Celal Tahir

Tarih: 25.09.2020 12:22

ADNAN MENDERES´İN HATALARI -II-

Facebook Twitter Linked-in

 

Yassıada´da başlangıçta olan şudur: 27 Mayıs´ı gerçekleştirenler yani MBK ve onların akıl hocaları Celal Bayar ve Adnan Menderes üzerine bir oyun kurmuşlardır Bu oyun onları öfkelendirmek üzerinedir; yani hissiyatlarına hitap edilmiştir ve başarılı olunmuştur. Bayar ve Menderes öfkelenerek suçlamalara fevri olarak cevap vermişlerdir ve bu şekilde de mahkemenin ve darbenin tanınmaması imkânı kaybolmuş, fırsatı kaçırılmıştır.

Samet Kuşçu Olayı

Celal Bayar ve Adnan Menderes´in bir diğer hatası 1958´de ortaya çıkarılan bir cunta girişiminin üzerine yeterince ve yerli yerinde gitmeyişleridir. Bu cunta teşebbüsü 9 Subay Olayı olarak bilinir. Cuntayı i ihbar eden cunta mensuplarından Samet Kuşçu´dur. Örgütün İstanbul grubunda yer alan Kuşçu, DP iktidarına karşı darbe düzenlemek amacıyla bir cunta kurulduğunu İstanbul Ekspres Gazetesi sahibi ve milletvekili Mithat Perin ve İstanbul eski merkez komutanı emekli Tümgeneral Kazım Demirkan aracılığıyla hükümete ihbar eder.

Samet Kuşçu en nihayetinde korkarak ABD Büyükelçiliği´ne de sığınır ve orada her şeyi anlatır. Buradan çıkabilecek bir sonuç, ABD´nin daha öncesinden yoksa da; Samet Kuşçu´dan sonra Türkiye´de cunta teşebbüsünde olanların varlığından haberdar olduğudur. Ve bundan sonra dış güçlerin müdahil olması elbette kuvvetle muhtemeldir. Samet Kuşçu olayında Celal Bayar daha dirayetli ve kararlıdır. Bu muhtemelen Celal Bayar´ın İttihatçı ve komitacı kökeni ile alakalı olmalıdır. Menderes ise Bayar´ın telkinine rağmen, bu cunta teşebbüsünün üzerine yeterince ve gereğince gitmeyecektir.

Ali Fuad Başgil´in Menderes´i İkazı

Ali Fuad Başgil, 27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri adlı eserinde DP´nin hatalarını şu şekilde sıralar: Türk Milliyetçiler Derneği´nin kapatılması. Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisinin feshedilmesi ve Osman Bölükbaşı´nın hapse atılması ve Kırşehir´in ilçeye çevrilmesi. İstanbul´da çıkarılan 6-7 Eylül olaylarının önlenemeyişi. Liberal sistemin tıkanması neticesi mâlî iflas yaşanması. Basına karşı sert tedbirler alınması gazetecilerin işten atılması ve tutuklanmaları. CHP lideri İsmet İnönü´nün siyasî gezilerinde uğradığı hakaretlerdir. Başgil´in, Menderes´in şahsında DP iktidarını asıl ikazı ise, Hükûmetin uygulamaya koyduğu somut bir anayasa ihlâli ve ondan kaynaklanan olaylardır.

27 Mayıs´a doğru gelişmelerden endişeye kapılan Adnan Menderes, Prof. Başgil´i, fikrini almak üzere Ankara´ya davet eder. 30 Nisan akşamı Cumhurbaşkanlığı Köşkü´nde Cumhurbaşkanı Celâl Bayar ile Meclis Başkanı Refik Koraltan, Başbakan Menderes ve bazı Bakanların bulunduğu bir yemeğe katılır. Orada önce Başgil´den İstanbul´daki olayların değerlendirilmesi istenir. Başgil, yeni çıkarılan Salâhiyetler Kanunu´na tepkilerin boyutlarını ve Üniversite´deki olaylara dair kendi izlenimlerini aktarır ve bu kanun hakkındaki kanaatlerini açıklar: Söz konusu kanunla kurulmuş olan Tahkikat Komisyonu´na verilen yetkilerin; Gerek basın

hakkında tahkikat açılması, gerek çeşitli kişi ve kurumların sorgulanmasının ve Meclis´teki müzakerelerin Resmî Gazete dışında basına açıklanma yasağının, aleniyet ilkesi göre Anayasa´ya aykırılık teşkil edeceğini söyler.

Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Celal Bayar Başgil´e hitaben, “Şimdi fiilen vuku bulmuş bir durumun karşısındayız: Tahkikat Komisyonu kurulmuş, Salâhiyetler Kanunu çıkarılmış ve ayaklanmalara sebep olmuştur. Bu vaziyet karşısında ne yapmalıyız? Ve Sayın Profesör bize ne gibi tavsiyelerde bulunabilir?” sorularını sorar.

Ali Fuat Başgil cevaben son derece ihtiyatlı davranılmasını, Salâhiyetler Kanunu´nu tatbik etmeyerek Meclis´e geri göndermelerini, gençliğe karşı da çok sert tedbirlere başvurulmamasını tavsiye eder. Cumhurbaşkanı ise Başgil´in bu görüşlerine katılmaz: “Aksine son derece sert davranılmasını ve tahrikçilerin örnek olsun diye cezalandırılması gerektiğini” söyler. Üstelik bu görüşlerini, “suçluları çok sert ve ibret olacak şekilde cezalandırma”, anlamında “tenkil” kelimesini kullanarak açıklar. Başgil, “tenkit” mi demek istiyor acaba diye ifadenin tavzihini isteyince, Bayar kızgınlığını belli edecek şekilde, “tenkit zamanı çoktan geçmiştir, şimdi tahrikçileri tenkil zamanıdır” diye cevap verir.

Başgil de Cumhurbaşkanı´nın bu fikrine katılmamaktadır. “Bana göre bu sahne artık bundan böyle Ordunun Üniversite gençliği ile kader birliği yaptığını gösterir. Ve işin vahim, hem de pek vahim tarafı budur.” (…) “Tekrar ediyorum çok büyük bir ihtiyatla hareket etmek ve şiddet tedbirlerine başvurmadan önce bütün ihtimalleri hesaba katmak lâzımdır.´ İşin tam bu noktasında Menderes söze karışır ve bu çıkmazdan kurtulmak için kendilerine ne tavsiye edeceklerini sorar. Başgil, daha dar bir toplantıda konuyu ele almayı teklif edince Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Menderes, Meclis Başkanı Refik Koraltan, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve kendisinin katılımıyla beşli bir görüşme yapılır.

Yapılan beşli görüşmede Başgil: “— Her ne ise mevzuumuza gelelim, dedi: madem ki, memleketimizin siyaseti, belki de tarihî kaderi hakkında kesin bir müzakereye girişeceğiz, o halde Sayın Cumhurbaşkanı müsaade ederlerse Hariciye Vekilini de çağıralım. Bunun üzerine, hemen Fatin Rüştü Zorlu da bize katıldı.

Beşli Görüşme

Başvekil benden tavsiye istemişti, şimdi, fikrimi açıklamak ve müşahhas bir teklifte bulunmak zamanı gelmişti:

— Böyle nazik anlarda zaman dardır. Harekete geçip, acele tedbir almak lâzımdır. Tekrar söylüyorum, eğer felaketten sakınmak isteniyorsa, fikrimce, doğrudan doğruya kuvvete başvurmayı bir kenara bırakmalıdır. Bir rejimin kendini ayakta tutması ve karşılaştığı güçlükleri yenmesi için sahip olduğu tedbirlerden kuvvete müracaatı en sona bırakmalıdır. Bu hale düşmeden, size teklif edeceğim hal tarzı şudur:

Her şeyden öce, Menderes Kabinesi derhal istifa etmelidir. Bundan sonra, mümkün olduğu nisbette, muhalefete de birkaç bakanlık vererek, Meclisteki mutedil şahsiyetlerden yeni bir kabine kurmalıdır. Böylece, bir nevi koalisyon kabinesi, daha doğrusu millî birlik kurulmuş olacaktır. Bu yeni hükümet, kendisinden öncekinin takip ettiği politikayı bir yana bırakarak tam bir serbesti içinde kararlarını alacak ve Meclise, Anayasa´ya aykırı olduğu iddia edilen kanunların, bilhassa Salâhiyetler Kanununun tadilini teklif edebilecektir. Bu şekilde hareket edilince, artık muhalefet, hükümeti itham etmek için bir bahane bulamayacak ve siyasî tansiyon düşecektir.

Celâl Bayar bu teklife şiddetle karşı koydu:

— Bu şekildeki hareket bir zaaf alâmeti olur ve rakiplerimizi cesaretlendirmekten başka bir netice doğurmaz. Bu buhran anında hükümeti değiştirmekten daha yersiz bir hareket olamaz. Bilâkis, metanetinim isbat etmek ve doğruca son derece sert tedbirler almak yoluna gitmek lâzımdır.´

Menderes ise, istifaya hazır olduğunu söylemekle beraber bu tedbirin bütün bu karışıklıklara son vereceğinden emin olmadığını dile getirir. Kendi tarihimizde ya da Batı demokrasilerinde böyle bir tedbir örneğinin olup olmadığını sorar. Bu son derece makul soru karşısında Başgil Fransa´dan örnek vererek; 1925 yılında Paris Üniversitesi´ndeki bir devletler Umumî Hukuku Kürsüsü´ne yapılan yersiz bir atamanın bile Üniversite gençliğinde yarattığı ayaklanmayı ve büyüyen olaylar üzerine mevcut Fransız Hükümeti´nin istifa ederek olayların önünü nasıl aldığını nakleder. Bu misalin ülkemiz için de geçerli olabileceği fikrine, “Türkiye şartlarının özelliğine bina´en” hiçbiri katılmaz; hatta Fatin Rüştü Zorlu, Hoca´nın mütalâasını - bir anlamda hafife alarak – ‘İstanbul Üniversitesi nümayişleri karşısında duyduğu heyecana´ yorar. Daha 15 gün önce

Başvekilin Eskişehir´de 200.000 kişi tarafından nasıl hararetle karşılandığını, halk tarafından Hükümetin ne kadar sevildiğini karşı görüş olarak ileri sürer.

Başgil ise buna cevaben ‘Muhakkak ki, halkın devlet adamlarına gösterdiği hüsnükabulün manâsı küçümsenemez. Halkın bu sıcak alâkası hiç olmazsa demokratik bir memlekette iktidarın takip ettiği politikayı kısmen tasvip ettiğini ifade eder. Muhakkak bu iyi ve cesaret verici bir durumdur. Fakat diğer taraftan, alkışların şahadet ettiği desteğin sağlamlığına pek fazla inanmamak ve itimad etmemek lâzımdır. Çoğu zaman, halkın hisleri aksi istikametten bir rüzgârın esmesine bağlıdır. Tarihte halkın bir gün evvel taptığı kimselerin yüzüne tükürdüğü görülmemiş midir? ” 1-)

Fakat sonradan bu istifa meselesi Bayar´ a sorulduğunda, Başgil´in hükümetin istifası tavsiyesini kabul etmediğini aksi halde memleketin sahipsiz kalacağını ifade eder. Hem hükümet isteseydi istifa ederdi. Menderes´ in istifa etmesine engel olduğuna dair iddialara cevabı: “ istifa temayülü olsaydı, mitinglere gider miydi? ” 2-) şeklinde olur.

27 Mayıs´ın Yassıada Stratejisi

Orhan Erkanlı Anılar sorunlar sorumlular kitabında Yassıada Mahkemesi duruşmaları başlangıcı ve Burada Bayar ve Menderes´e karşı uyguladıkları strateji hakkında şunları yazar: “Yassıada sanıkları başlıca iki suçtan yargılandılar; siyasî suçlar, âdi suçlar. Hukuki tarif ve tasnif bakımından âdi suç sayılan bazı suçların, devletin en yüksek kademelerinde senelerce hizmet görmüş kişiler tarafından işlenmiş olması halinde, önemli siyasî ve ahlâkî neticeler doğurması, halkoyunda etkiler yapması tabiîdir. Ayrıca Yassıada´da bir devrin, on senelik bir iktidarın muhasebesi yapılacaktı. Mahiyeti itibariyle siyam olsun veya olmasın bazı suçların D.P. yöneticilerinin kişiliklerini, ahlâkî durum ve tutumlarını, 'değer ölçülerini kıymetlendirmek bakımından Y.A.D.´ından geçmesi lâzım geldiği kanısındaydık. Davaların hukukî değerinden ziyade halk üzerinde meydana getireceği etkiler ön plâna alınmıştı. Bebek davasıyla; kendisine müslümanlığın hamisi sıfatı verilen, peygamberliğinden bahsedilen, evli üç çocuk babası bir başbakanın altmış yaşındaki aşk maceraları, gayrı meşru çocukları, hususî hayatına alet ettiği devlet memurlarının ve devlet imkânlarının ibret verici sahneleri ortaya konulacaktı.

Köpek davası ile de; eli-açık, sevap ve yardım seven bir kişi sanılan Bayar´ın, kendisine Devlet Başkam sıfatı dolayısıyla hediye edilen bir köpeği sattırarak elde edilen parayla, sanki kendi şahsî parası imiş gibi, kendi adına çeşme yaptırması, on yıl içinde devlet başkanlığı makamına gelen hediyelerin ne olduğu meydana çıkarılacakta. Bir ihtilâl mahkemesinin bu konularla ilgilenmesi, dünyanın her yerinde görülen olaylardı.

O tarihlerde halkımızın ve basınımızın, bu tip olayları hoş görecek derecede ahlaki konularda çok ileri bir seviyeye ulaştığım medenî ölçüler ve tolerans bakımından bu kadar yükseldiğini idrak edememiştik. Anlaşıldı ki, halkımızın ve basınımız bir kısmı; bir başbakanın metresleri ve gayrı meşru çocukları olmasını, polis müdürü muavinlerini kendi evinin kapısında kendi karısı için nöbete koymasını, Cumhurbaşkanlarının köpek satmasını hoş görmekte ve normal karşılamaktadır. Bu da bir kazançtır, hiç değilse öğrenilmiş oldu...

Bizler aksi kanaatteydik. Devlet adamlarında bazı nitelikler bulunması, özel hayatlarının dahi temiz ve mükemmel olması gerektiğine inanıyorduk. Y.A.D. yalnız adalet dağıtan bir yer değil, aynı zamanda ahlâk ve fazilet dersleri alınacak kutsal bir kürsü olmak maksadını taşıyordu.

Ayrıca bugüne kadar açıklanmayan bir sebep de bu davaların açılmasını icab ettirmiştir. Sanıklardan bazılarının ve özellikle Bayar ve Menderes´in ilk celsede YAD´nın yetkisiz ilân etmeleri, cevap vermekten imtina etmeleri ihtimali vardı. Sorgulamalardaki tutumları ve bazı özel konuşmaların bize intikali bu şüpheyi doğurmuştu. Aslında yapacakları tek şey de bu idi. Yapamadılar; bu dirayeti ve cesareti gösteremediler. Bu ihtimalin gerçekleşmesi halinde, Yassıada yargılamaları başlamadan biter ve korkunç bir skandal olurdu. Bir an için Bayar ve Menderes´in ve onları takiben diğerlerinin (ki çoğu Bayar ve Menderes´in muhakemede takınacakları tavra göre kendilerini ayarlamak kararında idiler; bunu tesbit etmiştik) : «Biz bu mahkemeyi tanımıyor ve kabul

etmiyoruz. Milletin oylarıyla iktidara gelmiş bir partiyi, hükümet ve meclis grubu yargılayamazsınız. Silâh zoruyla bizi iktidardan devirenler hakkımızdaki kararlarım versinler, kendimizi savunmuyoruz v.s.» dediklerini farz edelim, durum ne olurdu? 14 Ekim tarihinde komite bırakın takdir hakkını kullanarak sanıkları direkt olarak cezalandırmak cüretini göstermek; memur tayin etmekten aciz hale düşmüş, içinden parçalanmış ve erimişti. Ne yapardık? Kendilerini zorla konuşturmaya mı çalışırdık veya mahkemeyi paydos edip serbest mi bırakırdık? Bu ihtimallerin o gün doğru karşılıkları olmadığı gibi bugün de yoktur. Bayar ve Menderes bizim korktuğumuzu başımıza getirmemekle çok büyük bir fırsatı kaçırmışlardır.

Bu ihtimaller üzerinde durduğumuz ve çareler aradığımız bir sırada, normal seyri içinde, bu dosyalar soruşturma kurulunca tamamlandı ve tesadüfen ilk orada ortaya çıktı; kimse özel bir gayret sarf etmemiş ve emir vermemişti. Bebek dosyası hakkında meni-muhakeme, köpek dosyası hakkında lüzumu-muhakeme kararı verilmişti. Komite kanuni yetkisini kullanarak, bebek dosyasını yeniden tetkik edilmek üzere kurula iade etti. Kurul bu defa dosyayı lüzumu-muhakeme kararıyla Y.A.D.´na sevk edince yapılacak bir işlem kalmadı.

Dava dosyalan o derece çirkin ve haysiyet kırıcı ithamları ihtiva ediyordu ki, Bayar ve Menderes mutlaka bu ithamları cevaplandıracaklar, kendilerini savunmak ihtiyaç ve mecburiyetini duyacaklardı. Bir defa muhakemeyi kabul edip, konuşmaya başladıktan sonra artık geri dönemeyecekler ve devam edeceklerdi. Nitekim öyle oldu. Dosyalar, sanıklar üzerinde beklenen tesiri, psikolojik baskıyı yaptı; konuşmaya başladılar» korktuğumuz tehlike gerçekleşmedi...” 3-)

Menderes´in yahut ki Bayar ve Menderes´in 3. Hatası ise Yassıada Mahkemelerini daha en başından ilk duruşmada bütünüyle reddetmemeleri olmuştur. Burada eksik ve yanlış değerlendiren bir husus da Yassıada Mahkemelerinin duruşmalarının Bebek Davası, Köpek Davası, Külot Davası gibi garip komik davalarla başlamasıdır.

Oysa 27 Mayıs ihtilalinin ve Cunta´nın önde gelenlerinden sonradan tasfiye edilip 14ler olarak sürgüne gönderilenlerden olan Orhan Erkanlı´nın açıkladığı gibi burada örtülü bir maksat gizlidir. Burada amaç, insan psikolojisinin zaaflarından faydalanarak Bayar, Menderes ve DP´lileri tahrik etmektir. Ve tahrik etmek sureti ile onları aniden gaflete düşürüp cevap vermelerini sağlamaktır. İlk duruşmalarda öne sürülen bu iddialar hakikaten komiktir ama aynı zamanda doğal olarak her insanı rahatsız etmenin ötesinde çileden çıkaracak niteliktedir. Böyle olduğu için de, normal olarak her insanın göstereceği tepki gösterilmiş ve bunlara cevap verilmiştir. Cevap verildiği vakit de doğal olarak mahkeme süreci başlamış ve mahkeme tanınır olmuştur. Neticede Yassıada´da başlangıçta olan şudur: 27 Mayıs´ı gerçekleştirenler yani MBK ve onların akıl hocaları Celal Bayar ve Adnan Menderes üzerine bir oyun kurmuşlardır Bu oyun onları öfkelendirmek üzerinedir; yani hissiyatlarına hitap edilmiştir ve başarılı olunmuştur. Bayar ve Menderes öfkelenerek suçlamalara fevri olarak cevap vermişlerdir ve bu şekilde de mahkemenin ve darbenin tanınmaması imkânı kaybolmuş, fırsatı kaçırılmıştır.

 

 

Kaynaklar

 

1-) 27 Mayıs İhtilâli ve Sebepleri Ali Fuad Başgil, Çeltüt Matbaacılık, İstanbul1966

Kitapta 133-140 sayfalardan özetlenmiş ve alıntılanmıştır.

2-) Cüneyt Arcayürek, Bir İktidar Bir İhtilal, 2. Basım, İstanbul, Ekim1985, s. 279

3-) Anılar Sorular Sorumlular, Orhan Erkanlı, Taha Matbaası, İstanbul 1973, s. 122-125

 

celaltahir@gmail.com


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —