Mustafa SEVER


Küresel Köy ve Efendileri

Bilge Kağan atamızın sözleriyle “Türk budun ertin, ökün//Türk milleti, pişman ol, düşün aklını başına devşir”


 

 

 

Prof. Dr. Mustafa SEVER

 

Şimdiye kadar kültür kavramının kuşkusuz yüzlerce tanımı yapılmıştır. Yaşanılan süreçte eğer bir kültür tanımı yapılacak olsa, büyük olasılıkla tüketim odaklı bir tanım yapmak gerekecektir. Çünkü, günümüz kültürü gündelik yaşamımızda neleri yiyeceğimizi, neleri giyeceğimizi, nerelerde eğitim-öğretim göreceğimizi, nasıl eğleneceğimizi, hangi filmleri seyredeceğimizi, televizyonda hangi dizileri izleyeceğimizi, vd. belirleyen etkilerin bütünü olarak tanımlanabilir. Yaşanılan süreçte kültür bir yaşam biçimi olarak küresel ölçekte planlanan ve uygulamaya konulan bir projenin de adı olmuştur. Tüketime dayalı ve kültürel homojenliği öngeren bir projedir bu. Proje, dünyayı küresel bir köy olarak gören ve kendi amaçları uyarınca yapılandırmaya niyetli başta ABD olmak üzere gelişmiş Batılı kapitalist ülkelerin kendi dışlarındaki ülkelere sundukları bir kültür, dolayısıyla b,r yaşama biçimidir.

Kapitalizmin küreselleşmesi sürecinde tanımı da içeriği de değişen, zamana, zemine göre biçimlendirilen bir kültürle, tüketim kültürüyle karşı karşıyayız. Teknolojideki hızlı gelişmenin sonuçları olarak iletişimin ve ulaşımın kolaylaşması ve sınır tanımaması gibi olanaklarla yaratılan tüketim kültürü, yaşanılan sürecin evrensel kültürü olarak sunulur; ancak özü itibariyle bu kültür emperyalizmin kültürüdür.

Bu, insanların tüketmesinden başka düşüncesi olmayan bir kültürdür ve bu kültürün eyleyenleri için hiçbir insanî ve ahlâkî kayıt söz konusu değildir. İnsanların geleneksel kültürlerinden, milli değerlerinden uzaklaşmasına yönelik etkinliklerde bulunur. Bunun için de iletişimin sağladığı olanakları (başta internet olmak üzere, filmler, diziler, ürünler,moda ve reklamlar, vd.) kullanarak küresel planda insanlar arasında etkileşimi sağlar. Bu etkileşim sonucunda düşünme, davranma, yeme-içme, giyim, eğlence, vd. açısından tek tip bir insan ve dolayısıyla toplum inşasını hedefler. İçerikten çok, görüntüye, kaliteden çok popüler olana, düşünmekten çok imaja yönelen bir toplulukta istediği tüketimi gerçekleştireceğini bilir. Tüketilen ürünler değil, aslında insandır; çünkü tükettiğince toplumsal statüsünün yükseleceğine inanan kitleler, mantıklı hareket edemez.

Başta ABD olmak üzere ekonomik ve teknolojik yönden gelişmiş Batı ülkeleri biz ve bizim gibi ülke insanları için -aşağılık kompleksinin bir algılama biçimi olarak- üstünlüğün, sözgelimi demokrasinin, insan haklarının, refahın, vd. merkezleridir. Bunun için de kültürlenme onlardan biz ve bizim gibi ülkelere doğrudur. Uluslararası bir yarışma ve diğer uluslardan ileri gitme, ilgili pazara hâkim olma gibi hedeflerle şirketler ve devletler eliyle gerçekleştirilen teknoloji, ellerinin altında en güçlü silahlarıdır. Tüm teknolojik ürünlerin (bilgisayar, tablet, telefon, televizyon, ev araç-gereçleri, vd.) dünyaya hızlı bir şekilde dağıtımını sağlarlar. Teknolojiye hâkim olmalarıyla kendi ülkelerinde de hedef ülkede de basın-yayın organlarını (gazeteler, dergiler, tv´ler, sosyal medya, vb.) denetleme gücüne sahiptirler ve tüketim kültürünü yaygınlaştırmada dünya genelinde bu organları kullanırlar. Çağımızın düşünmekten, tefekkür etmekten görüntüye, imaja yönelen insanı için görsel medyanın etkisi bilindiği için, hedef kitlelere uygun yöntemler seçilir.

Elbette küreselleşmenin efendileri/eyleyenleri, her ülkenin ekonomik, siyasi, kültürel ve demografik yapısına göre hareket ederler; çünkü her ülke aynı ölçüde küreselliği, küreselleşmeyi benimseyemez. Mevcut yönetimi, amaçları, inançları, vd. emperyalizme, emperyalist oyunlara uygun olmayabilir. Küresel efendiler sabırlıdır, beklerler. Uygun şartları oluşturma anlamında insanlar arasında dinî, mezhebi, ideolojik, etnik farklılıkları ön plana çıkaran çalışmalar yaparlar. Bunları yaparken mevcut ülkenin yasalarına uygun hareket eder, hiçbir gayr-ı meşruluğa sapmazlar. Vakıflar, dernekler, sivil toplum kuruluşları kurar, kurulu olanları finans açısından desteklerler. Barış, demokrasi, çağdaşlık, insan hakları, eğitimin yaygın ve kaliteli hâle getirilmesi, kadın haklarının geliştirilmesi gibi kulağa hoş gelen amaçlar doğrultusunda faaliyet gösterirler. Fakat, gerçekte küresel efendilerin öngördüğü laik-anti laik, Sünnî-Alevî, sağcı-solcu çatışmalarını körükleyen ya da etnik farklılıkları derinleştiren çalışmalar yaparlar. Bu çalışmalarda finans ve iletişim en önemli kalemlerdir. Finans STK´lara aktarılır, onlar da gereken yerlerde (sempozyum, panel, konferans, gezi, vd.) gerekli etkinlilerde bulunurlar.

İletişime gelince, sanalağ (internet) son yıllarda en etkili iletişim yoludur. Hemen her bireyin elindeki akıllı telefon marifetiyle internette gezinmesi mümkündür. Salt bu olanakla gelenekselden uzaklaşan farklı bir toplumsal yapının kurulmakta olduğu gözden kaçırılmaması gereken bir gerçekliktir.

Teknolojik, ekonomik, dinî, ideolojik yozlaşma, bozulma, kutuplaşma ve etnik parçalanma şeklinde yaşanılan süreç, ülkenin küreselleşmenin efendilerinin istediği kıvama gelinceye kadar sürer. İstenilen kıvam, ABD ve Batı yörüngesinde, onların öngördüğü şekilde düşünen, yaşayan ve tüketimi din olarak benimseyen toplumsal yapının kurulmasıdır.

Küresel köyü/dünyayı bir pazar olarak gören çok uluslu şirketler(1) farklı coğrafyalarda farklı kültürlerdeki insanları ortak bir dinde/tüketim kültüründe birleştirmekte; algılama, düşünme ve davranma yönünden homojenleştirmektedir. Gerçi, karşılıklı bir etkileşimden, demokrasiden, eşit haklardan söz edilse de egemen olan ABD ve Batı kültürüdür; yani her ne kadar küresel köy, küresel kültür gibi evrenselliği çağrıştıran kavramlar kullanılsa da gerçekte maddî ve kültürel açıdan yaşanan emperyalizmin eylemleridir.

Yaşanılan süreçte ülkeler/milletler iletişim açısından, teknolojinin olanaklarının sağladığı ulaşımdaki kolaylıklar açısından, dolayısıyla her türlü bilginin dolaşması ve ürünlerin elde edilmeleri açısından birbirlerine bağlıdırlar. Bu nedenle de birbirleriyle her türlü (ekonomik, siyasî, kültürel, vb.) ilişki kurmaya, mecburdurlar. Sorun, bu pazarda kimin etken, kimin edilgen olduğundadır. Eğer ki bu küresel pazarda ürettiklerinizle, ürünlerinizin üzerine vurduğunuz marka ile yer alamıyorsanız emperyalizmin efendi-köle ilişkisini yaşamanız kaçınılmazdır.

Ülke yaşamının her alanını etkisi altına alan bir küresel kültürün saldırısı karşısında olduğumuz fark edilmelidir. Ülke insanının toplumsal yapısına, yaşamına, yeme-içme kültüründen giyimine, konuştuğu dilden tavır ve davranışlarına kadar bir bozulmayı, yozlaşmayı gündelik yaşamda görmemek mümkün değildir.

Küreselleşme, hızlı ve etkili ekonomik, siyasî, ve kültürel olarak dünyayı kasıp kavurdukça, ya da T. Eagleton´un sözleriyle “kapitalist girişimciliğin adımları hızlandıkça istikrarsızlık, aksaklık, sapkınlık ve rezalet günün düzeni olma yolunda ilerl[er]. Bunlar belirgin çirkinlikler olarak algılanm[az]; zira onları ölçebilecek bir norm yoktu[r]”(2) Oysa, Türk toplumunun geleneği, geleneksel değerleri, toplumsal yaşamı düzenleyen ölçütleri vardır. Türk milleti, ABD gibi sonradan oluş/turul/muş bir millet değil, tarihin en eski milletlerindendir. Bu bilinçle geleneksel kültürel bilgi birikimimiz en zengin kaynağımızdır. Yeter ki bu geleneğe sahip çıkabilelim. Bilge Kağan atamızın sözleriyle “Türk budun ertin, ökün//Türk milleti, pişman ol, düşün aklını başına devşir”(3)

 

 

1. Burada “çok uluslu şirket sözü”, eşit hak ve yetkideki şirketler olarak anlaşılmamalı, çünkü bu yapıda karar alma ve uygulamada egemen güç yine ABD´li ya Batılı şirketlerdir.

2. Eagleton, Terry 2006, Kuramdan Sonra, Literatür Yay., İstanbul, s. 67.

3. Kültigin Anıtı, Doğu cephesi, 22. Satır

 

 

 

"Vefa"nın sadece bir semt ismi olmadığını kanıtlamak için... Silah almak mı?

Suriye denkleminde son durum

"Suriye, Türk himayesine giriyor"; "İsrail ve Türkiye çıkarları Suriye'de çatışıyor"

"Erdoğan'ın ısrarcılığı, Colani'nin başarılı olup olmayacağı netleşmeden Suriye haritasında değişikliğe neden olabilir"

Esad sonrası Suriye: Rusya'nın Ortadoğu'da kriz stratejisi ve Türkiye'nin yanıtı

Yeni Suriye denklemi nasıl olacak?

RUMLAR TÜRKİYE’Yİ SUÇLAMAK İÇİN BAHANE YARATMAĞA ÇALIŞIYORLAR

Suriye jeopolitiğinin değişen doğası

UYAN TÜRK, UYAN MÜSLÜMAN!

İçinde ümidi ve ümitsizliği barındıran bir süreç: 5 Kasım