Tarih: 11.02.2015 10:50

Türkiye Dışişleri Bakanının Demeci

Facebook Twitter Linked-in

Thaer Abbas

Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, İsrail-Türkiye ilişkilerinin normale dönebileceğini düşünmekle birlikte bu alanda yakın zamanda köklü değişikliklerin olmayacağı görüşünde.

İsrail ile ilişkilerin normalleşmesi için ülkesinin ileri sürdüğü üç koşulda ısrar ettiğini vurgulayan Türk Bakan, İbrani devletinin Türkiye’nin koşullarını yerine getirdiği takdirde ilişkilerin normalleşeceğini belirtti. Ancak Bakan, seçimlerin yaklaşması nedeniyle İsrail’in herhangi bir adım atmayacağı öngörüsünde bulundu. İran ile ilişkilere gelince Çavuşoğlu, asırlardır süren bir komşuluk ilişkisi bulunduğunu ancak Tahran ile Suriye dosyasıyla alakalı bir ihtilafın söz konusu olduğunu beyan etti. Bu ihtilafın sebebi, İran’ın bu dosyaya mezhepsel bir bakış açısıyla yaklaşması. Çavuşoğlu, “Gazze, Filistin ve IŞİD (Irak-Şam İslam Devleti) konusunda İran ile aynı bakış açısını paylaşıyoruz.” dedi.

El Şark el Evsat gazetesiyle yaptığı mülakatta Çavuşoğlu, “meşruiyetini kaybettiği için” Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın gitmesi şartıyla Suriye’de siyasi çözümün mümkün olacağını söyledi. Bakan bu çözümü, “Suriye ve Irak’ın terör gruplarından temizlenmesi zaruretine” bağladı ve bölgenin Irak’taki terörist güçlerden temizlenmesine yönelik bir askerî çözümün hayata geçirilmesi için peşmergeye benzer bir askerî gücün oluşturulması gerektiğinin altını çizdi.

Suriye’deki terör örgütlerini desteklemek ve yabancı savaşçıların Suriye’ye girmesine izin vermekle ilgili ülkesine yöneltilen suçlamaları kesin bir dille yalanlayan Tük Bakan, yaklaşık 10 bin kişinin bu sebepten dolayı Türkiye’ye girişlerinin engellendiğini ve bu maksadı taşıdıkları şüphesiyle 100 kişinin yakalandığını ve sınır dışı edildiğini vurguladı. Bakan, bunların, Türk topraklarından Suriye’ye sızmaya çalıştıklarını ve bazılarının yabancı savaşçı olduklarını belirtti. Şimdi de mülakatın ayrıntılarına geçelim:

ABBAS: Şu anki Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı iken uygulamayı hedeflediği “sıfır sorun” politikasından geriye ne kaldı? Civar ülkelerdeki gelişmeler ışığında bu politika hâlâ uygulanabilir mi?

ÇAVUŞOĞLU: Herkesin bildiği gibi dış politikamızın sağlam ve sağlıklı temelleri var. Bu, dallanmış ve çeşitlilik arz ediyor olmakla birlikte insani değerler de taşıyan bir politikadır. Bildiğiniz üzere bölge sorunlar ve büyük krizlerle boğuşuyor. Biz bölgedeki bu sorunlara çözüm bulmak için çabalıyoruz. Bu nedenle bu zor zamanda “doğruya doğru” ve “yanlışa yanlış” demek zorundayız.

Dış politika bağlamında prensip ve felsefemiz kesinlikle değişemez. Bölgedeki meselelere ve dünyadaki duruma göre politikalarımızda bazı yenilikler veya bazı değişiklikler olabilir ancak ilkeler ve prensipler aynıdır, değişemez.

Türkiye’de diplomatlarla yani Türk büyükelçilerle yapılan son toplantı çok büyük bir toplantıydı. Bu toplantının en önemli başlığı şuydu: “Türkiye’nin Dış Politikası Nasıl Olacak?”. Evet, bazı değişiklikler var. Örneğin Irak ile ilişkilerimizde değişiklikler var. Zira Irak’ın eski Başbakanı Nuri el Maliki’nin politikaları Irak’ı büyük çıkmazlara götürüyordu ve biz buna karşıydık. Ancak şu anki yeni Irak hükûmeti, yeni bir sayfa açtı biz de onlarla birlikte yol alıp birbirimizle iş yapıyoruz. Biz Irak’a bakış açımızı değiştirmedik zira Irak’a yönelik sevgimiz değişmez. Ancak hükûmetin değişmesi buna bağlı olarak benimsenen bakış açısının da değişmesi neticesinde biz buna ayak uydurduk ve onlarla ilişkilerimizi sürdürdük. Eğer değişiklikten kastınız buysa, evet, söz konusu değişiklik bundan ibaret.

