UNUTMAYALIM
*BAKÜ MEKTUBU*
Bir kalemin, bir fırçanın, bir piano tuşunun ürünlerinin tamamı aynı derecede isabetli, aynı derecede derin, aynı düzeyde kaliteli olur mu?
Olması için herhangi bir kriter mevcut mudur? Mevcutsa, o kriteri evrensel saya bilir miyiz?
“Kitaplarımın değerini onlara sarfettiğim emeğe ve meşakkate göre belirliyorum” diyor Nobel ödüllü Amerika”lı yazar William Faulkner. Öyleyse bilim insanı için de “emeği ve meşakkati” genel kriter kabul etmemiz yanlış olmayacaktır. Kendi deneyimlerimizin bunu onaylamasına rağmen hepimizin aynı derecede kendimizden emin konuşabileceğimizi hiç sanmıyorum. Prof. Dr. Samet Alizade”yle ilgili ise herkesin aynı derecede eminlikle konuşacağından kuşkumuz yok. O, dünya çapındaki bir istisnadır, buna şahitlik etmeyecek hiçbir Allah kulu olamaz. Zira Prof. Dr. Samet Alizade”nin 9-10 sayfalık bir makalesinde ortaya koyduğu ciddiyetle 400 sayfalık Dedem Korkudun kitabı”nı yeniden okuyarak yayına hazırladığı süreçte döktüğü alın teri, çektiği meşakkat arasında işin özü bakımından hiçbir fark bulunmamaktadır. Samet Hocanın alnındakı teri, yüzündeki meşakkati Yazmalar Enstitü´sünün kütüphanesinde “Ortaçağ Türk Dilli Anıtlarımız” üzerinde çalışırken ben uzaktan defalarca gördüm. Temmuz 1988”de Enstitümüzün büyük toplantı salonunda yapılan Türkiye-Azerbaycan ortak Dedem Korkud kolokviyumuna o zaman artık hayatta olmayan Prof. Dr. Ferhad Zeynalov”la birlikte yeniden okuyarak yayına hazırladığı Dedem Korkud kitabı”nın ilk ve tek nüshasını matbaadan alarak alnındaki terle gelmiş, hiç sesini çıkarmadan yanında oturan meslektaşlarından birine verdiği kitap elden ele dolaşırken kolokviyum için en büyük müjdeyi oluşturmuş, Prof. Dr. Samet Alizade kitabı kendisinin yanına hazırladığına ilişkin tek kelime etmeden cebinden çıkardığı mendille terini silip durmuştu. Yüzündeki o hafif tebessüm ise kendisini tanıyanlar için bilimin bazen altından kalkılması çok zor hale gelen o azap ve meşakkatinin dışavurumundan başka bir şey değildi...
Samet Alizade Azerbaycan dil bilimcilği ekolünün üçüncü kuşağına mensup olup 1960”lı yılların o gür ortamında yetişmiş, yeteneğini sınır tanımayan çalışkanlığıyla harmanlamış bir bilim adamıydı. Zaten Bakü Devlet Üniversitesi Filoloji Fakültesi´nin mezuniyetler tarihine baktığımızda 1950-1960 kuşağının adeta bilimle uğraşmak için dünyaya geldiğini görüyoruz. İşte Samet Alizade”nin o kuşağın son yılının temsilcisiydi,1960 yılı mezunuydu. Biyografisinden 14 Mart 1938”de Hızı kasabasında doğduğunu öğreniyoruz. Bu detayı hatırlatmamızda fayda vardır zira “Hızı” ismi Azerbaycan”ın iki büyük şahsiyetini çağrıştırıyor: Biri istiklalimizin və aydınlanma sürecimizin yılmaz savunucusu, dünya edebiyatının en iyi piyes yazarlarından biri olmasına rağmen Sovyet rejiminin baskılarına kalbi dayanamayıp otuz beş yaşında hayata gözlerini yuman Cafer Cabbarlı, ötekisi ise tertemiz ilhamının şelale gibi çağladığı bir vakitte Stalin rejimi tarafından otuz yaşında kurşuna dizilerek infaz edilmiş Mikail Müşfik. Belki hayatı boyunca Prof. Dr. Samet Alizade”nin tabiatındaki sakinliğin esas nedenlerinden biri de bu kadar değerli hemşehrilerinin hayata erken yaşta veda etmelerinin kendisini bir türlü rahat bırakmamasından doğan efkardı. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimini Siyezen il merkezinde aldıktan sonra 1955”te kazandığı Bakü Devlet Üniversitesi Filoloji Fakültesi´nden 1960”da üstün başarıyla mezun olunca devletin mecburi tayinle yolladığı iki senelik çalışma hayatı sonrasında mezun olduğu fakültede doktora öğrenimine başladı. Branşını henüz öğrencyken belirlemşti: Dil tarihi ve tarihi gramer.Dil bilimciliğimizin bu alanının kurucusu Prof. Dr. Hadi Mirzazade”nin açtığı yoldan yürüyecek fakat artık 1970”lerin başından herkesten farklı bir bilim adamı olarak kendi bilim adamı kimliğini ortaya koyacaktı. Bu bakımdan 1975 yılı sonunda Azerbaycan Devlet Üniversitesi”nde yapılan “Dedem Korkudun kitabı” konulu toplantı (konuşma metinleri kitapçık halinde yayınlanmıştır) Türkologlarımızı ,dil tarihçilerimizi, tarihi gramer uzmanlarımızı adeta biraraya getirerek kategorize etmiş, sonra ise herkes kendi yolunu belirleyerek bilimde o alanlar üzerine yoğunlaşmıştı. Samet Alizade “Edebi dilimizin tarihi ve tarihi gramer” alanlarına talip olmuş ve o alanlarda son derece isabetl ve başarılı çalışmaların altına imzasını atmıştır. Kuşkusuz, dil tarihi yazmaların sayfalarında yaşayan anıtları iyi bilmeden araştırılamayacağından Samet Alizade, Türk dillerinin çok bilinen ve bilinmeyen anıtları ve yazılı edebiyat temsilcilerini araştırırken daha önce Azerbaycan”da ve Türkiye”de farklı bilim insanlarınca defalarca okunup da arap alfabesinden ya latin veya kiril alfabesine aktarılarak yayınlanmış eserlerin yanısıra arap alfabesinde yazma halinde kalmış kimi eserleri ilk kez bizzat kendisi okumuş ve titizlikle o dönem kullandığımız kiril alfabesinde yayına hazır duruma getirmiştir. Bu çalışmaların başında, elbette ki, kendisinden önce Azerbaycan”da Ord. Prof. Dr. Hamid Araslı”nın 1930”ların sonlarından itibaren birkaç kez yayınlattığı Dedem Korkudun kitabı”nı 10 yıl emek vererek yayına hazırlaması geliyor. Prof. Dr. Ferhad Zeynalov ile birlikte. yayına hazırladığı Dedem Korkudun kitabı”nın Ord. Prof. Dr. Hamid Araslı”nın yayınlarından farkı kelimelerin okunuşunda ve anlamlarının tespitinde Türkiye”den Orhan Şaik Gökyay ve Prof. Dr. Muharrem Ergin”in yayınladıkları kiitap ve makalelere sık sık isnat etmesi ve kendi okunuşunu o şekilde kamilleştirerek bilim dünyasına sunmasıydı. Nitekim Temmuz 1988”de yayınlandığında (maalesef Prof. Dr. Ferhad Zeynalov bu baskıyı göremeden Ekim 1984”de hayata gözlerini yummuştu) bu alanın Azerbaycan”daki uzmanları daha öncelikle gerek Türkiye”de ve gerekse Azerbaycan”da basılan Dedem Korkudun Kitabı”ndaki doğru ve yanlış okumaları kolaylıkla göre bilmişlerdi (ağırlıklı olarak Bakü baskılarındaki yanlışları). Bundan dolayıdır ki, Samet Alizade, Haziran 1990”da Kayseri”de gerçekleştrilen Birinci Uluslararası Türk Kurultayı´nda bilim insanlarının ilgi odağında olmuş, kiril alfabesinde yayınlatmasına rağmen yeni bir okunuş olan Dedem Korkudun kitabı bu alanın mühim uzmanları tarafından incelenerek Prof. Dr. Alizade”ye takdirler iletilmişti. Bu açıdan Samet Alizade edebi dil tarihimizin teorik çerçevelerini belirleyen meslektaşı Ord. Prof. Dr.Tevfik Hacıyev ve dilimizin tarihi gramerinin araştırlması alanında çığır açmış Prof. Dr. Hadi Mirzazade”nin çalışmalarının sentezini ortaya koyan geniş vizyonlu bir araştırmacı olarak bilim tarihindeki yerini almıştır. Zira selefi Prof. Dr. Hadi Mirzazade”den ve Üniversitede aynı bölümden meslektaşı Ord. Prof. Dr. Tevfik Hacıyev”den farklı olarak Prof. Dr. Samet Alizade 16-18. yüzyıllardaki bazı Türk dilli yazmalarımızı adeta iğneyle mezar kazarcasına uzun soluklu çalışmalar sonucunda yayına hazırlayarak kitap halinde ışık yüzü görmelerine muvaffak olmuştur.”Şuhedaname” , Prof. Dr. Samet Alizade”nin Yazmalar Enstitümüzde seneleri alan “alında ter, suratta ızdıraplı” emeğinin sonucunda Arap alfabesinden o zaman kullandığımız Kiril alfabesine aktarılarak bilim dünyasına armağan edilen ve dil tarihimiz açısından istisnai ehemiyeti olan anıttır. 1964 yılında araştırmalar için görevli olarak gittiği Sankt-Peretsburg Üniversitesi kütüphanesinde “Oğuzname”nin yazmasını ilk kez görürken yaşadığı heyecanı Samet Alizade yıllar sonra şu sözlerle ifade etmişti: ”Şarkiyat fakültesinin kütüphanesindeki yazmalara göz attığım sırada dikkatimi bir yazma özellikle çekti. Kataloğa “Emsal-i Türki” ismiyle kaydedilmişti. Anıtın tamamının fotokopisini çıkarmak istemememe rağmen izin alamadım, ilk ve son sayfaların resimlerini çekebildim.İlk incelemelerim bu yazmanın Türk-Azerbaycan halk edebiyatının en eski kaynaklarından biri olduğunu ve orada kadim ata sözleri ve deyimlerimizin derlendiğini gösterdi.” Ve kuşkusuz, bir dilbilmci olarak Prof. Dr. Samet Alizade”nin çalışmalarına değinirken kendisinin Muhammed Fuzuli üzerine yazdığı enfes kitabını gündeme getrmememiz mümkün değildir.Zira Prof. Dr. Alizade için Türklüğün dünya çapındaki en öneml şairi Muhammed Fuzuli dil tarihi ve tarihi gramer açısından incelenmesi gereken bir kalem ustası olmasının yanısıra kimi zaman ulaşılması imkansız olan bir anlam, bir mana şairidir. Nitekim “alında ter, suratta meşakkat” yaklaşık yirmi senelik geceli gündüzlü bir çalışmanın ürünü olan ve Muhammed Fuzuli”nin mana dünyasını inceleyen kitabı 1983”de Bakü Devlet Üniversitesi yayınevi tarafından sadece 500 tirajla yayınlandığında dil bilimcilerinin yanısıra edebiyat bilimcileri, felsefeciler, sosyologlar da Prof. Dr. Alizade”nin o araştırmasına derin ilgi duymuş, kitapla ilgili görüş belirtmişlerdi. Prof.Dr.Samet Alizade”nin yaklaşık 150 sayfalık o çalışmasını Türkiye”de öncelikle Prof. Dr. Ali Nihad Tarlan”ın ve Prof. Dr. Zeynep Korkmaz”ın, Muhammed Fuzuli”nin eserlerinin anlamını inceleyen eserleriyle kıyaslaya bilmemiz mümkün. 1995 yılında kapsamı daha da genişletilerek “Şah beytler” (Fuzuli “Divanı”na yorumlar) adıyla yayınlanan kitabın ön sözü”nde Prof. Dr. Alizade, üstadı okura kendi açısından şu şekilde tanıtmıştı: “Fuzuli dünyaya beş yüz sene önce geldi ve bu beş yüz sene zarfında dünyaya bir daha Fuzuli gibi şair gelmedi. Fuzuli adeta taş kalpleri titretmek, sağır ve kör vicdanları uyandırmak, insanların ilgisini edebi sözün kutsallığına yönlendirmek ve sanat bayrağını her yerden gözüken bir zirveye taşımak için gelmişti. Kendisi adeta bilinçsiz şiiri ve duygusuz şairleri tuş etmek, geleneksel temaları ve süjeleri, ilhamsız ve beceriksiz yazıları, sığ ve cansız duyguları ifade eden manzumeleri bir hiç etmek için ortaya çıkmıştı”
Bir bilim adamı olarak Samet Alzade”nin gezindiği alanlar 16-18. yüzyıllar arasındaki hem ünlü şairlerin eserlerinin sayfaları ve hem de çok az tanınan yazmalardı.İşte profesörlük tezinin konusunu “16. yüzyıl Azerbaycan edebi dili tarihi” olarak belirlemesi katiyen sürprz olmayıp bilim dünyasının da beklentisiydi. Samet Hoca”nın 1992”de savunarak Prof.Dr.ünvanı almasını sağlayan tez daha sonra kitap şeklinde basıldığında ondan önceki kitapları gibi büyük ilgi ve rağbetle karşılanmıştı. İşte hiçkimseye benzemeyen bu eşsiz çalışmalarıyla Prof. Dr. Samet Alizade dil bilimciliği tarihimizde hakettiği yeri edinmesinin yanısıra yaklaşık kırk sene ders verdiği Bakü Devlet Üniversitesi”ndeki öğrencilerinin en saygın hocalarından biri olarak hatıralara kazındı.31 Mayıs 2002”de erken sayılacak bir yaşta (64) dünyaya veda etmesi bilim dünyasını yasa boğsa da “alnında ter, suratında meşekkat”le kaleme aldığı küçük br makaleden hacimli kitaplara kadar her bir eseri O”nu ölümsüz kılmaya çoktan yetmiş ve artmıştır bile.
Ve tabii ki gerçek bilim insanına ve üniversite hocasına yakısan sakin kişiliği. Kaleme aldığı 10 kitap, 200”ün üzerindeki bilimsel makale yayınlandıkça kendisinin daha büyük tevazü sahibi olması, bunların hepsinin bir bilim adamının görevi olduğunu ifade etmesi Prof. Dr. Alizade”nin “Pir-i kalende kişiliği”nin günümüzde hç bulunmayacak duruma gelmiş örneğiydi. O”nun Yazmalar Enstitümüzün kütüphanesinde bazen kafasını kaldırmadan geçirdiği uzun vakit gözümün önüne yine ve yeniden geldiğinde “Bu adam hayatı boyunca bir kez bile sesini yükseltmiş midir, bir kez bile tevazüsünden vazgeçmiş midir?” diye düşünüyor, örnek bilim adamı kişiliğinin günümüzde bulunamaz duruma gelmesine üzülüyorum.
İşte bu niteliklerinden dolayı Prof. Dr. Samet Alizade”nin yeri bilim dünyasının zirvelernde, gönül dünyasının ise derinliklerindedir.
İşte bundan dolayı aziz hatırası önünde saygıyla eğilmek hepimizin borcu olmalı...