Celal Tahir
COVİD-19 VE KÜRESEL SIKIYÖNETİM
Bütün dünyada bir senedir COVİD-19 salgını manivela olarak kullanılarak bir küresel sıkıyönetim ilan edildiği açıktır. Oysa dünyada bir veba salgını yoktur; lakin varmış gibi davranılmaktadır.
Ancak Sigmund Freud´dan ilhamla Eros thanatos parantezine alınmış insanlık, coronavirüs salgını ile beraber Eros´un cazibesinden ve çekim alanından müthiş bir şokla çıka(rıla)rak thanatos´un çekim ve etki alanına girmiştir. Şu anda yaşadığımız bir açıdan budur herkes COVİD-19 salgınının hemen öncesinde medyada durmaksızın neyin nasıl yenilip içileceğini, nasıl sağlıklı olunacağını konuşmaktaydı. Ancak şu anlar, eros prensibinin geri çekilip thanatos prensibinin şu an dünya insanlığına yönlendirdiği zamanlardır; bu Corona´nın en önemli sonuçlarındandır.
Bu süreçte insan toplumunda ciddi ve aşırı bir korku dalgasının oluşmasına sebebiyet vermiştir ve bu teşvik edilmiştir. Dünya ve Türkiye medyasının tutumu da bu istikamettedir.
Dünyanın Egemen zümreleri, dünya insanlığını Eros´un erotizminin hülyalı cazibesine çok sık sevk etmektedirler. Esasen tüketim toplumunun bir anlamı da budur. İktisatçıların çoğunlukla manası belli olmayan izahları bir yana, tüketim toplumu; insanlığa hedonizmin pompalanmasından başka bir şey değildir. Bu ise Freud´un insanı izah babında geliştirdiği Eros thanatos ikileminin Eros yanına ağırlık verilmesi hedonizmin prensip edilmesidir. Savaşlar, terör dönemleri, iç savaşlar soğuk savaş ve en son yaşadığımız küresel salgın ve küresel Karantina ise thanatos´a ağırlık verilmesi thanatos´un Prensip edinilmesidir.
KOMPLO TEORİSİ YAFTASI VE SAFSATASI
Bu durumda en başından şu değerlendirmenin yapılması gerekirdi. Bu koronavirüs biyolojik bir saldırı mıdır? Ve bu tedbirler bu hastalığın yayılması durdurulması için yeterli ve yerinde midir? Ve daha da önemlisi bu tedbirlerin tek ve esas gayesi hastalığın yayılmasını engellemek midir?
Yoksa hakikaten dünya insanlığı post-modern aşamadan sonra dijital bir dünyaya doğru giderken bu salgın kullanılmakta veya daha da vahimi böyle bir salgın üretilmiştir? Ve bu tedbirler de esas itibarıyla bu gayeye mi hizmet etmektedir? Bu soruların en başından sorulması ve cevaplandırılması gerekliydi.
Tüm bunlar Komplo Teorisidir yaftası ve safsatası ile geri çevrilemez, bertaraf edilemez.
GEÇİCİ SALGIN VE YAŞANAN KALICI DÖNÜŞÜMLER
Çok açık olan bir husus Dünyada ve Türkiye´de uzaktan eğitimin ve uzaktan çalışmanın hayata geçtiği geçirildiğidir. Burada çok dikkat çekici olan ve altı çizilmesi gereken ise uzaktan çalışma yasasının Hem Türkiye´de hem dünyada geçicilik kaydıyla çıkmamasıdır. Oysa salgın sebebiyle bu yasalar çıkmış olsa bu yasaların geçicilik kaydıyla çıkması gerekirdi. Bu da salgının - en hafifinden en iyimser yorumla- birtakım
küresel güç merkezleri tarafından dünya insanlığının dijital topluma evrilmesi için manivela olarak kullanıldığının açık göstergesidir.
Ve bugün gelinen noktada uzaktan eğitim oldukça sorunludur; azımsanamayacak kadar öğrenci uzaktan eğitim imkânlarına sahip değildir; diğer yandan özellikle sınavlar da bir sorundur. Ancak uzaktan eğitim de ciddi ölçüde kalıcı olacaktır yapılan açıklamalarda bunu göstermektedir zaten yeni normal denilerek yani anormal olanın normal kabul edilmesi benimsenmesi empoze edilerek kastedilen de esasen budur. Salgın manivela kılınarak, dijital toplum, bir yeni dünya düzenini kurulmaktadır.
DÜNYA VATANDAŞLIĞINA DOĞRU GİDERKEN
Bunun başta gelen sebebi ise küresel ölçekte bir dijital dönüşüm gerçekleştirilmesidir. Ölüm korkusuyla insanlık sanki silkelenmek de kendine getirilmektedir. Bunun insan toplumunda bir toparlanmaya bir harekete dönüşeceği de açıktır. Belki de kendiliğinden gelişen bir virüs ve salgın dünyanın egemen zümrelerine bu imkânı sağlamıştır. Küresel düzeyde oluşan ortak hissiyat ile beraber korku eşiği de aşıldığında bir nevi silkelenme ve kendine gelme durumu oluşur. Sonrasında insanların uzaktan çalışma ve uzaktan eğitim ile beraber küresel vatandaş haline gelmeleri de beklemek gerekir. Mesela İstanbul´da yaşayan birisi merkezi Amerika´da Washington´da veya İsviçre´de olan bir şirketin, eşi de merkezi Çin´de veya Rusya´da olan bir şirketin elemanı olacaktır. Kızları Amerika´daki bir üniversiteden uzaktan eğitim olacak, yani onun öğrencisi olacaktır. Oğulları da Fransa Paris´te bir lisenin uzaktan online eğitim yoluyla öğrencisi olacaktır. İşte bu durumda zaten küresel vatandaş küresel çalışan küresel öğrenci küresel insan ortaya çıkmış demektir. Bunun adının nasıl konulacağını ise herkes yaşayarak görecektir. Tayin edici olan ise adının ne olacağından ziyade, kim tarafından konulacağıdır.
SALGIN VE TEDBİRLERDE ŞAMPİYONLUĞA KOŞAN TÜRKİYE
Dünyada ve Türkiye´de bir seneyi aşkın bir zamandır her akşam televizyonlarda standart bir çizelge ile vaka ve ölüm oranlarının ilan edilmesinin sebebi nedir? Ölüm korkusu ile bireysel ve kolektif insan psikolojisini tarumar etmekten başka ne işe yaramaktadır?
Sokağa çıkma yasağı da sorgulanmalıdır; ne derece hastalığın yayılmasını önlemektedir, son derece şüphelidir. İnsanlar sokağa çıkma yasağı sürecinde evden eve gezmeye devam etmektedir; çocuklar da oynamaya devam etmektedir.
65 yaş üstüne ve çocuklara uygulanan sokağa çıkma yasağı da insan haklarına ve anayasaya aykırıdır. Hernekadar yaşlıları koruyoruz deniyorsa da; yaşa bağlı kısıtlamalar ayrımcılıktır ve temel hakların ihlalidir. Üstelik yoğunluğu iş gücünü dışarıda tutabilecek şekilde azaltmak haricinde hiçbir rasyonalitesi ve faydası yoktur. Ekranların Corona otoritelerinden Prof. Dr. Mehmet Ceyhan; '65 yaş üstü ve 20 yaş altını evlere kapatmanın, salgını artırdığını sonradan farkettik' demektedir.
Bir diğer mesele ise corona virüs salgını sebebiyle insanlığın takıntılı ve marazî bir temizlik-hijyen ritüeli içine sokulmasıdır. Oysa ortalama bir tıp adamı virüsün yüzeylerden bulaşma ihtimalinin son derece zayıf olduğunu bilir. İnsanların bu şekilde psikiyatrik vaka haline getirilmesin de üzerine gidilmelidir.
Özellikle 10-15 kuruşa maledilen maskelerin kendisinin temiz olduğu oldukça şüphelidir. Hal böyleyken insanların maskeyle dolaşıp nefes alamaz zorunda olmasa bir işkenceye dönüşmüştür. Toplu taşıma araçlarında maske takmak bir derece makul gözükse de; özellikle açık alanlarda maske takma zorunluluğunun hiçbir mantıklı gerekçesi yoktur ve olamaz. Ancak pandemi bir tür batıl itikada dönüşmüştür; bu sebepten virüsün varlığı yokluğu, maskenin ne işe yaradığı gibi sorular, artık insanların çoğu için birşey ifade etmemektedir. Bu şekilde Dünya ve Türkiye bir film stüdyosu- platosunu andırır durumdadır.
Esas itibarıyla casusluk için kullanılan gözetleme ve takip teknolojilerinin uygulama alanı, evvela güvenlik, şimdi de sağlık gerekçesiyle hızla genişlemektedir. Ve Dünya´da ve Türkiye´de Covid 19 mesnet kılınarak, yapay zekâ destekli totaliter bir gözetleme izleme denetleme rejimi kurulmaktadır.
Bu arada Gaziantep´te Türkiye´nin ilk interaktif belediyecilik sosyal ağ uygulaması 'Benim Şehrim' ile duyarlı vatandaşların şehre ilişkin katkılarından dolayı 'Vatandaş Ödül Puanı' uygulaması başlamıştır. Uygulama ile vatandaş elde ettiği puanları, farklı hizmetlerden faydalanırken kullanılacaktır. Gaziantep Belediye Başkanı Fatma şahin alakası yok dese de; bu uygulama yakın gelecekte bu istikamette tahakkuk ettirilecek dijital denetim uygulamalarının ilk habercisi gibidir.
İktisadi hayat ciddi darbe ve yara almış durumdadır bundan sonra nasıl toparlanacak, belli değildir. Kısa çalışma ödeneği kesildiği için insanların ne derece zor durumda olduğu izahtan varestedir.
Bu sebeplerden salgına karşı alınan tedbirler bir sorgulamaya tabi tutulabilir ve tutulmalıdır. Bir kez daha madde madde şunlar söylenebilir:
1-) Bir ülke devlet yalnız sağlık meseleleriyle tıbbi gerekçelerle idare olunamaz. Dünyayı ve Türkiye´yi bazı distopik filmlerde olduğu gibi, bilim adamları ve doktorlar mı yönetecektir? Bu mesele aydınlığa kavuşturulmalıdır…
İktisadi hayat, Milli Güvenlik meseleleri, insanların psikolojisi-kolektif psikoloji, atılan adımların bugünden yarına bırakacağı etkiler, tüm bunlar hesaba katılır ve bunların bir nevi diyalektik ortalaması alınır. Atılacak adımlar buna göre atılır.
Kaldı ki ortada ortaçağın büyük veba salgınına benzer bir salgın yoktur. Ancak öyle bir atmosfer oluşturulmuştur; dünya insanlığının psikolojisi bu doğrultuda yoğrulmuş şekillendirilmiştir.
Ancak az sayıda da olsa, Tayvan, Brezilya, Letonya sonradan Danimarka, İsveç bu tedbirleri en azından bu düzeyde uygulamamaktadır
2-) Dünyada ve Türkiye´de bir senedir devam eden Covid- 19 salgını uluslararası platformlarda çok yönlü olarak sorgulanmalıdır. Bu Covid-19 virüsünün kaynağı nedir? Bunun bir biyolojik silah olması ihtimali var mıdır? Şayet böyle bir şey varsa, bu husus açıklığa kavuşturulmalı, üzerine gidilmelidir.
3-) Bir senedir tüm dünya televizyonlarında istisnasız her akşam standart basmakalıp bir çizelge ile vaka ölüm sayılarından ilan edilmesinin, insanlara korku pompalanmasından başka ne gayesi vardır?
4-) Küresel ölçekte korona virüse karşı alınan tedbirler ne derece hastalığı önleyicidir? PCR testinin bütün üst solunum yolu hastalıklarını Covid 19 diye mi göstermektedir? Çünkü normal grip nezle olan sanki artık yok gibidir.
5-) Sorulması gereken diğer bir soru, uygulanan tedavi protokollerinin bu salgının tedavisi ne derece uygun olup olmadığıdır. Kamuoyunun hiçbir şekilde görmezden gelinemeyecek bir kesiminde bu konuda şüpheler kuşkular oluşmuştur.
6-) Ayrıca salgının en başında çok aşırı düzeyde panik korku havası empoze edilmesinin üzerinde mutlaka durulmalıdır ki bunu bir senedir sürekli televizyonlara çıkan doktorlardan bazıları da kabul ve ifade etmektedir. Virüsün kapı kollarından ve neredeyse her yerden yayılabileceği söylenerek insanlar obsesif kompulsif hastalık oluşacak düzeyde takıntılı hale getirilmiştir.
Bir senedir insanların psikolojisi olağanüstü bozulmuş insanlar arası iletişim sakatlanmıştır; boşanmalar artmıştır, depresyon vakaları tavan yapmıştır.
7-) Herşeyden önemlisi Türkiye´nin artık belki de dünyanın en ileri izleme ve gözetleme tekniklerinin denetimi altına girmiş olmasıdır. Bu, Mernis sistemi ile başlayan, e-nabız, uyap gibi uygulamarla gelişen, MOBESE kamere ağları ve bildiğimiz bilmediğimiz izleme gözetleme teknik ve sistemleriyle entegre olan sürecin, HES
kodu ile perçinlenmiş olmasıdır. HES kodunun hastalıkla hiçbir irtibatının olmadığı açıkça ortada olmasına rağmen, ciddi hiçbir tepki görmemiş olması da ayrıca düşündürücüdür. Bu şekilde artık Türkiye, en küçük ünitesine, bireylerin attığı en küçük adıma kadar, bütün dünya tarafından izlenen ve gözetlenen bir memlekettir.
Ve bundan sonra;
8-) Gelinen aşamada bir insanların uğradığı psikolojik yıkım ortadadır; telafisi çok zor iktisadi sorunların ortaya çıkmıştır; zaten zor durumdaki insanlar, hayatlarını daha da zor sürdürür hale gelmiştir. Bu şekilde hayatın normal akışı mümkün mertebe bozulmayabilirdi. Ve bütün bunlara sebebiyet vermeden iktisadi hayat da bu şekilde felç edilmeden öncelikle ve özellikle hasta olanların tedavisi üzerine odaklanılması mümkün değil miydi?
9-) Birçok ülkede olduğu gibi halk sübvanse edilmelidir; yani elektrik su doğalgaz faturaları en azından %50 indirimle tahsil edilmelidir. Esnaf desteklenmelidir; köylü tarım üreticileri desteklenmelidir.
10-) Karantina tedbirlerinden özellikle çocukların ve yaşlıların eve kapatılmasının, teknik olarak da salgını beklendiği ölçüde engellemediğinin açıktır. Bu yaşlılara ve çocuklara eziyet haline gelmiştir.
11-) Yapılabilecek olan bir husus da 10 ay öncesinde 2 haftalık Karantina sürecinden sonra hayatın olabildiğince olağan akışı üzerinde devamı sağlanabilirdi. Bu noktada tam bir kapanma ve Karantina ile salgının nasıl yayıldığı da - biyolojik operasyon olup olmadığı da - gözlemlenmiş olurdu.
12-) Tüm bunlar ve başka sebeplerden bu Karantina tedbirleri tedricen kaldırılmalı; açık alanlarda maske takma zorunluluğu ise ivedilikle kaldırılmalıdır. Esasen 10 kuruşluk maskelerin insan sağlığını bozduğu, Akciğerleri tıkadığı nefes darlığı yarattığı da aşikârdır. Devlet ve sağlık sistemi hasta olanların tedavisi üzerine yoğunlaşmalıdır. Ve normal hayat devam etmelidir.
13-) Covid-19 çok hızlı mutasyona uğramakta ve birçok varyantlarından söz edilmektedir. Dolayısı ile buna karşı bir aşı ne kadar ve nasıl önleyici olacaktır? Hal böyleyken aşı üzerinde neden bu kadar ısrarla durulmaktadır? Üstelik en iyi durumda aşı, aşılanan kişiyi hastalıktan korur ama taşıyıcı olmasını önlemez. Bu durumda aşı ısrarının sebebi nedir?
14-) Bilim Kurulu dağıtılmalı ve medyada mütemadiyen bu hastalığın konuşulmasına, her akşam çizelge halinde vaka ve ölüm sayıları ifade edilmesine son verilmelidir.