Doç. Dr. Aybeniz Rahimova

Tarih: 02.10.2020 10:18

'Yazmalar Enstitümüz onun Şube`sinden çıktı'

Facebook Twitter Linked-in

 

UNUTMAYALIM

 
 
 Türk dünyasının bilim adamları dizisi - Otuz üçüncü yazı

 

*BAKÜ MEKTUBU*

 

Yazma metni, dil, edebiyat, çeviri, kuram, tarih, felsefe... Tıpa dair metin üzerinde çalışırken hekimlere danışırız,fıkıhı kimi zaman hukukçuya, kimi zaman ilahiyatçıya, astronomiyi Gök bilimciye v.d. sorarız. Göz nurumuzu kaybederek  yayına hazırladığımız kitaplar kendimizi ve birkaç uzman arkadaşımızı sevindirse bile toplumun genelinin hem meşakkatlarimizden haberi olmaz hem çalışmalarımızdan anlamaz ve hem de umursamaz. Çoğu zaman mutluluğumuz dört divar arasındaki çalışma arkadaşlarımızla paylaşır,daha sonra o mutluluğu iş yerinde bırakarak evimize döneriz.Ertesi gün bıraktığımız yerden devam ederiz, yine çalışmalarımızı anlayan birkaç arkadaşımızın sayısı kolay kolay artmaz.Fakat biz durumumuzdan hiçbir zaman şikayet etmeden bu işleri bilime olan sevgimizden dolayı yaptığımızın idrdaki içinde oluruz hep.İşte bugün Azerbaycan Bilimler Akademisi yetmiş beşinci kuruluş yıldönümü kutlarken biz de 1945`te Akademinin nezdinde bir şube olarak kurulup daha sonra kocaman bir araştırma enstitüsü haline gelen iş yerimizin aynı yaşını kutlamanın mutluluğunu yaşıyoruz.İkinci dünya savaşından hemen sonra kurulan Azerbaycan Bilimler Akademisi bünyesinde oluşturulmuş Yazmalar şubesinin yetmiş beşinci yılı bizim için önemli bir tarih olup bu yazı o şubenin kurucu müdürü Mammadağa Sultanov`un anısına kaleme alınıyor.

Kuruluşundan beş sene sonra Yazmalar Fonu`na dönüştürülen bugünkü Enstitümüzün geçen süre zarfında yönetici sayısı da parmakla sayılacak kadar az oldu:kurucu Mammadağa Hoca,Yazmalar Fonu`nu kendisinden devraldıktan bir süre sonra Enstitü statüsüne getiren Ord. Prof. Dr. Cihangir Kahramanov,onun vefatından sonra müdürlük görevini sekiz sene vekaleten yürüterek asaleten atandıktan sonra da  seleflerinin başarılarını devam ettiren fakat maalesef ecelin sadece bilimden değil başında bulunduğu kurumdan da zamansız alıp götürdüğü Prof.Dr.Mammad Adilov.Okurlarımız hatırlayacakatır,bu diziye Ord. Prof. Dr. Cihangir Kahramanov`la başladık,şimdi kronoloji bakımından en birinci sıradaki şahsiyeti Türk okuruna tanıtırken Prof. Dr. Adilov`a borcumuzun baki kaldığını  biliyoruz.

Erdebil... Aziz vatanımızın 1828`de ikiye parçalanmasından sonra sınırları asla umursamayan bir kentimiz.Safevi İmparatorluğu`nun başkenti.19.yüzyılın sonlarından itibaren Bakü`de petrol sanayisi geliştikçe nüfusu en çok Bakü`ye göç eden Güney Azerbaycan kentimiz.İşte Güney Azerbaycan kökenli olup edebiyat,bilim,kültür hayatımıza emsalsiz katkıları bulunan aydınlarımızdan  biri de Yazmalar Enstitümüzü şube olarak kuran Mammadağa Sultanov`dur.5 Ocak 1910`da Erdebil`de doğdu.Henüz küçükken ailesi Bakü`ye göç edince ilkokula da gelecekte büyük başarıların altına imza atacağı bu kentte başladı.Daha sonra eğitimini bireysel olarak sürdüren Mammadağa Sultanov`un,Güney Azerbaycan kökenli diğer hemşehrileri gibi esas özelliklerinden biri Farsçayı çok iyi öğrenmesiydi.Bu özelliği ilerleyen dönemde  12.yüzyıldan başlayarak Fars dilinde kaleme alınmış klasik edebiyat örnekleri  olan gazellerin,rubailerin,şiir-romanların,risalelerin Azerbaycan Türkçesine çevrilerek yayına hazırlanma sürecinde en büyük destekçisi olacağı gibi  Bilimler Akademisi nezdinde kurduğu Yazmalar şubesinin ilerleyen dönemde Yazmalar Fonu`na dönüştürülmesinde de Fars dilindeki yazmalar üzerindeki çalışma yeteneği belirleyeci role haiz olmuştu.Edebiyatla içiçe olma yeteneği henüz delikanlılık zamanında ortaya çıkan Mammadağa Sultanov,1926`da `Genç işçi` gazetesinde yayınlattığı `Sanat okulu` isimli şiiriyle edebiyat dünyasına ayak basmayı becermişti.Erken gençlik dönemlerinde ağırlıklı olarak basın kurumlarında görev yapan Mammadağa Sultanov kimi gazetelerde sorumlu yazı işleri müdürü ve yayın yönetmeni olmuştur. Üniversiteden mezun olunca doktora öğrenciliği başlamış, aynı zamanda öğretim görevliliği yapmıştır...

 

/resimler/2020-10/2/1026147579172.jpg

 

Tebriz...

Türk tarihinin en kadim ve milli simasından asırlar boyu hiçbir şey kaybetmemiş kentlerinden biri. Şuşa,Derbent,Kerkük,Semerkand, Amasya, Erivan... gibi.Uğruna nice savaşların yaşandığı bu vakur kentimiz.19.yüzyılın ortalarından itibaren emperyal güçlerin gizli emeller peşinde koştuğu Tebriz,İkinci dünya savaşı öncesinde de perde arkasındaki  savaşların merkezlerinden biriydi.İngilizlerle gizli rekabet halinde olan SSCB`nin 1941`de Güney Azerbaycan`a yerleşmesiyle Bakü`den oraya bir kısmını Erdebil ve Tebriz kökenli aydınların oluşturduğu edebiyat,sanat ve kültür insanı gitti.Türk kültürünün 10 asırlık tarihini yansıtan ansiklopedi niteliğindeki Tezkire`si Türkçe de yayına hazır olan Tebrizli Gulam Mehmetli de oradaydı(kitabın Türkçesinde  60 küsür sayfalık ön sözüm de olacaktır.),Erdebil`li Mammadağa Sultanov da.İkisi de bölgeye aşınalardı.her ikisi kültürel faaliyetleri hayata geçirmek için enine uzuna geniş alan bulmuşlardı.gazete ve dergiler çıkardılar,edebiyat ve sanat insanlarını biraraya topladılar,tiyatro kurup filarmoni açtırdılar v.d. Çevirmenlik yeteneği güçlü olan Mammadağa Sultanov bir süre sonra Güney Azerbaycan`dan Kuzey Kafkasya cephesine siyasi göreve gönderilmişti. Önceki yazılarımızda da dikkat çektiğimiz üzere Bakü`den giden aydınlarımız Tebriz`de 1945`de ilan edilen bağımsız Azerbaycan devletinin en büyük destekçileri olmuş ve onların orada bulunması Bütün Azerbaycan düşüncesini gerçekleşmenin arefesine kadar getirmişti.Bunu Mehmet Emin Resulzade`nin bir tespiti de ortaya koymaktadır.İkinci dünya savaşı yıllarında önce Almanya`da ardından Bükreş`te daha sonra Türkiye`de yakın ilişkiler içinde bulunmuş Ali Rıza Turan`ın 1990`ların başında Azerbaycanlı bir bilim adamına anlattığına göre,1946`da sovyet ordusunun Güney Azerbaycan`dan çekilmesi Resulzade`nin moralini bozmuş,nedenini sorunca 28 Mayıs 1918 Azerbaycan Cumhuriyeti`nin kurucusu ıöyle bir izahat vermişti:”Elbette ki,bir gün Sovyetler Birliği dağılacaktır.Sovyet ordusunun Güney Azerbaycan`da bulunması bir nevi,parçalanmış Azerbaycan`ın da fiilen birleşmesine neden olmuştu.Şayet durum bu şekilde devam etseydi,Sovyetler dağıldığında biz bağımsızlığımızı Bütün Azerbaycan olarak kazanacaktık.

` İşte Bütün Azerbaycan idealını taşıyan o insanlar Bakü`ye döner dönmez ülkemizin bilim,edebiyat ve kültür hayatında en önemli rolleri üstlendikleri gibi 1950`lerin ortalarından milliyetçi düşüncemizin yeniden uyanışında belirleyici role sahip olmuşlardı.Bilimler Akademisine bağlı Edebiyat Araştırmaları Enstitüsünde Yazmalar şubesini kuran Mammadağa Sultanov,Şark`ın Türk,Fars ve Arap dilli edebiyatının Azerbaycan Türkçesine çevrilmesi ve yayınlanmasında en meşakkatli  vazifeleri kendi üzerine aldığı gibi bu alanın öncül uzmanlarını da kendi yanına almıştı.Sultanov`a güvenen bilim adamları,klasik yazma uzmanları ve çevirmenler dönemin baskıcı siyasi ortamından dolayı yayınlatamadıkları kitaplarını Yazmalar Fonu`na devretmişler.Örneğin üzerinde üç sene çalışarak günümüzde kullandığımız alfabede 2012 yayınlattığım Tezkire`yi ünlü salnameci,edebiyat ve sanat tarihçisi Gulam Mehmetli 1954`te Yazmalar Fonu`na, Mammadağa Sultanov`a güveninden dolayı vermişti.Onun yöneticiliği döneminde bugün görev yaptığımız kurum klasik yazma metinlerinin  uzmanı olan bilim insanlarının mabedi haline gelmiştir.Bizden önceki kuşak mesai büyüklerimizin anlattığına göre ortamı iyileştirme adına Yazmalar Fonu`na daha iyi bir yerde odalar tesis edildiğinde zarar görmesin diye yaşlı çalışanlar yazmaları kendileri titizlikle yeni yere taşımışlar.dıVe Mammadağa Sultanov`un küçük birim olarak kurup Yazmalar Fonu statüsüne yükselttiği kurumumuzun tarihine baktığımızda hayatlarını tamamen yazmalara adamış Prof.Dr.Cennet Nakiyeva,Prof.Dr.Tahire Hasanzade,Prof.Dr.Azizağa Mammadov,Prof.Dr.Şamil Cemşidov,Ord.Prof.Dr.Cihangir Kahramanov,Prof.Dr.Mammad Adilov,otuz altı seneden beri görev yapmaktan gurur duyduğum Türk dilli yazmalar şubesimizin müdiresi Prof.Dr.Azade Musabeyli v.d.sadece Azerbaycan`da değil dünya Şarkiyat biliminin çok önemli şahsiyetleri olarak tarihteki yerlerini almışlar.İşin ilginç yanı bilim  tarihinde o zamanlara kadar çoktan onurlu yer kazanan Ord.Prof.Dr.Hamid Araslı,Ord.Prof.Dr.Mammad Cafer,Doç.Dr.Mammadağa Sultanov v.d. bilim adamlarımızın 1980`lerin başlarından Yazmalar Enstitümüzü kendilerine son çalışma yeri olarak seçmeleridir.Bu sayede biz de bu mümtaz insanların bir kısmıyla mesai arkadaşı olma mutluluğunu yaşadık,onlardan öğrendik,onların yoluna her zaman sadığız.Hayatını kaybettiği 19 Ocak 1991 tarihine kadar Mammadağa Sultanov kurumumuzdan hiç ayrı kalmamıştır.

 

/resimler/2020-10/2/1026434454754.jpg

 

1930`lu yıllar kuşağı bilim adamlarımızın özelliklerinden biri de bilim adamlığının yanısıra gönül adamları olmalarıydı.Bu açıdan baktığımızda Doç.Dr.Mammadağa Sultanov`un isminin daha da öne çıktığını görüyoruz.Zira Doç.Dr.Sultanov`un,ilimsel kariyerinde Şark ülkeleri edebiyatları üzerine yazdığı kitap ve makalelerin,verdiği konferansların yanısıra başta Hint edebiyatının en eski örneklerinden biri Kelile ve Dimne olmakla bir dizi ünlü klasik şairin eserlerini Farsçadan dilimize çevirerek okurların kazancı haline getirmiştir.Klasik Türk dilli edebiyatın ünlü şairleri İmadeddin Nesimi`nin,Muhammed Fuzuli`nin Fars dilinde kaleme aldıkları eserleri dilimize kazandıran Doç.Dr.Mammadağa Sultanov`un,Rudeki,Cami gibi Fars şairlerinin şiirlerini dilimize çevirmesi bu alanda açılan çığırlar olduğu gibi gelecek kuşaklara bırakılan mühim edebi servet niteliği taşımaktadır.Bundan dolayıdır ki,Doç.Dr.Sultanov`un gerek klasik Şark edebiyatları üzerindeki bilimsel çalışmalarını gerekse çevirilerini yeniden okudukça insanın aklına şu soru geliyor: şayet Mammadağa hoca binbir zahmet pahasına bu çalışmaları gerçekleştirmeseydi bilimin değersizleşip edebiyatın sıradanlaştığı bu çağımızda bu işlerin altına kim omuzunu verecekti?

İşte bu suala yanıt ararken otuz dört seneden beri Enstitü olarak faaliyette bulunan kurumumuzu küçük bir şube olarak kurup büyüten Doç. Dr. Mammadağa Sultanov`un değeri gözümüzde daha da arttığı gibi onun açtığı çığırdan yürümüş ve yürümeyi sürdüren bilim insanlarının değeri gözümüzdeki kiymeti de  bire bin artıyor.Rus edebiyatının büyük ustası Dostoyevski `Biz Gogol`un `Palto`sundan çıktık` demişti.Görev yaptırğımız Yazmalar Enstitümüzün tüm elemanlarının da memnuniyetle `Biz Mammadağa Sultanov`un `Şube`sinden çıktık` demeyi kendilerine borç bildiklerinden adım gibi eminim.

O nedenle bu yazıyı onların adına kaleme aldım.

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —