Doç. Dr. Aybeniz Rahimova

Tarih: 09.04.2021 21:48

`Dil tarihi tektoniğinin araştırmacısı gibi meşakkatli bir işle uğraşmak`

Facebook Twitter Linked-in

 

`Prof. Dr. Vagıf Aslanov`un gerek bilimsel faaliyetleri ve gerekse `Sovyet Türkolojisi` dergisinin başında bulunması bakımından aslında Mirza Kazım Bey`in ve Türkiye Türkolojisinin kurucusu Prof.Dr.Ahmet Caferoğlu`nun açtıkları çığırdan yürüdüğünü görmekteyiz`

Stalin rejiminin milli kimliğimizi yok etmek için 1937`de gerçekleştirdiği seri infazların bilim tarihimizin özellikle dil ve edebiyat alanlarına indirdiği darbenin ortaya çıkardığı boşluğu dünya savaşından sonra bu alanlara yönelen genç kuşağın doldurduğuna daha önceki yazılarımızda dikkat çekmiştik.Bu durum millet olarak bizim hiçbir zaman imha edilemeyeceğimizin de kanıtıydı.Kimileri sovyet diktatör Stalin`in 5 Mart 1953`de hayatını kaybetmesi ve özellikle Komünist Parti Genel sekreteri Nikita Kruşçev`in Şubat 1956`da gerçekleştirilen genel kuruldaki konuşmasıyla `Stalinizm`e karşı başlattığı mücadeleyle start alan yeni dönemi Azerbaycan Filolojisinin yeniden ayağa kalkması olarak değerlendirse de aslında bu durum doğrudan milli benlikteki selef-halef bilincinin asla kopup kırılmadığının dışavurumuydu.Yirmi sene önce milli kimliğin şekillenme sürecinin tamamen önünü kesmeye çalışmış bir sistemin yirmi sene sonra verdiği azcık nefes bizim millet olarak kendimizi kanıtlamamıza yetecekti. Dil bilimciliğimizin çok önemli temsicilerinden biri olan Prof.Dr.Vagıf Aslanov`un çalışmaları işte bu durumun en iyi kanıtlarından birini oluşturmaktadır.`Türkiye`de kiminle kıyaslarsınız?` sorusunun cevabında tereddütsüz `Prof.Dr.Muharrem Ergin ile` diyeceğim.Bilim alanına ayak bastıkları dönem arasında bulunan beş-altı senelik fark ve Prof. Dr. Ergin`in içinde bulunduğu maddi-manevi koşullar nicelik bakımından kendisinin daha önde olduğunu göstermesine rağmen nitelik olarak ikisinin de aynı düzeyde olduklarını ifade etmem gerekir.Kuramsal açıdan baktığımızda ise Prof.Dr.Aslanov`un daha avantajlı ortamlarda çalıştığını görmekteyiz.Ki bunun da ana nedeni, ne kadar ilginç olsa da sosyalist sistemin dil ve edebiyat bilimciliği alanını ilgilendiren teoriler temelinde yapılan çalışmaların önünü asla kesmemesiydi.Moskova ortamında yetişmiş Vagıf Aslanov`un bu fırsatı akıllıca kullanması sadece Azerbaycan Filolojisi için değil,itiraf etmemiz gerekir ki,dünya ölçeğinde en ön sırada bulunan sovyet Türkolojisinin de kazancı olmuştur.Aslında `Dünya Türkolojisi`nin kazancı` dememiz en doğru tespit olacaktır(mütevazilik dışına çıkmam sadece Prof.Dr.Aslanov`un hakkını vermek namınadır, okurlar bağışlarlar diye düşünüyorum).

 

/resimler/2021-4/9/2154301707281.jpg

 

Biyografisinden...

10 Ocak 1928`de Batı sınırımızdaki Kazah ilimizin Poylu köyünde dünyaya göz açan Vagıf Aslanov 1941-1945 yılları arasındaki SSCB-Almanya savaşının çocukluklarını yaşamalarının engellediği bir kuşağın temsilcisi olup o kuşağın ana özellikleri sırasında üstün yetenek,çalışkanlık ve eğitime verdikleri önemi not etmemiz gerekir.İşte o çocuklardan biri olan Vagıf Aslanov savaşın sona erdiği 1945`de köy okulundan altın madalyaya mezun olarak sınavsız(yasa gereği altın madalya bu imkanı tanıyordu) Azerbaycan Devlet Üniverstesi Şarkiyat fakültesinin Farsça bölümüne kaydını yaptırmıştır.O yaştaki bir gençte okuma hırs ve azmine bakınız ki,ertesi sene Yabancı Diller Üniversitesi`nin ingiliz dili ve edebiyatı bölümünü de kazanarak 1950`de iki üniversitenin iki fakültesinden mezun olmuştur.Azerbaycan Bilimler Akademisi`nde görev yapmasının yanısıra kimi üniversitelerde dersler veren Aslanov 1955 yılında SSCB Bilimler Akademisi`ne bağlı Dil Araştırmaları Enstitüsü`nde doktora öğrenciliğine başlamasının yanısıra aynı Enstitü`de çalışmaya da başlamıştır.Erken Orta çağ dönemi Türk dilli anıtların kelime özellikleri üzerinde bilimsel çalışmalarıyla Türkolojinin en meşakkatli alanına ayak basan Vagıf Aslanov bu süreç içinde özellikle Dedem Korkud`un kitabı destanlarının tektonik yapısını belirlemek gibi `Aşırı derece azaplı` diye nitelendirebleceğimiz çalışma alanında ilerleme yolunu seçmiştir.

Bugün baktığımızda bunu normal karşılıyoruz çünkü Aslanov`un eğitimi,dil bilgisi ve analitik değerlendirme yeteneği buna müsait olmuş ve bilim adamın kendisi de bu durumu doğru ve yerinde değerlendirmiştir.İşte aynı yıllarda Türkiye`de Muharrem Ergin`in aynı anıt üzerindeki iki ciltlik çalışmasının birinci cildinin ortaya çıkışına Türkoloji dünyası tanıklık etmişti: Dedem Korkud`un kitabı`nı arap alfabesinden latin alfabesine aktararak 1958`de yayınlayan Muharrem Ergin 1963`de Dedem Korkud`un kitabı`nın gramer özellklerini inceleyen kitabını bilim dünyasına sunmakla Orhan Şaik Gökyay`dan sonra dünya Türkolojisini bir nevi hayretler içinde bırakmıştı.İşte biraz önce ülkelerin yönetim sistemleri arasındaki farkların bilim alanına yansımasına dikkati çekmiştik:farkı yansıtan o örneklerden birini Prof.Dr.Muharrem Ergin ve Vagıf Aslanov`un çalışmaları arasındaki hacım farkları da ortaya koymaktadır: Prof.Dr.Ergin 35-40 yaşları arasında iki ciltlik kapsamlı bir çalışma yayınlattığı halde Aslanov`un o kadar hacimli bir çalışmayı belki hayatı boyunca yayınlatamama durumu da olabilirdi.Moskova`da doktora tezini savunduktan sonra Bakü`ye dönerek Azerbaycan Bilimler Akademisi`ne bağlı Dil Araştırmaları Enstisü`nde göreve başlayan Vagıf Aslanov`u buradaki meslektaşlarından halyle birkaç gömlek öne çıkarmış nedenler sır da değildi:dört dile mükemmel şekilde hakim olması,SSCB ölçeğindeki bilimsel çalışmaların merkezinde elde ettiği deneyim,rus dilli yayınlarda basılmış yazılar v.d.Kuşkusuz tüm bu özelliklerinin haliyle yazılarına da yansımasından dolayı Vagıf Aslanov dil bilimciliğimizin `kendisiyle tartışılamaz` bir otoritesi pozisyonunu kazanmış bilim adamı olmuştu.Babamın da anlattığı üzere mükemmelci bir karakterin sahibi olmasından dolayı kimileri için `kuru ve kibirli` gözüken Vagıf Aslanov aslında son derece mütevazi ve kişisel ilişkilerinde samimiyeti ön planda tutan bir bilginmiş.

 

/resimler/2021-4/9/2154555926157.jpg

 

1973 yılında `Azerbaycan dilinin tarihi leksiği` konulu profesörlük tezini başarıyla savunan Vagıf Aslanov ertesi sene Dil Araştımaları Enstitüsü`nün bilimden sorumlu müdür yardımçılığına getirilmiş ve sonraki dönem araştırma temalarının belirlenmesinde `millilk` kavramı onun gelişiyle ön plana çıkmıştır.SSCB ölçeğindeki popülaritesi ve saygınlığı ise Sovyet Türkologları Cemiyeti`nin Bakü`de yayınlanan `Sovyet Türkolojisi` dergisinin yayın yönetmenliğini üstlenmesinin yolunu açmıştır.`Sovyet Türkolojisi` dergisinin yayın serüvenini izleyenler Türkoloji alanında SSCB`nin bu en prestijli yayın organının Prof. Dr. Vagıf Aslanov ve ardından Doç.Dr.Aydın Mammadov`un dönemlerinde ilkelerden asla ödün vermeden çıktığını unutmadıklarına inanıyoruz. Prof. Dr. Vagıf Aslanov`un dergide yayınlanan kendi yazılarında başta Dedem Korkud`un kitabı olmak üzere yazılı edebiyatımızın Yunus Emre,Hasanoğlu,Nesimi,Fuzuli v.d.anıt kişiliklerinin şiirlerinde nokta-virgüllerle ifade edilen derin anlamlar adeta kazı yapılarak belirleniyor,şaretler sadece anlam değil,şekil bakımından da analiz edilerek bilim dünyasıyla paylaşılıyordu.`Sovyet Türkolojisi` dergisinin Bakü`de ve Prof.Dr.Aslanov gibi tavizsiz bir bilim adamının yayın yönetmenliğinde çıkması başkentimizin bu bilim dalının Sankt-Petersburg ve Moskova`dan sonraki merkezi haline gelmesini sağlamıştı.

Rus Türkolojisinin kurucusunun da bir Azerbaycan Türkü -Mirza Kazım Bey (1802-1870) olduğunu gözönünde bulundurduğumuzda Prof. Dr. Aslanov`un gerek bilimsel faaliyetleri ve gerekse `Sovyet Türkolojisi` dergisinin başında bulunması bakımından aslında Mirza Kazım Bey`in ve Türkiye Türkolojisinin kurucusu Prof. Dr .Ahmet Caferoğlu`nun açtıkları çığırdan yürüdüğünü görmekteyiz.İşte Türkolojinin o doğru yolundan yürümesi Gence doğumlu Prof.Dr.Ahmet Caferoğlu`nun dikkatinden yayınmadığı gibi bizzat Caferoğlu hocanın girişimleriyle ilki 1973`te yapılmış Uluslararası Türkoloji Kongresi`nin tavsiyesi üzerine Prof. Dr. Vagıf Aslanov`a Türkiye Cumhuriyeti`nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk`ün himayelerinde kurulan Türk Dil Kurumu onur üyesi payesi verilmiştir.Bundan önceki yazılarımızda da dikkat çektiğimiz üzere Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu`nun şahsiyetine sadece Türkiye`de değil Azerbaycan`da da duyulan derin saygı dil bilimcilerimizin sovyet döneminde Türkiye ile irtibatlarının sağlanmasında belirleyici role sahip olmuştur ki,o bilim insanlarımızdan biri de Prof.Dr.Vagıf Aslanov olmuştur.Bilim alanında Prof.Dr.Caferoğlu ile Prof. Dr. Aslanov`u bir birine bağlayan başka bir husus ise ikisinin de lehçeler ve lehçelerin edebi dil üzerinde yaratmış olduğu etkilerin Türk dillerinin gelişmesindeki rolünü araştırmaları olmuştur.Bu bakımdan Prof.Dr.Vagıf Aslanov`un `Azerbaycan dili tarihinde lehçelerüstü şekillerin varisliği` isimli çalışmasının önemini özellikle vurgulamakta fayda vardır.Prof.Dr.Aslanov`un başka bir özelliği ise `demir perde` döneminde Türkoloji alanında Azerbaycan`ı dünya çapında en çok temsil etmiş birkaç Türkologdan biri olmasıydı.Dünyanın ve eski SSCB`nin yaklaşık 50 kentinde yapılan uluslararası toplantılara konuşmacı olarak katılan bu bilim adamının ana temasını her zaman dil tarihi ve özellikle Dedem Korkud`un kitabı teşkil etmiş ve her toplantı sonrasında yayınlanan kitaplarda onun yazılarına yer verilmiştir. Daha evvel de dikkat çektiğimiz üzere burada Prof.Dr.Aslanov`un üç yabancı dilde mükemmel sunum yapma maharetinin büyük rolü olmuştur.Henüz hayatteyken yurtdışında yayınlanmış çok sayıdaki bilimsel araştırmalarıyla Prof.Dr.Vagıf Aslanov çağdaşlarından hep önde bulunmuş bir bilim adamı olarak tarihteki yerini almıştır. Türk kökenli Orta çağ şair ve felsefecilerini araştıran hanımı Prof. Dr. Zümrüd Guluzade de kendi alanının dünya çapındaki önemli bir bilim insanı olarak tanınmakta olup halihazırda da çalışmalarını sürdürmektedir.İşte bir karı kocanın bilim namına neler yapabileceklerini ve yaptıklarını görme açısından Prof.Dr.Zümrüd Guluzade –Prof.Dr.Vagıf Aslanov örneğini her zaman hatırlaya ve hatırlata bilirsiniz.

3 Ağustos 2001 yılında hayata gözlerini yuman Prof.Dr.Vagıf Aslanov`un eşsiz çalışmaları kendisini dünya Türkolojisinin her zaman isnat edilecek mühim isimlerinden biri olarak yaşatmaktadır.

Aziz hatırası önünde saygıyla eğilmeyi bilim insanları olarak biz de kendimze borç ve vazife addetmekteyiz.

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —