• BIST 100

    10147,85%-0,25
  • DOLAR

    32,28% 0,05
  • EURO

    34,97% -0,02
  • GRAM ALTIN

    2452,76% 0,28
  • Ç. ALTIN

    3942,46% 0,76

Topkapı Hazinelerinin Arka Planındaki Efsanevi Hikayeler

Topkapı Hazinelerinin Arka Planındaki Efsanevi Hikayeler

Sarayın düzeni ve yapısı, saray içindeki statü farkını yansıtıyor. Bağdaştırılması mümkün olmayan bir ayrım mevcut. Ana salonlar arasında gidip geldim; yapılar birbirine mermer kaplamalı zemin, yeşil alanlar, koridorlar ve merdivenle

Huanqiu Ribao

Topkapı Sarayı’nın giriş kapısının önünde, sokak üzerindeki dükkânlardaki rengârenk ürünlerin beni kendilerine çeken cazibesini hemen unutup parke taşlarla döşeli sokağı takip edip büyük kapının solundaki çeşmeye gittim. Muhteşem bir görüntü; bu çeşme “Sultan 3. Ahmet Çeşmesi” olarak adlandırılmakta ve söylendiğine göre çeşmenin inşa edildiği sene çeşmeyi yaptıran Sultanın lalelere karşı eşi benzeri görülmemiş hayranlığı olduğu için çeşmenin üzerinde sayısız lalenin açtığını görebilirsiniz.

Sarayın Eski Günlerine Bir Bakış

Aslında, Osmanlı sarayının ihtişamı ve zenginliği dillere destan. Bu sadece bir başlangıç. Ana kapıdan dört avluya girince çabucak sarayın kalbine varıyorsunuz. Hareme girdikten sonra takdire şayan güzellikte ve insanı hayran bırakan sayısız şey var. Buranın imparatoru büyük bir ihtimalle çok göz alıcı ve güçlüydü. Sarayın büyük kapısından girdiğim andan itibaren bilinçsiz bir şekilde kendimi doğal bir huzurun içinde bulmaya başladım; sanki asalet bulaşmış biri gibi… Her iki taraftaki Osmanlı tarzı binalar, duvarlar ve süslemeler yeşilliklerle ayrılmış, özellikle en son girdiğim “lale bahçesi” olarak adlandırılan avludayken, küçümsenme duygusunu hissetmenizin imkânı yok. En çok girip çıkılan yer kapı değil, aynı mesafedeki yuvarlak kemerli koridorlar.

Koridorların altında derin bir sessizlik ve bir çeşit özel atmosfer var. Özellikle güneş ışığı sütunlar boyunca uzun koridora dolup zemin ve duvarlar üzerinde alacalı bulacalı desenler ve gölgeler oluşturunca benzersiz bir çekicilik ortaya çıkarıyor. Vakur ve gizemin etkisinde yaşamın ve doğanın nefesini içinize çekiyorsunuz. Bu her zaman bana o dingin görüntünün arkasında yatan şeyin tarihteki gizli kalmış sırlar olduğu hissini veriyor.

Vitrinin İçindeki Saray Savurganlığı

Kaftan odasının yanında T şeklinde bir koridor var. Koridorun sağındaki orta kısımda dillere destan hazine odası var. Sümer, Babil, Asur ve Hitit gibi uygarlıklardan çok sayıda kıymetli eser var, Selçuklu, Bizans ve Osmanlı dönemlerinden kalma zarif çiniler ve süs eşyaları, ayrıca sayısız kristal eşya, gümüş takımlar ve Çin seramikleri var; yani burada ne ararsanız var.

Topkapı Hançeri, “Topkapı” filmindeki soyguncuların baştan sona hedefi olmuştu; şimdi ise baktığım vitrinin içinde güvenli bir şekilde duruyor. Sapında 3 büyük zümrüt parlıyor. En büyük hazine olarak da 86 karatlık bir elmas var; o zamanki nesil bu elmasa oldukça gizemli bir isim olan “Kaşıkçı Elması” ismini vermiş. Gözyaşı şeklindeki bu elmas, söylendiğine göre dünyanın en büyük beşinci elması ve efsanevi bir hikâyeye sahip. Elmas, ilk olarak çöplerin içinde bulunmuş. Bir sokak işportacısı onu 3 çay kaşığıyla değiştirmiş. Elmasın eski sahibi Napolyon’un annesiymiş, çok sevdiği oğlunu sürgünden kurtarmak için gönülsüzce vermek zorunda kalmış.

Bir odadan diğer bir odaya kadar Osmanlı devrinden kalma birçok hanedan kıyafeti, eşyalar ve antikalar dışında, burada birde 10 binden fazla Çin’in Ming Hanedanlığı döneminde toplanan nadide porselen var. Tarihî İpek Yolu, eski Çin uygarlığını Avrupa ve Asya’nın kesiştiği bu kesime getirmiş, Yuan Hanedanlığı’ndan kalma beyaz ve mavi porselenler içinden 40 tanesi Türkiye tarafından ulusal hazine olarak belirlenmiş. Bu Yuan, Ming ve Qing Hanedanlıkları dönemi koleksiyonlarına baktıkça Yasak Şehir’e girmiş gibi oluyorum.

Türkiye’nin Hikâyesi En Bol Müzesi

Sarayın düzeni ve yapısı, saray içindeki statü farkını yansıtıyor. Bağdaştırılması mümkün olmayan bir ayrım mevcut. Ana salonlar arasında gidip geldim; yapılar birbirine mermer kaplamalı zemin, yeşil alanlar, koridorlar ve merdivenlerle bağlanmış; her bir odanın dekorasyonundaki hassasiyet beni çok şaşırttı. Özellikle şık ve parlak İznik çinilerinin kullanımı, renk ve desenleri Osmanlı döneminin en önemli başyapıtları.

Seyir yeri, eski saraylarda da en çok beğeni toplayan yerdir. Dışarı tarafa doğru çıkıntılı terasın büyüleyici bir adı var: altın çatı (saçak). İbrahim, Ramazan ayında her günkü orucun bitişini kutlamak için bu yeri inşa ettirmiş.

Çıkışta eski hükümdarların evlerini ve kameriyelerini geçerken gerçekten bedenimin nerede olduğunu bilmiyordum; belirsiz bir zaman veya mekânda mı yoksa saklı bir görüntüde mi? Zaman tünelinden gelen farklı sesler var, çok uzak yerlerden belli belirsiz gelen. Baharda bülbüllerin şakımaları ve kırlangıçların danslarının şımarttığı eski cariyelerin gülüşmeleri mi yoksa sarayın derinliklerinde gün ışığı göremeyen evlenmemiş genç kızların fısıltıları mı? Bugün bunların hiçbiri önemli gibi görünmüyor, önemli olan kafeste geçen hayatları kıskanmamam; bu kafes çok zarif süslenmiş altın bir kafes olsa bile. (Çin`de yayınlanan günlük Huanqiu Ribao Gazetesinin İnternet Sayfası, 14 Kasım 2013)



17.4° / 11.4°

Yükleniyor

Yükleniyor

Yükleniyor