Cumhurbaşkanı Erdoğan İle Mülakat (2)

Cumhurbaşkanı Erdoğan İle Mülakat (2)

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Öncelikle paralel yapı, bir yıldır devlette bulunan ihanet şebekesinin bir yüzü ve yol haritasıdır. Bu örgüt, 40 yıl boyunca devlet kurumlarına nüfuz etmek için seçilmiştir. Silahlı Kuvvetler, yargı, Emniyet, ba

 

El Cezire TV

SUNUCU (Ali el Dufayri): Sayın seyirciler, Mülakat programına hoş geldiniz. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığımız ilk bölümde Cumhurbaşkanı´nın doğumundan, kişisel hayatından, ailesinden, şehrinden, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemdeki ve genel olarak AK Partideki başarılarından bahsetmiştik. Sayın Cumhurbaşkanı, bize tekrar zaman ayırdığınız için çok teşekkür ediyor ve hoş geldiniz diyorum. AK Partiden önceki siyasi durum güçsüz koalisyon hükümetlerinden ibaretti. Ancak parlamentodaki çoğunluğu muhafaza etmenize rağmen geçen yıl bu çoğunluk gerçekleşemediği için erken seçim kararı almıştınız. Bu sorunun üstesinden nasıl gelinebilir, zira koalisyon hükümetlerinin olduğu zayıf dönemlere dönmek nasıl engellenebilir sizce?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Doğrusu AK Partinin iktidara ulaşmasından ve benim Başbakan olmamdan önce ülkede birçok koalisyon hükümeti vardı. Rahmetli Özal, rahmetli Demirel zamanında tek parti hükümetleri kurulmuştu ve bunlar başarılılarla doluydu. Ancak koalisyon hükümetleri tamamen başarısızdı. AK Partinin iktidara gelmesiyle tek partili siyasi dönemler başladı. 7 Haziran seçimlerine kadarki dönemde tek partili hükümetler söz konusuydu. Ancak maalesef 7 Haziran seçimlerinden tek parti hükümeti çıkmadı. Tek parti hükümetinin ardından ortaya çıkan sonuçtan sonra çözüm yollarını aramaya başladım ve bir koalisyon hükümetini kurmak için siyasi partilerle müzakerelere başladık. Ancak Cumhurbaşkanı olarak yaptığım müzakerelerden sonra erken seçime gitmenin dışında maalesef bir seçeneğim kalmamıştı. Zira sorunun halk iradesiyle çözülmesi için seçimlerin tekrarlanmasına karar verdik. Halkın iradesi tek parti hükümetinin önünü açtı ve AK Partiyi yeniden iktidara taşıdı. Ben tek partili iktidarların halkım ve ülkem için koalisyon hükümetlerinden daha hayırlı olduğunu görüyorum.

SUNUCU: Ancak seçimlerin tekrarlanması, Cumhurbaşkanı Erdoğan´ın ağırlığından ve seçim kampanyasını güçlü bir şekilde bilfiil yürütmesinden kaynaklanıyordu.

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Tabii bu şimdi belli bir yere kadar doğru bir tez. Cumhurbaşkanı, belli bir zamanda kendi yetkilerini kullanmalı ve bunların kullanılmaması vatanın zararınadır. Cumhurbaşkanı´nın en önemli yetkilerinden biri de vatanın ve halkın zarar görmesine engel olmaktır. Keza Cumhurbaşkanı, hızlı ve doğrudan karar vermelidir. Nitekim alınan bu karar, son derece doğruydu. Türkiye, haziran seçimlerinden sonra tek partili sisteme sımsıkı yeniden tutunmaya başladı. Nitekim halk, bundan memnun zira ülkedeki kalkınma ve refah zihinlerde yerini koruyor

SUNUCU: Sayın Cumhurbaşkanı, sürekli parlamenter sisteme karşı çıkıyorsunuz ve başkanlık sisteminin ülkeye istikrar getireceğini söylüyorsunuz. Hâlihazırda başkanlık sistemi için parlamentoda tartışmalar devam ediyor ve muhtemel bir referandumdan bahsediliyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan´ın başkanlık sistemiyle ilgili düşüncelerini öğrenmek istiyorum. Zira bunu neden istiyor? Daha fazla yetki için mi yoksa başka hedefler için mi?

     CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Başkanlık sisteminin tesis edilmesi Recep Tayyip Erdoğan´ın şahsıyla alakalı bir mesele değil. Bir siyaset adamı olarak siyasi tecrübeme dayanarak, dünyadaki parlamenter sistemler ve başkanlık sistemlerini incelediğimizde ülkemin refah ve kalkınma çizgisinde hızlı bir şekilde nasıl devam edebileceğini düşünüyorum. Bütün bu hesapları ve içtihatları yapıyorum. Başkanlık sisteminden ilk bahseden ben değilim. Zira benden önce gelen ve hayatta olmayan birçok siyasetçi konuyu ele almışlar. Nitekim rahmetli Süleyman Demirel, rahmetli Turgut Özal, rahmetli Necmettin Erbakan ve rahmetli Alparslan Türkeş de bu konudan bahsetmişlerdi. Hepsi başkanlık sistemini savundu ve Türkiye için elzem olduğunu söylediler. İşin ilginç tarafı, ben bu konudan bahsederken birileri konuyu başka yönlere çekmeye çalışıyor. Belediye Başkanı iken başkanlık sistemini savunmuştum zira belediye başkanlığı başkanlık sisteminin küçültülmüş bir uygulamasıdır. Oradaki başarının burada da uygulanmasının mümkün olduğunu düşündüm. Nitekim Amerika´ya bakarsınız başkanlık sistemini görürsünüz keza Rusya´da aynı sistem var ve dünyadaki bu iki model iyi bir örnek oluşturuyor. Ancak bunların çalışması birbirinden farklı. İşleyişi kolaylaştıracak ve Türkiye´ye layık olan bir başkanlık sistemini ihdas etmemiz gerekiyor. Bu sistem, Türkiye´nin daha hızlı büyümesine imkan tanıyacak, buna zemin hazırlayacak. İşte bunun için bu konuyu savunuyorum.

SUNUCU: Amerika´daki veya Avrupa´daki modellerden ya da ne zaman bir örnekten bahsetseniz birileri, buradaki amacın Recep Tayyip Erdoğan´ın diktatör veya despot olmak istemesi olduğunu iddia ediyor. Özellikle şahsınıza yönelik bu karalama kampanyalarına ne diyeceksiniz?

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Bu tamamıyla ideolojik bir yaklaşımdır ve dünyada da konunun bu şekilde ele alınması ideolojiktir. Zira bu, benim inandığım düşünce ve inancımdan kaynaklandığını düşünüyorum. Konuyu bu şekilde yorumlamak mümkün. El Cezire olarak sizin diktatörü aramanız gerekiyor ve kime “diktatör” dendiğini bulmalısınız. Bir insanın diktatör olması için o ülkedeki hayatın farklı biçimde gelişmesi gerekiyor. Yani o ülkedeki insanların özgür olarak yaşamamaları, istedikleri gibi fikirlerini beyan edememeleri ve inançlarını özgürce yaşamamaları gerekir. Ancak ülkemde bu sorunlara benzer bir sorun var mı? Hayır, ülkemde buna benzer bir sorun yok. Zira herkes istediği şekilde konuşabilir, kendi inancını yaşayabilir, istediği gibi giyinir, istediği şekilde yer, içer ve istediği gibi davranır. Nitekim biz hiçbir şeyi yasaklamadık. Türkiye, hiçbir zaman yasaklar ülkesi olmamıştır. Türkiye, son 14 yıl hariç bu dönemde yaşadığı özgürlüğü ve refahı yaşamamıştır. Parlamentoya bakın. Muhalefet istediği şekilde muhalefet edebiliyor. Bu konularda herhangi bir problem yok. Ancak o çevreler, Erdoğan´a saldırarak Türkiye´nin farklı görünmesini amaçlıyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar ortada açık bir gerçek var: Türkiye, yabancı yatırımları en fazla cezbeden ülke konumunda. Türkiye, uluslararası yatırımcıları bu denli nasıl çekebiliyor? Yani uluslararası yatırımcıların paraları despot bir diktatörle yönetilen bir ülkeye gelir mi? Yabancı yatırımcılar bu gibi ülkelerde yatırım yapmaz. Zira sermaye ve sermaye sahipleri, en uygun zemini arar ve bu bulunmazsa sermaye gelmez. Türkiye´de buna benzer bir sorun bulunmuyor. Refah içinde yaşadığımız için sermaye kolay bir şekilde geliyor. Bu ülkedeki zamanlama açıktır. Zira seçim günü geldiğinde sandıklar halkın önüne konur ve herkes oyunu kullanır. Son yapılan seçimlerdeki katılım oranı yüzde 85 ila 86 arasında olmuştur. Dünyada katılım oranının yüzde 85 ila 86 arasında olduğu başka bir yer var mı? Yapılan seçimlerden sonra bir hükümetin olması gerekiyor fakat bu yönetime diktatörlük diyorsun. Sizce böyle olabilir mi?

SUNUCU: Siz şimdi başarısız darbe girişiminden, siyasi başarılarınızdan, halkın desteğinden ve muhalefet partilerinin duruşlarından sonra bir lider olarak en iyi günlerinizi yaşıyorsunuz. Başkanlık sistemine ivme kazandırmak için ne gibi pratik adımlar atacaksınız?

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Tabii bu sorun benden önce hükümetin ve parlamentonun sorunudur. Hükümet, başkanlık sistemini ele aldı ve umarım muhalefet partileri de bu konuda hükümete yardımcı olur. Gazi Mustafa Kemal´in dediği “Hakimiyet kayıtsız, şatsız milletindir.” Zira hakimiyet kayıtsız, şartsız halkınsa gelin bu sistemi halka soralım. Halk, başkanlık sistemine “evet” derse buna kim ne diyebilir? O zaman başkanlık sistemini uygulamaya koyarız. Ancak halkım başkanlık sistemini reddedip “hayır” derse kimse bir şey söyleyemez ve parlamenter sistemi işletmeye devam ederiz. Olay bu kadar basit. Ancak bazılarının bunun halka götürülmesine karşı çıktıklarını hayretle izliyorum, zira halkın ne diyeceğini biliyorlar. Halktan korkmamak lazım, halkın iradesinden vazgeçmek mümkün değil. Ufukta herhangi bir tıkanma varsa konuyu halka sunmak gerekir. Zira halkın iradesi sadık bir iradedir ve alınması gereken kıstas sadece halkın iradesidir.

SUNUCU: Sayın Yıldırım´ın hükümetinin istediği gibi Sayın Davutoğlu başkanlığındaki hükümet de başkanlık sistemini istiyor muydu?

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Açıkçası bu noktada bir farklılık yok. Aslında şimdiki hükümet daha güçlü ve daha farklı bir yöntemle başkanlık sisteminin temelini atmaya çalışıyor. Zira şimdiki hükümet, başkanlık sistemini görevlerinin en başına getirdi ve bunun halktaki yansıması da farklı bir şekilde gelişiyor. Sayın Davutoğlu´nun da başkanlık sistemi hakkında Sayın Yıldırım´dan farklı düşünmediğini biliyorum. Ancak bu konuyu bir kampanya haline getirmeyi başaran Sayın Yıldırım olmuştur.

SUNUCU: Peki, koltuk değişikliğinin sebeplerinden biri bu muydu?

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Hayır, bununla bir alakası yok. Zira bu, partinin içinde verilen bir karar ve değerlendirmedir. Asla benimle alakalı bir konu değil. Zira parti olarak düzenlediği olağanüstü kongresinden böyle bir karar çıktı.

SUNUCU: Sayın Cumhurbaşkanı, başarısız darbe girişimi yeni Türkiye´nin tarihinde ve sizin Cumhurbaşkanlığınızda da önemli bir istasyondu. Zira paralel yapı, hizmet hareketi ve Fethullah Gülen´in destekçileri söz konusu. Batı ve bazı uluslararası medya, darbe girişiminden sonra yapılan icraatların, iktidar partisinin veya Cumhurbaşkanı´nın hedefleri doğrultusunda yapıldığına, rakiplerine karşı daha güçlü durmak için bu insanların kurban edildiğine dair haberler yayıyor.

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Bu analiz baştan aşağıya yanlıştır. Öncelikle paralel yapı, bir yıldır devlette bulunan ihanet şebekesinin bir yüzü ve yol haritasıdır. Bu örgüt, 40 yıl boyunca devlet kurumlarına nüfuz etmek için seçilmiştir. Silahlı Kuvvetler, yargı, Emniyet, bakanlıklar ve değişik kurumlarımız. Bütün bu kurumları ele geçirmeyi çalıştılar. Tabii belli bir noktaya geldikten sonra hızlı hareket ettiler ve kartopu gibi bugüne kadar büyümeye devam ettiler. Bu örgütün ilk kalkışması, 17-25 Aralık´ta Emniyet ve yargı ayağında yapıldı ancak başarılı olamadılar. Sizin de bildiğiniz gibi o zaman Başbakan´dım. Daha sonra 15 Temmuz´da askeri üniforma altında Silahlı Kuvvetlerimize nüfuz eden bu grup tarafından bir darbe girişimine maruz kaldık. Tabii burada da istediklerini elde edemediler. Halkımızın onlara karşı duruşu onları başarısızlığa uğratmak için önemliydi. Zira halkımız onların karşısında durdu ve yolu açmadı. Bu, halkımın bir zaferidir, bunu ilan ediyorum. Zira halkımız buna müsaade etmedi. 241 şehidimize Allah´tan rahmet ve 2.194 gazimize Rabbimden şifalar diliyorum. Gazilerimizin iyileşmesi ve şehit ailelerine sabır vermesi için yüce Allah´tan niyaz ediyorum. Arap dünyasındaki kardeşlerimi, dikkatli olmaları ve aralarına sızmamaları yönünde uyarıyorum. Zira bunlar, devlet kurumlarına nüfuz edebilirler. Nitekim bunlar, dini ve eğitimi bir maske olarak kullandılar. Şimdi birçok Arap ülkesinde bulunuyorlar. Hatta Türkiye´ye karşı farklı bakan ülkelerde bulunuyorlar. Onlara farklı imkanları sağlayanlar da var. Bu noktada dikkatli olmamız gerekiyor. Aynı hataya düşerlerse yarın aynı bedeli ödemeye mahkûm olurlar.

SUNUCU: Sayın Cumhurbaşkanı, Arap ülkelerinde onlara kim yardım ediyor?

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Örneğin Mısır. Açık konuşmak zorundayım zira açık konuşmayı seviyorum. Dikkatli olmamız gerekiyor. Dikkatli olmazsak yarın aynı bedeli ödemeye mahkûm oluruz.

SUNUCU: Ancak demokratik sisteme darbe yapan Sisi, rejimine muhalefet eden veya karşı gelen Müslüman Kardeşleri desteklediğiniz yönünde size suçlamalar yöneltiyor ve sanki -şartlar farklı olsa da- aranızda karşılıklı kozlar kullanılıyor.

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Ben bu yaklaşımı doğru bulmuyorum. Açık bir şekilde belirtiyorum: Biz Mısır halkıyla Mısır yönetimi arasında ayrım yapıyoruz. Zira Mısır halkı bizim için her şeydir. Nitekim Mısır halkını halkımız gibi seviyoruz, aramızdaki bağlar çok güçlü ve bundan hareketle her türlü desteği Mısır´a verdik. Bizim temel ilkelerimiz bellidir. Zira 15 Temmuz´da olduğu gibi biz darbeci yönetimlere karşıyız. Sisi, Mursi´nin kabinesinde bir bakandı ve ben onu oradan tanıyorum. Düşünün kabinenizdeki bir bakan, silahlı kuvvetlerinin gücünü ve silahı kullanarak devlet başkanına ihanet ediyor. Bunu kabul etmek mümkün değil. Biz bütün özgürlüklerin ve bunların savunulmasının yanındayız. Biz demokrasinin bekçileriyiz zira Mısır halkı, demokrasi için verdiği mücadelede yanında olduğumuzu her zaman görecektir.

SUNUCU: Batı tarafından paralel yapı, hizmet hareketi veya Fethullah Gülen´in arkasında duran var mı? Batı´dan kastım ABD, Almanya, Fransa ve İngiltere

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Maalesef onlara destek verenler var. Bir şeyi net bir şekilde söylemek isterim. Bu şahıs, ABD´de ikamet ediyor ve bütün yaptıkları ve planlarıyla ilgili 85 koli detaylı belgeleri içeren dosyaları oraya yolladık. Hâlihazırda yargılama devam ettiği için yargılamayla ilgili dosyaları ABD´ye yoluyoruz ve yollamaya devam edeceğiz. Keza gelecek hafta Adalet Bakanımızın başkanlığında bir heyet ABD´ye gidecek ve orada toplantılar düzenleyecek. ABD yönetiminin, Pensilvanya´daki bu zatı bize teslim etmesi gerekiyor. ABD, bizdeki teröristleri teslim etmemizi istediği zaman teslim ediyoruz. Zira bazılarını daha önce teslim etmiştik. Ancak ABD, maalesef bu teröristi bize teslim etmedi ve belli bir yerde onu korumaya devam ediyor. ABD, konunun mahkeme inisiyatifinde bir konu olduğunu söylüyor. Peki, Bin Ladin ile ilgili bir mahkeme kararı mı vardı? Hatta Bin Ladin´i başka ülkede öldürdüler. Bu böyle olmadı mı? Bunu neden yaptılar? Terörist olduğu için yaptılar. Bizden 10 terörist istediler ve hemen hemen hepsini teslim ettik. Bunu neden yaptık? Çünkü stratejik bir ortaklığımız söz konusu ve stratejik ortağımız buna benzer bir şey isterse teslim ederiz. Biz üzerimize düşen taahhütlerimize sadık kaldık ancak onlar bu teröristi ve ona destek çıkanları teslim etmeyi reddediyorlar. Nitekim bu kişiler rahat bir şekilde ABD içinde keza Avrupa Birliği ülkelerine ve diğer ülkelere rahat bir şekilde gidip geliyorlar. Biz ABD´nin bu davranışını doğru bulmuyoruz.

SUNUCU: Sayın Cumhurbaşkanı, ABD, stratejik ortaklara alışık değil zira Arap ülkelerinden oluşan bölge kendisi için tercih sebebidir. Bugün Türkiye´nin ABD ile yürüttüğü ilişkilerde, belli bir düzeyde bu ilişkilerin değiştirilmesini gerektiren bir hususun olduğuna dair bir kanaatiniz var mı?

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Ülkelerle olan ortaklıklarımızı geliştirmeye, bize düşman olanların sayılarını azaltmaya ve dost ülke sayısını artırmaya çalışıyoruz. Ancak hiçbir ülkenin diğer ülkelere dost olması gerektiğine dair bir kaide yok. Zira sizi seven de sevmeyen de olur. Ancak biz, bizi sevenlerin sayısını artırmaya çalışıyoruz. Nitekim dünyadaki yaklaşık 196 ülkeyle ilişkilerimizi geliştirmeye çalışıyoruz ve bu yönde devam edeceğiz.

SUNUCU: Sayın Cumhurbaşkanı, bugün siz bize karşı gayet cömertsiniz. Bütün Arap dünyasında, Gülen´in ve darbeci grubunun yaptıklarının arkasında şu ya da bu şekilde ABD´nin olduğuna dair soru işaretleri var. Sanırım siz gayet açık konuşan bir şahsiyetsiniz. Bu konuda ne diyeceksiniz?

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Ben burada konunun detaylarını ve gelişmelerini açıkladım. Şimdi bu zat, bütün suç dosyalarıyla ABD´de bulunuyor ve biz bunu ABD´den talep ediyoruz. Burada önemli olan halkımın isteğidir. Zira bu örgüt, darbeci ve terörist bir örgüttür. Örgütün elebaşı ise ABD tarafından korunuyor ve bu konu hiçbir gerekçeyle açıklanamaz. Bu kişi, 15 Temmuz´da darbe girişimine kalkışanların elebaşıdır. Bundan hareketle stratejik ortağımın bunu bana teslim etmesi ve onu korumaması gerekiyor. Ortağımız bize bu konuda destek olmalı. Zira terörle mücadele edeni yalnız bırakmamalı. Nitekim terörle mücadele işi uluslararası konsensüsle yapılmalıdır. Bu hususta ABD´nin dost bir ülke olduğunu söylediğimizde halkımızda soru işaretleri beliriyor; zira bu ülke, bu teröristi kendi toprağında barındırıyor. Ne söylersem söyleyeyim halkıma bu konuyu izah edemem zira halkım, bana gerçeğin ortada olduğunu söyleyecek.

SUNUCU: Sayın Cumhurbaşkanı, Fethullah Gülen´i size teslim etmezlerse ne olur?

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Tabii bu konu belli bir dereceye kadar ABD´yi ilgilendiren bir konu. Ancak bunun ilişkilerimizi etkilemeyeceğini veya ilişkimize zarar vermeyeceğini söyleyemem.

SUNUCU: Türkiye bir NATO ülkesi. Keza liberal laik düşünce, ekonomik ve demokratik açıdan uluslararası camianın bir parçasıydı ancak son yıllarda sanki Batı ile olan ilişkilerinin biraz gevşediğini görüyoruz. Bazıları, Türkiye güçlü bir ülke olarak hissedildiğinde Batı tarafından saldırıya uğramaya başladığını söylemeye başladı. Bu noktadan hareketle Batı ve özellikle Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerinizi nasıl tanımlarsınız. Türkiye´nin bir Müslüman ülke olduğu, dolayısıyla AB´ye katılmasının oradaki Hristiyanların ve AB´nin toplum dokusunu bozacağına ilişkin iddialar var. Bu iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Biz hâlihazırda NATO üyeliğimize devam ediyoruz zira buna ortağız. AB, nazlanıyor ve bizi köşeye sıkıştırmaya çalışıyor. Ben her zaman beyanlarımda Türkiye´yi istemeyenlerin bu konuda bir karar alması gerektiğini söylüyorum. Zira Türkiye´yi istemediğini ve çekilmesi gerektiğini söylesin. Tabii bunu NATO´da yapmak zor zira NATO bunu yapamaz. Ancak AB konusuna gelince biz hâlihazırda müzakere safhasında olan bir ülkeyiz. AB, Türkiye´yi istemezse çıksın açık bir şekilde “Ben Türkiye´yi istemiyorum.” desin. Öyle değil mi? O zaman da biz buna göre kararımızı açıklarız.

SUNUCU: Sayın Cumhurbaşkanı, şu anda AB´ye katılmayı 2003 yılında olduğu kadar arzuluyor musunuz? Yoksa ülkenizi geliştirmek için gerekli icraatları yaptınız ve şimdi AB´ye ihtiyacınız yok mu?

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: AB´ye katılımla ilgili üzerimize düşen yükümlülükleri yerine getirdik. Ancak AB, geçmişte Türkiye´ye açık ve dürüst davranmadı. Şimdi de dürüst ve şeffaf davranmıyor. Bakın, Türkiye´de milyonlarca mülteci var ve bu mülteciler AB´ye gidebilirler. Biz üç milyon mülteciyi ülkemizde barındırırken AB, Türkiye´ye yardım edeceğini ve destek çıkacağını söylüyor. Yardım paraları bizim hazinemize değil mültecilere gidecek. Bu mülteciler, AB´ye gidecek olurlarsa AB bunların karşısında aciz kalacak. Şimdi 100 veya 500 mülteciyi kabul edemiyor. Haziranda üç milyar avroluk bir taahhütte bulundu ve üç milyar avro daha verecekti. Ancak hatırladığım kadarıyla verilen para, 250 ila 300 milyon avro civarında. Öte yandan BM Mülteciler Yüksek Komiserliğine bakın; 550 milyon dolarlık bir destek verdi. Ancak belediyelerimiz ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte şimdiye kadar verdiğimiz destek 26 ila 27 milyar dolar civarında. Sadece devletin harcadığı para 13 milyar dolar civarında. Nitekim onlar dürüst davranmıyorlar.

SUNUCU: AB ülkelerine nasıl davranacaksınız, zira bu ülkeler sizinle zor ilişki kuruyor?

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Biz sabırla müzakerelerimize devam ediyoruz ve bu, belli bir noktaya kadar devam edecek. Son kararlarını verdiklerinde biz de son kararımızı vereceğiz.

SUNUCU: Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti ve yeni siyasi liderleri, Doğu´ya ve Arap dünyasına baktılar. Bu bakışın, aradaki tarihi, kültürel, coğrafi ve hatta dini bağların derinliğinden kaynaklandığı söyleniyor. Keza Türkiye´ye Doğu ile Batı arasında bir köprü gözüyle bakılıyor. Sayın Cumhurbaşkanı, Arap dünyasından neler kazanabildiniz? Zira Suriye, Irak, Mısır´daki askeri darbe ve insan müsveddesine bile yakışmayan kültür ve medya saldırıları söz konusu… Keza Libya´daki iç çatışma… Yani durum kötü ve sizin bundan ne kazancınız oldu? Arap dünyasına girmekle bataklığa mı saplandınız?

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Suriye ile 911 kilometrelik ve Irak ile de 350 kilometrelik bir sınırımız var. Libya ile tarihsel bağlarımız var. Onun için Suriye´deki gelişmelere kayıtsız kalamazdık. Biz sabırlı davrandık ancak Gaziantep´te DAİŞ tarafından gerçekleştirilen saldırıda 53 vatandaşımızın şehit edilmesi ve 100 vatandaşımızın yaralanmasından sonra sessiz kalamayacağımızı söyledik. Bildiğiniz gibi Özgür Suriye Ordusunu (ÖSO) desteklemek suretiyle Cerablus tarafından giriş yaptık. Bir mukavemet göstermeyen DAİŞ, Cerablus´u terk etti. Daha sonra el Rai beldesinde de bir operasyon gerçekleştirildi ve burada yine DAİŞ el Rai´yi terk etti. Sonra Dabık boşaltıldı ancak mukavemet göstermelerine rağmen buradaki DAİŞ unsurları yok edildi. DAİŞ burayı kendisi için kutsal görüyordu ama buna rağmen terk etmek zorunda kaldı. Şimdi ise ÖSO, kendisine verdiğimiz lojistik destek ve uluslararası koalisyonunun desteğiyle el Bab´a doğru ilerliyor. Ancak diğerlerinin bu operasyonları istemediğini söyleyemeyiz. Bütün mesele, terörden arındırılmış bir bölgenin oluşturulması ve bunun ilan edilmesidir. Zira bu, bazı imkânlar kendilerine sağlandıktan sonra Suriyeli kardeşlerimizin buralara gelip yerleşmesi için önemlidir. Buralarda altyapı, sosyal ve eğitim tesislerinin temini bu insanların buralara yerleşmesi için elzemdir. Ancak terörden arındırılmış bu bölgenin uçuşa yasak bir bölge olduğunun ilan edilmesi ve ulusal bir ordunun kurulması gerekiyor. Zira bu ordu, burayı korumak için önem arz ediyor ve biz bunların askeri eğitiminin ve teçhizatının tarafımızdan temin edilebileceğini belirttik. Bunu, Amerikalılara, Ruslara, Almanlara ve İngilizlere söyledik. Konuyla ilgili herkesi haberdar ettik. Bizim bu konuyla ilgili çalışmalarımız devam ediyor. Bir yandan askeri birimlerimizin toplantılarını ve görüşmelerini yaparken, Amerikan ve Rus taraflarıyla diplomatik müzakerelerimiz, ilgili güvenlik uzmanlarımızın da temasları sürüyor. Bildiğiniz gibi son dönemde yaşanan gelişmeler iyi değil ve özellikle Kerkük´teki gelişmeler endişe verici. Bizim oradaki amacımız, terör gruplarının oralara ulaşamamasıdır. Bu bağlamda güvenlik güçlerimiz, Amerika´nın ilgili birimleriyle bağlantılarını sürdürüyor. Bildiğiniz gibi Musul´daki Arapların yanında bir kısım Türkmenler de var. Kerkük´te ise Türkmen ve Kürt kardeşlerimiz bulunuyor. Bundan hareketle bu bölgeleri bu şekilde kontrol etmenin doğru olmadığını görüyoruz. Biz Türkiye olarak ABD ve koalisyon güçleriyle birlikte hareket edeceğiz ve bu yönde bazı gelişmeler var. Kerkük´te hâlihazırda gerçek sorunlar ve zulümler var; bunun Telafer´e yansıması söz konusu olabilir.

SUNUCU: Irak Başbakanı Haydar el Abadi, müdahalenizi protesto etti ve aranızda bir söz düellosu yaşandı. Siz ona “Sen benim muhatabım değilsin.” dediniz.

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Sayın Haydar el Abadi, hâlihazırda aynı duruşta değil zira bazı değişimler gösterdi ki bir değişimden bahsediliyor. Bizim kararımızın dayanağı koalisyonla temaslarımız ve onunla iş birliğimizdir. Başika Kampı orada kalacak zira Musul´daki soydaşlarımızı yalnız bırakamayız. Aynı şekilde Telafer´de soydaşlarımız bulunuyor ve onları yalınız bırakamayız. Nitekim mezhepsel bir savaşa olanak tanımamalıyız. Zira burada bir mezhepsel savaş başlarsa durdurulması mümkün olmayacak. Sincar´ı da yalnız bırakamayız zira Sincar bir başka Kandil olmaya doğru gidiyor. Zira orada PKK var ve Sincar´ın bir başka Kandil´e dönüşmesine izin vermeyeceğiz.

SUNUCU: Sayın Cumhurbaşkanı, bölgede yeni bir Sykes-Picot taksimatının olduğunu söylediniz. Bölgenin, ABD, uluslararası güçler ve İran gibi bölgesel güçlerin yardımıyla paylaşılmasına yönelik çabalara dair elinizdeki bilgiler nelerdir? Hatta Türkiye de istemeden bu çabalara dâhil olabilir.

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Biz her şeyden önce Irak ve Suriye topraklarının toprak bütünlüğünden yanayız. Bu bölgelerin hiçbir zaman bölünmesini arzu etmiyoruz. Bu çabalarımızla yolun sonuna kadar devam edeceğiz zira bundan vazgeçmek mümkün değil. Bu oyunun buradaki koalisyon güçlerine sirayet etmemesini temenni ediyorum.

SUNUCU: Ancak Türkiye, bir yerden müdahale ediyor, keza Suriye ve Irak´taki hükümetlerden daha etkili olan İran, Suriye ve Irak´a karışıyor. Aynı zamanda Suriye´deki savaşı yönetip daha fazla rol alamaya çalışan Rusya bulunuyor. Onun için bölgenin gerçekten paylaşılmaya doğru gittiğine dair elinizde ne tür bilgiler var?

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Bildiğiniz gibi Lozan´da bir toplantı vardı ve bu toplantıda ABD, Türkiye, Rusya, İran, Katar ve Suudi Arabistan bulunuyordu. Ancak maalesef bir neticeye varılamadı. Sanırım bu süreç devam edecek ama bir dahaki toplantının Lozan´da yapılması uygun değil. Başka bir yerde toplanırsa bu doğru bir karar olur. Toplantıya gelenler, sorunu çözmek için gelmeli zira bu niyetle gelirlerse bir neticeye varmak mümkün olacak. Ancak çözüm yerine önyargılı gelirlerse netice esef verici olacaktır. Nitekim Suriye ve Irak´ın toprak bütünlüğünün sağlanması yönünde kendimize şart koşmamız gerekiyor. Bu şartı sağladığımız zaman bir neticeye varabiliriz, aksi halde bir neticeye varmak mümkün değil.

SUNUCU: Son bir soru Sayın Cumhurbaşkanı; Katar ile ilişkileriniz gayet iyi durumda, Suudi Arabistan ile ilişkileriniz yaptığınız temaslar ve ziyaretlerle gittikçe gelişiyor. Son dönemde Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişleri Bakanı sizi ziyaret etti, Körfez İş Birliği Dışişleri Bakanlarıyla bir araya geldiniz. Türkiye´nin Körfez ülkeleri için en iyi seçenek olduğunu söyleyebilir miyiz?

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Burada bir düzeltme yapmamız gerekiyor: Şimdiye kadar Körfez İş Birliği Konseyi ülkeleriyle karşı karşıya gelmedik. Biz Körfez´e yakınız ve Körfez İş Birliği Konseyi ile ilişkilerimiz iyi. Son toplantıdan sonra bu ilişkileri daha güçlü bir şekilde geliştirmeye karar verdik. Amacımız da Katar ve Suudi Arabistan gibi ülkelerle olan ikili ilişkilerimizi diğer ülkelerle de uygulamak. Bu, aynı şekilde BAE, Kuveyt, Bahreyn ve Umman için de geçerli. Bütün bu ülkelerle ilişiklerimizi geliştirmeye çalışıyoruz zira bu ülkelerle kardeşiz, onlarla iş birliği yapmasak kiminle yapacağız? Aslında bu ülkelerle birçok iş birliği alanımız söz konusu. Bu, savunma sanayi, gıda, ekonomi, inşaat, altyapı ve üstyapı gibi alanlarda uygulanabilir. Biliyorsunuz dünyada müteahhitlik alanında dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasında ikinci sıradayız. Türk müteahhitlerinin bu alanlarda yerlerini almaları mümkündür. Türkiye aynı zamanda ileri teknoloji alanında ilk sıralarda yer alıyor. Bu noktadan hareketle eğer biz aramızdaki iş birliği alanını genişletirsek bu, hep birlikte kazanalım mantığından hareketle bölgenin büyümesine ve kalkınmasına yol açacak, bu şekilde bu ülkeler kendi ayakları üzerinde durmaya başlayacak. Tabii Körfez ülkelerinin barış hususunda daha iyi bir noktaya gelmesini önemsiyoruz. Zira birbirlerine sarılarak birlikte kalkınmaları son derecede doğru bir adım olacak.

SUNUCU: Ancak Körfez ülkeleri, Türkiye´nin İran ile ciddi ilişkiler kurmasını arzulamıyorlar, zira İran konusunda hassaslar.

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Tabii bu hassasiyetin bir geçmişi var ve bu çok farklı bir konu. Bunu her zaman söylerdim ve söylemeye devam ediyorum. Körfez Arap ülkeleriyle iş birliği konusu farklı bir konu ve bu konudan farklı tutmamız gerekiyor. Dün toplanan Arap İlişkiler Konseyi çok önemli bir adım attı. Bu önemli bir gelişme ve biz bundan çok memnunuz.

SUNUCU: Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Mülakat programımızın iki bölümüne konuk olduğunuz ve bize zaman ayırdığınız için size çok teşekkür ediyoruz. En yakın Mülakat programında buluşmak üzere teşekkürlerimizi iletiyoruz.

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Ben de aynı şekilde el Cezire televizyonunun 20. kuruluş yıl dönümü münasebetiyle başta baba Emir, Emir Temim ve bütün müdürleriniz olmak üzere bütün kurucuları tebrik eder başarılarının devamını dilerim. El Cezire´nin ülkemizde yaptığı yayın büyük bir önem arz ediyor. Ülkemizdeki başarılarının ileriki yıllarda da devam etmesini diliyorum. Onlara ve bu ekranda bizi seyreden seyircilere şahsım ve halkım adına teşekkür ediyorum.

SUNUCU: Birçok Arap´ın kıblesi olan İstanbul´dan, dünyada, bölgede ve kendi ülkesinde büyük bir rol oynayan, olağanüstü bir şahsiyet olan Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığımız iki bölümlük mülakatın sonuna geldik. Yeni bölümlerde görüşmek üzere teşekkür ediyoruz.(Katar,El Cezire TV-10 Kasım 2016)



RUMLAR TÜRKİYE’Yİ SUÇLAMAK İÇİN BAHANE YARATMAĞA ÇALIŞIYORLAR

SINIR KAPILARI AÇILMASI KONUSU:

Dünya

Dünya romanının en isabetli örneklerinden biri 130 yaşında... "Sınırları kapatılmış ölü bir mekan; yel esmez, yaprak kımıldamaz..."

Mayis Alizade

10 Kasım ve Kafkasya jeopolitiğinin değişmeyen doğası

Dr. Eray Güçlüer

Türkiye

Suriye jeopolitiğinin değişen doğası

Dr. Eray Güçlüer

Dünya

RUMLAR TÜRKİYE’Yİ SUÇLAMAK İÇİN BAHANE YARATMAĞA ÇALIŞIYORLAR

Dünya romanının en isabetli örneklerinden biri 130 yaşında... "Sınırları kapatılmış ölü bir mekan; yel esmez, yaprak kımıldamaz..."

10 Kasım ve Kafkasya jeopolitiğinin değişmeyen doğası

Suriye jeopolitiğinin değişen doğası

Sisli iklim zirvesi

BRICS Zirvesi ve küresel güç dengeleri

Elçibey'in mirası ve Pezeşkiyan'ın seçimi: "Bunları senin namusun için söylüyorum gardaş..."

Prof. Dr. Cemil Hasanlı: Türk Birliği'nden dem vuranlar sadece ses bombası atmayı biliyorlar

MİLLİ EĞİTİM BAKANI YUSUF TEKİN AVRASYA BİR VAKFIN'DA 2024 – 2025 DÖNEMİ KONFERANS AÇILINI YAPTI

TUSAŞ'ta sessiz devrim

İlham Aliyev Batı karşıtı cepheyi genişletiyor: Fransa'dan sonra ABD'ye salvolar

AVRASYA BİR VAKFI’NDA YENİ DÖNEM HEYECANI

UYAN TÜRK, UYAN MÜSLÜMAN!

İçinde ümidi ve ümitsizliği barındıran bir süreç: 5 Kasım

Viktor Şklovski: Siz bizim imparatorluğun 1917 yılında mı dağılacağını düşünüyorsunuz?

David Stepanyan: Ermenistan-Türkiye sınırı er ya da geç açılacak... Husumet sayfasının çoktan kapanması gerekirdi

Hiçbir sıkıntı bizi yarı yolda bırakamaz

Prof. Dr. Turhan Nejat Veziroğlu son yolculuğuna uğurlandı

Poligon komutanı hangi amaçla konuşturuldu?

Bakan Fidan'dan dikkat çeken açıklamalar: Esad ile görüşmeye hazırız

‘HİDROJENİN BABASI’ VEZİROĞLU VEFAT ETTİ

MİLLİ ENERJİ HAMLESİ-I

Elhan Mehdiyev: Azerbaycan, Rusya'nın pozisyonuna karşı çıkmayı düşünmüyor

Coni niye Kıbrıs’ta?

BU BİR PROJE, BİZ KOBAY MIYIZ

İşlenmeyen tarım arazileri kiraya veriliyor

"Azerbaycan'ın Neyzen Tevfik'i" şair Tevfik Hasanlı: Boyunu yere sokayım!

Kanlı 12 Eylül darbesinin üzerinden 44 yıl geçti

Kafeste "iklim zirvesi"

Şu bizim "Zengezur Koridoru" vakamız: Açılmasını kim neden ister, kim neden istemez?

Yükleniyor