Doç. Dr. Aybeniz Rahimova

Tarih: 13.02.2022 21:18

“Lezzet ve tesir Kasım Beyin hayaletinde çoktur...”

Facebook Twitter Linked-in

 

 `Şuşa edebiyatımız` dizisinden ikinci yazı

 

“İşte Şuşa`nın işgalden kurtarılmasının ve Kafkasya`nın bu mühim kültür merkezine Türkiye`nin gösterdiği ilginin bizi memnun eden yanlarından biri de Şuşa mezarlıklarında yatan kalem sahiplerinin mezarlarının da özgürlüğe kavuşmasıdır...”

Tek bir devlet çatısı altında birleşemeyen Aerbaycan hanlıklarının durumu On sekizinci yüzyılın sonlarına doğru kötüleşmeye başladı.Çarlık Rusya`sının yayılmacı politikaları zaten zayıf ve çoğu yerde savunmasız durumdaki hanlıkları tehdit ederken o asrın sonlarında Karabağ hanlıı topraklarında yaşanan olaylar coğrafyanın geleceği bakımından önemli kırılmalar yaratmıştı.Günümüz İran coğrafyasını yöneten Kacar sülalesinin başında bulunan Ağa Muhammet Şah Kacar,Tahran`dan Tiflis`e kadar uzanan topraklarda imparatorluk ilan edip Tiflis dönüşünde konakladığı Şuşa`da Ağustos 1797`de katledilince Rusya`nın eli güçlendi.Ancak buna rağmen Kafkasya`yı kolay vermek istemeyen Kacar hanedanlığı,Rusya ile savaştan çekinmedi.1828 yılına kadar devam eden savaşlar 10 Şubat 1828`de Tebriz`in elli kilometreliğindeki Türkmençay köyünde imzalanan anlaşmayla son bulduğunda Azerbaycan da da ikiye parçalandı ve o parçalanmışlık bugün de devam etmektedir.Daha On sekizinci yüzyılın sonlarında “Tek çare Osmanlı`ya ilhaktır” diye bir strateji belirleyen Karabağ`ın yönetcisi İbrahim Han`ın bu isteği de gerçekleşmedi.Kırk dörtlük savaşın en son günlerinde-8 Kasım 2020`de Şuşa`yı ermeni işgalinden kurtarmamızın önemi bu tarihi gelişmeler bilinmeden iyi anlaşılamaz.Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan`ın 15 Haziran 2021`de Şuşa`da imzaladıkları anlaşmanın kıymetini de bu iki küsür asırlık gelişmeleri analiz etmeden değerlendirmek imkansızdır.

Karabağ...

Türk tarihinin sadece askeri-siyasi-ekonomik bakımdan değil kültürel bakımdan da en muhim noktalarından biri.Günümüz Azerbaycan coğrafyasının hanlıklara

parçalanarak yönetilmesi sırasında entelektüel bakımdan düzeyi en yüksek bölgelerden birinin Karabağ olduğunu söylemek mümkündür.Rusya yönetimine girdikten sonra ise sadece şiir alanında değil söz sanatının diğer alanlarında da Karabağ coğrafyası Kafkasya için örnek teşkil etmiştir.Bunun ötesinde Karabağ bölgesinde yaranmış örnekler hem edebiyatımızın tür ve anlam bakımından yeni bir döneme adım atmasının temelini teşkil etmiş ve hem de edebiyatın tabir caizse,iklimini değiştirmesi bakımından belirleyici rol oynamıştır.Bunun ilk örneklerini edebiyatımızı klasik `gül-bülbül,Platonik aşk` temalarından ayırarak yerine,yine tabir caizse,tabaayı koyan,onun günlük sıkıntılarını şiirin sayfalarına taşıyan ve hiciv türünde ilk eserleri veren Kasım Bey Zakir`in eserleri teşkil etmektedir.

Biyografisinden...

1784 Şuşa doğumlu Kasım Bey Zakir,Karabağ`ın soylu Cevanşir sülalesine mensup olup dedesi Kazım Ağa,Şuşa kentimizin temelini atmış İbrahim Han`ın öz kardeşidir.Yani aslında Cevanşir sülalesinin bir ferdi olarak Kasım Bey Zakir`in isminin Şuşa`yla özdeşleştirilmesinin bir sakıncası bulunmamaktadır.Dini eğitim alan Zakir`in genç yaşlarında kaleme aldığı şiirler klasik edebiyat türlerinde olup temaları da farklı değildi.Çarlık Rusya`sıyla Kacar sülalesi arasında yapılan savaşlarda Rusya`nın saflarında yer alan Zakir`in bu tutumu Çarlık idaresinin bölgeye iyice yerleşmesiyle değişmeye başlamış ve sadece Rus yöneticiler değil onların yerlerdeki temsilcileri de şairin mizah üslubunda kaleme aldığı şiirlerinde isimleri verilerek ağır eleştirilere maruz kalmıştır.Bizzat görmek suretiyle veya tabaalardan kendisine gelen şikayetler üzerine Rus yönetimini ve onun beldelerdeki temsilcilerini eleştirmekten asla çekinmeyen Kasım Bey Zakir, bununla edebiyatımızın eski iklimi terkederek tamamen yeni bir ortama girme sürecinin beşiği başında durma hakkını elde etmişti.Bu bağlamda edebiyatımıza hiciv üslubunu getirmiş şahsiyetin Kasım Bey Zakir olduğunu Türk okurunun da bilmesinde fayda vardır.İşte bundan dolayı da Zakir,Türk edebiyatında mizah ve hiciv üslubunun yaratıcısı Şair Eşref`in de selefi sayılmalıdır.Klasik tarz ve temalardaki şiirlerinde yeteri kadar başarılı olan Kasım Bey Zakir`in edebiyat tarihimizde bu kadar saygın yere sahip olmasının başlıca nedeni de bu `tranformasyon süreci`nin hem yaratıcısı ve hem de yılmaz savunucusu olmasıdır.Edebiyatımızın `Sert gerçeklik` diye nitelendirilen bu yeni döneminde eserlerinin daha etkili olması bakımından Kasım Bey Zakir,yönetimleri ve yöneticileri eleştirirken Rusça kelimeleri ustalıkla kullanarak şiirlerinin gücüne hem de üslupla güç katıyor ve bunda fevkalade başarılı oluyordu:

Var mı ola Ya Rab bunlar gibi pis

Bir den`i (alçak),bi edep,derunu habis

“Ne kadar varındır?”-`iznakom` (tanıdık),`sadis`(otur)

Olmayınca diyor `Poşyol” (defol)...

Veya yerel yöneticileri isimlerini vererekeleştiren başka bir şiirinde şair şöyle diyordu:

Ne günde yaratmış Hüdavend bizi

Bir yana götüre bilmedik izi

Kahi Avanes`i kahi Serkiz`i

Kahi de Semyon`u gören canımız.

Kuşkusuz bu somut konuların böyle bir üslupta işlenmesi yönetimin Zakir`e karşı sert ve tavizsiz pozisyon almasına neden oluyordu.Hayatının ikinci yarısını kendisine armağan edilen Karabağ`ın yirmi haneli Hındırıstan köyünde geçirmeyi amaçlayan Zakir sürdüğü mütevazi hayatıyla tanınırken 1849`da farklı gerekçeler ileri sürülerek tutuklanmış,bir süre Şuşa kalesindeki hapishanede kaldıktan sonra Bakü`ye sürülmüştü.Dönemin Tiflis`teki ve Bakü`deki aydınlarının Rus yönetimine yazdıkları dilekçelerden sonra sürgün hayatı sona eren Kasım Bey Zakir yeniden Şuşa`ya dönmeye muvaffak olmasına rağmen maddi sıkıntılarla boğuşmak zorunda kalmıştır.1857 yılında yetmiş dört yaşında hayatını kaybeden Azerbaycan reelist şiirinin yaratıcısı Kasım bey Zakir, Şuşa`nın Mirza Hasan mezarlığında toprağa verilmiştir.İşte Şuşa`nın işgalden kurtarılmasının ve Kafkasya`nın bu mühim kültür merkezine Türkiye`nin gösterdiği yakın ilginin bizleri memnun eden yanlarından biri de Şuşa mezarlıklarında yatan kalem sahiplerinin mezarlarının da özgürlüğe kavuşmasıdır.

Kasım Bey Zakir`in Bakü sürgününden kurtulmasında önemli rolü oynamış şahsiyetlerin başında Mirza Fethali Ahundzade gelmiştir.Çarlık Rusyası Kafkasya`yı Tiflis`ten yönetirken o yönetimde Farsça-Türkçe çevirmeni statüsünde görev yapan Ahundzade 1848-1854 yılları arasında kaleme aldığı altı komediyle `Şark`ın Molier`i` ünvanını kazanmıştı.Ahundzade`nin komedilerinin temeli ve iklimi emin olunuz ki,Kasım Bey Zakir`in mizahi üsluptaki şiirlerinin ve hicivlerinin içindeydi.Yani,Kasım Bey Zakir şiirimizi duygusal `gül-bülbül` ortamından kopararak `Sert gerçekçi` temele oturturken Mirza Fethali Ahundzade daha geniş alanlara dram türüyle kapı açarak devrimi gerçekleştirmiştir.Ve daha sonralar bu süreçleri değerlendirirken Mirza Fethali Ahundzade şu isabetli tespiti yapmıştı :”Bu iki şahsın(Karabağ Hanlığının dış ilişkiler sorumlusu,ünlü şair Molla Penah Vagıf`ı kastediyor-A.R.) da birbirinden farkı budur ki,eğerçi Molla Penah daha önce dünyaya gelip bu alanda Kasım Beye nispeten rahnümadır...ve lakin lezzet ve tesir Kasım Beyin hayalatinde çoktur...”

`Lezzet ve tesir` derken Mirza Fethali Ahundzade kuşkusuz,Kasım Bey Zakir`in edebiyatın sayfalarına `toplumu` taşımasını kastediyordu.Zakir`den sonra o görevi kendi omuzlarına alan Ahundzade edebiyat,fikir ve düşünce alanında bir daha geri dönüşü olmayan radikal devrimlerin altına imzasını attı.

Onun sonucu ise 28 May 1918`de ilan edilmiş Azerbaycan Cumhuriyeti oldu.

Şark`ın ilk Cumhuriyeti.

İşte Kasım Bey Zakir`in edebiyata getirdiği o `lezzet ve tesir`in sonucu...

Halk yani...

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —