Doç. Dr. Aybeniz Rahimova


`Bir özgedir keyfiyet-i Karabağ`

Karabağ ve özellikle Şuşa menşeli insanlarımızın edebiyata ve sanata getirdikleri yenilikler ilerleyen dönemde milli bilincimizin gelişmesinde belirleyici role sahip olacaktı.


 

 

Doç.Dr.Aybeniz RAHİMOVA

 

Azerbaycan Bilimler Akademisi Muhammed Fuzuli Yazmalar Enstitüsü Kidemli Araştırmacısı

 

Topraklarını ermeni işgalinden kurtarmak için  yürütülen askeri operasyonlarda  Türkiye`nin verdiği  koşulsuz  destekle   Azerbaycan`ın  kazanmış  olduğu  zafer  kuşkusuz,Karabağ   bölgesine ve özellikle  Şuşa`ya olan ilgiyi  misliyle   artırdı.Azerbaycan Cumhurbaşkanı  İlham  Aliyev`in  davetiyle 15 Haziran 2021`de  Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip  Şuşa`yı  ziyareti ve orada  imzalanan tarihi nitelikteki  Şuşa   Deklarasyonu  birkaç  gün önce iki  kardeş  ülkenin Parlamentolarında da  onaylanınca  Karabağ  bölgemizin  sadece  Azerbaycan için değil,Türkiye için de ne kadar  büyük öneme sahip  olduğunu  gözler önüne  serdi.İşte  bunu  gözönünde  bulundurarak   biz  de Avrasya  Bir  Vakfı,Avrasya Stratejik Araştırmalar  Merkezi  ve daimi  yazarı olmaktan gurur duyduğumuz  Yenidünyagündemi araştırma-inceleme dergisinin   verdiği  fırsattan istifade  ederek Katabağ  bölgemizin önemli  kalem sahiplerini okurlarımıza  daha yakından tanıtmayı uygun bulduk.Şunu  hatırlatmamızda  fayda  var  ki,bu  araştırma-inceleme dergisinde şimdiye kadar  yayınlanmış  yetmiş  yazıda Karabağ (ve özellikle de Şuşa)  doğumlu yaklaşık on bilim adamımızın hayatını ve çalışmalarını ışıklandırmışız.O dizimiz  devam  edecektir,bu dizimizde  ise bilim adamlarını  değil,Karabağ  bölgemizden çıkmış şair ve yazarlarımızı,besteci ve şarkıcılarımızı  Türk okuruna daha yakından tanıtmayı  amaçlıyoruz.Herkese  saygılarla...                                                                              

Kuşkusuz,edebiyatı sadece menşe itibariyle bölgelere ayırmamız mümkün;gerçek edebiyat mana ve içerik bakımından her zaman önce milli daha sonra evrenseldir.`Karabağ edebiyatı` tabiri de o anlamda kullanılmaktadır.Ve tipolojik olarak Karabağ bölgemiz de mit-ağız-edebiyatı sürecinin içinden geçmiş,derlene bildiği ölçüde hem yerel hem de evrensel değerleri taşıyan örnekler vermiştir.Yazılı edebiyatın temsilcileri için de aynı kriter geçerlidir.`Karabağ edebiyatı` dediğimiz bir fenomen de içinde önce coğrafi,daha sonra milli,ondan sonra ise evrensel değerleri barındırmaktadır.

Coğrafi olarak değerlendirdiğimizde Dedem Korkudun kitabı`nın  haritasında Karabağ`la birebir ilintili olan yer isimleri görmekteyiz.Türk edebiyatının zirve ismi Muhammed Fuzuli`nin dedelerinin Karabağ`dan Kerkük`e göç etmesine ilişkin de Azerbaycan edebiyat bilimciliğinde hem iddialar hem de nesnel çalışmalar mevcut olup,edebiyatımızda  klasik dönemden yeni döneme geçişin bizzat Karabağ menşeli edebiyatta yaşandığını görmekteyiz.Süreç 18.yüzyıl ortalarında başlıyor ve Azerbaycan Türkçesi saray  dilinden arınarak halkın kolaylıkla anlaya bileceği duru bir edebi dile evriliyor.Süreci başlatan Molla Penah Vakıf`tır.

`Molla` kelimesi edebiyat tarihimizde zengin bilgisi  olan ender kişiliklerin isimlerinin önünde kullanılmıştır.Ki onların sırasında öncelikle Muhammed Fuzuli`yi,daha sonra iki hemşehri olan Molla Veli Vidadi ve Molla Öenah Vakıf`ı görmekteyiz.Vakıf,şair olmakla kalmayıp 18.yüzyıl Karabağ Hanlığının dış ilişkilerinden sorumlubecerikli bir devlet adamı olarak Türk tarihinde yerini almış şahsiyettir.1717`de bugünkü Gürcüstan sınırına yakın Kazah ilinin Yukarı Salahlı köyünde doğan Vakıf,üstün yeteneği ve çalışkanlığıyla bölgede büyük saygınlık kazanan bir kişilik olmuş,1759`da komşu gürcülerle çıkan kargaşa sonucunda kimi aileler gibi Karabağ Hanlığına göç etmek zorunda kalmıştır.Onun şöhretini duyan İbrahim Han,Karabağ`ın Hanlık sarayına davet ederek kendisine üstdüzey görev vermiş ve Vakıf,`Eşik ağası` (dış ilişkilerden sorumlu görevli) görevini başarıyla yerine yetirmiştir.Kaçar İmparatorluğunun başında duran Ağa Muhammed Şah Kaçar`ın 1795`de Karabağ`ın kalbi ve bugün ermeni işgali kurtuluşunun  hadsiz  sevincini yaşadıımız  Şuşa`ya saldırısı sırasında sehri savunanlar arasında yer alan Vakıf tutuklanmış,idamı beklerken Şah Kaçar suikasta kurban gidince bölgenin o zamanki yöneticisi Vakıf`ı ve oğlu Ali`yi 1797`de idam ettirmiştir.Halkın dilinde yazan bir kalem sahibi ve becerikli bir yönetici olarak Molla Penah Vakıf`ın yaşam öyküsü  iki asır sonra Karabağ bölgesinin yaşadığı kaderle çok yakınlık teşkil etmekte olup kendisinin edebiyat aleminde açtığı yeni cığırı Türkiye Türkolojsinin kurucusu Prof.Dr.Ahmet Caferoğlu`nun şu sözleri isabetli şekilde ifade etmektedir :`Vakıf sade dilli,zengin içerikli şiir tohumunu ham bir şiiriyat toprağına serpmiştir`

İlginçtir ki,Azerbaycan edebiyatında `Gerçekçilik akımı`nın ilk örneklerini de Karabağ bölgesinin soylu ailesine mensup şair Kasım Bey Zakir vermiştir.Yani,tabir caizse,Vakıf şiirin dilini klasik edebiyatın Arap ve Fars kelimlerinden büyük ölçüde arındırarak halkın sade dilini edebiyatın kullanımına sunarken 1830`lardan kasım Bey Zakir `Reelist şiir`in temelini atarak `Halk` kavramını edebiyatın merkezine yerleştirmenin ilk örneklerini vermiştir.Karabağ`ın ünlü Cevanşir sülalesinin bir temsilcisi olarak maddi durumu gayet yerinde olan Kasım Bey Zakir,özellikle bölgedeki Hanlıkların Rus işgali altına düşmesinden sonra Karabağ`ı yöneten valilerin,kaymakamların ve hatta en alt kademedeki memurların baskıcı tavırlarını,yarattıkları rüşvet ve yolsuzluk ortamını sert biçmde eleştirdiği gibi toplumun içindeki haydutlar,hırsızlar,yol kesenler,tüfeyliler de Zakir`in sivri kaleminden çıkan eleştirilerden nasibini almışlar.İşte bundan dolayıdır ki,`Şark`ın Moliere`i` olarak bilinen ve 1848-1854 yılları arasında altı komedi yazarak edebiyatımızdaki `Eleştirel gerçekçilik` akımının temelini  atan Mirza Fethali Ahundzade `Halk` kavramını edebiyatın vazgeçilmez konusu haline getiren Kasım Bey Zakir ile selefi Molla Penah Vafık`ı kıyasladığında `Lezzet ü tesir Kasım Bey`in hayaletinde(şiirlerinde) ziyadedir` şeklindeki isabetli bir cümle kullanmıştır.

19.yüzyıl Karabağ bölgemizde şiirin,edebiyatın,musiki sanatının,ressamlığın gelişmesinin `Altın çağ`ı  olarak tarihe geçmiştir.Kuşkusuz,bu sürecin en önemli şahsiyetlerinden biri ünlü şaire,ressam,edebiyat toplantılarının organizatörü ve tüm bunların yanısıra hayırsever bir Karabağ`lı olarak  ünü Kafkasya`ya yayılmış Hurşid Banu Natavan olmuştur.Rusya işgalinden sonra Karabağ Hanlığının son yöneticisi  Mehti Kulu Han`ın kızı Hurşid Banu 15 Ağustos 1832`de Şuşa`da dünyaya gelmiştir.Ailenin tek evladı ve Hanlık soyunun son devamcısı olmasından dolayı `Han kızı` titriyle tanınan Hurşid Banu`nun dünyaya bakışı Karabağ`ın o dönemdeki ünlü şahsiyetlerinin etkisi altında şekillenmiştir.İstemediği halde Dağıstan kneziyle evlendirilen Hurşid Banu, bir süre sonra knez  Hasay Han Usmiyev`den ayrılarak şiir çalışmaları üzerinde yoğunlaşmıştır.Şuşa`da `Meclis-i üns` isimli edebiyat cemiyeti  kurup masraflarının  tamamını karşılayan Hurşid Banu`nun bu etkinliklerine sadece Karabağ`dan değil,Kafkasya`nın farklı bölgelerinden şairler katılmıştır.1869`da ikinci evliliğini mütevazi bir insanla yapan Hurşid  Banu,ertesi sene kendi edebi mahlasını `Natavan` (`mutsuz,hasta,zayıf`) olarak  belirlemiş ve hem şanssız aile hayatı hem de bir çocuğunu kaybetmenin  azabı  içinde yaşayarak hayır işlerinden teselli bulmuştur.Ki onlardan biri de kendi parasıyla sadece Karabağ`ın değil Azerbaycan`ın ve Türklüğün kalbi konumundaki Şuşa`ya su çektirmek olmuştur.Ağırlıklı olarak klasik edebiyatın gazel türünde şiirler kaleme almış Hurşid Banu Natavan 1 Ekim 1897`de Şuşa`da hayata gözlerin yummuş ve bugünkü Akdam ilimizin sınırları içinde bulunan `İmaret` mezarlığında toprağa verilmiştir.Belçika`nın Vaterloo kentinde heykeli bulunmaktadır.

19.yüzyılın Karabağ elitinin edebiyata ve sanata gösterdiği ilgi aynı zamanda bölgenin tarihinin salnamelerde kayda geçirilmesi işini de teşvik etmiş ve neticede oradaki Türklerin soy tarihini ve gelişmeleri ışıklandıran altı `Karabağname` de ortaya çıkmıştır.Zengin elit tabakanın edebiyata ve sanata ilgisi 1880`lerden itibaren gelişen ortamın taleplerine uygun olarak yeni türlerde eserler kaleme alınmasına neden olmuştur.Örneğin,Karabağ kökenli oyun yazarımız Necef Bey Vezirov`un `Müsibet-i Fahrettin` eseri edebiyatımızda `trajedi` türünün ilk  örneği olup kendisinden sonraki edebiyatın üzerinde büyük etkiye sahip olmuştur.2 Nisan 1854`te Şuşa`da doğan Necef Bey Vezirov,babasının hastalığı yüzünden erken yaşta çalışmak zorunda kalmış,on iki yaşında başladığı okulda yeteneği ve çalışkanlığı sayesinde başarılı olmuştur.Şuşa`daki Mülkiye mektebinde okuduğu sırada ermeni öğretmenin ağır baskı ve işkencesine maruz kalan Necef Bey Vezirov,1868`de on dört yaşında iken Bakü`ye gelerek eğitimine burada devam etmiştir.Daha sonra Rusya`nın Sankt-Petersburg ve Moskova kentlerinde yüksek eğitim gören Necef Bey, 1895`de Bakü`ye yerleşerek basına yazılar yazı yazmanın yanısıra Eğitim müdürlüğünde görev yapmıştır.Bakü`de yaşadığı otuz sene içersinde basın ve eğitim hayatının içinde faal biçimde rol alan Necef Bey Vezirov,13 Temmuz 1926`da vefat etmiştir.

Karabağ ve özellikle Şuşa menşeli insanlarımızın edebiyata ve sanata getirdikleri yenilikler ilerleyen dönemde milli bilincimizin  gelişmesinde belirleyici role sahip olacaktı.Karabağ Hanlığı döneminin elit tabakası edebiyata ve eğitime önem vermekle 19.yüzyılın ortalarından itibaren özellikle Şuşa`dan çok mühim fikir,düşünce ve sanat insanlarının çıkmasına neden oldukları gibi eskiden toprak ağaları için kullanılan `Bey` titri şimdi kalem sahipleri ve sanatçılar için kullanılmıştı.Edebiyat bilimciliğimizin yaratıcısı Feridun Bey Köçerli de 1863 Şuşa doğumlu olup bugünkü Gürcüstan`ın Gori kentindeki Öğretmen Yüksekokulunu bitirdikten sonra Şuşa`da ve Erivan`da görev yapmış,1895`ten 1918`e kadar Gori`deki Yüksekokulda Azerbaycan bölümüne başkanlık yapmış,1918`de bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti ilan edilince Azerbaycan`ın Gürcüstan`la  sınırındaki Kazah kentinde Gori Öğretmen  Yüksekokulunun şubesini açarak elemanlar yetiştirmiş,Azerbaycan bolşevikleri iktidarı ele geçirir-geçirmez Mayıs 1920`de kendisin kurşuna dizmişler.Feridun Bey Köçerli 1903`de yayınlattığı kitabıyla Azerbaycan edebiyyat bilimciliğinin temelini atan bir kişilik olarak tarihe geçmiş,hayatının sonuna kadar bu alandaki  çalışmalarının kapsamını genişleterek sürdürmüştür.

Karabağ ve Şuşa doğumlu yazarlarımızın listesi o kadar uzun ki,burada hepsinin isimlerini saymak bile çok uzun yer alacaktır.Onun için ünlü öykü ve oyun yazarı,gazetecilik tarihimizde mizah ekolünün saygın ismi Abdurrahim Bey Hakverdiyev`e ilişkin kısa bilgi sunarak yazımızı noktalayalım.1870 doğumlu Abdurrahim Bey,Şuşa`da ilk,orta ve lise eğitimini tamamladıktan sonra 18901-1899 yılları arasında Rusya`nın Sankt-Petersburg Üniversitesi`nde okumuş,ilk eserlerini de orada kaleme almıştır.Şuşa`ya döndükten sonra kentin kültür hayatına önemli katkılar yapan Abdurrahim Bey Hakverdiyev daha sonra yerleştiği Bakü`de öyküler,trajediler,komediler yazmış,Azerbaycan`lı ünlü yazar ve muharrir Celil Memhmetkuluzade`nin Tiflis`te neşrettiği haftalık Molla Nasrettin mizah dergisinin en faal yazarlarından olmuştur.Çarlık Rusya`sının Astrahan kentinde  ve Gürcüstan`ın başkenti Tiflis`te kamu görevlerinde de bulunan Hakverdiyev,dünya edebiyatının büyük ustaları İngiliz yazar  Shakespeare`in Hamlet,alman yazar Schiller`in Haydutlar,Voltaire`in Sultan ve zaman,Zola`nın Sondajcılar v.d. eserlerini  Azerbaycan Türkçesine kazandırmıştır.1920`li yıllarda Bakü Üniversitesi`nde edebiyat dersleri veren Abdurrahim Bey Hakverdiyev20 Aralık 1933`de Bakü`de hayata gözlerini yummuştur.

Kuşkusuz,günümüzde Karabağ ve Şuşa denince akla ilk gelen kişilik Şark`ın ilk operasının bestecisi,ünlü yazarımız,muharririmiz  Üzeyir Hacıbeyli`dir.

Kendisini ayrı bir yazıda anlatmamız gerekecektir.

 

 

"Vefa"nın sadece bir semt ismi olmadığını kanıtlamak için... Silah almak mı?

Suriye denkleminde son durum

"Suriye, Türk himayesine giriyor"; "İsrail ve Türkiye çıkarları Suriye'de çatışıyor"

"Erdoğan'ın ısrarcılığı, Colani'nin başarılı olup olmayacağı netleşmeden Suriye haritasında değişikliğe neden olabilir"

Esad sonrası Suriye: Rusya'nın Ortadoğu'da kriz stratejisi ve Türkiye'nin yanıtı

Yeni Suriye denklemi nasıl olacak?

RUMLAR TÜRKİYE’Yİ SUÇLAMAK İÇİN BAHANE YARATMAĞA ÇALIŞIYORLAR

Suriye jeopolitiğinin değişen doğası

UYAN TÜRK, UYAN MÜSLÜMAN!

İçinde ümidi ve ümitsizliği barındıran bir süreç: 5 Kasım