Dr. Yaşar Kalafat


Anadolu´da Sinsi Sinsi Gelişen Bir kısım Habis Hücreler Milli Bünyeyi Sarıyor Mu?

Mesele sizin kültürel akrabalık bağlarınızı kurabildiğiniz bir ailenizi oluşturabilmeniz ortak kültürel değerlerinizin bağlarını güçlendirebilmenizdedir.


 

 

 

Yaşar Kalafat(1)

 

 

Bir zamanlar il yıllıkları vardı, bunlar valiliklerce çıkarılır ilin tanıtılması ilçeleriyle birlikte bütün yönleri ile içerirlerdi. Bir kısmının ilk sayfasında Atatürk´ün resmi olur diğer sayfalarında Cumhurbaşkanının ve giderek ilgili ilin valisinin resmi tam sayfa olarak yer alırdı. Orada, o ile ait bütün bakanlıkların faaliyetleri bu arada ilin kültür hayatına dair de tanıtıcı bilgi verilirdi, il kültürel hayatıyla da tanıtılırdı. Valiler değiştikçe ve ödenek bulundukça da bunlar yenilenirdi. Bunlar aynı zamanda  ortaöğretim öğrencileri için de ev ödevi kaynak yayınları konumundadırlar. Bunların benzerlerini zamanla belediyeler ve giderek sanayi odaları ve benzeri kurumlar da yapmaya başladılar Zamanla illerin belediyelerinin kültür hizmetleri arasında da bu türden yayınlar yer almaya başladı . 

Bu yazımızda Sakarya/Adapazarı Ticaret ve Sanayi Odasının bir kültür hizmeti olan ve Yapı Kredi yayınları arasında yer alan Topraktan Sofraya Sakarya Mutfağı Bir Yemek Antropolojisi isimli eserden söz edeceğiz. Eserin yazarları K.S.Yüzüncüyıl, A. Uybadın, A. B.Bilgin, S. Aydın olup Sakarya Türk yemek kültürünü eser çok yönlü olarak resimlerle belgelemek süratiyle vermektedir. Sakarya Belediyesi de üniversitesi gibi kültürel etkinliklerde yarışan kurumlarımızdandır. Yıllardır yaptıkları ulusal ve uluslararası sempozyumlarında biz araştırmacılarını ağırlamaya devam etmektedirler. Nitekim SATSO´da  yayın talebimize olumlu cevap verip yayınlarını merkezimizin kütüphanesi için gönderdirler. Şükranlarımızı sunuyoruz.

Merkezimiz, Halkbilimi Araştırmaları Kültür ve Strateji Merkezi, 100 civarındaki kitap yayın faaliyetlerini sürdürmektedir. Merkezin kütüphanesindeki eserler, halk kültürü ihtisas kütüphanesi özellikleri özelliktedirler. Kültürel kimlik anlayışımız, halkların kültürlerini inkâr etmeden ortak milli Türk kültürünün birlikte yaşanmakta olan halkların kültürlerinden oluştuğu şeklindedir.

Daha evvel Düzce´de katıldığımız bir sempozyumda dinleme fırsatı bulduğumuz bildirilerde de Anadolu halk kültürlerindeki ortaklıkların yok sayıldığı tanımını yaptığımız yayında da gördük. Bu intibaı bizde, çok mevzii de olsa, Sakarya Büyük Şehir Belediyesi adına yapılan toplu kültürel etkinliklere katılan birtakım bildiriler de bırakmıştı. Bize bu yazıyı yazdıran husus, bu konunun üzerinde kültür stratejilerinin millilik gayri millilik karakterlerine vurgu yapmak için biraz durmak isteyişimizdir. Şüphesiz bizim gibi düşünmeyenleri gayri milli olarak nitelemek gibi tutarsız ve yakışıksız bir tavır içinde değiliz. Gözlemlerimiz ve deneyimlerimizin bize düşündürdüklerini paylaşmak istiyoruz.

Bize göre bu hal, münferit bir gaflet olayı olmayıp, bir zihniyetin hâkim kılınması için sinsi bir girişimidir. Yazarlarının tümünün iyi niyetine olan inancımızın yansıra,  Türkiye´de Türk milletinin olduğu, bu milletin anadili farklılığına bakılmaksızın, Türkiye´nin tüm halk kesimlerinden oluştuğu gerçeğinin yerine, varlıklarına dair abartılı, sağlıksız, yapmacık isimlerle tanımlanan halklar olduğu zihniyetinin de hâkim kılınması girişimidir. Milletçe yaşanılan ortak kültürel kimlikten rahatsız olunması meselesidir. Bu rüzgâra yelken açanların büyük çoğunluğu bilinçli bir tercisin mensubu değillerdir. Postu serdikleri mekânın yetkilileri de geminin gizli rotasının farkında olmaya bilmektedirler.

Şüphesiz amacımız, bölücülük yapmak olamaz, teşhir etmek hiç olamaz. Tamamen ilgisiz kalmamız ise bize yakışmayan nemelazımcılık olurdu. Biz söz konusu hususu, Düzce sempozyumu münasebetiyle yazdığımız makalede de bu gerçeğe o zaman da parmak basmıştık. O sempozyumda birlikte yaşayan halkların kültürleri arasında ortaklıkların oluşabileceği gerçeğini bazı bildiriler inkâr etmekteydi.

Türklerle Ermeniler asırlar boyunca Bir arada yaşamışlarken, Ermenilerin yemek kültürünün olmadığını iddia etmek, bu kültürün komşu halkların kültüründen hiç etkilenmedikleri savunmak da ilmi izahı olmayan tutarsız bir tavır olurdu ve buna sempozyum salonları şahit oldular.

Bu şehrimiz, üniversite sempozyumları ile ün yapmıştı, vurgu yaptığımız tavır üniversitenin sempozyum bildirilerinde pek görülmüyordu. Bu farklılık, katılımcıların ağırlık olarak bölge halkından olmaktan ziyade, farklı bölgelerden gelmiş olmalarından geliyordu.

Bu atmosfer, bir ucu, başka bir ifade şekli ile kök hücreleri bazı siyasi partilerde,  yani Melis´te olan bir siyasi ideolojik yaklaşım şeklinin, Anadolu kurumlarına yansımasıdır olup bitenler. Bu anlayışın merkezinde Türklük bu milletin ortak adı olmadığı, Sadece  Anadolu halklarından bir halk olduğu anlayışı vardır.

Diğer taraftan bu konu, çok daha evvel ve öncelikle “Türk milliyetçisiyim” diyen, diyebilen Türkologların meselesidir. Millî Türkoloji, Türkolog´un tanımını kapsamı ve alanı ile gerektiği gibi günün şartlarına uygun olarak yapamamışız. Bu konuda milli Türkoloji´nim yaptığını görebileceğimiz bir icraatına şahit olunamamaktadır. Çok daha evvel, çok kere belirtmeğe çalıştığımız gibi, bu kesim, Türklüğün bir kavmiyet ve ırkçılık olmadığından hareketle yaşananlara yeterince açıklama getirmemiş, getirememiştir.

Sakarya Kurmanç Mutfağı başlığında bilgi verirken K.S.Yüzüncüyıl, Kürtlüğün kısaca tanımını bölümlerini bölgedeki tarihi geçmişini kaynaklar göstererek anlattıktan sonra, Kurmançların bölgeye gelişlerinin de kısaca tarihine dair bilgi verip farklı yemeklerinin tanımını ayrıntılı olarak vermek suretiyle yemek kültür zenginliğimize büyük katkıda bulunmuştur. Özellikle kullanılan malzemenin Kürtçe karşılıklarını da vermek suretiyle beslenme kültürümüzün sözlüğüne de katkıda bulunmuştur. Biz yaşanan kültürün inkarından yana değiliz ve yine biz yaşanılan kültürün hangi halk kesimimize ait olduğunun da açıklanmasına, sahiplenilmesine de karşı değiliz. Biz bu sahiplenmenin etnik kesimler adına değil, ortak Türk kültürü adına yapılmasının önemine işaret etmek istiyoruz. Zira bölge halkalarının adlandırılmalarını Türk-Kürt diye ayırıp  farklı kültürel kimliklerden yola çıkarak ihtilafa sokmayı deneyen emperyalizm yazarın da belirttiği gibi Kürt diye bilinen kesimleri de itilaflı duruma sokabilecekleri dönemlere ortam hazırlamak da istemektedir. Bizim anlayışımıza göre Kurmanç mutfak kültürünün Anadolu Türk mutfak kültürü adına milletçe sahiplenilmesiyle yetinilmeyip, anılan yazıda yer alan Kurmançça yemek malzemeleri de ortak Türkçede yer alabilmelidir.

Yemek isimlerinden yerel isimlerin ortak Türkçede yer almaları ile yetinilmeyip, yemek kültüründe de yer alabilen su anlamında av, ekmek anlamında nan, biber anlamında ıssot da  ortak Türkçenin sözlüklerinde söz varlığı olarak yer alabilmelidir. Batı dillerinden  Anadolu Türkçesine her gün girmekte olan yemek kültürü içerikli kelimenin yansıra bu kelimelerin bu alanda neden şansları sıfırdır.

Nitekim, Türk dünyası için geliştirilmekte olan ortak Türkçe sözlükte bu kelimeler Özbek ve Türkmen Türkçelerinde yer alabilmektedir. Emperyalizm 5-6 Ocak  2022 tarihinde Kazakistan´da sergilediği yerel itilaf zehrinin panzehri bu yaklaşım tarzındadır.

Bu anlayış, Türkçenin gramerine müdahale anlamında algılatılmamalıdır. Türk dünyasında kullanılan sözcüklerin sözlüklerini geliştirip onlara ortak olma özelliğini kazandırabilme anlayışının stratejisidir. Bu kültür stratejisi Ortadoğu Kürtlüğünün kaderini ABD ve AB´nde değil tarih boyunca birlikte olduğu coğrafyanın diğer halklarının ittifakında araması, arayışıdır. Sanat, edebiyat, tarih ve dil bir toplumu millet yapan değerlerdir. Enerji kaynakları artar veya azalır, milletlerin yapı taşlarının ömürleri yarım asır değildir.

Aynı yaklaşım tarzı ile eserde yer alan Sakarya Roman Mutfağı, Sakarya´da Roman Türk Mutfağı,  orijinal özelliklerini kaybettirilmeden özeldeki sahibi de inkâr edilmeden ortak milli kültürün bir ürünü olarak algılanabilmesidir. Önemli olan. Bu yapılabildiği hallerde o kültürün sahipleri ihtilaf unsuru olmaktan çıkarılabilecek ve o kültür ihtilaf çıkarıcılar karşısında o kültürün sahibi yalnız bırakılmamış milletçe o toplumun değerlerinin arkasında olmasının sağlanması meselesidir.

Bu yaklaşım tarzı, tanımlanan strateji anadili Türkçe olmayan halk kesimlerine yöneltilmiş bir uygulama şekli bir strateji değildir. Mesela Manavlarda olduğu gibi Yörükler de anadilleri Türkçe olmalarına rağmen aynı konumda aynı tehdit altındadırlar.

Eserde Balkan göçmeni halkalarından Rumeli, Bulgaristan, Makedonya Kırım Tatarları göçmenleri gibi Boşnaklar, Arnavutlar için de geçerli olacaktır. Aynı yaklaşım tarzımız  eserde yer alan Kafkasya göçmenlerinden Çerkezler, Apazlar, Gürcüler, Lazlar, Çeçenler için de geçerli olacaktır. Mesele sizin kültürel  akrabalık bağlarınızı kurabildiğiniz bir ailenizi oluşturabilmeniz ortak kültürel değerlerinizin bağlarını güçlendirebilmenizdedir.

 

 

 

1. Dr. Halkbilimi Araştırmaları Kültür  ve Strateji Merkezi yasarkalafat@gmail.com

 

 

 

RUMLAR TÜRKİYE’Yİ SUÇLAMAK İÇİN BAHANE YARATMAĞA ÇALIŞIYORLAR

Suriye jeopolitiğinin değişen doğası

UYAN TÜRK, UYAN MÜSLÜMAN!

İçinde ümidi ve ümitsizliği barındıran bir süreç: 5 Kasım

David Stepanyan: Ermenistan-Türkiye sınırı er ya da geç açılacak... Husumet sayfasının çoktan kapanması gerekirdi

Hiçbir sıkıntı bizi yarı yolda bırakamaz

Bakan Fidan'dan dikkat çeken açıklamalar: Esad ile görüşmeye hazırız

Elhan Mehdiyev: Azerbaycan, Rusya'nın pozisyonuna karşı çıkmayı düşünmüyor

Coni niye Kıbrıs’ta?

Kanlı 12 Eylül darbesinin üzerinden 44 yıl geçti