Doç. Dr. Aybeniz Rahimova


Gerçekleri savunmanın binbir yolunu bulan bilim adamı

Bir kalem sahibi, en baskıcı ortamlarda bile gerçekleri savunmanın yollarını bulmalı, hakikati ifade etmelidir.


 

UNUTMAYALIM

 

Türk dünyasının bilim adamları dizisi - On Sekizinci yazı

 

*BAKÜ MEKTUBU*

 

Geçtiğimiz yüzyılın başlarında henüz Çarlık Rusya”sının bir bölgesi olan Bakü”de sıkı fikir tartışmaları yaşandı. Mirza Fethali Ahundzade”nin 1860”lı yıllarda gündeme getirdiği “Biz nasıl millet oluruz?” sorusu 1875”de çıkmaya başlayan “Ekinci” (Çiftçi) isimli gazetemizle toplum düzeyine indirgenmiş, 20.yüzyılın başlarında ise o tartışmalar epey mesafe katederek gerek “dil ve bilinç” gerekse “millet” kavramları etrafındaki beyin jimnasitklerini somutlaştırmıştı. Petrol sanayiinin gelişmesi yeni basın kurumlarına gereksinimi kendisiyle getirip geldi, bunu gören petrol milyoneri Hacı Zeynelabidin Takizade sahibi olduğu Hayat” gazetesinin çıkmasına izin alınması amacıyla Sankt-Petersburg”a “Padişahın yanına” kendi adamını gönderip o izni aldı. İlk profesyonel edebiyat eleştirmenimiz Feridun Bey Köçerli”nin 1903”de Rusça yayınladığı “Azerbaycan Tatarlarının edebiyatı” kitabı yeni dönemdeki tartışmaların “ana dili, edebi dil, Türkçülük, Azerbaycancılık, millet” kavramları üzerinden yürümesini hem tetikledi hem de rotasını çizdi. İstanbul”dan Bakü”ye gelen Hüseyinzade Ali Bey ayağının tozuyla tartışmalara “koyu Türkçülük” pozisyonundan, Ahmet Ağaoğlu ise “islamı da içine alan bir Türkçülük ve milliyetçilik” noktasından katıldılar. Şark”ın şimdiye kadarki en etkili “Molla Nasrettin” mizah dergisi 7 Nisan 1906”da Tiflis”te “Sizi deyip gelmişim..” başyazısıyla çıkmaya başlarken Bakü”nün katı Türkçü basınıyla aralarında yaşanan tartışmaların konusu “Basit ana dil mi yoksa karmaşık Osmanlı Türkçesi mi?” olmuştu. Basın ve kitap sayfalarında gür biçimde süren bu tartışmalar 1908 yılında baskıların geri dönmesiyle hız kesmiş, ”Pantürkist” diye damgalanan Hüseyinzade Ali Bey ve Ağaoğlu Ahmet Bey, Bakü”yü terk ederek İstanbul”a kaçmak zorunda kalmış, genç Mehmet Emin Resulzade Tahran”ın yolunu tutmuş, sadece Çarlık rejiminin değil, ayyuka çıkan yobaz tehditlerinin de sonucunda Şeyh ül muharririn Celil Mehmetkuluzade yanında tabanca taşımaya mecbur kalmıştı. Fakat basın tarihinin belki o ender görülen özgür dönemi arkasında bir cemaatin “millet” olması için yapılan hazine niteliğindeki bilimsel-felsefi-sosyolojik-edebi tartışmaları bırakarak sona ermişti. Yirmi beş sene sonra kaleme aldığı anılarında Celil Mehmetkuluzade o dönemdeki tartışmaların yüksek entellektüel düzeyinin yanısıra yüksek kültür düzeyine de atıfta bulunarak şöyle yazacaktı: “Şunu görmekteydik ki, Hacı Zeynelabidin gibi o asrın pehlivanı “Hayat” gazetesinin neşrine izin hasıl eylemek amacıyla Petersburg”a, padişah yanına adam göndermeye mecbur kaldı... Bakü şehri, o milyonlu ve madenli Bakü şehri kendi yazarlarıyla, kendi Ağaoğlu Ahmet Bey”i, Hüseyinzade Ali Bey”i, Haşim Bey Vezirov”u, Mehmet Emin Resulzade”si, doktor Kara Bey Karabeyov”u, şair Müznib”i, Hacı İbrahim Kasımov”u, Ali Abbas Müznib”i ve diğer bunlar gibi kalem sahipleriyle uzaktan Tiflis”e bakıp onun “Şark-ı Rus” gazetesine gıpta ediyorlardı.”

 

/resimler/2020-6/20/1141591083182.jpg

 

Aslında üç sene süren (1905-1908) bu özgür ortamda yapılan beyin jimnastikleri on sene sonra ilan edilecek olan (28 Mayıs 1918) Şark”ın ilk Cumhuriyeti”nin felsefi-siyasi zeminini de hazırlayacaktı. Bakü”yü terk etmek zorunda kalan Ağaoğlu ve Hüseyinzade İstanbul”da “Türk ocakları”nı (1912) kuracaklar, Tahran”dan İstanbul”a geçen Resulzade onların yanında ikinci kez kapsamlı fikir tartışmalarından geçerek Bakü”ye dönünce Demokratik Cumhuriyetimizin temel taşlarını döşeme yolunda mesafeler katedecekti. 27 Nisan 1920”de Bağımsız Cumhuriyetimiz içerden ve dışardan işgale maruz kalınca on beş senelik (1905-1920) özgür tartışmalar dönemini anmak bile yasaklanacaktı. Tam elli sene sonra o yasaklı dönemin arşivlerine bir sürü koşulun altına imza atarak yeniden ulaşma imkanı ortaya çıkacaktı. ”20.yüzyıl Azerbaycan edebi tenkit tarihi” ismi altında okura sunulan ve o hararetli tartışmalar dönemine ışık tutan eserin müellifi edebiyat tarihçisi ve eleştirmeni ise Kemal Talıpzade olacaktı. Aslında bir edebiyat adamı olarak babası Abdullah Şaik de tartışmaların edebiyat kanadında “Romantik şiirin temsilcisi”, dil üzerine tartışmalarda ise “Okul öğretmeni ve çocuk yazarı” olarak yer almıştı, sürecin canlı tanığı olmasındsa dolayı oğlu Kemal”in çalışmalarına yol göstericilik yapıyordu. Gençlik yıllarının yakın arkadaşları olan Abbas Sıhhat, Muhammed Hadi ve Hüseyin Cavid ile birlikte “Romantik şiir” ekolünü temsil eden Abdullah Şaik”in şair arkadaşları Sıhhat 1918”de, Hadi 1920”de hayatını kaybetmiş, Cavid ise 1937”de Sibirya”ya sürülerek 1941”de orada vefat etmişti. Belki oğlu Kemal”in bilimsel çalışmalarına yol göstererek destekçi olması için kader Abdullah Şaik”e 1959 yılına kadar ömür biçmişti. Evlat bu fırsatı azami derecede verimli kullandı.

Azerbaycan Edebiyat bilimciliğine “Eleştiri tarihi” kavramını getiren şahsiyet merhum Ord. Prof. Dr. Kemal Talıpzade olup kendisi 14 Ağustos 1923 yılında ünlü şair, yazar, eğitmen Abdullah Şaik”in ailesinde dünyaya gözünü açmıştır. Biyografisinden de gördüğümüz üzere Şaik”in oğlu olmasına rağmen kariyerinde hiçbir zaman babasının ismini kullanmamıştır. İkinci dünya savaşı yıllarında Bakü Devlet Üniversitesi”nde Filoloji eğitimi aldığı sıralarda radyoda çalışmıştır. 1948 yılında çok genç sayıla bilecek bir yaşta doktora tezini savundu; konusu babasının gençlik yıllarından arkadaşı,meslektaşı ve fikirdaşı Abbas Sıhhat”ın hayatı ve şiirleriydi.1949”da göreve başladığı Azerbaycan Bilimler Akademisi”ne bağlı Edebiyat Araştırmaları Enstitüsü”nden hayatının sonuna kadar hiç ayrılmadı. 1960 yılında savunduğu “20. yüzyıl Azerbaycan tenkidi” konulu teziyle Prof. Dr. bilimsel titri aldı. 1960-1981 yılları arasında Edebiyat Araştırmaları Enstitü”sünün bilim işlerinden sorumlu müdür yardımcısı oldu,1980-1986 yılları arasında Eleştiri tarihi ve teorisi şubesinin, 1987-1994 yılları arasında Yeni dönem Azerbaycan edebiyatı şubesinin başında bulundu. 1994 yılından hayatının sonuna kadar Bilimler Akademisi Başkanının danışmanlığını da yaptı 1987 yılında Bilimler Akademisi yönetimince yapılan seçimlerde Ord. Prof. Dr. titrini aldı. 1982”de Azerbaycan”ın Onursal Bilim Adamı titrine, 1986”da ise Azerbaycan”ın Devlet ödülüne layık görüldü. 19 Ocak 2006”da seksen üç yaşında Bakü”de dünyaya gözlerini yumdu. Yukarıda da belirtiğimiz üzere Ord. Prof. Dr. Kemal Talıbzade bir bilim adamı olarak Azerbaycan”da fikir cereyanları ve eleştiri tarihinin gerçek ordinaryüs araştırmacısı olarak Edebiyat bilimciliği tarihimizde onurlu yerini almıştır. 30”un üzerinde yayınlanmış kitabı arasında “20.yüzyıl Azerbaycan”da eleştiri akınları” (1966), ”Edebiyat eieştirimize ilişkin notlar” (1967), ”Sanatçının kişiliği” (1978), ”Azerbaycan edebiyat eleştirisi tarihi” (1984), ”Eleştiri ve eleştirmenler” (1989) ve çoğunluğunu eleştiri tarihimize ilişkin yazıların oluşturduğu iki ciltlik “Seçme eserler”(1991-1994) isimli kitapları kendi alanının her zaman saygıyla karşılana yapıtları arasında yerlerini almışlar. Bunun yanısıra 100”ün üzerindeki doktora tezinin yöneticisi, 20”nin üzerindeki profesörlük tezine danışmanlık, Azerbaycan”da, eski SSCB”nin çeşitli noktalarında ve yurtdışındaki bir dizi bilim toplantısında verdiği konferanslar, tez savunma konseylerinde üyelikler Ord. Prof. Dr. Kemal Talıbzade”nin yoğun mesaisini sadece bilime harcadığını görmek bakımından yeterlidir.


Bir bilim adamı olarak Ord. Prof. Dr. Kemal Talıbzade”nin 19-20. yüzyıl Azerbaycan”ındaki fikir ve düşünce akımlarına ilişkin araştırmalarının bizim için kiymetli tarafı, her şeyden önce,dönemin yasaklanmış arşiv yazılarını okura sunmasındadır. Araştırmacı bilim adamı olarak Ord. Prof. Dr. Kemal Talıbzade yasaklı arşivlere girme izni ala bildiği gibi o arşivlerdeki gazete, dergi, kitapları, el ile yazılmış hatıraları derinlemesine analize de tabi tuta biliyordu.Tek partili komünist rejim edebiyat ve felsefe bilimciliğinde katı bir sınıflandırma yaparak kendi felsefesine uygun gördüğü yazar ve şairleri “dost”, uygun görmediklerini ise “düşman” kategorisine dahil etmişti. ”Düşman” sınıfında bulananların arşivlerde kalmış eserleri yeniden yayınlanmaması bir yana isimlerinin önünde olumlu tek kelime yazmak bile imkansızdı. Örneğin, Hüseyinzade Ali Bey ve Ağaoğlu Ahmet Bey “Burjuva milliyetçileri” olarak komünist rejim tarafından fişlendikleri için kendilerinin dünyaya bakışlarına ilişkin olumlu kelimeler yazmak veya söylemek imkansızdı. Rejimin talebinden ileri gelen baskı ve tehditler haliyle Ord. Prof. Dr. Kemal Talıbzade”yi de o ideolojik çerçevede kalmaya zorlamasına rağmen, örneğin, Hüseyinzade”nin veya Ağaoğlunun isimlerinin unutulmaması adına onun bulduğu metodoloji eleştirme pahasına olsa bile onların eserlerinden yapılan alıntıların makale ve kitap sayfalarına konması, okurun o alıntıları okuyarak kendi zihninde değerlendirme yapmasaydı. Kemal Talıbzade dışında bu metodolojiyi kullanan Ord. Prof. Dr. Aziz Mirahmedov da Prof. Dr. İslam Agayev de, Prof. Dr. Hayrullah Mammadov da Doç. Dr. Ofeliya Bayramova da “Burjuva miliyetçileri” diye fişlenmiş Hüseyinzade”den, Ağaoğlu”dan yapılan alıntıların okurda doğru kanı oluşturacaklarından eminlerdi. Nitekim tek partili komünist rejimin dağılma sürecinde ismini zikrettiğimiz bu bilim insanları gerçekleri toplumumuza anlatmakla yetinmeyip ideolojik baskı altında kaleme aldıkları yazılardan dolayı Hüseyinzade ve Ağaoğlu gibi fikir ve düşünce insanlarımızın ruhları önünde eğilerek özür dilemekle kalmayıp onların eserlerini yayınlayarak toplumun onların gerçek kimlikleriyle tanımalarına vesile olmuşlardı. Örnek vermem gerekirse, Ahmet Ağaoğlu”yla ilgili yetmiş senelik yasaklardan sonra en doğru yazıyı kaleme alan şahsiyet yine Ord. Prof. Dr. Kemal Talıbzade”dır (“Azerbaycan” dergisi, 1989 Ekim sayısı)

 

/resimler/2020-6/20/1142357333951.jpg

 

Kuşkusuz, Ord. Prof. Dr. Kemal Talıbzade”nin Azerbaycan Edebiyat bilimciliğindeki yeri sadece 19-20. yüzyılların fikir ve düşünce tartışmaları üzerine yaptığı araştırmalarla sınırlı olmayıp çağdaş edebiyat konularında da kendisinin ismi son derece saygın ve duayen eleştirmen olarak zikredilmekteydi. Büyüdüğü ortamın dışında kendi emeğiyle kazandığı bilimsel kariyeri Ord. Prof. Dr. Kemal Talıbzade”nin ismini çağdaş edebiyatın konuları üzerindeki tartışmalarda da nüfuzlu duruma getirmişti. Örneğin, Şubat 1982”de Komünist Parti yönetiminin de gizli yönlendirmesiyle en büyük edebi dergimiz “Azerbaycan” dergisinin durumuna ilişkin Yazarlar Birliği”nin düzenlediği 11 saatllik toplantıda esas konuşmayı bir eleştirmen olarak Kemal Talıbzade”nin yapması hem derginin baskılardan büyük ölçüde kurtulmasında hem de genç kalem sahiplerinin yolunun açılmasında belirleyici role sahip olmuştu. Toplantının daha sonra yayınlanan tutanaklarını okuduğumuzda Talıbzade”nin o konuşmasının “Azerbaycan” dergisine ağır eleştiriler yöneltmeye hazırlanan eski kafa yazarların önemli kısmının kendi konuşmalarından vazgeçtiğini görmüştük.

Ord. Prof. Dr. Kemal Talıbzade”nin bilim adamı kariyeri kendisinden sonraki kuşaklara sürekli örnek teşkil edecektir. Şundan dolayı; bir kalem sahibi en baskıcı ortamlarda bile gerçekleri savunmanın yollarını bulmalı, hakikati ifade etmelidir. Bunu yaptığı içindir ki, biz de Ord. Prof. Dr. Kemal Talıbzade”yi Türk bilim dünyasına bir daha tanıtmayı uygun bulduk.

Büyük memnuniyetle, seve, aziz hatırası önünde eğilerek... 

 

"Vefa"nın sadece bir semt ismi olmadığını kanıtlamak için... Silah almak mı?

Suriye denkleminde son durum

"Suriye, Türk himayesine giriyor"; "İsrail ve Türkiye çıkarları Suriye'de çatışıyor"

"Erdoğan'ın ısrarcılığı, Colani'nin başarılı olup olmayacağı netleşmeden Suriye haritasında değişikliğe neden olabilir"

Esad sonrası Suriye: Rusya'nın Ortadoğu'da kriz stratejisi ve Türkiye'nin yanıtı

Yeni Suriye denklemi nasıl olacak?

RUMLAR TÜRKİYE’Yİ SUÇLAMAK İÇİN BAHANE YARATMAĞA ÇALIŞIYORLAR

Suriye jeopolitiğinin değişen doğası

UYAN TÜRK, UYAN MÜSLÜMAN!

İçinde ümidi ve ümitsizliği barındıran bir süreç: 5 Kasım