Doç. Dr. Aybeniz Rahimova
`Şuşa`lı kalem sahipleri` dizisinden dördüncü yazı
On sekizinci yüzyılın sonlarında Karabağ Hanlığının siyasi açıdan yaşadığı sıkıntılı durumdan kurtulamayacağı belliydi.Çarlık Rusya`sı imparatorluğuyla Kacar hanedanlığı arasında yapabildiği tüm manevralara rağmen yönetimin tamamen ruslara geçmesinden sonra yeni kuşağın temsilcileri sülale asaletini muhafaza edebildi.İdari yapının Tiflis merkezli Rusya yönetimine bağlanmasından önceki son Han olan Mehti Kulu`nun yegane evladının yeni dönemde sülaleyi asalete yakışır şekilde temsil etmesi Karabağ`ı ilerde şekillenecek milli kimlik sürecinin temel unsurlarından biri haline getirecekti.Bu yazıda işte `Han kızı` lakaplı o sülale devamcısını yazmaya çalışacağız.Maddi durumunun gayet yerinde olmasına rağmen çileli ve zigzaglı bir hayat yaşadı.Genç yaştaki mutsuz bir evliliğin ardından evladını kaybetmesinin acısı kalbi yakan şiirlerine yansıdıkça acılarını dindiremeyip hayır işlerine sarıldı,Şuşa`ya su çektirmekle kalmayıp Kafkasya`nın en kalabalık edebi cemiyetini kurarak masraflarını kendisi karşıladı,kapısını çalan hiçkimseden yardımını esirgemedi.Ancak buna rağmen altmış beş yaşında hayata veda ederken dünyaya bırakıp gittiği imgenin adı `Mutsuzluk`tu...
Hurşid Banu Natavan...
15 Ağustos 1832`de Şuşa`da dünyaya geldi.Bundan önceki yazımızda da ifade ettiğimiz üzere halası Ağabeyim Ağa`nın vefat ettiği yıl Hurşid Banu doğdu.Çocukluk yıllarını dadılardan terbiye alarak geçirdi,okul yaşına geldiğinde dönemin tanınan öğretmenlerinden evde ders aldı,Kur`ani Kerim öğrendi,ciddi mütalaa sahibi oldu.Karabağ Hanlığının dış ilişkiler sorumlusu,ünlü şair Molla Penah Vagıf`ın 1797`de idam edilmesinin, bölgenin kültür-sanat hayatının üzerinde derin etkiler bırakmasına rağmen 1820`lere doğru toparlanma başlamıştır.Kasım bey Zakir`in başını çektiği bu sürece 1840`ların sonlarında genç yaşlarında şiirleriyle katılan Natavan,mensup olduğu sülalenin toplumda tanınan fertlerinin yanında deneyim kazandı.1840`ların sonunda babadan kalma bazı emlak davaları için Tiflis`e gitmek zorunda kalan Natavan`a orada Rus idaresi yöneticisinin yaveri Dağıstan kökenli Hasay Han Usmiyev yardımcı oldu.Dağıstan`ın soylu ailesinden gelen knez Hasay Han Usmiyev çok beğendiği Natavan`a evlilik teklif edince şaire bunu kerhen de olsa kabul etmek zorunda kalmdı.Bu evlilikte Kafkasya genel valisi Vorontsov`un baskılarının da etkisinin olduğu ifade edilmektedir.Azerbaycan`ın dünyaca ünlü yazarı Cengiz Hüseyinov,Tiflis`teki rus yönetiminde görevli Mirza Fethali Ahundzade`nin hayatını kaleme aldığı `Fethali fethi` romanında Hasay Han Usmiyev`e geniş yer ayırmıştır.Şuşa`da yapılan düğünden sonra Tiflis`e dönen çiftin biri erkek,biri kız iki erkek evladı olmuş,kocasının görev geileri sayesinde Natavan da Kafkasya`nın bir çok bölgesini dolaşmıştır.Fakat özgür tabiatlı Natavan kocasının düzensiz hayatına ve umursamazlıklarına tahammül edememiş ve büyük sıkıntılar çekmiştir. Hasay Han`ın 1866`da intihar etmesiyle Natavan`a yasal boşanma yolu açılmıştır.Toplumdaki dedikodulardan kurtulmak amacıyla Şuşa`da sıradan bir adamla evlenmesi bu kez sülalenin kendisine karşı tavır almasına neden olmuştur.Babasının ismini verdiği büyük oğlu Mehti Kulu`nun annesini terk etmesinin şairenin manevi dünyasında bıraktığı sarsıntı yetmiyormuş gibi ikinci kocasından olan oğlu Mithat`ı 1886`da kaybetmesi onun sağlığını da bozmuş,Natavan bir sene tedavi görmüştür.Tiflis`in edebi-kültürel ortamının Natavan`ın şairliyi üzerinde bıraktığı etki kuşku götürmezken o dönemde ağırlıklı olarak klasik edebiyatın gazel türünde şiirler veren şaire 1870`lerden itibaren edebi faaliyetleri kurumsallaştırma yolunda da önemli işlerin altına imzasını atmıştır.Daha 1850`lerin ortalarında Kafkasya`yı dolaşırken Bakü`de ünlü fransız yazar Alexander Dumas ile karşılaşan Hurşid Banu Natavan `ın ismi Dumas`ın `Kafkasya gezisi` eserinde de anılmakta olup Bakü yakınlarındaki Şıh köyüne taş yol yaptırması da o zamanın örnek hayırseverlik çalışmalarından biri olarak değerlendirilmiştir.Rusya işgali altına düşmesine rağmen Karabağ Hanlığının bir kısım gelirini elinde toplama yetkisi bulunan Hurşid Banu Natavan o maddiyatı altyapı işlerine, edebiyatı-sanatı geliştirme çalışmalarına sarfetmiştir.Örneğin bir hobi olarak gördüğü at besleme alanına gösterdiği ilginin sonucunda 1867 yılında sahibi olduğu Karabağ atları Paris ve Cezair fuarlarında,1869`da ise Moskova fuarında altın madalya kazanmıştır.Tiflis`te düzenlenmiş tarım fuarında ise şairenin el yapımı işleri ve aynı zamanda kendi tarlalarında yetişen arpa ve buğday tohumları birincilik ödüllerine layık görülmüştür.1880`lerin başında Tiflis`te yayımlanan `Kafkas` gazetesi Azerbaycan`ın kuzeyindeki Şamahı kentinde `Kutsal Nina` okuluna Hurşid Banu Natavan`ın bin rüble bağışta bulunmasına ilişkin haberi sayfasına taşımıştır.1870`den itibaren bu yöndeki faaliyetlerini Şuşa`da yoğunlaştıran Natavan öncelikle yedi kilometrelik bir mesafeden kente içme su borusu döşetmiştir.Bu işe yüz bin rüble sarfetmiş Natavan`ın fedakarlığı günümüzde diller ezberidir.Bunun yanısıra şaire kendi öz vatanı Şuşa``da park saldırmış,su ambarı ve hamam inşa ettirmiştir.
Hurşid Banu Natavan`ı edebiyat ve sanat tarihimizde yaşatan başka bir olay ise 1872`de Şuşa`da kurduğu `Meclis-i Üns` edebiyat cemiyeti olmuştur.Yirmi sene boyunca masraflarının tamamını Natavanın kendisinin karşıladığı `Meclis-i üns` dönemin sadece Şuşa ve Karabağ şairlerini kendi etrafına toplamasıyla kalmayıp Kafkasya`nın tüm kalem sahiplerine kucak açmasıyla ün kazanmış ve Bakü`de,Şamahı`da ve diğer bölgelerde faailyet gösteren edebi cemiyetlerden farklı bir profil çizmiştir.Azerbaycan edebiyat bilimciliğinin temelini atmış Feridun Bey Köçerli(1863 Şuşa-1920 Gence) edebiyat tarihimize dair kaleme aldığı eserinde “Özellikle Karabağ şairleri kocaman kartallar gibi Şuşa dağlarının şiir zirvesini kendilerine mesken edinerek oradan şiire yön vermişler” derken burada Hurşid Banu Natavan`ın sadece şiiriyatını değil kurduğu `Meclis-i Üns` edebi cemiyeti etrafına toplaşmış kalem sahiplerini de kastetmiştir.Bu bağlamda Hurşid Banu Natavan`ın on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında gazel edebiyatımızı Şamahı`dan Seyyid Azim Şirvani,Aras nehrinin öbür kıyısındaki Karadağ`dan Seyyid Ebü`l Kasım Nebati`yle omuzlayarak zirvede tuttuğunu herkes itiraf etmektedir.
Aşk sultanı benim katlime ferman getirip
Etmedim terk-vefa takat-ı ferman ettim
Yoktur bir kimse meğer derdimi bilsin Yarab
Kim ben öz kanım ile derdime derman ettim
Natavan,etmedi ol seng dile(taş kalpliye) nalem eser
Gece-gündüz ne kadar nale vü efkan ettim.
Evliliklerinde mutluluğu bir türlü yakalayamadığı gibi hayatının son beş yılında sağlığı iyice bozulan Hurşid Banu Natavan`ın baba mirasının bir kısmına rus yönetimi el koyunca yaptığı hayır işlerinin borçlarını da ödeyemez duruma gelmiştir.Evinden pahalı eşyaları çalındıktan sonra hacizlerle de karşı karşıya kalınca hayatının son dönemini kabus içinde yaşamıştır.1 Ekim 1897`de altmış beş yaşındayken hayatını kaybeden Hurşid Banu Natavan`ın ilişkin haberler Kafkasya`nın gazetelerinde `Edebiyat dünyasına yüz vermiş felaket`,`Şiir meclislerinde güneşin batması` v.d. başlıklarla okurlara sunulmuştur.Ölümünden sonra şairin eserleri Bakü dışında Moskova`da ve Sankt-Petersburg`ta rusça yayınlanmıştır.Haydar Aliyev Vakfı`nın girişimleriyle 2016 yılında Belçika`nın başkenti Brüksel`de Hurşid Bani Natavan`ın heykeli dikilmiştir.
Azerbaycan`ın bu hassas kalpli şairesinin ve hayırsever şahsiyetinin biz yazma uzmanları ve edebiyat tarihçilerinin kalbinde değerli kılan başka bir husus da onun 1866 yılında bizzat kendi eliyle hazırladığı `Gül defteri` isimli şiir albümüdür.Kendsinin on üç şiirini,doğadan çizdiği resimleri ve çağdaşlarının lirik şiirlerini dahil ettiği bu albüm otuz sekiz seneden bu yana görev yaptığım Muhammed Fuzulu Yazmalar Enstitüsü`nde muhafaza edilmektedir.
Böylece biz Hurşid Banu Natavan ile içiçeyiz,Natavan da bizimle...