Doç. Dr. Aybeniz Rahimova


Lehçelerin iki mühim araştırmacısından biri

Soğuk Savaş döneminde, Bulgaristan sınırları içindeki Türkleri asimilasyondan Azerbaycan´dan buraya giden öğretmenler heyeti korumuştur.


 

UNUTMAYALIM

 
 Türk dünyasının bilim adamları dizisi - Yirmi Dördüncü yazı

*BAKÜ MEKTUBU*

 

Bu kuşağa “Birinci” diyemiyoruz. Zira dil bilimciliği alanımızdaki “birincilik” kuşkusuz biçimde Prof. Dr. Bekir Çobanzade´ye aitti. Kader adeta Çobanzade´ye hemşehrisi Gaspıralı İsmail Bey´in 1914´te hayata gözlerini yumarken bırakıp gittiği çalışmaları sürdürme misyonunu vermiş, o da bir misyon adamı olarak çalışmaları Türkoloji alanına yönlendirmeyi maksada uygun bulmuştu. 1924´te Bakü´ye taşınarak Azerbaycan Devleti Ünversitesi´nin Şarkiyat fakültesinde görev yapmaya başlayan, burada Prof. Dr. titri alan Bekir Çobanzade Ocak 1937´de gözaltına alınarak 12 Ekim´de savunma yapmasına fırsat tanımayan Stalin mahkemelerince ölüm cezasına mahkum edilmiş, cezası ertesi gün infaz edilmiştir. Dil dilimciliği alanında Azerbaycan´da Prof. Dr. ünvanı almış ilk bilim adamı olması bakımından “Birinci” kuşağın beşiği başında duran bilginimiz de kendisidir.

1937 yılında sovyet diktatör Josef Stalin´in aydınları mahkemesiz ve savunmasız infaz etme politikası edebiyatımızın yanısıra halk edebiyatı ve dil bilimciliği alanlarımızı da darmaduman etti. Hayatta kala bilenler brkaç sene sonra toparlanıp kendilerine gele bilmişlerdi. İşte “İkinci kuşak” diye nitelendire bileceğimiz yeni dönemin dil üzerindeki araştırmacılardan biri bu dizinin “Dil bilimciliğinin hem ustadı hem de amelesi” (26 Mart 2020) başlıklı yazısında hayatını ve çalışmalarını kaleme aldığım hocam, Ord. Prof. Dr. Ezel Demircizade, öbürü ise hayatına ve çalışmalarına ilişkin bilgleri şimdi okura sunduğumuz Ord. Prof. Dr. Mammadağa Şiraləyev´dir. Kronoliye baktığımızda hocam Ezel Demircizade´nin bilim dünyasına daha erken geldiğini görmemize rağmen Mammadğa Şiraliyev´in bilimsel titrlere, ünvan ve ödüllere Demircizade hocamdan daha erken sahip olduğunu gözlemliyoruz. Fakat ne ilginçtir ki, Mammadağa Şiraliyev 1941 yılında savunduğu doktora tezinin bilmsel niteliklerinden dolayı ikinci bir tez yazmaya gerek kalmadan 1943´de Prof. Dr. ünvanına layık görülür. Aynı şekilde hocam Ezel Demircizade de ikinci bir tez savunmadan Prof. Dr. ünvanına layık görülmenin yanısıra birkaç yıl sonra Ord. Prof. Dr. titrine terfi etmişti. Mammadağa Şiraliyev ise hocamdan birkaç yıl sonra Ord. Prof. Dr. titrine layık görülmüştü. Demircizade hocam 1908, Şiraliyev ise 1909 doğumlu olup, ikisi de Kuzey bölgemizde dünyaya göz açmıştır.

 

/resimler/2020-8/20/1436468995112.jpg

 

Mammadağa Şiraliyev 19 Eylül 1909´da Azerbaycan´ın en eski kentlerinden biri olan Şamahı´da dünyaya geldi. Türkçe yayınlanacak olan “Gulam Mehmetli ve Tezkiresi” isimli kitabımda Şamahı kentinin tarihimizdeki yeri ve erken Orta çağdan bu yana kentin yetiştirdiği mühim kişiliklere ilişkin kaydadeğer bilgiler yer almaktadır. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimini Şamahı´da aldıktan sonra Bakü´de üniversiteden mezun olan Mammadağa Şiraliyev dil bilimciliğine Prof. Dr. Bekir Çobanzade´nin etkisi altında yöneldi ve genç yaşlarında idari görevler alarak 1931 yılından Azerbaycan Devlet Eğitim Üniversitesi´nde, 1941 yılından ise Bakü Devlet Üniversitesi´nde bölüm başkanlığı yaptı. 1945´de bilimsel araştırmaların merkezi olarak Azerbaycan Bilimler Akademisi´nin kuruluyor. Henüz SSCB Bilimler Akademisi´nin Azerbaycan şubesi olarak faaliyette bulunduğu 1933 yılında Mammadağa Şiraliyev burada kendi başkanlığında bir ekip kurarak 1958 yılına kadar Azerbaycan´ın ve Azerbaycan sınırları dışında kalan Ermenistan´ı, Gürcüstan´, Rusya Federasyonu´nun Kafkasya coğrafyasını dolaşmış, birinci ağızlardan derlediği örnekleri Bakü´de kagğıt üzerine dokerik hem teroik çalışmalar yapmış hem de dilimiz lehçelerinin atlasını ortaya çıkarmıştır. Bu çalışmaların ürünü olan atlas ilk kez 1971 yılında tek kitap halinde ışık yüzü gördüğü gibi 1999-2000 yıllarında iki cilt halinde Ankara´da yayınlanmıştır. Bilimsel kariyerine “Bakü lehçesi” isimli inceleme kitabıyla başlayan Ord. Prof. Dr. Mammadağa Şiraliyev adeta bir seyyah gibi kendi ekibiyle Azerbaycan´ı ve milletimizin yaşadığı komşu ülkeleri karış karış dolaşarak temelini attığı Azerbaycan Dialektolojisi´ne pratik kaynak oluşturan lehçe örneklerini Bilimler Akademisi´nin Bakü´deki merkezinde topladıktan sonra yolunu daha uzak bölge olan Bulgaristan sınırları içinde Türklerin yaşadığı il, ilçe, kasaba ve köylere salmıştır. Burada bir parantez açarak şunu söylememiz gerekir: Ord. Prof. Dr. Mammadağa Şiraliyev ve ekibinin Bulgaristan Türklerinin yaşadıkları bölgelere lehçe örnekleri derlemek amacıyla gitmesi İkinci dünya savaşının hemen ertesinde SSCB´nin bölgede uygulamaya koyduğu ve Türkiye´ye göç etmeyi planlayan Bulgaristan Türklerine ilişkin büyük politikanın devamı niteliğindeydi. Şöyle ki Dünya savaşının hemen ertesinde Bulgaristan Türkleri en sınırdaki Türkiye Cumhuriyeti´ne göç etmek isteyince onların kendi yerlerine bağlı kalması amacıyla bölgedeki eğitim ve kültürel çalışmalarına hız verilmiştir. Bu çerçevede Bakü´den de öğretmenler davet edilerek Türkçe eğitim onlara emanet edilmiştir. Sofya´da ise bu işlerden sorumlu Bulgaristan eğitim bakan yardıcılığına Bakü´den gelen bir profesör atanmıştır. Bulgaristan´ın Türk bölgeleri aydınlarının hatıralarından okuduğumuz üzere onlar kendi milli kimliklerini Azerbaycan´da giden öğretmenlerin sayesinde tanıdıkları gibi bulundukları coğrafyayı terketmemelerinin ana nedenini de Azerbaycan´dan gelen öğretmenlerin onları aydınlatma çalışmaları olmuştur. Örneğin, on yedi sene Kırcaali´deki Türk tiyatrolarının müdürlüğünü yapmış şair Durhan Hatipoğlu´nun birkaç sene önce Azerbaycan basınına anlattıklarından öğreniyoruz ki, Bakü´nün gönderdiği öğretmenlerin sayesinde Bulgaristan Türkleri, Azerbaycan edebiyatının mühim şahsiyetlerini tanıma ve okuma fırsatı elde etmişler. Rahmetli Hatipoğlu, Azerbaycan tiyatrosunun çoktan klasikleşmiş yapıtları olan dünyaca ünlü bestecimiz Üzeyir Hacıbeyli´nin “Arşin mal alan” ve “O olmasın bu olsun” operetlerinin Kırcaali´deki Türk tiyatrosunun repertuvarından hiç düşmediğini de ifade etmişti. İşte Ord. Prof. Dr. Mammadağa Şiraliyev´in, Bulgaristan´ın Türk bölgelerinde yaptığı lehçe örneklerini derleme çalışmalarının sonucunda ortaya çıkan “Türk dialektolojisi” kitabının gerek Türkye ve gerekse Bulgaristan Türkleri için önemine bir de bu açıdan bakınız. Soğuk savaş döneminde bir NATO ülkesi olan Türkiye, Doğu Bloğu ülkesi olan Bulgaristan sınırları içindeki Türkleri asimilasyondan korumakta sıkıntılar çekerken Azerbaycan´dan giden öğretmenler heyeti oradaki asimilasyonu önlediği gibi bilim araştırma grubu oradaki alan çalışmalarının sonucu olarak değerli eserler vermiştir. Çalışma alanını Dialektoji üzerine yoğunlaştıran Ord. Dr. Prof. Mammadağa Şiraliyev´in, Oğuz coğrafyasının çeşitli bölgelerinden derlediği örnekler üzerinde yaptığı incelemelerin sonucunda 1962 yılında ilk kez ışık yüzü gören “Azerbaycan Dialektolojisinin temelleri” işimi eseri 1968´de yeniden yayınlanarak 1972 yılında Azerbaycan´ın Devlet ödülüne layık bulunmuştur. Doğumunun 100. yılı öncesinde Azerbaycan Cumhurbaşkanının aldığı kararla “Azerbaycan Dialektolojsinn temelleri” eseri 2008 yılında Latin alfabesinde yeniden yayınlanmıştır. Hayatını Azerbaycan Türkçesinin lehçelerinin araştırılmasına adayan Ord. Prof. Dr. Mammadağa Şiraliyev´in bu amaçla oluşturduğu kuram, ortaya koyduğu eserler ve hazırladığı “Lehçeler atlası” henüz 1950´lerin sonlarında UNESCO´nun dikkatini çekmiş ve kurumun 1959´da yayınladığı “Fundamental Turcica” isimli kitabında Ord. Prof. Dr. Şiraliyev´in çalışmalarına da kapsamlı yer verilmiştir. Bir bilim adamı olarak Mammadağa Şiraliyev´in, Oğuz grubuna dahil olan Azerbaycan Türkçesinin lehçe özelliklerini araştırırken o özellikleri edebi dilin leksik ve gramer özellkleriyle kıyaslamasının ana amacı Türklerin gerek Kafkasya´ya gerekse Anadolu´ya sonradan gelme bir ırk olmadığını, en eski zamanlardan bizlerin bu coğrafyanın yerli kavimleri olarak var olmamızı güçlü şekilde kanıtlamaya hizmet eden çalışmalar olmuştur. Sovyetlerin yasakçı ve baskıcı ortamında Ord. Prof. Dr. Mammadağa Şiraliyev´in bu çalışmalarının “Türk” kelimesine rağbetle bakmayan komünst yönetmleri ikna bakımından ciddi taktiksel önemi bulunmaktaydı. Zira bu çalışmalar sadece bir bilim dalı olarak Dialektolojiyi değil, “Çağdaş edebi dil” ve “Dil tarihi” alanlarını da gerek nesnel örnekler ve gerekse kuramsal düşünce bakımından önemli ölçüde destekliyordu.

