta Doğu´da öngörülemez senaryoları tetikledi – tam da Suriye´de gerilimin sönmeye başladığı bir dönemde. 

Hariri´nin tutuklanması, Suudi Arabistan´da son birkaç aydır yaşananlarla yakından bağlantılı. Kral Salman´ın oğlu Mohammed bin Salman, Krallık içindeki tasfiyeyi, ABD istihbarat yapılanmasının (Brennan ve Clapper) yakın dostu Bin Nayef´in soyundan gelenleri ayıklamak suretiyle başlattı. Bin Nayef, ABD derin devletinin sadık bir ortağıydı. Suudi Arabistan ise yıllardır CIA için çalıştı, ABD´nin bölge ve ötesindeki stratejik hedeflerini ilerletti. Bandar bin Sultan Al Saud, Bin Nayef ve ABD istihbarat ajansları arasındaki işbirliği sayesinde Washington yıllardır İslamcı teröristle savaşıyor izlenimi verirken, bir yandan da aslında Afganistan´da Sovyetler Birliği´nin, 2014 yılında Irak hükümetinin, 2012 yılında Suriye devletinin ve 2011 yılında Libya´da Kaddafi´nin yaptığı gibi rakip ülkelere karşı konuşlandırmak suretiyle 1980´li yıllardan beri cihatçılığı silahlandırdı. 

MBS hatta aileyle bağlantılı birçok prensi tutukladı, gücü kendi etrafında konsolide etmeyi sürdürdü. Dünyanın en zengin adamlarından biri olan Alwaleed bin Talal bile en sonunda MBS´nin ağına yakalandı ve Krallık´ın en yolsuz adamlarından biri olmakla suçlandı. Ortaya atılan spekülasyonlara göre, aile üyeleri ve milyarderler Riyad´da Ritz Carlton´da tutuklandılar ve tutuklanmalar başlamadan günler önce otelin misafirleri ve turistler derhal otelden tahliye edildi. Mohammed bin Salman´ın eylemleri, 800 milyar dolarlık hesaba, mülke ve varlığa el koyduktan sonra bile hız kesmedi. 

MBS, Suudilerin para akıttığı Yemen´deki çatışmayı sonlandırmak üzere çabalarını yoğunlaştırıyor; Aden Limanı´na yönelik deniz ablukasını kaldırıyor. Riyad, Suriye´deki iki muhalif lider olan Ahmad Jarba ve Riyadh Hijab´ı, MBS´nin Suriye çatışmasını çözmeye çalışma iradesini Putin´e göstermek üzere tutukladı. Hiç şaşırtıcı olmasa gerek; Kral Salman Moskova´ya uçarak, Orta Doğu´nun yeni efendisi olan Putin ile hem kendi şöhretini hem de Suudi krallığının refahı ve ittifaklarını kamçılayan iki çatışmaya bir çözüm bulma amacıyla arabuluculuk çabalarında bulundu.

Yazının devamı için : http://asam.org.tr/suud-israil-dostlugu-orta-dogunun-geri-kalanini-birlestiriyor/



17.1° / 12.7°

Yükleniyor

Yükleniyor

Yükleniyor