UNUTMAYALIM
*BAKÜ MEKTUBU*
Bir insan topluluğunun üzerinden hangi ağırlıkta bir silindir geçmeli ki yarattığı tahribatın izlerinin onarılması ne demek az daha bir asır geçmesine rağmen daha da derinleşsin? Bu nasıl bir imha siyaseti,bu nasıl bir soykırıma eşdeğer acımasızlık,bu ne gaddar milli kökenden koparma politikası ki izleri hala derinleştikçe derinleşiyor,sızısı daha ziyade acı verdikçe veriyor.Bu dizinin daha önceki yazılarında Stalin SSCB`sinin 1937`de milli aydınlarımıza yaptığı infazlar sonucunda feci şekilde hayata gözlerini yuman,aileleri perişan duruma düşen,kimilerinin mezarı bile olmayan,infaz politikasının sadece kendilerini imha etmekle yetinmeyip eş-çocuklarını da en ağır zulüme maruz koyduğu bilim insanlarımızı Türk okuruna tanıtmıştık.Hayret etmemek elde değildir,19.yüzyılın sonlarından itibaren edebiyat bilimciliği alanında önemli faaliyetleri bulunmuş,milli fikir ve düşüncemizin altyapısının güçlenmesinde kalemleriyle mühim rol oynamış bilim adamlarımızı öylesine teker teker tespit ederek ortadan kaldırmışlar ki,bir daha millet olarak kendimize gelemeyelim diye.Ve edebiyat bilimciliğimizin ikinci kuşağının nasıl imha edildiğni yıllar geçtikçe,arşivlerden yeni belgeler ortaya çıktıkça küllerinden doğmuş bu bilim dalımızın sıradan temsilcileri olarak bizler hem üzülüyor hem de o imha edilmiş kuşağın izinden yürüye bildiğimiz derecede yürümemizden gurur duyuyoruz.
Hanefi Zeynalı... Onun hayat yolu Şark`ın ilk Cumhuriyeti olan milli devletimizin yurtdışına okumaya gönderdiği öğrencilerin kaderinden bir yandan farklı,öte yandan ise aynıdır.Ondan dolayı farklıdır ki,Türkiye`ye ve Avrupa`ya üniversite eğitimi almaya gönderilen o öğrencilerin büyük kısmı ülkemizin 27 Nisan 1927`de Rusya işgaline maruz kalmasından sonra geri dönmemeyi tercih etmişlerdi.Zeynallı`nın kaderinin aynılığı ise sosyalist rejim tarafından `ülkeye hizmet namına` geri çağrılanların adeta tamamının 1930-1937 arasında gerçekleştirilen infaz politikaısnın kurbanlarından biri olmasıydı.İşte o dehşetli 13 Ekim 1937 gecesinde infazı gerçekleştirilen edebiyat bilimcimiz Hanefi Zeynallı İstanbul Üniversitesi`ndeki eğitimini yarım bırakarak Bakü`ye dönenlerden ve sosyalist rejimde milli işlerle uğraşmasının bedelini hayatıyla ödeyenlerden biriydi.Bundan dolayı bu insanların acı kaderine ilişkin her yeni arşiv belgesi ortaya çıktığında aklıma gelen ilk soru `Acaba,Türkiye`den geri dönmeseler miydi?` oluyor.Yakın arkadaşı Cafer Cabbarlı`ya henüz 1917`de Moskova`dan yazdığı mektupta onu Türk edebiyatının devrimci şahsiyetlerinin yolunda görmek istediğini şu şekilde ifade etmişti :”Sevgili kardeşim Cafer,gelecekte bizim millette de seni Tevfik Fikret,Namık Kemal gibi..görmek istiyorum.”
1896`da Bakü`ye bağlı Merdekan kasabasında doğdu. Altı yaşındayken babasını kaybetmiş,ailesine bakmak için eğitimden boş kalan zamanlarında ayakkabı boyaçılığı yapmıştır.Dönemin modern eğitim veren okullarında Rus-Tatar okulunda tahsilini tamamladıktan sonra Moskova`da yüksek okula kaydını yaptırmış fakat devrimci faaliyetleri yüzünden okuldan atılmıştır.Ocak 1920`de henüz milli devletimiz ayaktayken İstanbul Üniversitesi`nin hukuk fakültesine kaydıını yaptırmış fakat sosyalist Azerbaycan rejiminin daveti üzerine Temmuz 1920`de üniversitedeki eğitimini bırakarak Bakü`ye dönmüş ve sosyalist yönetimin farklı kademelerinde görev almıştır.1922-1927 yılları arasında Azerbaycan Devlet Üniversitesi`nin Tıp fakültesnde okuyan Hanefi Zeynallı doktor diploması almıştır.Tıp eğitimine paralel olarak hem Azerbaycan Devlet Üniversitesi ve hem de Azerbaycan Eğitim Üniversitesi`nde Türk edebiyatı tarihi dersleri veren Hanefi Zeynallı 1923 yılından itibaren ağız edebiyatımızın,destanlarımızın, masallarımızın,mani ve bulmacalarımızın derlenmesi ve yayına hazırlanması işleriyle uğraşmaya başlamıştır.
