Doç. Dr. Aybeniz Rahimova

Tarih: 25.06.2020 23:22

“Bakü”den Tebriz”e yaya giderim”

Facebook Twitter Linked-in

 

UNUTMAYALIM

Türk dünyasının bilim adamları dizisi - On Dokuzuncu yazı

*BAKÜ MEKTUBU*

 

1806”dan sonra parçalanma sürecine giren Azerbaycan coğrafyasının resmi bölünmesi 1828”de Çarlık Rusya”sıyla Türk Kacar imparatorluğu arasında imzalanan anlaşmayla tamamlandı. Aras Nehri´nin Kuzey kısmı Rusya”nın kontrolüne geçerken Güney kısmı Kacarların egemenliğinde kaldı. İşbu bölünmüşlük ilk kez fikren ve kısmen fiilen 1908-1911 Güney Azerbaycan Meşruti devriminde ortadan kaldırıldı.Genç Mehmet Emin Resulzade Tahran”da çıkardığı dergide “İran Türkleri” terimini siyasi literatüre getirdi, dünya edebiyatının en büyük şahsiyetlerinden biri olan Mirza Ali Ekber Sabir “İran Meşrutie devrimine bir ordudan ziyade hizmette bulundu.” Dönemin siyasi hayatının parlayan yıldızlarından biri olan Seyyid Hasan Takizade”nin ismini de bir kenara not edelim. Daha sonra 28 May 1918”de Kuzey Azerbaycan”ı içine alan Cumhuriyet ile Güney Azerbaycan”ı da içine alan Hiyabani”nin Azadistan Cumhuriyeti kurulmalarına rağmen 1920-1921 yıllarında ikisinin de ayakta kalamaması nedeniyle Azerbaycan coğrafyasının tamamı bağımsızlığını kaybetti. Bakü”nün de Tebriz”in de egemenliğinin Rus ve Fars şoven asimilasyoncu güçlerin eline geçmesine rağmen git-gellerin sürmesi sayesinde “Bütünlük” ruhunun diri kalmasını sağlasa da (Azerbaycan”ın dünya çapındaki romancısı İsa Hüseyinov”un “İdeal” adlı eserini okumanızı tavsiye ederim) Pehlevi rejiminin şoven baskıcı politikası Güney Azerbaycan”daki aydın milliyetçi tepkileri güçlendirdi. İkinci dünya savaşında bölgedeki Rus-İngiliz rekabeti yeniden bütünleşme ümidini doğurdu. 1941”de Bakü”den Tebriz”e giden aydınlarımızın oradaki kültürel faaliyetleri hızlandırmaları ulusal düşünceyi daha da biledi. Bu durum siyasi alandaki çalışmalarla ahenktar hale getirilince, kadere bakın kendisi egemen olmayan Kuzey Azerbaycan, Güney Azerbaycan”da Tebriz merkezli milli devletinin kurulmasını tüm gücüyle destekledi. İşte 1908”lerin “Bütüncül” ruhunun getirip geldiği o dalga, Kasım 1945”de Azerbaycan Milli Devleti”nin ilanıyla sonuçlandı. Milli Devletin itici gücü deneyimli üstdüzey yöneticilerin yanında yer almış idealist gençlerdi. İşte onlardan biri de Gafar Herisçi idi. Aralık 1946”da Pehlevi rejiminin kanlı saldırıları sonucunda bağımsızlığını kaybeden Azerbaycan Milli Devleti”nin Başbakanı Seyid Cafer Pişeveri”nin en çok güvendiği isimlerden biri, Fars şovenizminin infazlarından kurtulmak için tabancasını beline takarak Bakü”ye gelen bir mühacid, bir fedai. Kuzey Azerbaycan”da ise Edebiyat bilimciliğinin ünlü bir ismi, klasik edebiyatın derin bir bilgini. Bilim dünyamız kendisini Gafar Kendli olarak tanıdı.”Kendli”- köylü anlamını taşımakta olup, Gafar Hocanın o soyisimi kullanma nedeni şahsım için belli değildir.

 

/resimler/2020-6/25/2325207075237.jpg

 

Gafar Herisçi 1925 yılında Oğuz coğrafyasının milli niteliklerini en çok muhafaza etmiş kentlerinden biri olan Tebriz”de doğdu.Yedi kız ve yedi erkek kardeşin bulunduğu ailenin mesleği halıcılıktı. Ailenin büyük oğlu İbrahim ile kardeşi Gafar”ın hayatında çok ilginç kader farklılığı yaşandı. Fransa Hava kuvvetleri akademisinden mezun olan İbrahim Herisçi Fars körfezi kıyısındaki Hürremşehir üssüne komutan olarak atandı.Yani Tahran rejiminin hizmetine girdi. Gafar Herisçi ise milli davanın peşinden giderek genç yaşta Seyyid Cafer Pişeveri”nin en yakınında yer aldı. Esasında “21 Azer” diye andığımız o Harekat”ın saflarında yer alıp da daha sonra Milli Hükümet”in yöneticileri sırasına yükselen gençlerin ortak özelliği “aydın” olmalarıydı. Nitekim İçişleri Bakanı Selamullah Cavid mezar taşına kazınması için ünlü şairimiz Muhammed Hüseyin Şehriyar”dan bir şiir yazmasını istemişti. Milli eğitim bakanı Muhammed Biriya ünlü şairdi. Yani demem o ki, Güney Azerbaycan”da kurulmuş Milli devletimizin genel politikalarında kültürün ve eğitimin apayrı bir yeri vardı. Daha 1941”de Bakü”den giden edebiyat ve sanat insanları Tebriz”de kapsamlı kültür faaliyetleriyle uğraşmış, gazeteler çıkarmış, kitaplar neşretmişlerdi. Türkiye”de yayına hazır olan “Gulam Mehmetli ve Tezkire”si” isimli 625 sayfalık kitabımda 1941-1946 yılları arasında Tebriz”de bulunmuş gazeteci, araştırmacı-yazar Gulam Mehmetli”nin, Milli Devletin Tahran rejimince işgalinden sonra Bakü”ye getirdiği kiymetli yazmalara ilişkin geniş bilgiler sunmuşuz. Güney Azerbaycan”da kurularak 13 ay boyunca ayakta kalmayı başaran Milli Devlet, Azerbaycan Cumhuriyeti”nin kurucusu Mehmet Emin Resulzade”nin sözleriyle dersek,”Milletimize özgürlüğün tadını verebilmişti.” Azerbaycan”ın Güneyindeki Mili Devletin varlığının sona erdirilmesini “Soğuk savaş”ın başlangıç noktası olarak” nitelendiren tarihçilerimiz gayet haklıdırlar. 23 Aralık 1946”da Tahran Fars rejiminin devletimizi işgalinden sonra on bin insanımız katle yetirildi, başta Seyyid Cafer Pişeveri olmakla bir kısım üst düzey yönetici Bakü”ye kardeşlerinin yanına yüz tuttular. Mili Devlet”in bir mücahidi olarak belinde tabancayla Bakü”ye gelen Gafar Kendli ve binlerce arkadaşını burada meçhul bir kader bekliyordu. Nitekim Bakü”ye gelişinden birkaç ay sonra -11 Temmuz 1947”de Seyyid Cafer Pişeveri trafik kazasında hayatını kaybetti, Muhammed Biriya, Stalin rejimince tutuklanarak on yıllık cezaya çarptırıldı, Demokrat Fırka yöneticileri Moskova”nın büyük baskılarıyla yüzleştiler.Tek çare siyasi mücadeleye geçici de olsa ara vererek bilime yönelmekti. Bunun için güçlü potansiyelleri vardı, Farsçaları mükemmeldi, klasik edebiyat, tarih bilgilerine söz yoktu. Gafar Kendli gibi Hamid Mehmetzade, Firuz Sadıkzade, Seyyid Ağa Onullahi, Mirza Abbaslı v.d. gençler bilim yolundan yürüyerek Azerbaycan edebiyat bilimciliğinin gelişmesine çok büyük katkılar sundular. 1950”lerin ortalarında gelindiğinde ise Güney Azerbaycan”da mevcut olmuş Milli Devlet”in Bakü”ye getirdiği dalga Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti”nde “Milliyetçilik akımı”nı yeniden güçlendirerek toplumsal dinamikleri harekete geçirmişti. Güney Azerbaycan kökenli Azerbaycan Meclis başkanı, ünlü yazar Mirza İbrahimov”un girişimleriyle devlet dairlerinde çalışanların Azerbaycan Türkçesini bilmelerinin zorunlu hale getirilmesi Güneyden gelen miliyetçi esintinin kamusal alana yansıyan örneklerinden biriydi. Filoloji eğitimi almasının yanısıra siyasi çalışmalarını ihmal etmemek namına Gafar Kendli, Bakü Yüksek Komünist Parti Okulu”ndan da mezun olmuştu. Fakat bilim alanındaki çalışmalarına ağırlık vermişti. Bilimler Akademisi”ne bağlı Muhammed Fuzulu Yazmalar Enstitüsü Türk dilli yazmalar şubesi müdürü Prof. Dr. Azade Musabeyli”nin bize anlattığına göre Gafar Hoca profesörlük tezi üzerinde çalıştığı sıralarda o zaman Azerbaycan”da kullanılan kiril alfabesini iyi bilmemesinden dolayı eşi Doç.Dr .Sokrat Musayev kendisine çok yardımcı olmuştur. Aralarındaki ağabey-kardeş ilişkisi bir nevi Bakü ile Tebriz arasında salınmış köprü niteliği taşımıştır. Edebiyat bilimciğimizin parlak şahsiyeti Sokrat Bey”in elim bir trafik kazasında hayatını kaybetmesinden sonra Yazmalar Enstitümüzde göreve başlayan Azade Musabeyli Hocamızın arap alfabesinde yazıya alınmış yazmaları okumasında Prof. Dr. Kendli yardımlarını hiç esirgemediği gibi yazmalar alanında çalışmalar yapan genç akademisyenlere Gafar Hoca”nın gönüllü olarak yazma okumayı öğretmesi günümüzde hayır ve minnetle anılmaktadır. Hayatta kalması bile çoğu zaman mucizelere bağlı olmuş Gafar Kendli 1973 yılında tezini savunarak Prof. Dr. titrini kazandıktan sonra bilim dünyası kendisinin 12.yüzyıl Azerbaycan şairi Efzel ed-din Hakani”yle ilgili çalışmasının kitap halinde ne zaman yayınlayacağını merak etmişti. Bunun bir nedeni de Hakani”nin hayatı ve şiirleriyle “Bütün Azerbaycan” idealının sembollerinden birini teşkil etmesiydi. Zira Kuzey Azerbaycan”ın Şamahı kentinde 1120 yılında doğan Hakani, 1190”da Tebriz”de hayata gözlerini yumarak orada toprağa verilmşti. Prof. Dr. Gafar Kendli”ye Hakani”yle ilgili kitabı sorulunca “Daha çalışmalarımı sürdürüyorum”- yanıtı dışında tek kelime sarfetmezken 1989”da yayınlanan “Hakani Şirvani (hayatı, dönemi, ortamı)” isimli 800 sayfalık kitabı kendi alanında dünya edebiyat bilimciliğinin en güvenilir kitabı halıne gelmişti. Bir süre sonra Tahran”da Farsça yayınlanan kitap İran edebiyat bilimciliğindeki bir dizi yanlışları ortadan kaldırarak dünya çapında başvurulan birinci bilimsel kaynak durumuna geldi. Hakani”nin “Töhfet”ül Irakeyn” isimli eserini de titizlikle yayına hazırlayan Prof. Dr. Gafar Kendli adeta Efzel ed-din Hakani ismi etrafında kendi bilim otoritesini kurmuştu. Eski Sovyetler, İran ve Batı basınında Türk, Fars ve Arap dilli edebiyat üzerindeki çalışmalarıyla en derin bilginlerden biri haline gelen Prof. Dr. Gafar Kendli”nin çeşitli dillerde yayınlanan birkaç kitabı ve 200”ün üzerinde makalesinin tamamı bilimin en çağdaş taleplerine layıkıyla yanıt vermektedir. Bir bilim insanı olarak beni Prof. Dr. Kendli”ye yakın kılan manevi bağ ikimizin de 20. yüzyılın ansiklopedi niteliğindeki tezkirelerini yayına hazırlamamızdı. Gafar Kendli 1980”lerin sonunda Tebriz kökenli ünlü Tezkireci Muhammed Ali Terbiyet”in üç ciltlik “Danişmendan-e Azerbaycan” eserini Farsçadan çevirerek yayınlatmış, bense 1897 Tebriz doğumlu Oğuz coğrafyasının son Tezkirecisi Gulam Mehmetli”nin 1954 yılında Azerbaycan Bilimler Akademisi Yazmalar Fonu”na teslim ettiği Tezkire”sini Arap alfabesinden latin alfabesine geçirerek 2012”de Bakü”de yayınlamıştım.Yukarıda da belirttiğim üzere Türkçe yayına hazır olan kitabım İstanbul”da kısa sürede büyük kitap mağazalarında satışta olacaktır.

 

/resimler/2020-6/25/2326033482316.jpg

 

Gafar Kendli, Azerbaycan Cumhuriyeti”nin bağımsızlığı uğruna yapılan mücadelenin beyin takımında yer almış isimlerden biriydi. Bu, Ankara”da da iyi biliniyor ve kendisinin çalışmalarına büyük önem veriliyordu. Nisan 1991”de Bakü”de Türkiye”yle ortak düzenlenen “Azerbaycan muhaceret edebiyatı” sempozyumunda önemli görevler ifa eden Prof. Dr. Kendli, aynı yıl Nisan sonunda Ankara”da gerçekleştirilen “Nizami Gencevi” sempozyumunda esas konuşmacılardan biri olmuştu. Ve.... şu kadere bakın ki, Türkiye sınırının pasaport kontrol noktasından geçerken polise uzattığı uluslararası seyahat belgesinin “Vatandaşlık” bölümünde “Vatansız” yazmaktaydı. Daha sonra basından okuduğumuz üzere Prof. Dr. Gafar Kendli”nin bu durumu Türkiye”de de üzüntüyle karşılanmasına rağmen kendisi buna hiç üzülmemişti. Zira Güney Azerbaycan”ın bir gün mutlaka özgür olacağına inancı tamdı ve kendisinden sonraki kuşakların onu mutlaka bağımsız Güney Azebaycan vatandaşlığıyla onurlandıracaklarını çok iyi biliyordu. Mesai arkadaşları ve yakın dostları Prof. Dr. Kasım Kasımzade ve Prof. Dr.Yaşar Karayev ile Mehmet Resulzade”nin Cebeci Asri mezarlığındaki kabrini ziyaret ettikten sonra yaşadığı duygular inancını daha da pekiştirmişti. İşte yukarıda ismini not ettiğim Seyyid Hasan Takizade”yle ilgili Ankara”da konuşulanlar kendisini o kadar etkilemişti ki, Bakü”ye dönüşünde yaptığı bir konuşmada “Takizade”nin haberi gelsin, Bakü”den Tebriz”e yaya yürürüm” diye Kuzeyli Güneyli Azerbaycan”ı duygulandırmıştı.

Bir bilim ve mücadele adamı olarak Prof. Dr. Gafar Kendli”nin büyüklüğünü ortaya koyan başka bir faktör ise onun her zaman gençliği desteklemesi, gençliği bilimin ve siyasi mücadelenin en ön saflarında görme isteğiydi. Prof. Dr. Gafar Kendli bilim toplantılarında da “Gençlik” dedi, milli mücadele toplantılarında da “Gençlik” dedi, gençliğin enerjisini ve çalışma azmini asla kıskanmadı, tüm samimiyetiyle destekledi.

 24 Mayıs 1997”de yetmiş iki yaşında hayata gözlerini yumana kadar kendisi gençlik enerjisiyle çalıştı, okudu, yazdı. Bakü”de de Tebriz”deki gençliğini hiç aramadı, aratmadı.

İşte bundan dolayıdır ki, aziz hatırası önünde saygıyla eğilirken o ender bilim adamı ve mücadeleci kişiliğini de daima örnek alıyoruz.

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —