Doç. Dr. Aybeniz Rahimova


Ecelin bizden vakitsiz alıp götürdüğü bir Aydınımız

Milletimizin gönülden sevdiği iki bilim insanının ve milletvekilinin bir trafik kazasına kurban gitmeleri tesadüf müydü yoksa sovyet istihbaratının sinsice uyguladığı plan mıydı?


 

UNUTMAYALIM

 
Türk dünyasının bilim adamları dizisi - Yirmi Sekizinci yazı

 

*BAKÜ MEKTUBU*

 

Hızlı bir ömür mü diyelim? Hayır, pek öyle değildi. Rahat  bir yaşam mı diyelim? Hayır, öyle hiç değildi. Hayatın  sıkıntılı noktalarına düştükten sonra yeniden ayağa kalkarak bilimde de yöneticilikte de siyasette de peşpeşe kazandığı başarıların  bedeli mi diyelim? Galiba o yaşamı o şekilde nitelendirmek gerekir.

Babamın yakın arkadaşı, evimize gelen saygın kişiliklerden biriydi. Gıpta doğuracak derinlikteki  mantığa dayalı konuşmaları, babamın sorularını  yanıtlarken sergilediği serinkanlılık, Rus ve Avrupa dil bilimciliğine vakıflığı, günümüz edebiyatının en sivri dilli ve sözünü esirgemeyen eleştirmenlerinden biri olmasının yanısıra  klasik edebiyatın derin bilicisi, tartışma kürsülerindeki konuşmalarıyla havayı bir anda yüz seksen derece tersine çevirmeyi başaran usta bir hatip, çağdaş düz yazımızın sanatsal özelliklerini yapısalcı metdolojiyi kullanarak inceleyen ve bununla edebiyat bilimciliğimizde 1970”lerin ortalarından yakın  bir kaç arkadaşıyla  yeni  çığır  açan bir devrimci, Bilimler Akademimizin yönetim katında görev alır almaz  üzerine doktora tezi yazdığı Türk dilinin tarihinin taa Sümerlere kadar götürülmesi için çalışmalar yapılmasını teşvik eden bir yönetici, akabinde başına geçtiği ve  Rusça yayınlanan “Sovyet Türkolojisi” dergisinin prestijine prestij katması, ardından Azerbaycan için hayati derecede önemli olan Tercüme Merkezi”ni kurmakla görevlendirildiğinde orta ve genç kuşak kalem sahiplerini yanına alarak birkaç dilde edebiyat dergisi yayınlatması,dünya edebiyatının şah eserlerinin Rusçadan değil orijinalden dilimize çevrilmesi için hızla  projeler oluşturması, Türkiye ile kurduğu doğrudan ilişkiler ve nihayet hayatının son yarım yılına geldiğinde kazandığı milletvekilliği  mazbatası,atandığı Meclis komisyonu başkanlığı ve... adeta  tüm bunların kaçınılmaz sonucu olarak.... trafik kazasındaki feci ölümü...

 

/resimler/2020-8/27/1549060614814.jpg

 

Basından okumuştum ki, 1979 sonbaharında Yazarlar Birliği”nin hıncahınç dolu salonunda  Azerbaycan edebiyatının “eskileriyle” “yenileri” arasında yaşanan ve bir dizi pranganın kırılmasını sağlayan toplantıda “edebiyattaki ahlaksız kadınlar” konusu  tartışıldığında “Neden her gün sokakta, metroda, iş yerinde Tahmina”yı gördüğünüzde umursamıyorsunuz, edebiyat sayfalarında görünce burun kıvırıyorsunuz?” diye konuşunca salonun orta yaş ve gençlerden ibaret kısmı kendisini alkışlamış, “Sosyalist gerçekliği” teorisinin yılmaz savunucuları ise o konuşmadan  sonra yeni treni ve trendi kaçırdıklarını anlamışlardı. Gençlerin  bindiği treni, özgürlükçülerin yön verdiği trendi...

İşte o 1979 yılı Aydın Mammadov”un hayatındaki belirli sıkıntılı dönemden sonra adeta yeniden ihya olduğu, iştigal alanı olan dil blimciliğinin yanısıra edebiyat eleştirmenliğine yıldırım hızıyla daldığı bir dönüm noktasıydı. Sovyet diktatör Josef Stalin”in hayatını kaybetmesinden sonra 1950”lerin sonlarında Moskova”dan esen kısmi özgürlük rüzgarları öncelikle edebiyat ve sanat alanında etkisini göstermiş, 60”lı yıllar edebiyat kuşağımız özgürlükçü edebiyatımızın değerli eserlerini vermişlerdi. Şiir ve düz yazı alanlarında ortaya çıkan yenilikler eleştiri alanına 1970”lerin ortalarında yansımaya başlamıştı. Bilim adamı olarak iştigal alanı dil bilimciliği olan Aydın Mammadov 1976”da Moskova”da eski Türk dilinin ses uyumu üzerine doktora tezini başarıyla savunduktan sonra bir süre ortalıkta gözükmemesine rağmen genç bir bilgin olarak Azerbaycan”da artık yeteri kadar ün kazanmıştı.

Bu sessizlik fazla değil üç sene sonra Mammadov”un edebiyat eleştirmeni olarak yelken açtığı geniş bir yelpazede son  bulacak  ve cehantaki  arkadaşlarıyla birlikte  yeniliklerin kapısını aralamak için binbir eleştiriyi ve hatta hakareti göğüsleyecekti. Edebiyat eleştrmenliği alanındaki yeniliklerin yolunu döşedikleri sıralarda doğal olarak sadece eski kuşağın değil, orta kuşağın edebiyattaki temsilcileri tarafından da hücumlara maruz kaldı. Şöyle ifade etsek: edebiyatımızın 1960”lar kuşağı zamanın talebine ayak uydurduğu halde eleştirmenler o yenilik talebine on beş sene süresince yanıt vermememişti. O yanıtı Aydın Mammadov ve arkadaşları verdi. O yükü sırtlayan bilim adamlarımızdan Prof. Dr. Kamil Veli yıllar sonra görev yaptığı Türkiye”den Azerbaycan basınına verdiği demeçte “Edebiyat gazeteleri her hafta, edebiyat dergileri her ay Aydın”ı ve beni yaş yuyup kuru seriyorlardı. Fakat mücadelemizden vazgeçmedik, edebiyatın eleştiri cenahındaki yenilenme talebini karşıladık” diye memnuniyet ifade etmişti.

 

/resimler/2020-8/27/1552077493553.jpg

 

Aydın Mammadov eleştirel makalelerinde toplumda yaşanan durgunluğun şiire de yansımasına karşı çıkıyor, şairlerin “kırmızı bayraklara, beş yıllık planlara, komünist rehberlere” duydukları hayranlığı  “O bayrakların ağaçlarıyla bizim kendimizi dövmek gerekir ki, şairlerimiz de bundan nasibini alsın”  diye devrim  niteliğindeki betimlemelerle sadece edebiyatı değil şuura, düşünceye  kelepçe  vuran sistemin çapsızlığını sorguluyordu. Bundan dolayıdır ki,onun her yazısı olay oluyor, konuştuğu kürsüler yeni ruhlu, rejime asi  devrimci kalem sahiplerinin en yakın ilgi odağına dönüşüyor, o ise katiyen şohrete angaje olmadan yine kendi yaratıcı dünyasına dalarak konuştuğu mekandan yalnız başına ayrılıyordu. Aralarında yeteri kadar yaş farkı olmasına rağmen babamın çok saygı duyduğu yakın arkadaşıydı, evimize gelir giderdi. İnce sesli derin konuşmalarını dinledikçe  babamın yanısıra bizim de onun bilgisine, mantık ve cesaretine hayranlığımız artıyordu. Bilimler Akademisi”nin yönetim binası benim de görev yaptığım Yazmalar Enstitüsü”yle yüz metrelik mesafede olduğu için kimi zamanlarda müdürümüz Ord. Prof. Dr. Cihangir Kahramanov”u ziyarete gelerek çalışmaların kapsamını derinleştirmek ve genişletmek amacıyla istişarelerde bulunuyor, bazen ise düzenlediğimiz bilimsel toplantılarda geleceğin plan ve programları üzerinde konuşarak   milli konuların öne çıkmasının gereğine vurgu yapıyordı. Bilimler Akademisi yönetiminde yapılan değişiklik sonucunda Aydın Mammadov”un yeni yönetimle çalışmayacağını herkes biliyordu.

Bunu gören Moskova merkezli Sovyet Türkologları Komitesi fırsatı kaçırmadı ve 1987”de Aydın Mammadov”u, Komite”nin Bakü”de Rusça yayınlanan “Sovyet Türkolojisi” dergisinin Yayın yönetmen yardımçılığına atadı (Yayın yönetmeni formal olarak Türkologlar Komitesi Başkanı olup derginin çıkmasına karışmıyordu.) Aydın Mammadov”un “Sovyet Türkolojisi” dergisinin yönetimine geçmesi haliyle dikkatlerin oraya yönelmesine neden oldu. Zaten temel mesleğinin Türkoloji olmasından dolayı Sovyetler Birliği sath-ı mailinde kimin kabında ne olduğunu gayet iyi biliyordu. Onun için dergide de Sovyetlerin genç Türkologlarına kapıları açtı, 1970”lerin başlarından itibaren Moskova”da  eski Türk dilinin özellikleri üzerine çalışmalar yaparken edindiği çevre vardı, örneğin o çevreden ünlü Kazak şair Oljas Süleymenov”un 1981”de Bakü”de şiir gecesi  Aydın Mammadov”un girişimleriyle düzenlenmişti. Filarmonide organize edilen o şiir gecesine Azerbaycan okurunun ilgisi büyük olmuş, yasaklanmış “Az i Ya” kitabından dolayı üzerinde baskıların sürdüğü Oljas Süleymenov kendisini sevenlerin ilgisinden memnun kalarak gecenin bitiminde bir hayli kitabını imzalamıştı. 20 Ocak 1990”da sovyet tankları artık kaçıncı kez Bakü”ye girerek 137 vatandaşımızı şehid ettiğinde Aydın Mammadov”un çağrısı üzerine Bakü”ye gelen OLjas Süleymenov ilişkilerini kulanmak suretiyle  yaşadığımız trajedinin dünyaya  duyurulmasında elinden gelen esirgememişti.

Belirttiğimiz üzere “Sovyet Türkolojisi” dergisindeki başarılı yöneticilik dönemi sovyetlerin dağılma süreciyle aynı döneme denk geldiğinden aslında bu durum bağımsızlığıa giden yolda bizim içn mühim bir şans olmuştu. Zira öteki cumhuriyetlerin de SSCB”den ayrılma mücadelesinin önünde bilim insanları,şair-yazar ve sanatçılar giderek toplumu hem aydınlatmış hem de bağımsızlık mücadelesinin örgütlenmesine yardımcı olmuşlardı. Aydın Mammadov”un bulunduğu pozisyon birkaç bakımdan önemli olduğu için kendisi bağımsızlığa giden yolda ister milletimizin örgütlenmesi çalışmalarında ve isterse SSCB ölçeğindeki bilim adamlarıyla doğrudan ilişkiler kurulmasında gücünü asla esirgememişti. Bakü”de 1989”da çıkardığı “Sözümüz duyulana kadar” isimli kitabı toplumsal örgütlenmemzde bir aydının ortaya koyduğu manifesto niteliğindeki yapıt olup Moskova basınına yazdığı makaleler, verdiği demeçler mücadelelerin doğru temelde yürümesinin nedenlerinden birini teşkil etmişti. Onun gerek bilim adamı ve edebiyat eleştirmeni kimliği ve gerekse yöneticilik kabiliyeti 1989 ilkbaharında Azerbaycan”da ilk kez kurulan Tercüme Merkezi”nin kurucu başkanlığına getirilmesine neden olacak ve Aydın Mammadov kendi devrimci özelliklerini bu kez o Merkez”in hızla kurulması için sergileyecekti.

Doğal olarak yanına  genç kuşağın  kalem sahplerini almış, Merkez”in kuruluş çalışmalarının başlamasına paralel olarak “Hazar” isimli Azerbaycan Türkçesinde ve Rusça kalından da kalın edebiyat dergisi çıkarmaya başlamış, her iki dergi sadece edebiyat platformları olmakla kalmayıp  bağımsızlık mücadelemize önemli ölçüde destek veren yayın kuruluşları olarak toplumumuzda büyük ilgiye neden olmuştu.Tercüme Merkezi”miz Sovyetler Birliği”nin farklı noktalarından Bakü”ye gelen ünlü kalem sahiplerinin buluşma noktasını teşkil ettiği gibi Türkiye ile edebiyat üzerinden doğrudan ilişkiler de Aydın Mammadov”un başında bulunduğu o Merkez üzerinden gerçekleşmişti. Bu dinamik süreç Aydın Mammadov”u bu kez siyasetin merkezine götürecek, kendisi Ekim 1990”da yapılan ve ertesi sene bağımsızlığımızı ilan edecek olan parlamentomuza 1920”den berii ilk kez nispeten demokratik ortamda yapılan seçimlerde milletvekil olarak Meclise girecekti.

 

/resimler/2020-8/27/1552470619134.jpg

 

Bağımsızlığımızı kazanma sürecinde Azerbaycan için çok hassas bir alan olan Milletlerarası ilişkiler komisyon başkanlığını üstlenen Aydln Mammadov”un kürsü konuşmalarını o dönemin tek kanallı televzyonundan  geceler izlerdik. Kremlin”in politikası bağımsızlık ilan ederek SSCB”den ayrılmaya çalışan cumhuriyetlerin önüne küçük toplulukların etnik sorunlarını çıkarmak suretiyle onları meşgul etme üzerine kurulmuştu. Altmış beş yıl Karabağ”ımızda biz taraftan hiçbir baskı görmeden yaşamış Karabağ ermenilerinin 19 Şubat 1988”de Azerbaycan”dan ayrılmaya kalkışmaları acı bir deneyim olduğundan Meclisin Komisyon başkanı olarak Aydın Mammadov ülkemizin farklı köşelerindeki Moskova destekli bu tür kalkışma ihtimallerine karşı gecesini gündüzüne katarak çalışmış,ayrılıkçı akımlarınn önünü barış ve uzlaşı yoluyla kesmeye çalışmıştı. Milletvekili arkadaşı, ünlü bilim kadını ve kadın hakları örgütü başkanı Prof. Dr. Dilara Aliyeva ile Kuzey Batı bölgemizde çalışmalar yapmaya giderken 19 Nsan 1988”de dağ yolunda trafik kazası geçirerek  feci şekilde can vermeleri  ülkemizde şok etkisi yaratırken bilim ve siyaset dünyasını yasa boğmuştu. Milletimizin gönülden sevdiği iki bilim insanının ve milletvekilinin bir trafik kazasına kurban gitmeleri tesadüf müydü yoksa sovyet istihbaratının sinsice uyguladığı plan mıydı?

1944”de Kafkasya”nın en eski yaşam birimlerinden biri olan Şeki ilinin Kiş köyünde doğan parlak bir beyin, milletvekili, Doç. Dr. Aydın Mammadov”un hayatı kırkyedi yaşındayken trajediyle noktalandı.

Otuz seneden beri bu olayın hala tam aydınlatılmaması milletimizin vicdanını sızlatmaya devam ediyor. Bize ise milletimizin yetişdirdiği iki kiymetli insanın aziz hatıraları önünde saygıyla eğilmek, bırakıp gittikleri kiymetli eserlere sahip çıkmak kalıyor.

Türkiye”nin başka bir dergisinde “Türk dünyasının bilim kadınları” dizisi olarak  sürdürdüğüm yazılarımdan birinin Prof. Dr. Dilara Aliyeva”yla ilgili olacağından da kuşku duymamanızı istiyorum.

 

"Vefa"nın sadece bir semt ismi olmadığını kanıtlamak için... Silah almak mı?

Suriye denkleminde son durum

"Suriye, Türk himayesine giriyor"; "İsrail ve Türkiye çıkarları Suriye'de çatışıyor"

"Erdoğan'ın ısrarcılığı, Colani'nin başarılı olup olmayacağı netleşmeden Suriye haritasında değişikliğe neden olabilir"

Esad sonrası Suriye: Rusya'nın Ortadoğu'da kriz stratejisi ve Türkiye'nin yanıtı

Yeni Suriye denklemi nasıl olacak?

RUMLAR TÜRKİYE’Yİ SUÇLAMAK İÇİN BAHANE YARATMAĞA ÇALIŞIYORLAR

Suriye jeopolitiğinin değişen doğası

UYAN TÜRK, UYAN MÜSLÜMAN!

İçinde ümidi ve ümitsizliği barındıran bir süreç: 5 Kasım