• BIST 100

    11068,8%3,07
  • DOLAR

    32,19% 0,05
  • EURO

    35,00% 0,06
  • GRAM ALTIN

    2504,01% -0,24
  • Ç. ALTIN

    4003,37% -0,27

Türkiye`nin İmparatorluk Hayali

Türkiye`nin İmparatorluk Hayali

Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde yüksek lisans yapıyordum. Bölümümdeki hocalarımdan sadece bir tanesi Türkiye’nin Batı ile entegrasyonuna karşı çıkıyordu. İslami ve Batılı siyaset felsefesi konusunda tanınmı?

Behlül Özkan

1990’ların sonlarında Türkiye siyasi ve ekonomik krizlerle yalpalarken ülke çapında AB üyeliği ve Türkiye’nin Birliğe katılımının sorunlarını çözüp çözmeyeceği konusunda bir tartışma vardı.

O zamanlar Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde yüksek lisans yapıyordum. Bölümümdeki hocalarımdan sadece bir tanesi Türkiye’nin Batı ile entegrasyonuna karşı çıkıyordu. İslami ve Batılı siyaset felsefesi konusunda tanınmış bir akademisyen ve öğrencileri ile saatlerce sohbet etmeyi seven güler yüzlü bir kişiydi. Bu akademisyen derslerinde Türkiye’nin yakında gururlu geçmişini ve coğrafi potansiyelini kullanarak İslam dünyasının lideri olarak yükseleceğini savunuyordu.

14 yıl sonra, şimdi, bu akademisyen, yani Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin yeni başbakanı oldu.

Sayın Davutoğlu’nun sınıftaki açıklamaları siyasi analizlerden ziyade peri masallarına benziyordu. Davutoğlu, 17. yüzyıldaki iç savaşın ardından İngiltere’nin küresel bir imparatorluk yarattığından ve bölünmüş Almanya’nın 19. yüzyıldaki birleşmesinin ardından küresel bir imparatorluk haline gelmesinden bahsediyordu. Sayın Davutoğlu, vizyonunun, o zamanlar enflasyonla mücadele eden ve Kürt ayrılıkçılarla girdiği savaşın neredeyse bölmek üzere olduğu bir ülkeyi küresel bir güce dönüştürebileceğine inanıyordu.

Davutoğlu bu fikirlerini 2001 yılında, Adalet ve Kalkınma Partisi veya AKP’nin iktidara gelmesinden bir yıl önce “Stratejik Derinlik” isimli kitabında detaylandırdı. Davutoğlu bu kitapta Türkiye’yi tarih okuyan değil, tarih yazan bir ülke olarak -Batının periferisindeki bir ülke değil, İslam medeniyetinin merkezindeki bir ülke olarak- tanımladı.

Kitap Türkiye’nin geleceğine dair bir kehanet gibiydi. Davutoğlu, kendi tabiri ile ülkesi “tarih nehrinde” yüzerken kendisini de geminin dümenindeki büyük teorisyen olarak görüyordu. Davutoğlu ve ülkesi dünya siyasetinde sadece piyon değildi, taşları yerinden oynatan bir oyuncuydu.

Bu günlerde hükûmet yanlısı medya da baş döndürücü bir biçimde ona bu rolü yakıştırıyor. Yüz binlerce kişi tarafından izlenen yeni bir videoda Davutoğu, Osmanlı padişahlarının ayak izlerini takip eden güçlü bir lider olarak betimleniyor. Eşlik eden ses, “Yüz yıllık hayallerim gerçek oluyor” diyor.

Ancak Davutoğlu “yeni-Osmanlıcı” değil -ki bu sıklıkla kendisi için kullanılan bir nitelemedir. Osmanlıcılık olarak bilinen hareket, 1830’larda imparatorluk elitlerinin mevcut İslami kurumları, eğitimden siyasete kadar modern Avrupai kurumlarla değiştirmeye karar verdikleri sırada ortaya çıktı. Bunun aksine Davutoğlu, Türkiye’nin geçmişine bakması ve İslami değerleri ve kurumları kucaklaması gerektiğine inanıyor.

Ancak Davutoğlu, ironik bir biçimde pan-İslamist vizyonunu 1945 öncesinde Batının emperyal yayılmasını meşrulaştırmak için kullanılan siyasal kuramlara dayandırıyor. 21. yüzyıl için Türkiye’ye yeni bir dış politika önerirken Davutoğlu’nun şaheseri; Amerikalı Alfred Thayer Mahan, İngiliz Halford Mackinder ve 1920’ler ile 1930’larda en çok Almanya tarafından, sınırlarını genişletme gereksinimini vurgulamak üzere benimsenen “Lebensraum” veya yaşam alanı terimini yayan Alman Karl Haushofer gibi jeopolitik düşünürlerin modası geçmiş kavramlarından faydalanıyor.

Davutoğlu, uzun zamandan beri övdüğü İslami değerleri ve kurumları yeniden hayata geçirmek yerine; demokrasi, hukukun üstünlüğü ve bireysel özgürlükler gibi evrensel değerleri teşvik etmelidir. Ancak o zaman Türkiye şu an muzdarip olduğu kutuplaşmanın üstesinden gelebilir ve komşuları için değerli bir örnek olabilir.(ABD, The New York Times - 28 Ağustos 2014)



22.6° / 13.4°

Yükleniyor

Yükleniyor

Yükleniyor