Ord. . Prof. Dr. Mammadağa Şiraliyev bilim alanında en yüksek titrlere layık görülmesinin yanısıra başında durduğu bilim kurumlarının en isabetli projeleri hayata geçirmesiyle de tarihe geçen bir kişiliktir. Önce Azerbaycan Bilimler Akademisi´ne bağlı Dil Araştırmaları Enstitüsü müdürlüğü yapmış, ardından enstitü, edebiyat alanındaki çalışmalar birimiyle birleştirilince Dil-Edebiyat Araştırmaları Enstitüsü´nün başına geçerek bu önemli kurumları 1960´lı yıllarda başarıyla yönetmiştir. Dil ve edebiyat alanındaki çalışmaların kapsamı genişleyince kurumların bünyelerini güçlendirmek amacıyla enstitüler yeniden ayrılmış, Ord. Prof. Dr. Şiraliyev, Dil Araştırmaları Enstitüsü´nün başında kalarak genç bilim insanları yetiştirme misyonunu üstlenmiştir. Onun danışmanlığında sadece Azerbaycan´da değil SSCB´nin farklı noktalarında yaklaşık 200 doktora tezi savunulmuş, 1960-1990 yılları arasında Ord. Prof. Dr. Mammadağa Şiraliyev 20´den fazla profesörlük tezine danışmanlık yaparak başarıyla savunulmasına destek vermiştir. Kendisi Azerbaycan´ın Onursal bilim adamı titrine hem de başında durduğu bilim kurumlarını başarıyla yönetmesi ve kendi alanında üç kuşak bilim insanı yetiştirilmesine yaptığı katkılardan dolayı layık bulunmuştur.

Peki Ord. Prof. Dr. Mammadağa Şiraliyev´in Azerbaycan´da Dialektoloji alanında yaptığı çalışmaları Türkiye´de kim yaptı derseniz? Ne ilginçtir ki, yine Azerbaycan doğumlu olup 1919´da İstanbul Üniversitesine okumaya giden, bir daha geri dönemeyip Türkiye Türkolojisini kuran Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu. Anadolu coğrafyasını köy köy dolaşarak lehçeler üzerinde 10 ciltlik eser veren Prof. Dr. Caferoğlu´nun Dialektoloji alanındaki çalışmaları günümüzde Batı´nın yüksek okullarında okutulmaktadır. Anılardan öğreniyoruz ki, 1970 yılında bu iki büyük bilim adamı İstanbul´da biraraya gelmşler. Şiraliyev´in ısrarla Caferoğlu´yu Azerbaycan´a davet etmesine rağmen gelmek nasip olmamıştır. Aralarındaki son derece saygılı ilişki ise Prof. Dr. Caferoğlu´nun hayatını kaybettiği Ocak 1975 tarihine kadar sürmüş, tüm ideolojik telkinlere rağmen Ord. Prof. Dr. Mammadğa Şiraliyev, vatandaşı ve meslektaşı Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu´nun aleyhinde tek kelime etmemiştir.

İşte bundan dolayı biz de her ikisinin aziz hatıraları önünde saygıyla eğilmeyi kendimize borç bilmekteyiz.

 

 

RUMLAR TÜRKİYE’Yİ SUÇLAMAK İÇİN BAHANE YARATMAĞA ÇALIŞIYORLAR

Suriye jeopolitiğinin değişen doğası

UYAN TÜRK, UYAN MÜSLÜMAN!

İçinde ümidi ve ümitsizliği barındıran bir süreç: 5 Kasım

David Stepanyan: Ermenistan-Türkiye sınırı er ya da geç açılacak... Husumet sayfasının çoktan kapanması gerekirdi

Hiçbir sıkıntı bizi yarı yolda bırakamaz

Bakan Fidan'dan dikkat çeken açıklamalar: Esad ile görüşmeye hazırız

Elhan Mehdiyev: Azerbaycan, Rusya'nın pozisyonuna karşı çıkmayı düşünmüyor

Coni niye Kıbrıs’ta?

Kanlı 12 Eylül darbesinin üzerinden 44 yıl geçti