Dönemin eğitimli insan ihtiyaçlarını kendi nitelikleriyle fazlasıyla karşılayan Hanefi Zeynallı,birkaç eğitim kurumunda ders vermenin yanısıra güncel basında yöneticilik ve editörlük işleri de yapmıştır.Ağız edebiyatımızın doğrudan toplum içinden derlenmesi konusunu ilk kez gündeme getiren Hanefi Zeynallı 1920`lerin ortalarında bu alandakı çalışmalara öncülük yapmış ve 1930 yılında getirildiği Azerbaycan Devlet Bilim-Araştırma Enstitüsü Halk edebiyatı şubesindeki görevini 1935 yılına kadar sürdürmüştür.Bu kadar zengin araştırmacılık,eğitimcilik,editörlük deneyimi gözöünde bulundurularak 1936`da hayatının son resmi görevi olan Basın baş sorumluluğuna atanan Hanefi Zeynallı ertesi sene kendisini bekleyen acı kaderi sezmiş miydi?Bu kadar deneyimli bir bilim ve devlet adamının bunu sezmemesi kendisi açısından saflık olurdu.
Zira o zaman Türkiye Cumhuriyeti`nin Bakü`de henüz feshedilmemiş Konslosluğu ve bizzat konsolos Ferid Bey ile doğrudan irtibatta bulunarak Azerbaycan`da bir dizi önemli insanın hocası olmuş ve daha sonra Türkiye`ye dönmek zorunda kalmış Prof.Dr..İsmail Hikmet ile irtibatlarını sürdürmeye çalışması sovyet rejiminin dikkatinden yayınmamıştı ve Zeynallı`ya karşı henüz 1920`lerin sonlarından başlayan baskı,iftira ve şantaj kampanyalarında bu ve bunun gibi bir dizi olay kendisine karşı `kanıt` olarak kullanılmıştı.İşte bundan dolayı büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalacağını Hanef Zeynallı`nın da hissetmemesi imkansızdı.Nitekim 27 Ocak 1937`de evine yapılan baskında gözaltına alındığında rus ve ermeni kökenli özel yetkili savcıların yürüttüğü soruşturma evraklarında `Nazım efendi,İsmail Hikmet,Halil Fikret,Bekir Çobanzade v.d. Türk aydınlarla temas halinde karşı devrimci faaliyetler içinde bulunduğuna` ilişkin ithamlar ön planda yer almıştı.Soruşturmanın belirli bir noktasına kadar `karşı devrimci faaliyetlere ilişkin` ithamların tamamın rededen Hanefi Zeynallı,dönemin isthbarat nezarethanelerindeki işkencelere dayanamayarak `suçunu itiraf etmek` zorunda kalmıştı.Bu dayanılmaz işkenceler sonucunda Hanefi Zeynallı`nın soruşturma dosyasındaki ifadesinden şu şatırları okumak insan vücudunun kimyasını bozmaya yeterli değil de nedir :”Evet,bana devrim karşıtı kitaplar geliyordu.Evet,ben karşıdevrimci örgüte üyeydim...
Evet, ben karşıdevrimci elemanlar yetiştiriyordum.Evet,ben Türkiye eğilimli olmam bakımından Azerbaycan`ın SSCB`den ayrılmasını istiyordum.” Bu kuşak edebiyat bilimcilerimizin 1937`de aynı kaderi yaşamış öteki temsilcileriyle ilgili daha önce kaleme aldığım ve bu dizide yayınlanan yazılarda 13 Ekim 1937 tarihinin sanki kasten seçildiğini ve Zeynallı ile aynı çizgiyi paylaşan bu milli duruşlu bilim adamlarımızın aynı gece kurşuna dizilmelerine dikkatleri çekmiştim. İşte Hanefi Zeynallı da onlardan biriydi.Çıkarıldığı mahkemede savunması alınmadığı gibi yirmi dakika süren ve yine rus-ermeni hakim heyetinin kararıyla kurşuna dizilme cezasına çarptırılmış ve karar 13 Ekim gece sabaha karşı infaz edilmişti.Milli benliğimize bir kurşun daha sıkılırken kimliklerimizin `miliyeti` hanesinden `Türk` sözü çıkarılmış,1937 yılı milletimizi yok etme yolunda birkaç aydınımızın kanlı infazını aynı anda gerçekleşmişti.Üzerinden yaklaşık yirmi sene geçtikten sonra 30 Mart 1957`de SSCB Yüksek Mahkemesi`nin dosyaya yeniden bakarak Hanefi Zeynallı`yla ilgili soruşturmayı yok sayması ve onu beraat ettirmesinin ise zerre kadar önemi kalmamıştı:zira kanlı aydın infazının açtığı yaraların sağalması kuşakların değişmesine rağmen imkansızdı.
Hanefi Zeynallı edebiyat bilimciliğimizde ağız edebiyatımızın derlenmesi ve yayına hazırlanmasının çığırını açan bir bilim adamı olarak bu alanda
yaklaşık on üç senelik faaliyeti boyunca şu önemli çalışmaların altına imzasını koymaya muvaffak olmuştur:
1) Azerbaycan`ı Araştırma ve Propaganda Yapma Cemiyeti`nin başkanlığı görevini üstlendikten sonra köylere organize ettiği ağız edebiyatını derleme gezleri sonucunda yayına hazırladığı masal,mani,bulmaca,destan v.d.kitaplarına yazdığı ön sözler.
2) Meslektaşlarının derleyerek yayına hazırladıkları ağız edebiyatı örnekleri kitaplarının redaktesini yapmanın yanısıra onlara yazdığı ön sözler.Bunların arasında Selman Mümtaz`ın derleyip yayına hazırladığı iki ciltlik “El şairleri”, Hümmet Alizade`nin(bu dizimizde kendisiyle ilgili ayrıca yazım olacaktır) derleyip yayına hazırladığı `Azerbaycan el edebiyatı`,`Azerbaycan ozanları`,`Azerbaycan masalları`, `Ozanlar` kitaplarını özel olarak not etmemiz gerekir.Zeynallı`nın bu çerçevede yaptığı başka bir önemli iş Azerbaycan Bilim Araştırma Enstitüsü`nün 1930 yılında rusça yayınladığı üç ciltlik `Azerbaycan ve komşu ülkelerin ağız edebiyatı` kitabına yazdığı önsöz ve ünlü Şark bilimcisi H.Bagri ile rusça yayına hazırladığı `Azerbaycan masalları` kitabı için kaleme aldığı ön söz örnek olarak gösterilmesi gerekir
3) 19.yüzyılın ortalarında ortaya çıkan yeni dönem Azerbaycan edebiyatının yaratıcısı Mirza Fethali Ahundzade`nin hayatı ve çalışmalarına ilişkin Azerbaycan`da ilk kitapları da Hanefi Zeynallı kaleme almış ve o kitaplar 1928`de peşpeşe yayınlanmıştır.Hanefi Zeynallı`nın 19.yüzyıl Azerbaycan edebiyatının zirvedeki kalemlerinden Seyyid Azim Şirvani`nin ve Karabağ edebiyat ekolünün öncü şahsiyeti Huşid Banu Natavan`ın seçme eserlerinden ibaret kitaplarına yazdığı ön sözler de edebiyat bilimciliğimizin tarihinde kalıcı yere sahip olduğu gibi onun,özellikle profesyonel edebiyat bilimciliğin yaratıcısı Feridun Bey Köçerli`nin 1926 yılında ilk kez
yayınlanan iki ciltlik `Azerbaycan edebiyatı tarihi` kitabının editörlüğünü yapması ilerleyen dönemler için örnek teşkil etmiştir.
4) Hanefi Zeynallı`nın gerek halk edebiyatının geneline ilişkin teorik makaleleri ve gerekse ağız edebiyatının henüz geniş okur kitlesine belli olmayan somut örnekleri üzerindeki incelemeleri dönemi bakımından aktüel olmasının yanısıra günümüzde de değerini koruyan çalışmalardır.Bunların arasında `Azerbaycan el nağmeleri`,`Ozan Peri ve çağdaşları`,`Halk ağız edebiyatı` v.d.makaleleri özellikle not etmemiz gerekir.Zeynallı`nın dönemin çağdaş edebiyatı üzerne kaleme aldığı yazılar ise onun bir eleştirmen olarak da yüksek yeteneğe sahip olduğunu göstermektedir.
Evet,hayatı kanlı infazla sona erdirilmiş milli duruşlu bir edebiyat bilimcisine ilişkin notlarımızı burada noktalıyoruz.
Tabii ki,büyük acılarla.
Allah`tan kendisine rahmet dilerken milletimizin bir daha bu müsibetleri yaşamamasını Cenab-ı Hak`tan niyaz ediyorum.