UNUTMAYALIM
*BAKÜ MEKTUBU*
Bir bilim adamı infaz edilse yerine kaç bilim adamı gelir?
Tabii ki infaz edilen bilim adamının açtığı çığıra,yarattığı ekole,yetiştirmiş olduğu öğrenci kalitesine bağlı.
Bu koşullar yerine gelmişse,ölümüyle bir bilim dalının daha güçlü biçimde yaşamasına neden olur mu peki?
İşte bu sorunun cevabı Prof.Dr.Bekir Çobanzade`nin hayatı ve ölümüdür.
Onun ismini kimlerle yanyana telaffuz etsek,hakkını yememiş oluruz?Kaşgarlı Mahmut mu diyelim,Mirza Kazım Bey mi, Wilhelm Radloff mu, Şemsettin Sami mi, Platon Melioranski mi, Ahmet Caferoğlu mu?
Prof. Dr. Bekir Çobanzade konu bakımından geniş yelpazeli,içerik bakımından ise derin anlamlı çalışmalarıyla Azerbaycan Dil bilimciliğinin temelini atmış bir bilim adamı,sovyet diktatörü Josef Stalin`in 1937`de aydınları kurşuna dizdiren infazlar serisinin şehidlernden biridir.Ölümüyle Dil bilimciliğimizin yolunu açmıştır,talebeleri ve halefleri adeta ona olan borçlarını ödemek namına canla başla çalışmayı kendilerine vazife bilmişler.Yelpaze ve derinlik bakımından Prof.Dr.Bekir Çobanzade, ismini az önce zikrettiğimiz ünlü Türkologlarla aynı çizgide duran bir şahsiyet olmasına rağmen yaşadığı menhus kader bakımından asla... İşte bunun içindir ki,bilim insanlığı dışında hiçbir iştigali olmayan ve bundan dolayı kurşuna dizilen bir insanın hayatına okurların bir daha boylanması icab ettiğini düşünüyoruz. Birlikte boylanalım öyleyse...
Bekir Çobanzade Türklüğün ideolojik temeli olan Dilde,fikirde işde birlik sloganının yaratıcısı Gaspıralı İsmail Bey`in hemşehrisi olup 15 Mayıs 1893`de Kırım`da doğdu.Kırım,Türklük için birçok açıdan belirleyici bir bölge olup Enver Paşa`nın dedelerinden olan Abdullah Bey, Kastamonu ile Kırım Hanlığı arasında ticari ilişkilerde önemli rol oyanmış şahsiyetlerden olduğu gibi Türklüğün fikir babası sayılan Gaspıralı İsmaiil Bey de Bahçesaraylı`ydı ve orada çıkardığı Tercüman gazetesi Türklerin millet olarak uyanışına önayaklık etmiştir.Çobanzade`nin dünyaya bakışının şekillenmesinde geçtiğimiz yüzyılın başlarında İstanbul`un adeta kaynayan ortamının eşsiz rolü olmuştur. Bahçesaray`da ilkokula başlamasından sonra yeteneği ve çalışkanlığıyla dikkati çekince Hayıriye Cemiyeti yöneticileri on dört yaşlı Bekir`i 1907`de İstanbul`a göndererek Mekteb-i Sultaniye`ye (Galatasaray lisesi) kaydını yaptırmışlar.Kitaplardan okuyoruz ki,o yıllar Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde Türklük bilincinin şekillenmeye doğru giden süreçlern başları olduğu gibi Hüseyinzade Ali Bey ve Ağaoğlu Ahmet,Bakü`nün dinamik ortamında gazeteler ve dergiler çıkarıyor, Bahçesaray`dan Bakü`ye teşrif getiren Gaspıralı İsmail ise sanayisi giderek gelişen Bakü`yü milliyetçi basının merkezi haline getirmeyi düşünüyordu.Daha 1905`lerde Hüseyinzade`ye Kahire`den mektuplar yazan Abdullah Cevdet`e Bakü`ye gelmek kismet olmamasına rağmen o da dönemin gür fikir tartışmaları ortamının dışında kalmamıştı. Galatasaray lisesinden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi``nin üç yıllık lisans programına kaydını yaptıran genç Bekir, orada Arap ve Fars dillerini çok iyi düzeyde öğrenmiştir.Talebelik yıllarında kurucuları ve yöneticileri arasında yer aldığı Kırım Tatar Talebe Cemiyeti,ana yurdun bağımsızlığıyla ilgili Çobanzade`nin görüşlerinin pekişmesine neden olmuştur.
Gaspıralı İsmail Bey`in 1914`de vefatından sonra gerek Kırım`ın bağımsızlık düşüncesinn gelştirilmesi ve gerekse Türklerin birliği fikrinin pratikte uygulanması bakımından Bekir Çobanzade,yaşının genç olmasına rağmen önemli görevler üstlenmiş,günlük basında yazılar yazmış, cemiyetlerin çalışmalarında faal rol almıştı.İstanbul Üniversitesi`nden sonra kayıt yaptırdığı Budapeşte Üniversitesi`nin tarih-filoloji fakültesinde Çobanzade, Türk ve Arap edebiyatının yanısıra Macar edebiyatını da iyi öğrenme fırsatını yakalamıştır.O yıllarda Budapeşte`de Türkçe yayınlanan Şark isimli gazetenin yayın yönetmenliğini de üstlenen Bekir Çobanzade`nin Kırım ve İstanbul`da basılan dergilerde şiirleri de çıkmıştır. Budapeşte Üniversitesi`nden mezun olduktan sonra 1920 yılında doktora tezini savunan Bekir Çobanzade`ye bilimsel çalışmalarından dolayı 1922`de ve çok genç sayılacak yaşta(29) Profesör ünvanı verilmiştir. Vatanına döndükten sonra Kırım Milli Eğitim Bakanlığında Tatar dili ve edebiyatı dairesi başkanlığına atanan Bekir Çobanzade bilim araştırma kurumlarında görev yapmanın yanısıra üniversitedeki Şarkiyat fakültesinde ders vermiş,daha sonra ise devlet görevleri üstlenmiştir.Kırım Üniversitesi`nde rektör olduğu sıralarda Bakü`dek sosyalist yönetimden davet alan Bekir Çobanzade,başkentimize gelerek Azerbaycan`da Yeni alfabe komisyonu başkanlığına atandığı gibi SSCB`deki Türk halklarının yeni alfabeye geçmesini sağlayacak komsyonun başkanlığını da üstlenmiştir.
Türkistan`da,Tataristan`da,Başkurdstan`da ve Kırım`da yeni alfabeye geçilmesi için çalışmalar yapan Prof. Dr. Bekr Çobanzade aynı zamanda Tavrid (Kırım),Bakü,Taşkent,Fergana ve Buhara yüksek okullarının Türkoloji konularında dersler vermiştir. O yıllarda İngiltere ve Erdebil nüshaları temelinde Şah İsmail Hatai Divan`ını yayına hazırladığı gibi Bakü`de 1926`da yapılan gerçekleştrlen Birinci Türkoloji Kongresi`nin organizasyon çalışmalarında aktif görevler almıştır.Bilindiği üzere Bakü`yü 1908`de Rusya`nın baskıları sonucunda terketmek zorunda kalan Türkçülüğün fikir babalarından Prof. Dr. Hüseyinzade Ali Bey ve Türk filolojisinin temel taşlarından olan Ord. Prof. Fuad Köprülü de 1926 Türkoloji Kongresi`nn konuşmacılar arasında yer almışlardı. Bu,Hüseyinzade`nin doğduğu Azerbaycan`a son gelişi olmuştur. Türkoloji Kongresi sonrasındaki çalışmalarını yeni alfabenin uygulanması ve Türkçe terminoloji üzerine yoğunlaştıran Prof. Dr. Bekir Çobanzade konunun uzmanı olarak Moskova`da SSCB yönetimine de konferanslar vermenin yanısıra Bakü Üniversitesi Şarkiyat fakültesinde bölüm başkanı ve dekanlık görevlerinde de bulunmuştur. 1928`de merkezi Moskova`da bulunan Şark Halkları Araştırmaları Enstitüsü`nün Şeref üyesi seçilen Bekir Çobanzade ertesi yıl Paris Dil Bilimciliği Cemiyeti`nin Ordinariüs Profesörü ünvanına layık görülmüştür. 1920`lerin sonlarında Türkoloji, Azerbaycan Türkçesi,Kumık Türkçesiyle ilgili araştırmaların altına imzasını atan Prof. Dr. Bekir Çobanzade, yüksek okullarda Türk dillerinin öğretilmesine ilişkin bir dizi derslik ve metodolojik kitaplar da kaleme almıştır. Prof. Dr. Çobanzade`nin 1920-1930`lu yılların başlarında yayınlattığı kitapladan bazılarının isimlerini burada zikretsek, kendisinin ne kadar geniş kapasiteli bir bilim adamı ve üniversite hocası olduğunu göreceğiz:
1) Türk dili ve edebiyatının tedris usuli.Bakü,1926.
2) Türk grameri.Bakü,1930
3) Türk edebiyatı (eski Türk edebiyatının hülaseleri.) Bakü,1929
4) Kumık dili ve edebiyatı tetkikleri.Bakü,1926.
5) Türk dili (birinci sınıf) Bakü,1929
6) Türk dili ve edebiyatının tedrisi usuli (birinci kısım) Bakü,1926
7) Türk dili ve edebyatının tedris usuli (ikinci kısım) Bakü,1927
8) Türk-Tatar dialektolojisi.Bakü,1927
9) Kırım Tatar edebiyatında kurultaycılık ve maarifçilik.Bakü,1929 v.d.
Bu kısa listeden de görüldüğü üzere Türk dili ve edebiyatı alanındaki bilimsel çalışmaları Prof.Dr.Bekir Çobanzade`nin isminin sovyet rejiminin aydınları imha listesinin ilk sıralarına yazılmasının ana nedeni olmuştur.Şunu özellikle not etmem gerekir ki, Prof. Dr. Bekr Çobanzade`nin hayattayken ışık yüzü görmeyen eserlerinin de dahil olduğu dört ciltliğinin üç cildi Yazmalar Enstitümüzün eski müdürlerinden merhum Prof. Dr. Mammad Adilov tarafından, bir cildi ise Arif Ramazanov ve Tarlan Guliyev tarafından Latin alfabesinde yayına hazırlanarak 2007 yılında ışık yüzü görmüştür.
Prof. Dr. Çobanzade`nin, üzerinde A.Tahirzade ve V.Huluflu birlikte çalışarak yayına hazırladığı önemli yapıtlarından biri de Türkçe-Almanca-Rusça sözlük olmuştu. Bunun yanısıra genç yaşlarından çarpıcı şiirler yazan Bekir Çobanzade`nin, Türkiye`de,Azerbaycan`da ve ana vatanı Kırım`da yayınlanmış birkaç şiir kitabı da bulunmaktadır.
Stalin`in diktatorya rejimi aydınlar üzerindeki baskıları güçlendirdikçe 1920`lerde Sovyetler Birliği sath-ı mailinde büyük sayğınlığa sahip olan,çalışmaları adeta sosyalist rejim tarafından da teşvik edilen Prof. Dr. Bekir Çobanzade`ye karşı 1930`ların başlarında Azerbaycan`ın içinden ve çoğu sosyalizmin tetikçileri olan yazar, gazeteci, bilim insanları tarafından propagandalar başlatılmış, zaten sovyetlerin Türkçü olarak kara listeye aldığı Çobanzade`ye karşı bu itham yetmezmiş gibi ona `Trotskici` damgası bile vurulmuştur. 1930`ların ortalarına kadar süren bu propaganda biraz sengiyince Prof. Dr. Çobanzade tehlikenin savuştuğuna inanmış fakat yanılmıştı.İstihbaratın adım adım takip ettiği Prof. Dr. Çobanzade 28 Ocak 1937`de hanımıyla tedavi gördüğü Kuzey Kafkasya`nın Pyatigorsk kentinde gözaltına alınmıştır.Bir süre Pyatigorsk`ta gözaltında tutulan Prof.Dr.Çobanzade daha sonra Bakü`ye sevkedilerek Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti İçişleri bakanlığının nezarethanesine konulmuştur. Düzmece ithamlarla soruşturması yapılan Prof.Dr.Bekir Çobanzade 11-12-13 Ekim tarihlerinde Yüksek Mahkemenin üç kişilik askeri heyetinin önüne çıkarılarak savunmasına asla fırsat tanınmamıştı.13 Ekim 1937`de Stalin mahkemesinin ölüm kararı verdiği Bekir Çobanzade`nin cezası birkaç saat içinde infaz edilmekle kalmamış, 14 Ekim`de hanımı, Bakü Opera tiyatrosu oyuncularından Rukiye Abdulina da gözaltına alınarak sorğusuz sualsız sekiz sene hapis cezasına çarptırılmıştı.Yani bilim ve edebiyat dünyasının ekol bir isminin kurşuna dizilmesi yetmezmiş gibi zalım sovyet sistemi sanat dünyasının tanınan ismi olan hanımının derdine yeni bir eklemekten adeta zevk almıştı. Lanetlemek dışında alternativimiz ola bilir mi, olmalı mı?
Kesinlikle hayır...
Tesellimiz şu ki Azerbaycan dil bilimciliği Prof. Dr. Bekir Çobanzade gibi bir ekolün “palto”sundan çıkmıştır. Dil bilimciliğimizin Prof. Dr. Çobanzade`den sonraki beş kuşağı onun açtığı cığırlardan yürüdüğü gibi bundan sonraki dil bilimciliği çalışmalarının beşiği başında duracak şahsiyet yine Prof.Dr.Çobanzade olacak ve gerçek bilim insanları için bu gerçek hiçbir zaman değişmeyecektir.İşte bu gerçek hiçbir zaman değişmeyeceği için Prof.Dr.Bekir Çobanzade`yi ölmüş saya bilir miyiz?
Bu trajedilerin dünyada örneği var mıdır acaba?
Edebiyat bilimciliğimizin beşiği başında durmuş Feridun Bey Köçerli`yi de ülkemiz bağımsızlığını kaybeder etmez Mayıs 1920`de içimizdeki aynı hain güçler ifadesini bile almadan kurşuna dizmişlerdi.
Köçerli Hazretlerini başka bir yazımızda tanıtmak üzere Allah´a ısmarladık...