Celal Tahir


Küreselleşme Çağındaki Dünyada Türklerin Yeri

Müslüman-Türkler kendi kültürlerini Avrupa/Dünya kültürü sentezleyerek belirli bir ölçüde dönüştürmelidir/dönüştürecektir.


Küreselleşme Çağındaki Dünyada Türklerin Yeri

Celal Tahir - Yazar

Müslüman-Türkler kendi kültürlerini Avrupa/Dünya kültürü sentezleyerek belirli bir ölçüde dönüştürmelidir/dönüştürecektir. Bu, Müslüman Türklerin ıslahat usulü-metodu ile modern Batı uygarlığının yıkıcı-bozucu yönlerinin ıslahına talip olması ile olmalıdır. Bu yıkıcı yönlerin ıslah olması ile Batı uygarlığı ve dünya insan topluluğu mümkün mertebe ilahi menşeili asli prensiplerin vaaz ettiği istikamete yönelebilir. Bunu yapmaya aday millet Müslüman-Türkler ve ülke ise Türkiye ve devlet ise Türkiye Cumhuriyeti´dir. Daha ziyade de Türk diasporasısıdır. Bu durumda Avrupa/Dünya kültürü de sentezlenerek belirli bir ölçüde dönüştürecektir. Neticede esasen ortaya Müslüman-Türklerin şemsiyesinde, yeni bir Avrupa/Dünya kültürü gelişmesi imkân dâhilindedir.

Bu Türklerin tarihte çok defa yapıp muvaffak olduğu bir iştir. Zaten Türk diasporasını imkân dâhiline sokan en önemli dayanaklardan birisi de budur.

KÜRESELEŞME BİR REALİTEDİR

Yani küreselleşme dünyadaki belirli grupların zümrelerin mahfillerin sadece bir tercihi bir siyaseti değildir, dünyanın genel gidişatıdır. Ve bu yönüyle esasen modern kapitalist Batı uygarlığına başından beri içkin olarak mevcuttur. Zaten batı uygarlığını yeryüzünde bilinen diğer uygarlıklardan ayıran temel hususiyet de budur. Batı uygarlığı coğrafi keşifler vs ile yeryüzüne önce fizik açıdan kuşatıp tahakküm etme cihetine yönelmiştir. Elbette mesele sadece bununla sınırlı kalsa, Büyük İskender´in, Roma´nın, Osmanlı´nın, Cengiz Han´ın evrensel imparatorluk iddia hedef ve çabaları ile benzerlik arz ettiği düşünülebilir ama bundan ibaret değildir.

Çünkü modern batı uygarlığı Protestanlığa ve deizme dayalı metafizik arka planı üzerinden geliştirdiği ütopyalar ve ideolojilerle yeryüzü insanlığının zihniyet yapısının ve zihin dünyasını da dağıtır ve tarumar eder. Ve bu tarumar edişten sonra da yeryüzü insanlığının zihniyet yapısını önemli ölçüde belirler ve tanımlar. Bu şekilde de diğer toplumsal yapılara fizik-zor ile ve ondan da öte, onların zihinlerini dönüştürerek egemenlik altına alır. ve bu egemenliği türlü yollarla bugüne değin sürdürür. Bu zaten küreselciliğin ta kendisidir. Bugün olan ise büyük ölçüde geleneksel devlet yapılarının parçalamak maksadına dönük ve bu hedefi yerine getirecek gibi gözüken ve getiren ulus devlet modelinin egemen modern uygarlığın egemen zümreleri tarafından rafa kaldırma düşüncesidir. Çünkü geleneksel devlet ve toplum yapıları önemli ölçüde dağıtılmış veya dönüştürülmüş durumdadır. Osmanlı parçalanır; yerine istikrarsızlaşmış bir Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu ve Kuzey Afrika gelir.

 

Buralardaki çatışmaların ve kaosun temel sebebi, Osmanlının yerine bir şey konulamamasıdır. Kadim Çin özellikle Mao´nun Komünizminden sonra dönüşür. Hindistan doğrudan sömürgecilik yoluyla başka bir mecraya evrilir. Afrika ve yenidünya yani Avustralya Yeni Zelanda, Kuzey ve Güney Amerika´daki kavimler-ırklar köleleştirilmiş ve ortadan kaldırılmış ve dönüştürülmüştür.   Sürecin bu aşamasında artık yeryüzünün egemen unsurları bir tek Dünya hedefine doğru ilerlemek gayesindedirler. Dolayısıyla bu noktada artık önceden kendileri açısından gerekli ve işlevli olan ulus devlet modeli geçerliliğini kaybetmiş durumdadır. Onun yerine eski Atina tipi site devletleri geçirilmek istenmektedir. Bu alandaki çatışmanın esası buradan kaynaklanmaktadır.

Küreselleşme, reel ve nesnel olarak başka bir mecraya evirilmiş durumdadır. Çünkü mesela haberleşme büyük ölçüde devletlerin denetimi dışındadır. Eskiden olduğu gibi bir posta hizmetlerinden ve tekelinden söz etmek dolayısıyla mümkün değildir. Bugün artık birçok devlet elektronik ortamdaki haberleşmeyi yazışmaları sadece izlemek, dinlemekle, kaydetmekle yetinmek durumundadır.

Yine doların yerine evrensel bir para birimi geçmesi geçirilmesi mümkündür. Bu milliyeti ve dini olmayan para olacaktır, olmalıdır. Bu, şu an tedavülde ve gündemde olan kripto para bitcoin olmayabilir. Ancak doların yerine bir başka uluslararası geçerliliği olan bir sanal paranın ortaya yakın geleceğin gelişmelerindendir. Bu küreselleşmenin hem alameti hem temeldir ve hem de kendisidir. Bu durumda devletlerin para hükümranlık alametlerinden olan para basma hakkı hususiyeti de adım adım aşınacak gibi gözükmektedir.

Dolayısıyla dünya devletlerinin çoğunluğu, dünyanın bu gidişatına ya ayak uyduracak yahut da bir kısmı adım adım aşınarak sönümlenecektir. Esasen birçok ülke zaten devlet olmayıp, sadece ülkedir. Bunların biçim ve mahiyet yönünden değişikliğe dönüşüme uğramasıyla beraber, BM´nin bir alt birimi gibi hareket edeceklerini öngörmemiz mümkündür. Böyle bir dönüşümden sonra BM, tek dünya devleti hedefine bir adım daha yaklaşmış/yakınlaştırılmış olacaktır.  

DÜNYA BİR DÖNÜŞÜM SÜRECİNİN EŞİĞİNDE, BELKİ DE İÇİNDEDİR

Dünya´nın son on yıldır yaşadığı, içinden geçtiği süreçler, modern dünyada hemen hemen yüz senede bir görülen değişim-dönüşüm dönemlerinden farklıdır. Bugünün dünyası sanayi inkılâbını aşan bir sıçrama yapma hedef ve eğilimindedir. Evet, bugünkü uluslararası ilişkiler rejiminde yaşanan çatışmalar, dönüşümler yaşanmaktadır.  Ancak bu durum, dünya sistemindeki sıçrama eğilimi ile irtibatlı ele alındığında bir anlam kazanabilir. Çünkü sanayi inkılâbının gerçekleşmesini sağlayan teknolojik buluşların çok ötesinde teknolojik gelişmeler yaşanmaktadır ve yaşanmaya devam etmektedir. Bu teknolojik gelişmeler mesnet kılınarak, modern dünya öncelikle teknolojik ve iktisadı alandan başlayarak sosyal ve kültürel alanlarda kapsamlı bir dönüşüm süreci yaşayacaktır. Bu egemen dünya zümrelerinin esas gündemidir.

Ancak Dünyamızın görünür ve devam eden gündemi ise bu birinci gündemin dışında kalan dünya ülkelerini ve kişilerini ilgilendirmektedir. Egemen dünya zümreleri önümüzdeki maksimum yirmi, otuz sene içinde dijital bir devrim gerçekleştirerek, Asya, Afrika´nın önemli bir bölümünü tarih dışına atmak ve aradaki makası açmak gayesindedir.

DÜNYA, HAYALLERİN SINIRLARINI ZORLAYACAK BİR ÇAĞIN EŞİĞİNDEDİR

Yeryüzünün egemen zümreleri, sanayi devrimi ve bunun toplumsal sonuçlarına benzer bir teknolojik, ekonomik, kültürel, toplumsal dönüşüme hazırlanmakta ve dünyayı da buna hazırlamaktadır. Bu noktada bir sıçrama gerçekleştirdikleri takdirde dünya insanı da birkaç kategoriye ayrılacaktır. En üst kategoride beyaz adamın egemenliğindeki elitler zümresi ve bu elitler zümresinin yerleştiği ülkeler, devletler, arada belki birkaç ara katman ve birde tarih dışına düşmüş ülkeler yer alacaktır.

Yeryüzünün egemen zümrelerinin İslâm âleminden ve Türkiye´den bu noktada bir beklentisi vardır. Bu beklenti, bu gelişmelere karşı bir itiraz söylemi ve bir fiili tavır alışta bulunmamalarıdır.  Çünkü felsefi-metafizik arka planı Deizm olan bu günkü uygarlığın düşündüğü bu teknolojik, ekonomik ve toplumsal sıçrama ve dönüşüm, önemli ölçüde ilahi nizama uygun olmayan hususlar ve öğeler içermektedir. Dolayısıyla ilahi dinin ve bu dinin mensuplarının tevhid dini mensuplarının bu gelişmelere kayıtsız kalmaları ve onaylamaları mümkün değildir ve olamayacaktır. İslâm âlemine ve İslâm âleminin doğal lideri konumunda olan Türkiye´ye dönük son yıllarda artan ve çeşitlenen operasyonların sebebi budur. Bunun genel geçer, aktüel, dinen, siyasi, ekonomik sebeplerden ve mülahazalardan farkı da burada aranmalıdır.

Yaşanacak bu dönüşümler, tam bir distopik gelişme ve sıçrama olarak gözükecektir. Çünkü yaklaşık dört yüz yıl önce insanlığa bir takım ütopyalar vadeden yeryüzü egemenleri, artık ütopyalardan vazgeçmiş cennet idealleri ve tasavvurlarından vazgeçmiş, cennet vaatlerinden vazgeçmiş durumdadırlar. Bundan sebeple sahte peygamber edasıyla ortada dolaşan düşünürler, vaaz veren kimseler artık pek yok gibidir. Son elli yıldır bu türden büyük düşünürlerin giderek azalmış olmasının sebebi de buradadır ve burada aranmalıdır. 

TÜRKLER KÜRESELLEŞME ÇAĞININ BELLİ-BAŞLI AKTÖRLERİ ARASINDA OLMA POTANSİYELİNE SAHİPTİR

Türklerin teşkilatçılık, tarihte çok sayıda devlet kurmaları ve kabiliyetleri şeklinde de olan bir hasetleri vardır. Bu Türklerin devlet kurduğu coğrafyalara da intibak ederek, oradaki diğer halk ve kavimler ile bir üst senteze ulaşabilmeleridir. Kurdukları devletlerde bir şemsiye görevi görür, ulaşılan üst sentezde de herkes diğer kavimlerde varlıklarını sürdürür ve fakat eski halden bir başka üst hale dönüşürler. Bu Türkler içinde geçerlidir. Herkes birbiri ile alış verişte bulunur, ama olan sadece alış verişte değildir. Bir üs bağlamda sentez ile inşa olunmuştur. Bu şekilde bir senteze ulaşabilme kabiliyeti, Türklerde tebarüz eden ve öne çıkan bir alamet-i farikası gibidir. Bunun Türklere kadim diyalektik telakkisinin mevcut oluşu ile de bir irtibatı vardır. Hilmi Ziya Ülken´in de bahsettiği bu mesele oldukça önemlidir. “Esasını monizmden alan bu ahenkçi ikilik Türklerin kollektif felsefesidir. Nasıl ki İran´ın millî (kollektif) felsefesi de mücadeleci ikilik idi. Yukarda gördüğümüz gibi onun kökleri de Çin ve Sümer yolundan eski Türk kozmogonisine dayandığı halde İran´ın husûsî içtimaî şeraiti ve hayatı orada monizmden çıkmış olan ahenkçi düalizmi, itilaf kabul etmez bir mücadeleci düalizme haline getirmiştir.” (Türk Tefekkürü Tarihi / Hilmi Ziya Ülken, YKY 3 Baskı: İstanbul, Mart 2007 s.30)

Türklerin diyalektik anlayışı kadim İran´ın zıtlıkları zıtlık olarak ve birbirleri ile daima çatışır olarak telakki eden diyalektiği ile açıkça ayrışmaktadır. İran´ın diyalektiği kavrayışı ile modern batı diyalektiği ile örtüşmektedir. Bununla İran´ın Osmanlı´ya karşı Batı ile birlikte oluşu ile bir alaka ve irtibat var mıdır? Buna da bakılmalıdır. Türklerin zıtlıkları bir ahenk olarak kavrayan diyalektik anlayış ve telakkisi, bu devlet anlayışının telakkisinin ortaya çıkmasının arka planıdır. Çok farklı coğrafyalarda ve kavimlerde bir şemsiye idare altında toparlayabilmesinin arka planıdır. Türkler büyük ölçüde asimile olmamıştır ama intibak etmişlerdir. Diğer kavimlerle ilişkide bulunmuşlardır. Bu sentez bir anlayış ve kültürdür. Bu sentezi oluşturan tüm unsurlar, bir dönüşüme uğrarlar.

Çünkü Türkler toprağa değil devlete bağlıdırlar. Gittikleri yeri yurt tutar ve devlet kurarlar. Toprağa bağlı olmamak, Türklerin konargöçer yapısı ile doğrudan irtibatlıdır. Bu tabiattan ötürü, Türkler yerleşik kavimler ile irtibata girerler ve onlarla bir uyum içinde olurlar. Çoğunlukla asimile olmazlar. Aslında bu, helezonik olarak düşünüldüğünde, sentezin bir üst noktasında, yeni bir uygarlık duruşunun yakalanmasıdır. 

KÜRSELLEŞME VE TÜRK DİASPORASI

Bugün Avrupa-Dünya Türklüğü ve Müslümanlığının bugünün dünyasına mahsus, bir tür yarı-göçebe yaşantıyı sürdürdükleri söylenebilir. Birinci ve özellikle ikinci kuşak geri dönmemiştir. Ve artık yaygın bir şekilde geri dönüş olmadığı kesinleşmiştir. Bugün üçüncü hatta beşinci kuşak Almanya´da yaşamaktadır.  Hatta bu kuşakların bir ayağı Almanya ve dünyada iken bir ayakları da anavatan Türkiye´dedir. Evet, kendi ifadeleri bir ayağı Avrupa bir ayağı Türkiye´dedir. Hatta Avrupa ve Türkiye iş yapan birçok kişi mevcuttur. Bu durum beşinci nesillerde de devam etmektedir. Özellikle Avrupa Türklüğü ve Müslümanlığını yarı-göçebe hayatını ve giderek modern Batı uygarlığında el yordamıyla adapte olarak sürdürmeye çalıştıkları söylenebilir.Türklerde yurt kavramı bu bağlamda da önemlidir. Turanî kavimler bir nev-i fetih- açılma siyaseti güderler.  Ve sadece savaşla değil, birçok kültürel vasıta ile yeni yeri yurt tutaralar. Bu toprağın kavimlerini yok etmezler. Onlarla kaynaşarak birşeyler alır ve verirler. Bu sadece alış verişten ibaret değildir. Bir üst kültürü inşa olunur. Bu Türklerin çeşitli kavim ve milletler ile içi içe geçerek üst uygarlık oluşturma özelliğidir. İntibak kabiliyetleri ile alakalıdır. Bu yeni yurda İntibak ederek, bir senteze ulaşma kabiliyetidir.

Türkler bugün tarihi varoluşlarıyla neredeyse dünyası yurt tutmuşturlar. Bugünün dünyasına dair fikirler-projeler geliştirdiklerinde, küresel bir aktör olmaları imkân dairesine girecektir.

Çünkü Modern Batı Uygarlığı kıta Avrupası´nda on yıllarca süren mezhep ve din savaşlarından sonra ortaya çıkan ve daima ötekini icat ederek kendisini var edebilen bir uygarlıktır. Ve bütün mülahazalara ve teorik tartışmalara rağmen, çoğulcu ve çoklu bir yapı değildir.Avrupa´da Türklerin ve diğer azınlıkların ve Fransa´da Türklerin ve daha fazla da Cezayirlilerin varlığı bir meseledir. Kıta Avrupası´nın Avrupa birliği projesi çerçevesinde bu durumu çözebilecek midir? Bu oldukça kuşkuludur, zaten AB´nin geleceği de kuşkuludur. İşte bu noktada Türk diasporası meselesi ve projesi önem kazanmaktadır. Türkiye tarihten gelen hasletleri ve hususiyetleriyle küresel ölçekte insanlığın önüne insanlığın bir aradan yaşayabileceği bir proje sunabilirse, bu Avrupa´nın da oldukça işine yarayacaktır ve bir cazibe merkezi olacaktır.

 

KÜRESELLEŞEN DÜNYADA AVRUPAVE DÜNYA TÜRKLÜĞÜ

Avrupa Türklüğü bir başka Türklük biçimi olacaktır. Avrupa Türklüğü Türkiye Türklüğünden farklılaşacaktır/farklılaşmıştır. Bu Tıpkı Osmanlı Türklüğünün Orta-Asya Türklüğünden farklılaşması gibi ve bunu etrafında şekillenmiş Anadolu Müslümanlığının Rumeli Müslümanlığının farklılaşması gibidir.

Şu an Avrupa Müslümanlığı üzerinde ciddi bir güç ve yük mevcuttur.  Avrupa Türklüğü ve Müslümanlığı dünya Türklüğü ve Müslümanlığı buralarda yaşayan 2 3 hatta 5 inci kuşak Türklerin ve Müslümanlarının, özellikle Müslüman-Türklerin eseri olacaktır.

Müslüman-Türkler kendi kültürlerini Avrupa/Dünya kültürü sentezleyerek belirli bir ölçüde dönüştürmelidir/dönüştürecektir. Bu, Müslüman Türklerin ıslahat usulü-metodu ile modern Batı uygarlığının yıkıcı-bozucu yönlerinin ıslahına talip olması ile olmalıdır. Bu yıkıcı yönlerin ıslah olması ile Batı uygarlığı ve dünya insan topluluğu mümkün mertebe ilahi menşeili asli prensiplerin vaaz ettiği istikamete yönelebilir. Bunu yapmaya aday millet Müslüman-Türkler ve ülke ise Türkiye ve devlet ise Türkiye Cumhuriyeti´dir. Daha ziyade de Türk diasporasısıdır. Bu durumda Avrupa/Dünya kültürü de sentezlenerek belirli bir ölçüde dönüştürecektir. Neticede esasen ortaya Müslüman-Türklerin şemsiyesinde, yeni bir Avrupa/Dünya kültürü gelişmesi imkân dâhilindedir.

 

Bu Türklerin tarihte çok defa yapıp muvaffak olduğu bir iştir. Zaten Türk diasporasını imkân dâhiline sokan en önemli dayanaklardan biriside budur.

(celaltahir@gmail.com)

 

 

 

 

 

 

 

 

"Vefa"nın sadece bir semt ismi olmadığını kanıtlamak için... Silah almak mı?

Suriye denkleminde son durum

"Suriye, Türk himayesine giriyor"; "İsrail ve Türkiye çıkarları Suriye'de çatışıyor"

"Erdoğan'ın ısrarcılığı, Colani'nin başarılı olup olmayacağı netleşmeden Suriye haritasında değişikliğe neden olabilir"

Esad sonrası Suriye: Rusya'nın Ortadoğu'da kriz stratejisi ve Türkiye'nin yanıtı

Yeni Suriye denklemi nasıl olacak?

RUMLAR TÜRKİYE’Yİ SUÇLAMAK İÇİN BAHANE YARATMAĞA ÇALIŞIYORLAR

Suriye jeopolitiğinin değişen doğası

UYAN TÜRK, UYAN MÜSLÜMAN!

İçinde ümidi ve ümitsizliği barındıran bir süreç: 5 Kasım