• BIST 100

    10643,58%3,14
  • DOLAR

    32,20% -0,22
  • EURO

    34,90% -0,22
  • GRAM ALTIN

    2504,01% 1,55
  • Ç. ALTIN

    3989,88% 1,04

Yola Devam

Yola Devam

Tek parti hükûmetiyle adapte edilen yapısal reform paketleri, 30 yıldır devam eden aşırı yüksek enflasyonun sonunu getirerek Türkiye’yi istikrarlı bir toparlanma sürecine soktu ve son on yılın en çok konuşulan başarısı hâline getirdi.

Michele Grimaldi

Türkiye İçin 2013 Yılı, Tereddütsüz Hiç Kolay Bir Yıl Değildi. Hatta AKP’nin 2002 Yılında, Bülent Ecevit’in Başbakan Olduğu DSP-MHP-ANAP Koalisyonuna Karşı Güçlü Bir Şekilde İktidara Gelmesinden Bu Yana Yaşanan En Kritik Yıldı. O Zamanlar Türkiye, Modern Döneminin En Zorlu Ekonomik Bunalımını Yaşıyordu ve Ülke Çöküşün Eşiğindeydi...

Tek parti hükûmetiyle adapte edilen yapısal reform paketleri, 30 yıldır devam eden aşırı yüksek enflasyonun sonunu getirerek Türkiye’yi istikrarlı bir toparlanma sürecine soktu ve son on yılın en çok konuşulan başarısı hâline getirdi.

28 Mayıs 2013 tarihine, İstanbul Gezi Parkı’nda bir projeye karşı yapılan ve barışçıl görünen oturma eylemi, sert bir polis muhalefetiyle karşılaşana kadar her şey yolunda gidiyor gibi görünüyordu. Bu anlaşmazlık kısa sürede bir bilek güreşine dönüştü ve sonunda göstericilerin parktan çıkarılmasının ardından günlerce süren şiddetli çatışmalar meydana geldi.

Bu krize kararlı bir şekilde ve kimi zaman da orantısız bir şekilde yaklaşılması ülke genelinde büyük huzursuzluk dalgasına neden olurken 3,5 milyon protestocu 5.000 ayrı gösteri yaptı. Bütün dünyanın Recep Tayyip Erdoğan hükûmetinin karşı karşıya olduğu zorluktan haberdar olması çok zaman almadı. Olaylar nedeniyle dünyanın dört bir yanında çıkan haberler, ülkenin bir süredir övgü alan imajından farklıydı.

Türkiye, o ana kadar genel olarak, siyasi istikrarı ve sosyoekonomik büyüme gibi nedenlerle mantıklı yönetilen laik bir model ülke olarak gösteriliyordu. Erdoğan yönetiminin iktidara gelmesinden bu yana gayrisafi yurt içi hasıla (GSYH ) yılda ortalama yüzde 5 civarında artıyor, doğrudan yabancı yatırım beklenmedik bir düzeyde ülkeye akın ediyor, enflasyon kontrol altına alınıyor, bankacılık sektörü dirençli olduğunu ispatlıyor ve Türkiye’de orta sınıfın nüfusu 1990’lı yıllardaki yüzde 25’lik oranından bugün yüzde 60’lara yükseliyordu. Genel olarak “Erdoğan ilacı” ile Türkiye’nin GSYH’sı 2001 yılındaki 196 milyar dolar seviyesinden 2012’de 789 milyar dolara yükseldi. Bu da Dünya Bankası verileriyle nominal olarak üç kat artış demek.

Dünya genelinde çok az lider bundan daha fazlasını başardığını iddia edebilir. Bütün bu olaylardan bir yıl sonra ortam durulmuş değil. Yerel seçimler, cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler olmak üzere üç başarılı seçim döneminin ardından, birçok kişi yenilmez Başbakan ve etrafındakilerin endişeli olmaları için birden fazla neden olduğunu düşünebilir. Ancak AKP’nin, oyların çoğunluğunu aldığı 30 Mart’ta yapılan yerel seçimler Erdoğan’ın popülaritesi için önemli bir sınav niteliğindeydi. Türkiye’nin, geniş iç piyasası ile artan orta sınıfı, hızlı büyüyen ekonomisi, eşsiz coğrafik konumu, ülke içindeki ve yabancı yatırımcıya eşit teşvik, cazip faiz oranları, devam eden altyapı projeleri ve yatırım ortamındaki önemli gelişmeler göz önünde bulundurulursa bu pek de şaşırtıcı bir sonuç olmasa gerek.

Ülkenin, cumhuriyetin kuruluşunun 100. yılına denk gelen 2023 yılı için hedefleri hiç de imkânsız değil: GSYH’yı 2 trilyon dolara çıkararak dünyanın “ ilk 10” ülkesi arasına girmek, ihracatı 500 milyar dolara çıkarmak, enerji üretimine hız kazandırmak, ulaşım ve sağlıkta altyapıyı güncellemek.

Kasım 2013’te İstanbul’da düzenlenen enerji zirvesinde, Atlantic Council’de (AC) yönetici olan Damon Wilson, Türkiye’nin enerji alanındaki jeostratejik konumunun önemini vurgulayacak şekilde, “Amerika ne zaman Orta Doğu, Avrasya veya Kuzey Afrika’da bir güçlükle karşılaşsa bu bölgelerdeki benzersiz etkisi ve nüfuzu nedeniyle her zaman Türkiye ile istişare ihtiyacı hissediyor.” dedi.

Türkiye’de iktidarın karşı karşıya olduğu konulara karşın, Wilson ve AC, ülkenin destekçileri konumunda. Wilson,“Türkiye’ye olan sadakatimizi göstermek için yeniden geliyoruz ve bu zirveyi daha da büyütmeyi sabırsızlıkla bekliyoruz.” diye konuştu.

Wilson ayrıca, “ABD, eğer güçlü bir mevzuat yapısı sağlanırsa Türkiye’de son on yıldır kaydedilen büyümenin yönetilebilir ve sürdürülebilir olduğuna inanıyor. Yani Türkiye’nin mevcut ortamı koruyarak, ekonomisindeki rekabet ortamını iyileştirmesi ve maksimum seviyeye çıkarması gerekir.” ifadesinde bulundu.

İngiliz Ticaret Odası Başkanı Chris Gaunt, yakın zaman önce Türk basınına yaptığı bir konuşmada, İngiliz yatırımcıların Türkiye’nin uzun ve orta vadeli büyüme beklentileri hususunda temelde iyimser olduğunu söyledi. Türkiye’de, Alman firmalarından sonra en fazla sayıyla 2.600 İngiliz firmasının bulunduğunu vurgulayan Gaunt, Türkiye’nin Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki tecrübelerine işaret ederek gelişmekte olan söz konusu piyasalara erişmek isteyen İngiliz firmaları için Türk firmalarıyla ortaklık kurmasının çok değerli olduğunu belirtti. (İngiltere merkezli The Daily Telegraph - 9 Nisan 2014)



22.5° / 13.8°

Yükleniyor

Yükleniyor

Yükleniyor