ABBAS: İsrail ile ilişkilerinizin kaderi ne olacak?

ÇAVUŞOĞLU: İsrail ile ilişkilerimizin nasıl olabileceğini bilmek istiyorsanız şunu söyleyebilirim. Bizim görüşümüz sabit. Yerine getirilmesini istediğimiz bazı esas ve hususlar var. Bu hususlar yerine getirilirse İsrail ile politikalarımız eskiden olduğu gibi normalleşebilir. Şartlarımız çok önemli olup Gazze ve Filistin’e dairdir.

ABBAS: Israr ettiğiniz şartlar neler? Müzakere etmeye hazır olduğunuz şartlarınız var mı?

ÇAVUŞOĞLU: İsrail ile ilişkilerimizin düzelmesi için üç şart koştuk: Mavi Marmara gemisi olayından dolayı özür dilenmesi. Bu en önemli şartımızdır. Resmî bir özür istedik ve bu oldu. Bu elim hadisede hayatını kaybedenlerin ailelerine tazminat ödenmesi. Bu, hâlâ müzakere ediliyor. ve büyük acıların yaşandığı Gazze ile diğer Filistin kentlerine uygulanan ablukanın kaldırılması. Bu üç şartı koştuk ve İsraillilere bunlarla ilgili iş birliği yapmaya hazır olduğumuzu ilettik.

ABBAS: İsraillilerle yapılan müzakereler neyle sonuçlandı?

ÇAVUŞOĞLU: Bürokratlar ve diplomatlar arasında bu konuyla ilgili yoğun görüşmeler ve müzakereler yapılıyor. Ancak biz İsrail hükûmetinden (olumlu veya olumsuz) herhangi bir yanıt almadık. Şartlarımız aynen bakidir. İleri sürdüğümüz şartlar üzerinde anlaşırsak sanırım durumlar eski hâline dönecek ve ilişkiler devam edecek.

ABBAS: Bu çerçevede yakında bir şeyler olacağını tahmin ediyor musunuz?

ÇAVUŞOĞLU: Sanırım İsrail hükûmeti baskı altında ve seçimler yaklaştığı için şu an başka şeyleri düşünüyorlar. Kanaatimce İsrail, bu konuda herhangi bir adım atmayacak.

ABBAS: Şimdi “sıfır sorun” politikasına dönelim. Civar ülkelerle ilişkileriniz bu denli sallantıdayken bu politikaya nasıl dönebilirsiniz?

ÇAVUŞOĞLU: Bu, dış politikamızı oluşturan en sağlam dayanaktır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yapıldığında Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün çok önemli bir cümlesi vardı: “Yurtta sulh cihanda sulh.” Bu nedenle dış ilişkilerimizde çok önemli bir nokta var o da çevremizdeki bütün ülkelerle sorunlarımızı sıfırlamaktır. Bu da sorunun üstünü örtmek değil o sorunu çözmek ve düşman değil dost kazanmak anlamına gelir. Ancak bütün bu prensipler ve ilkeler varken sırf koşullar farklı olduğu için konuya kendi perspektifinden yaklaşmak yeterli olmaz. Tıpkı daha önce belirttiğim Irak konusu gibi. Yunanistan ile ilişkilerimize gelince bu konuda bazı sorunlar vardı ancak beş, altı yıldır onlarla ilişkilerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz.

Bildiğiniz üzere Suriye devriminden ve bütün bu sorunlar ortaya çıkmadan önce Suriye ve “Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad” ile ilişkilerimiz çok iyiydi. Ancak Suriye’deki üzücü gelişmelerden Beşar Esad sorumlu. Bu nedenle Suriye ile ilişkilerde gelinen son noktanın sebebi Esad’ın davranışlarıdır. Bizim Suriye ile ilişkilerimiz ve dostluklarımız bakidir ancak Esad’ın yanlış davranışlarından dolayı ilişkilerimiz bugünkü hâlini aldı.

ABBAS: Peki ya İran?

ÇAVUŞOĞLU: Biz İran ile asırlardır dost ve komşuyuz. Ancak Suriye söz konusu olunca bakış açılarımız değişiyor. Zira onların mezheplerle ilgili sorunları var. Gazze, Filistin ve IŞİD konularında ise aynı düşünceyi paylaşıyoruz ve bu değişmeyecek. Civar ülkelerle ilişkilerimiz çok iyi bir düzeyde. Ermenistan ile ilişkilerimizi geliştirmek istiyoruz. Bu yönde olumlu adım attık ancak onlardan bir karşılık alamadık. Biz, civar ülkelerle sorunları ve krizleri sıfırlamak istiyoruz ancak bu demek değildir ki onlarla her konuda mutlak bir şekilde anlaşacağız. Zira konu sadece bizimle ilgili değil.

ABBAS: Suriye’de çözüm nasıl olacak?

ÇAVUŞOĞLU: Suriye’de durum gün geçtikçe kötüleşiyor ve giderek uçuruma doğru ilerliyor. Ne yazık ki Suriye rejimi, halkını barbarca öldürmeye devam ediyor. Bu saldırılar sonucunda yaklaşık 250 bin kişi katledildi. Öte yandan IŞİD, el Nusra gibi ve diğer milis güçler gibi teröristler var. Ne yazık ki 11 milyon Suriyeli yerlerini yurtlarını terk etmek zorunda kaldı, kimisi komşu ülkelere sığındı kimisi Suriye’nin içinde başka bölgelere göç etti. Bunların büyük bir bölümü Türkiye’ye geldi. Halep büyük saldırılara maruz kalıyor ve durum her geçen gün kötüye gidiyor.

ABBAS: Suriye’de hâlâ siyasi çözüm mümkün mü?

ÇAVUŞOĞLU: Evet mümkün. Bu konuyla ilgili kararlılık ve görüşlerde sebat edilirse Suriye’de siyasi çözüm mümkün olur. Bunun için de derhâl Suriye’deki rejimin değişmesi yani meşruiyetini yitirdiği için Esad’ın gitmesi lazım. Bunun yanı sıra Suriye ve Irak’ı, oradaki terör gruplarından temizlemek lazım. Burada demek istediğim şu: bir siyasi çözüm olacak ancak aynı zamanda da bölgenin terör güçlerinden temizlenmesini sağlayacak bir askerî çözüm için de askerî güçler olmalıdır. Suriye’de yönetim, Suriye halkının bütün bileşenlerini kucaklayan kapsamlı ve ulusal bir yönetim olmalıdır. 11 milyon Suriyelinin yurtlarına ve evlerine dönmelerini, orada güven ve istikrarın sağlanmasını temenni ederim. Ancak en önemli şey, mevcut yönetimde siyasi değişimin gerçekleşmesidir. Aynı zamanda, bölgeyi terör güçlerinden temizlemek için, Suriye’de bulunan bütün güvenlik ve askerî tarafları güçlendirmek lazım.

ABBAS: Sahadaki güçlerden kastınız ne?

ÇAVUŞOĞLU: Örneğin Irak’ta yeni bir hükûmet geldi. Kuzeyde de Peşmerge var. Bunlar güvenlik gücü olarak ülkeyi savunma, güvenini ve orada yaşayanlarının emniyetini koruma sürecine iştirak edebilirler. Zira an itibariyle Irak’ta resmî bir ordu yok ve ne yazık ki IŞİD ülkenin yüzde 30’unun kontrol ediyor. Dolayısıyla Suriye’de yeni bir ulusal birlik hükûmeti kurulduğunda, bölgede güven ve istikrarın sağlanması için bu hükûmete tabi bir ordu ve emniyet birimleri olmalıdır. Şu an sahada fiilen sadece Özgür Suriye Ordusu var ve bu ordu da Suriye Koalisyonuna tabi. Bu koalisyon, Suriye’de bulunan meşru güçtür. Bütün müttefik devletler, Suriye’nin toprak bütünlüğünü, güven ve istikrarını korumak için bunu onayladı. Dolayısıyla ordunun güçlendirilmesi gerek.

ABBAS: Hangi ordu?

ÇAVUŞOĞLU: Özgür Ordu adındaki tarafı destekliyoruz. Bu, Suriye halkını temsil eden ve herkesin tanıdığı resmî taraftır. Destekten kastım lojistik ve insani yardımlardır. Özgür Ordudaki askerlerin eğitimi ve geliştirilmesi için ABD ile istişarelerde bulunuyoruz. Biz bunu herkesin önünde net ve şeffaf bir şekilde yapıyoruz. Suriye’deki rejim, Özgür Orduyu terörist olarak değerlendiriyorsa biz böyle değerlendirmiyoruz. Teröristlerden kastettiği “IŞİD” ve “el Nusra” ise biz de bunları terörist olarak değerlendiriyor ve onlara karşı savaşıyoruz. Ancak rejim başta bunları terörist olarak görmedi ve bunlarla iletişim içerisindeydi.

ABBAS: Siz şimdi terör grubu olarak adlandırdığınız bu grupları destekleyen ilk taraf olmakla suçlanıyorsunuz?

ÇAVUŞOĞLU: Bu Suriye rejiminin lafı. Esad rejiminin terörü desteklediğimizden söz etmesi doğal; çünkü aslında kendisi bataklığa düşmüş durumda. Ama terörü desteklememiz de imkansız teröristlerin Suriye-Türkiye arasında geçişine izin vermemiz de… Başka ülkelerden gelen yabancı savaşçılara da karşıyız ve bu konuda ortak bir görüşümüz var.

Bu sebeple Türkiye’ye girişi engellenen on bin kişi var. Bu gibi niyetleri olan 100 kişiyi yakaladık ve kovduk. Çoğu Türkiye üzerinden Suriye’ye sızmaya çalışanlardı. Bazıları da Suriye’den Türkiye’ye sızmaya çalışan yabancı savaşçılardı. İllegal yollarla geçiş yapmaya çalıştıkları sırada yakalanıp gönderildiler. Hiçbir terörist tarafla temas kurmamız veya masaya oturmamız mümkün değildir; aksine, biz adı geçen bütün terörist güçlere karşıyız çünkü fayda getirecek hiçbir terör çeşidi yoktur. Neye mâl olursa olsun bütün teröristlere karşıyız.

ABBAS: Civar devletlerdeki terör ateşinin Türkiye’ye de sıçramasından korkuyor musunuz?

ÇAVUŞOĞLU: Biz Suriye ve Irak’ın komşularıyız. Suriye’de mevcut sorunların Türkiye’ye geçmesi olasıdır. Yıllar boyunca terörden çok çektik ve bu konunun ne denli zor ve acı olduğunu biliyoruz. Bu sebeple tedbirlerimizi aldık ve “Allah göstermesin” ama bu gibi şeylere hazırlıklıyız. Konunun acı olduğunu biliyoruz; ama daima teröre karşıyız. Bu sebeple bölgedeki komşularımızın yanında olmalıyız. Terörist gruplara göz yumamayız çünkü bizim için büyük tehlike oluşturuyorlar.

ABBAS: Son dönemlerde Arap devletleriyle ilişkileriniz bozuldu; düzeltme çabası var mı?

ÇAVUŞOĞLU: Müslüman Araplar bildiğiniz gibi dostlarımızdır. Kader birliğimiz var. Güvenlik ve istikrarları, bizim güvenlik ve istikrarımız demek. Her zaman bütün devletlerle yakın bağlantı ve iş birliği içinde olduk. Fakat Mısır’da olanlar ve meşru iktidara yapılan darbe, bazı dost Arap devletleriyle ihtilafa düşmemize sebep oldu. Ama Mısır’ın karşısında değiliz. Mısır halkı kardeşimizdir. Bununla birlikte darbeye, şu anki hükûmetin düşünce yapısına ve insanları bu şekilde idam etmesine karşıyız. Bütün terör hareketlerine karşı olduğumuz gibi bugün Mısır’daki terörün de karşısındayız. Mısır bütün bölge için çok önemli bir ülke. Coğrafî olarak da oldukça önemli bir ülke. Bu sebeple Mısır’ın istikrarlı ve güçlü olması bizim için önemli. Mısır’ın güvenliğini sarsan darbeye bu sebeple karşı olduk. Bununla birlikte bu durum, Mısır halkına karşı olduğumuz anlamına gelmiyor. Mısır’ın yaşadığı istikrarsızlık Libya’yı da etkiliyor ve ne yazık ki Mısır hükûmetini destekleyen devletlerin de Libya üzerinde olumsuz etkisi oluyor.

Bunu açıkça dile getirdiğimizde bazıları rahatsız oluyor. Ne Mısır’la ne de başka bir devletle bir sorunumuz var ama açıkçası el Sisi hükûmetinin de yanında değiliz. El Sisi iktidarında Mısır’da güvenlik ve istikrar yok. Ekonomi de bundan etkileniyor; diğer devletler yardım etmezse ekonomi 10 gün içinde yıkılır ve bu durum Arap dünyasında büyük bir soruna sebep olur.

Mısır’a yardımcı olan ülkelerde herhangi bir siyasi değişiklik olduğunu ve Mısır’a yapılan yardımların kesildiğini varsayalım, ne olur? Mısır, kendi kendini yönetemeyeceği zor bir durumdan geçiyor. İktidarı güç kullanarak ele geçirir ve halka kendi sorunlarını kendisinin çözeceği fırsatı vermezse ne yazık ki bu sonuç yaşanır.

Mısır`da özgürlük isteminde ve birtakım meşru taleplerde bulunanlar oldu ama onlara teröristlermiş gibi davranıldı. Açıkçası bizim karşı olduğumuz durum da budur. Çünkü ne din ne de insanlık, barışçıl insanlara bu şekilde davranılmasına izin verir. Batı’ya her zaman, İslam ile terör arasında bağ kurmamasını söyledik. Ama verdikleri yanıtlar tuhaftı; bazı liderlerle sıkça konuşuruz ama Müslüman bir devlet oldukları için onları terör listesine koyarız. Buradaki soru şu: Bu konuyu onlara nasıl açıklayabiliriz? Ama bu sorularına yanıt veremedik. Kendi fikirleriyle uyuşmayan herkesi derhal terör listesine ekliyorlar. Bu da bu devletlerde ve bulunduğu bölgede krize sebep oluyor ne yazık ki. Ama ister Mısır olsun ister Suudi Arabistan, ister Filistin veya Suriye veya Afrika devletleri, bütün devletler yine de dostumuzdur.

ABBAS: Ama el Sisi seçim sandıkları ile bulunduğu yere geldi?

ÇAVUŞOĞLU: Hangi sandıktan el Sisi çıktı? Kaç kişiye seçimde oy kullanma izni verildi? Oylama açıktı ama sayım gizli yapıldı. Acaba seçime tarafsız gözlemciler çağırdılar mı? Böyle bir şey duymadık. Vatandaşların yarısını seçimin dışında tutamazsın.

ABBAS: Ama Batı nezdinde Türkiye’nin de insan hakları konusunda sicili var. Batı, medyaya karşı tavrınızı ve son gözaltıları eleştiriyor…

ÇAVUŞOĞLU: Batı bizi anlamaya başladı. Sükûnetle ve mantıkla düşünmeye, “paralel yapı” konusunu değerlendirmeye başladıklarında kuşkusuz haklı olduğumuzu anladılar. Çünkü bütün sorunumuz, hükûmete paralel bir resmî tarafla (güçle)… Örneğin Gülen cemaati İsrail’i asla eleştirmez. Sadece bunu söylesem yeter.

Bu, Türkiye’nin güvenliğini ilgilendiren bir mesele. Komşularımızın görüşlerini göz önüne alırız ama konu bizim istikrarımız ve güvenliğimizle ilgili. Ülkemizin istikrarı için bütün tedbirleri almak zorundayız ve alacağız da. Paralel yapı Türkiye’ye karşı, halktan topladığı paralarla bir kampanya yürütüyor ve bu parayı ABD Kongre üyelerinin seçim kampanyasında kullanıyor. Söz konusu yapı buradaki lobilerle de iş birliği içinde ve amacı Türkiye’ye karşı karar alınmasını sağlamak.(İngiltere, El Şark El Evsat - 09 Şubat 2015)

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —