UNUTMAYALIM
Türk dünyasının bilim adamları dizisi - Yirminci yazı
*BAKÜ MEKTUBU*
Güney Azerbaycan”da kurulan Milli Azerbaycan Devleti”nin entellektüel gücünün 1946”da önemli ölçüde Bakü”ye göç etmek zorunda kaldlığını önceki yazılarımızda irdelemiştik. Bağımsızlığını Nisan 1920”de kaybederek SSCB içinde olmasına Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Güney Azerbaycan”dan gelen kardeşlerine kucağını açmakla kalmamış, o entellektel potansiyelin dışa vurum merkezini teşkil etimiş, bilim ve kültür alanı Güney”den gelmiş potansiyel ile önemli derecede beslenmişti. Bu durum 1950”lerin oratalarında Moskova”ya bağımlılık tehlikesi inanılmaz boyutlara ulaşan Sosyalist Azerbaycanı”nda yenideb yeşeren milliyetçilik duyğularına ilham vererek kamçılamıştı. 1937”de infaz yoluyla tasfiye edilen milliyetçilik fazla değil 10 sene sonra Güney Azerbaycan”dan Bakü”ye kaçmak zorunda bırakılan aydın insanlarca destekleniyordu. Bu, son derece doğal bir durumdu, zira on beş sene zarfında alfabesi iki kere değiştirilerek kökeninden koparılmaya çalışılan bir milletin öncelikle kendi manevi hazinesinden kopmaması gerekidi. 1978”de Ankarada yayınlanan Milli tesanüd isimli eserinde Şark”ın ilk Cumhuriyetinin kurucusu Mehmet Emin Resulzade “Ruslaştırma politikasının iki enstrümanından birinin “Sosyalist gerçekliği” teorisi, ötekinin ise Kiril alfabesi olduğunu yazmaktadır. İşte o politikaya yenik düşmemek için Arap alfabesini bilen insanlara hava ve su gibi ihtiyacımız vardı. Güney Azerbaycan”dan gelen entellektüel potansiyel, her şeyden önce, o ihtiyacı karşılaması bakımından azami derecede faydalı oldu. Evet, biz öncelikle onların sayesinde geçmişteki edebiyat ve bilim hazinemizi yeni kuşaklara aktarma fırsatı yakaladık. Bu çalışmaların paralelinde dışa vuran başka bir duygu ise “Milliyetçilik” oldu. Biz bağımsız devletimizi Nisan 1920”de kaybetmiştik, “Musavat devleti” ismini değil telaffuz etmek, adeta akla getirmek bile yasaktı. Güney Azerbaycan”da kurulan Milli Azerbaycan Devleti ise her şeyiyle hafızalardaydı, o nedenle 1950”lerin ortalarında yeniden dışa vuran “Milliyetçilik” duyğularımızı hem tetikledi hem de güçlü biçimde destekledi. İşte ülküyü, mefkureyi, duyguyu kalbinde en samimi biçimde taşıyan o entellektüellerden biri Ebülfez Hüseyni idi. Sadece bilim adamı mı? Hayır aynı zamanda hassas kalpli bir gönül adamı. Görelim...
Ebülfez Hüseyni, 1924 yılında Güney Azerbaycan”ın Zencan kentinde dünyaya geldi. İlk, ortaokul ve lise eğitimi yıllarında mili edebiyata ve tarihe yakın ilgi gösteren Hüseyini, ana dili dışında Farsçayı da iyi öğrenmiş ve bu durum hayatının ilerleyen döneminde edebiyata dair bilimsel çalışmalarında onun işine çok yaramıştı. Tebriz merkezli Azerbaycan Milli Devletinin kurulması Hüseyni”nin de delikanlılık dönemine denk gelmiş ve kendisi genç bir milliyetçi olarak elinden gelen desteği vermek suretiyle gelişmesi uğruna mücadelesini hiç aksatmamıştır.Milli Devlet”in varlığına 23 Aralık 1946”da Tahran rejimince son verilince genç Ebülfez Hüseyni de Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti”nin başkenti Bakü”nün yolunu tutmak dışında çare bulamamıştı.Buradaki ilk mesleki eğitimini sağlık alanında aldı, Yüksek Sağlık okulundan mezun olup hemşirlik mesleğini kazandı. Daha sonra Bakü Devlet Ünivrersitesi Edebiyat fakültesinin akşam edğitimi bölümüne kayıt yaptırarak ikinci sınıfta gündüz eğitimine transfer oldu, 1954”te mezun olduktan sonra Bakü”nün bir ilçesinde, daha sonra ise Bakü”nün liselerinde edebiyat dersleri verdi.Hüseyini”nin edebiyat eğitimini tamamladığı yılda Azerbaycan şiirinin büyük ustası Tebriz”li Muhammed Hüseyin Şehriyar”ın “Haydar Baba”ya selam” isimli iki bölümden ibaret şiir-romanı Tebriz”de ışık yüzü görmüş, Ankara”da ise 28 May 1918”de Şark”ın ilk Cumhuriyetini ilan eden Muhammed Emin Resulzade “Edebi bir hadise” isimli hayatının son yazısında (1954) Şehriyar”ın ana dilimiz yaşadıkça dilimizden düşürmeyeceğimiz “Haydar Baba”ya selam”ını tahlil ederek hayata gözlerini yummuştu. Bakü”de ilk kez 1958”de “Haydar Baba”ya selam” yayınlanarak boğulmaya çalışılan milliyetçi dalgaya nefes verdiği gibi Ebülfez Hüseyini”nin zaten hassas olan duygu dünyasını da altüst etmişti . 1958”de çocuklar için yeni kurulan “Güvercin” isimli aylık edebiyat dergisinde çalışmaya başalayan Hüseyini”nin dergide ilk öyküleri yayınlandı. 1960”ların başlarında göreve başladığı Azerbaycan Bilimler Akademisi Edebiyat Araştırmaları Enstitüsü”nden hayatının sonuna kadar ayrılmadı (Aralık 1987.) Daha önce de yazdık ya, bu insanlar Aras nehrinin öte kıyısından Bakü”ye taşıdıkları klasik edebiyat bilgilerini burada büyük ustalıkla kullanarak Azerbaycan edebiyat bilimciliğine çok büyük katkılar yaptılar. İşte Hüseyini”nin 1968”de savunduğu “Mirza Aga Tebrizi”nin hayatı ve eserleri” isimli doktora tezi de o zengin bilgilerin sayesinde kaleme alınmış kapsamlı bir çalışmaydı. Ve geride bıraktığı anne- baba özlemini yıllar yılı kalbine gömen Ebülfez Hüseyini 1968”de kendini toparlayarak hem yakın akrabası ve hem de babası Emir Aslan”ın çocukluk arkadaşı olan Muhammed Hüseyin Şehriyar”a bir şiir yazıp göndermişti.Bu konuya geçmezden önce bir bilim adamı olarak Ebülfez Hüseyini”nin ortaya koyduğu çalışmalar üzerine birkaç cümle yazmamız gerekir. Her şeyden önce şunu belirtmemizde fayda vardır ki, sovyet istihbaratı henüz 1950”lerin başlarından Güney Azerbaycan”dan gelenleri titizlikle kategorize etmişti. Ebülfez Hüseyini, Moskova için “İflah olmaz bir Türk milliyetçisi, hiçbir koşulda kendi ilkelerinden taviz vermeyecek vakur bir kişilik”ti. 1968”de Sadi Şirazi”nin eserlerini başarıyla dilimize çevirdikten sonra Hüseyini klasik şiirimizin çok önemli kalem sahiplerinin eserlerini titizlikle arap alfabesinden o zaman kullandığımız kiril alfabesine aktararak yayınlattı . Onlardan biri Şah İsmail Hatai”nin Azerbaycan Türkçesindeki dupduru şiirlerinden ibaret “Divan”ı (16.yüzyıl) öteki ise klasik edebiyatımızın son büyük temsilcilerinden olmuş Seyyid Ebü”l Kasım Nebati”nin şiir kitabıdır. Biri savaşlar kazanarak Safevi Türk İmparatorluğu”nun gücünü zirveye yükseltmiş şah, öbürü ise adeta bir derviş gibi Azerbaycan”ın Güneyini-Kuzeyini adım adım dolaşarak Mevlevi bir hayat sürmüş söz ustası. İşte Ebülfez Hüseyni”nin bilim adamı şahsiyeti kitaplarını titizlikle yayına hazırladığı bu iki büyük kişiliğin senteziydi. Yayına hazırladığı bu kitaplarla Eblüfez Hüseyini aslında Ord. Prof. Dr. titrini haketmiş bir bilim adamıydı fakat galiba bu kitapların zevk ü sefası kendisine yetecekti ki, profesörlük tezi yazmayı bile zaman kaybı olarak görmüş ve her biri bir kitap derinliğinde olan bilimsel makaleler yazmayı yeğlemişti. Bundan dolayıdır ki,konuştuğu her kürsüde tüm dikkatler kendisine yönelir, konuşmalarında sadece bilimin namusunu değil milli ilke ve prensipleri yazılarına konu eden meslektaşlarına,özellikle gençlere verdiği sınırsız destekle onların önünü açıyor, doktoa tezlerini mümkün kadar erken yaşta savunmaları için üzerine düşen her türlü vazifeyi yerine getiriyordu. Ne ilginçtir ki, 1940”ların ortalarında Güney Azerbaycan”da Milli Cumhuriyeti”nin kurulmasına gençlik şevkiyle katkı yapmış Ebülfez Hüseyni, 1946”da kapısını çaldığı Kuzey Azerbaycan”ın istiklali uğruna verilen milliyetçi mücadelenin ideologlarından biri olmuştu. Bundan dolayı da kendisi sovyet istihbaratının kara listesindeydi. Belki İran Şahı”nın devrildiği Şubat 1979”dan sonra kimi bilim adamı arkadaşları gibi baba yurduna dönmek isterdi fakat yolları iki taraftan da kapalıydı. Ne din kılıfına girerek varlığını sürdüren Fars şovenizmi ne de baskıcı sovyet rejimi Doç. Dr. Eblüfüz Hüseyni”nin Tebriz”e dönmesine fırsat tanmıştı. Bunu iyi bildiği için hayatının sonuna kadar gücünün tamamını bilimsel çalışmalara ve Türk milliyetçiliği fikir və düşüncəsinin Sosyalist Azerbaycanı”nda yaygınlaşmasına vermişti. Bu açıdan Doç.Dr.Ebülfez Hüseyni”nin rejim taraftarları bilim insanlarıyla yıldızı pek barışmadığı gibi kendisi de özgülükçü tutumundan hiç bir vakit geri adım atmamıştır. O zaman ortaya şöyle bir sual çıkıyor: Ebülfez Hüseyini bu eğilmezlik ruhunu neye ve kime borçluydu? Hayatının akışına baktığımız zaman tabii ki, her şeyden önce babasına borçlu olduğunu görüyoruz. Daha sonra ise Azerbaycan”ın ünlü şairi Muhammed Hüseyin Şehriyar”a borçlu olduğunu, o özgürlükçü gücü ve ruhu Şehriyar”ın kendisine şiirle yazdığı bir mektuptan da aldığını gözlemliyoruz.O nedenle Hüseyini”nin özgürlükçü ruhunun çizgilerini incelerken Şehriyar ile arasında cereyan etmiş şiirli yazışmanın iyi irdelenmesi inancındayız. Şöyle ki, 1968”de Bakü”den Tebriz”e Muhammed Hüseyin Şehriyar”a “Hasret”mahlasıyla gönderdiği mektup edebiyatımızın emsalsiz kalem sahibi Şehriyar”ı çok etkilemiştir. Gerisini Dr.Yusuf Gedikli”nin İstanbul”daki Ötüken yayınlarından çıkardığı “Şehriyar. Türkçe bütün şiirleri” kitabından okuyalım: ”El bülbülü”, şair Mir Ebülfez Hüseyini”nin- ki mahlası Hasret”tir- Şehriyar”a yazdığı bir şiire cevap olarak yazılmıştır. Mir Ebülfez Hüseyini, Şehriyar”ın akrabalarındandır... Hüseyni”nin babası Emir Aslan, adlı sanlı bir kişi olup Şehriyar”ın dostlarındandı. Bir gün Hüseyini, Şehriyar”a bir mektup ve şiir gönderir. Şehriyar bunları okuyunca şairi tanır ve eski günleri yad eder. Bu anılar onda öyle bir tesir meydana getirir ki, şair senelerce geriye döner, Hüseyini”nin babası Emir Aslan”la olan konuşmalarını, sohbetlerini hatırlar ve Hüseyini”ye bir cevap yazar.Bu cevap El bülbülü şiiridir. 25 başlıktan oluşan şiir Behmen 1348 (21 Ocak-20 Şubat 1970)”te yazılmıştır” (s.222.) Yakın geçmişte Azerbaycan basınına verdiği bir demeçte Muhammed Hüseyin Şehriyar”ın oğlu Hadi Şehriyar da “Ebülfez Hüseyni”nin yakın akrabaları olduğunu” belirtmişti. Şehriyar”ın, Ebülfez Hüseyini”ye yazdığı “El bülbülü” şiiri içeriği bakımından bir roman süjesi kadar derin ve çarpıcı olup doğduğu yeri terketmek zorunda kalan her bir insan evladının kaderini yansıtmaktadır. O nedenle bu şiirin sadece Eblüfüz Hüseyini üzerinde değil, baskılar ve infazlar yüzünden dünyanın farklı noktalarınna serpilmiş Azerbaycan evlatları üzerinde büyük etkisi olduğunu düşnüyorum. Zira “El bülbülü” onların tamamının kaderine ışık tutan bir aynadır.
El bülbülü sen menim öz balamsan
Dar günümde hisarımsan, galamsan (kalemsin)
Bir Allah”a sen de men tek (gibi) gulamsan
Ondan başka bir kimseden azın yok
Naz balasan kimseye de nazın yok
İşte Ebülfez Hüseyini”nin 1970 yılından hayatının sonuna kadarki gerek bilimsel ve edebi çalışlamalarının ve gerekse siyasi mücadelesinin ilham kaynağının Şehriyar”ın 25 başlıktan ibaret El bülbülü şiiri olduğunu bu dizeler bize bir daha göstermektedir.
Aslında Muhammed Hüseyin Şehriyar kime ilham kaynağı teşkil etmedi ki,kimi yüreklendirmedi ki. 200 sene önce parçalanmış Azerbaycan”ımızın son 70 senelik tarihinin birleşticiri sembolü de Şehriyar”ın kendisi değil mi? Ebülfez Hüseyni”nin de o sembolün bir parçası olmaktan doğal ne var ki?
Rahat uyu,ruhun şad olsun, derinlik ve eğilmezlik simgesi Doç. Dr. Ebülfez Hüseyini. Müsterih ol ki, hayattayken savunduğun her şeyde haklı çıktın.
O nedenle Şehriyar”ın da sana yazdığı gibi “Mezaruvı yüreklerde kazıpsan.”