Tarih: 29.07.2013 22:48

Türkiye Yükselen Bölgesel Güç mü?

Facebook Twitter Linked-in

Béatrice Giblin


Türkiye Brezilya değil, Çin değil. Bununla birlikte Türk hükûmetinin, Doğu Akdeniz`de başrol oynama hırsı bu başlığı doğruluyor. Ülkenin 2000`den beri yaşadığı ekonomik gelişme, siyaset ve ekonomi yetkililerine güven veriyor ve bu, Avrupa Birliği`nin ekonomik durgunluk içinde olduğu bir sırada daha da artıyor.

Türkiye’nin coğrafi konumu, enerji anlamında Rusya`ya fazla bağımlı olmaktan korkan Avrupa ülkeleriyle ilişkilerinde inkâr edilmez bir koz niteliğinde. Doğu-Batı enerji koridorunun direği olan ünlü Bakü-Ceyhan boru hattı, Rusya`yı es geçerek Hazar Denizi’ne yakın yerlerden çıkarılan hidrokarbürün ihraç edilmesini sağlıyor. Yükselen güç duygusunu desteklemek için AKP`nin 2007`de rahatça yeniden seçilmesini sözlerimize ekleyelim. Bu seçim zaferi, diğer Müslüman ülkeler için kendisini siyasi bir model olarak tanıtan ve laik Batılı ülkelere İslam ile demokrasinin antinomi olmadığını gösteren Türk hükûmeti tarafından geniş ölçüde kullanılıyor.

Türkiye`nin siyasi gücüne olan bu güven medyatik bazı çıkışlarla kendini gösterdi: 2009`da Başbakan Erdoğan`ın İsrail Cumhurbaşkanı Peres karşısında Davos`ta yaptığı 'one minute' çıkışı ve Amerikan ordusunun 2003`te Irak`a saldırması için askerî üslerin kullanılmasını reddeden Türk Parlamentosundaki oylama.

Sonuçta Antalya`dan Gazze`ye giden Türk filosu ilk hedefine ulaşmasa da, Türkiye`nin Arap halkları nezdindeki imajı konusunda büyük yararları oldu. Türk hükûmeti bütün dünyaya, bu çok medyatik operasyonla Filistin davasına verdiği desteği ve İsrail`in sömürgeci politikasına olan mesafesini gösteriyordu. İsrail ile askerî müttefik olduğu günler geride kalmıştı.

Büyük Osmanlı Tarihinin Yararları

Bu siyasi güvence, uluslararası stratejinin değişmesine de dayanıyor. 1990`lı yıllarda Türkiye’deki hükûmetin istikrarsızlığı ve ordunun siyasete güçlü müdahaleleri, komşularla gerilime neden olan milliyetçi savaş söylemlerini güçlendiriyordu. 2000`li yıllardan itibaren stratejinin tümüyle değiştiğine ve Arap ülkelerine siyasi açılım politikasının -Amerikalı siyaset bilimcileri bunu yeni Osmanlıcılık olarak niteledi- hayata geçirildiğine şahit oluyoruz. Her ne kadar Osmanlı`nın Sevr felaketine götüren emperyalist dış politikasını yeniden başlatmak söz konusu olmasa da Osmanlı`nın büyük tarihini referans göstermek, güç imajı için birçok açıdan çok yararlı görünüyor. Şimdiki Türkiye`nin geniş bir imparatorluğun mirasçısı olduğunu hatırlatıyor. Türk millî tarihinde onur kırıcı sömürgeleştirme olayı yoktur ve hatta İngiltere ve Fransa`nın emperyalist tarihiyle mukayese dahi edilemez.

Sonuçta Osmanlı tarihine geri dönmek Orta Asya`nın Türkçe konuşan ülkelerinin akla gelmesini sağlıyor. Bağımsızlığına yeni kavuşmuş bu ülkelerin halkları ve yöneticilerinin en önemli endişesi, ülkelerinin tam egemenliğini ve bağımsızlığını korumaktır: Türkçe konuşmaya ve Müslümanlığa evet, ancak bağımsız bir şekilde. Eski sosyalist Cumhuriyetlerle ilişkilere gelince Ermenistan ile ilişkiler, Türk yetkililerin (sözde - dg) Ermeni soykırımını tanımayı reddetmesiyle yük olarak kalmaya devam ediyor. Yakın geçmişe kadar Batılı ülkeler Ermeni soykırımını tanımayı reddetti. Her ne kadar Avrupa Parlamentosu 1989`da bunu tanısa da ABD, Türk müttefikini memnun etmek için soykırımdan söz etmiyor. Ancak Türkiye’nin Amerika’nın Irak politikasına muhalefet emareleri oyunu değiştirebilir ve Türkiye`nin İsrail ile ilişkilerinin kötüleşmesiyle bu ihtimal daha da artar. Buna misilleme olarak İsrail de ABD`yi Ermeni soykırımını tanımaya itebilir. Ermeni sorunu yerel, bölgesel ve uluslararası jeopolitika anlamında hassas kalıyor. Bu güç hırsı Suriye`deki hâlihazırdaki durum nedeniyle biraz geriye itildi. Suriye ile 1990`lı yıllardaki yakınlaşma en güzel siyasi ve ekonomik perspektifleri açıyordu ancak Suriye savaşı, oyunu değiştirdi. Irak Kürtleri tarafından desteklenen Suriyeli Kürtlerin özerkliği, bu özerkliklerin Türkiye Kürtlerine model olmasından korkan Türk hükûmetini kaygılandırıyor. 'Sevr sendromu' hortlayabilir ve güzel hoşgörü imajı kırılabilir. İsrailli müttefik ile ilişkilerin kopmasının olumsuz sonuçları oldu: İsrail`in Kıbrıs`a ve Yunanistan`a yakınlaşması.

Avrupa ile Ne Durumda?

Bazı analistler Türkiye`nin Arap ülkelerine yakınlaşmasında Avrupa Birliği’nden uzaklaşma işaretleri gördüler. Ancak Avrupa ile ilişkiler çok eskiye dayanıyor. Osmanlı İmparatorluğu`nun da Avrupalı olduğu ve 16. yüzyıldan itibaren aralarında Fransa`nın da bulunduğu çok sayıda Avrupa krallıklarıyla temasları ve ticareti olduğu biliniyor. Sevr Anlaşması’nın özellikle İngiliz ve Fransızlar olmak üzere Avrupalı güçlere yönelik bir güvensizlik ortaya çıkardığı doğru. Ancak Soğuk Savaş`ta komünizmi reddeden Türkiye, Batılıların cephesinde yer almayı tercih etti.

1997`de Avrupa Birliği 10 ülke için üyelik sürecini başlattı ancak Türkiye’nin adaylığını reddetti. Bu ret, hakaret gibi kabul edildi ve şüphesiz Orta Doğu ülkelerine doğru Türk dış politikasının yönlenmesine katkıda bulundu şüphesiz. 1998`de Suriye ile ilişkiler düzelmeye başladı. AKP`nin 2002`de iktidara gelmesi, üyelik müzakerelerini yeniden başlattı zira yöneticiler bunu istiyordu. Bütün adaylar için aynı olan üyelik şartları Türkiye`yi büyük deşikliklere zorladı. Böylelikle ordu, siyaset üzerindeki kontrolünü kaybetti, Kürt azınlığa kültürel ve dil hakları verildi, demokratik siyaset ortamı oturdu. Her ne kadar son 5 yılda AB`ye yapılan Türk ihracatlarında düşüş yaşanda da, Türkiye AB`den uzaklaşmıyor. Buna karşılık şu anda karşılıklı olarak birbirinden çekinme söz konusu. Avrupa Birliği’nin bazı üyeleri 70 milyon Müslüman’ın yaşadığı bir ülkenin üyeliğinden korkuyor. İç planda AB`ye üyelik, Türk yöneticilerinin çok bağlı olduğu millî egemenliği azaltacak. Hâlbuki ülkede milliyetçilik hâlâ çok canlı ve liderler buna çok bağlı. Ama milliyetçilik kaynağını artık merkezi ve laik Türkiye Cumhuriyeti’nden almıyor çünkü giderek artan bir şekilde etnik bir millet hâline gelen çoğunluğu Sünni olan Türklerden alıyor. (Üç ayda bir yayımlanan jeopolitika dergisi Herodote - Mayıs 2013)




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —