Doç. Dr. Aybeniz Rahimova


“Kriter şahsiyettir”

Şark, kendi Aristo”sunu çıkaramadı.


 

UNUTMAYALIM - Türk dünyasının bilim adamları dizisi - On Dördüncü yazı

 
 
 
 
 
 

BAKÜ MEKTUBU

 

Eski Yunanistan”dan farklı olarak Şark, kendi Aristo”sunu çıkaramadı, edebiyat bilimciliğimiz tezkireler vasıtasıyla yol aldı, edebiyata bakışı kalem sahibinin kendisi biçimlendirdi.Tezkirecilikten profesyonel edebiyat bilimciliğimize geçişin beşiği başında da “Şark”ın uyandırılması” misyonunu kendi üzerine alarak bir dizi devrimin altına imzasını atmış Mirza Fethali Ahundzade durdu, bu işin de temelini o attı. Feridun Bey Köçerli”nin yaratmış olduğu profesyonel edebiyat bilimciliği geleneği Sovyetler´in gelişi ve özellikle 1930”ların başlarından Stalinist rejimin baskılarının artmasıyla standart, monoton hal aldı, grileşti. Edebiyat bilimcilerimiz ve eleştirmenlerimiz için ana kriterin “Sosyalizmin ilkelerine yazarın uyup-uymaması”nın teşkil etti, yaklaşık kırk senelik bir peryot edebiyat bilimciliğimizin temaları gibi üslubunu ve jargonunu da gri renge boyadı. Yani devrimi gerektiren bir ortam sözkonusuydu. Daha önceki yazılarımızda 1940”ların sonlarında üniversitelerimzdeki kaliteli eğitim seferberliğinin sonuçlarının 1950”lerin ikinci yarısından itibaren alınmaya başladığını not etmiş və dil blimciliği alanında Ord. Prof. Dr. Ağa Musa Ahundov”u buna parlak bir örnek olarak göstermiştik. İşte o kaliteli eğitim seferberliğinin başka bir örneğini Yaşar Karayev oluşturmuştu. 1950”lerin sonları 1960”ların başlarında kendisi edebiyat bilimciliğimize adeta bir desantçı gibi iniş yaparak özerk alanını kurmuştu: Ele aldığı konuları, yazı kompozisyonu, üslubu ve inanılmaz serinkanlılığıyla. Hızla savunduğu doktora tezi henüz çok genç sayılacak yaştayken (yirmi dokuz) kitap şeklinde yayınlandığında Ord. Prof. Dr. titrli gelenekçi bilim insanları tamamen farklı bir durumun ortaya çıktığını anlasalar bile onun tarzında yazmanın imkansızlığını kabullenmişlerdi. İşte toplumun beklentisinden de dolayı olacaktı ki, genç bir bilim adamına henüz Prof.Dr.titri kazanmadan tüm kapılar ardına kadar açılmıştı: sosyalist sistemin bakanlıkların üzerinde bulunan en prestijli kurumlarından biri olan Yazarlar Birliği”ne yirmi sekiz yaşında üye kabul edilmiş, ardından Eleştiri kurulu başkanlığı, gazetelerden, dergilerden her hafta, her ay yazı siparişleri, yayınevlerinden kitap talepleri gelmişti. İşte bu “Hiç kimseye benzememe” özelliğiyle 1960”ların ortalarından edebiyat bilimciliğimizde fırtına gibi esen Yaşar Karayev geldiği günden kendisi için oluşturduğu o özerk bölgeye kimseyi yaklaştırmadı veya kimse onun en genel konulara bile sergilediği farklı bakış açısına özenme cesaretinde bulunamadı. Kendisi için geç sayıla bilecek yaşta (kırk dört) ikinci tezini savunarak kazandığı Prof. Dr. titrinin “Yaşar Karayev” isim-soyisminin önünde telaffuz edilmesine hiç mi hiç ihtiyacı kalmamıştı, aynı yıl(1980) layık bulunduğu Devlet ödülü ve iki sene sonra verilen Onursal bilim adamı payesi de bir edebiyat bilimcisi akademisyen ve bir eleştirmen olarak artık çoktaan “Yaşar Karayev” isim-soyisminin gölgesinde kalmıştı. İşte bu özellikleriyle o, edebiyat bilimciliğimizin devrimcisiydi. Hemşehrisi Mirza Fethali Ahundzade”nin 1850”lerde edebiyatta başlattığı devrim sürecini yüz sene sonra aynı kararlılıkla Yaşar Karayev sürdürecek, talebeliğinin hemen ertesinde aldığı pozisyonu kırk sene terk etmeden bir bilim adamı, bir edebiyat ve sanat eleştirmeni, bir bilm kurumu yöneticisi olarak derinlikten, objektiflikten, ahlaktan, edepten milim taviz vermeyen ve kaleminin namusunu savunan bir şahsiyet gibi bilim tarihindeki onurlu yerini alacak,kaleminin namusunu ilke edinenlere gelecekte de örnek teşkil edecekti. Vefatından kısa süre önce verilen Ord. Prof. Dr. titrine ihtiyacı da yoktu zira “Yaşar Karayev” isim-soyisimi hayattayken de kendisine yeterli olduğu gibi bundan sonraki kuşaklar da kendisini o isimle anacaklardır.

 

/resimler/2020-5/21/1411398338306.jpg

 

Yaşar Karayev yapısı ve özellikleri itibariyle çok ilginç bir bölgemiz olan Şeki doğumludur.”Şeki´nin özelliği ne?” diye sorarsanız, ”İnsanların kafalarındaki derinlik” diye yanıtlarım. Güçlü mizahi unsurları da kendinde barındıran farklı kafa yapısı. İşte o derin kafa yapısının en büyük özelliği “Devrimcilik” olup Mirza Fethali Ahundzade”den rahmetli dil bilimcisi Aydın Mehmetov”a kadar Şeki orijinli sayısız mühim insan örneği sunmam mümkün. Bunun dışında mizahi özellikleriyle de ün salmış Şeki”nin aynı özelliklere sahip Bulgaistan”ın Gabrovo kentiyle henüz sovyetler zamanında kardeş kent olduklarını ekleyelim. 5 Mart 1936”da Şeki”de dünyaya gözünü açan Karayev ilkokul eğitimine de orada başladı. 1946”da ailesi başkente taşındı, ortaokul ve lise eğitimini Bakü”de tamamladıktan sonra 1953”de kaydını yaptırdığı Bakü Devlet Üniversitesi Filoloji fakültesinden 1958”de üstün başarıyla mezun oldu. Zengin mütalaası ve olağanüstü yazı yeteneğinden dolayı Bilimler Akademisi”nin Edebiyat Araştırmaları Enstitüsü”ne göreve kabul edilmesinin yanısıra doktora öğrenciliğini de aynı kurumda yaparak genç yaşta tezini savundu. Tez 1965”de “Facia ve kahraman” ismiyle kitap halinde yayınlandığında Azerbaycan edebiyat bilimciliği sessiz bir devrime tanık oldu. Çünkü bir genç akademisyen ve eleştirmen edebiyat bilimciliğimizde öteden beri süregelen “Konuya yaklaşım, bakış açısı ve anlatım tarzı” kavramlarını yerle bir ederek kendinden öncekilere adeta meydan okumakla kalmamış, kısa sürede kendini bir akademisyen llarak bilim dünyasına ve bir eleştirmen olarak edebiyat alemine kabul ettirmişti. Edebiyat ve sanat dergilerinde çıkan yazılarını hesaba katmadan yirmi beş sene zarfında basılan önemli kitaplarının listesine baktığımızda Ord. Prof. Dr.Yaşar Karayev”in sadece edebiyat, kültür sanat alanlarında değil bir aydının kendi milleti önündeki sorumluluklarına ilişkin de ne derecede isabetli eserler kaleme aldığına tanık oluyoruz: Sahnemiz ve çağdaşlarımız (1972); Eleştiri: meseleler, portreler (1976); Şiir ve düz yazı (1979);Gerçekçilik: sanat ve hakikat (1980); Mirza Fethali Ahundov (1982); Şiirin mükemmellği (1985); Edebi ufuklar (1985); Kriter şahsiyettir (1989); Harı bülbülün masalı (1994); Tarih: yakından ve uzaktan (1996)

Bir akademisyen ve eleştirmen olarak Ord. Prof. Dr.Yaşar Karayev”in edebiyatımıza ve sanatımıza bakış acısının özelliği ve farkı her şeyden önce onun vizyon derinliğinde idi. Sonrasında ve buna sıkı biçimde bağımlı olarak başkalarından tamamen farklı ifade tarzı geliyordu. İşte bundan dolayıdır ki, kendisinin makale ve kitaplarına Moskova basınından ve yayınevlerinden talepler geliyordu. Küçük bir örnek vermem gerekirse, edebiyatımızın mihek taşlarından biri olan Celil Mehmetkuluzade”nin “Danabaş köyünün havadisleri” romanına (1895) ilşkin şu isabetli tespitini okurla paylaşacağım: ”Danabaş köyü sınırları dakik çizilmiş ölü bir mekandır. Burada yel esmez, yaprak kımıldaz. Toplumsal süratın tek ölçüsü eşektir”(1976.) Veya aynı yazarımızın 1927”de kaleme aldığı fakat 1977”de sahnelenme şansı bulan,öğrencilk yıllarımda defalarca seyrettiğim “Deli yığınağı” trajikomedisindeki “akıllı deliler”e ilişkin “Bunlara tam analamıyla “deli” diyemiyoruz, bunlar ilginç şehir serserileridir” şeklindeki tespiti geleneksel analizlerin dışında kalan bir yorum tarzına kapı aralıyor, bu yorumlar Karayev”i adeta özerk bir alanda tutuyordu.Toplantılarda izlediğim Yaşar Karayev”in tek bir kez kaba kelime kullanmasını bırakın tek bir kez sesini yükseltmesine bile kimsenin tanık olduğuna inanmıyorum. Ve 1980”lerin ortalarına geldiğimizde Yaşar Karayev kendi aydın kimliğini ortaya koyan ve sadece Azerbaycan toplumuna değil dünyanın aydınlarına kendi sorumluluklarını hatırlatan, onları bu sorumluluktan kaçmamaya davet eden manifesto niteliğindeki bir kitap yayınladı: ”Kriter kişiliktir” Yani yaşadıkları zamanın zorluklarından kaçan aydınları sorumluluk üstlenmeye davet eden Jean Paul Sartre gibi: ”Ben Flaubert ile Goncourtları, Komün”ün ardından gelen kanlı cezalandırma dalgasından sorumlu tutarım, çünkü onun engellenmesi yönünde bir satır bile yazmamışlardır. Bu onların işi değildi denecek. Calas davası Voltaire”in işi miydi? Dreyfus”un mahkumiyeti Zola”nın işi miydi? Ya da Kongo”nun yönetimi Gide”in işi miydi? Bu yazarların her biri, kendi yaşamının özel bir anında, kendi yazar sorumluluğunu, doğru olarak değerlendirmişler” (1945.) İşte Ord. Prof. Dr.Yaşar Karayev”in 1989”da yayınlanan “Kriter şahsiyettir” isimli kitabı da 1937”de maruz kalarak belimizi bugüne değin doğrultamadığımız, dedelerimin de infaz edildiği, sürüldüğü seri cezalandırmalardan geçen kırk ik senelik sürede ortaya çıkmış en cesur manifesto eseriydi. Bu yazıya noktayı koyduğum ana kadar öyle bir kitabın ortaya çıkmasından henüz haberdar değildim...

Ord.Prof.Dr. Yaşar Karayev, her halde kaderin yazgısından farklı bir şey olmayacaktır ki, 25 Ağustos 2002”de erken sayılacak bir yaşta aramızdan ayrıldı. Hastalığının ilerlediği günlerde kadar başında durduğu Ulusal Bilimler Akademisi Edebiyat Araştırmaları Enstitüsü”nü hiç değişmeyen hassasiyetiyle yönetti. Dünya ölçeğinde düzenlenen toplantılarda derinden derin konuşmalar yaparak bir bilim adamı ve aydın kişilik farkını ortaya koydu. Türkiye”nin edebiyat bilimcileri her zaman kendisini üstün niteliklleri olan bilim adamlığının yanısıra bir büyük, bir ağabey olarak sayğıda hiç kusur etmediler. Doğumunun 80. yılında (2016) Ulusal Bilimler Akademisi yönetiminin aldığı kararla Ord. Prof. Dr.Yaşar Karayev”in eserlerinin beş ciltliği yayınlandı. Kuşkusuz, hepimizin her an büyük sevgi ve saygıyla müracaat edip faydalandığımız ve bizden sonraki kuşaklar için değerini muhafaza edecek kitaplardır. On sekiz seneden beri aramızda olmamasına rağmen edebiyat bilimciliğimizde henüz sağlığında ilan ettiği o özerklik dokunulmazlığını koruyor ve korumayı sürdürecektir.

Ebedi istirahatgahı ünlü insanlarımızın uyuduğu Fahri mezarlıkta olup kimi zaman uğradığımda Ord. Prof. Dr. Karayev”in de mezarını ziyaret etmeyi kendime borç bilirim.

Ve her defasında Ord. Prof. Dr.Yaşar Karayev”in mezarının da özerk bir alanda olduğu duygusuna kapılarak ayrılırım mezarlıktan.

Tabii ki aziz hatırası önünde eğilerek.

Yazıya son noktayı koyarken yaptığım gibi....

 

 

"Vefa"nın sadece bir semt ismi olmadığını kanıtlamak için... Silah almak mı?

Suriye denkleminde son durum

"Suriye, Türk himayesine giriyor"; "İsrail ve Türkiye çıkarları Suriye'de çatışıyor"

"Erdoğan'ın ısrarcılığı, Colani'nin başarılı olup olmayacağı netleşmeden Suriye haritasında değişikliğe neden olabilir"

Esad sonrası Suriye: Rusya'nın Ortadoğu'da kriz stratejisi ve Türkiye'nin yanıtı

Yeni Suriye denklemi nasıl olacak?

RUMLAR TÜRKİYE’Yİ SUÇLAMAK İÇİN BAHANE YARATMAĞA ÇALIŞIYORLAR

Suriye jeopolitiğinin değişen doğası

UYAN TÜRK, UYAN MÜSLÜMAN!

İçinde ümidi ve ümitsizliği barındıran bir süreç: 5 Kasım