Yaşar Kalafat(1)
Madalyonların, her zaman birkaç yüzleri olmuştur. Görülemeyen yüzleri, gösterilmeyen yüzleri ve onların gerçek yüzleri vardır.
Türkiye´de giderek tırmanan adı konulmayan veya adını koymada zorluk çekilen gelişmeler olmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti´nin milletvekili çoğunluğu olan üçüncü siyasi partisi bölücü teröristlikle yargılanmaktadır. Söz konusu siyasi parti Ortadoğu´nun anadili Kürtçe olan halkının adına verilen mücadele ile organik bağını söylemleri ile dile getirebilmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti ile terör yöntemini kullanarak savaş veren bu yapılanmanın arkasında farklı formalarla ABD, RF ve AB´nin bazı ülkeleri alenen vardırlar.
Bu mücadele yargıya yansıyan içeriği ile de açıklık kazanılan kadarı ile de, resmi literatüre terörizm diye geçen silahlı mücadele de vermektedir. Açıklamamızın bu kısmı, yapacağımız açıklama için gerekli olduğu için yapıldı. Amacımız, faaliyetleri dünya görüşü ve mücadele yöntemi ile yargıya yansımış yapılanmayı tanıtmak değil, Etnik milliyetçilik konusunun bu yönü halk kültürü stratejileri ile ilgili çalışmalar yapan bir kimse olarak bizim öncelikle olmayan alanımıza dahi girmemektedir.
Biz bu yazımızda gelişmelerin Anadolu halkının kültürel kimliğine nasıl yansıyacağına dair endişelerimizi dile getireceğiz.
Türkiye´de etnik milliyetçiliğe karşı mücadele doğal olarak Türk sineması ve televizyonuna farklı şekillerde yansımaya da başlanmış giderek, beklenilen noktaya gelinememiş olmasına rağmen mesafe de alınmaya başlanmıştır. Bizim yazımızın konusunu belirleyen husus, psikolojik hareket yöntemleri itibariyle tam da bu noktadadır.
Türkiye yöneltilen etnik terör farklı ülkelerde siyasi çıkarları nedeniyle yöntem farklılıkları gösterebilirken, tehdidin Türkiye´ye yöneltilmiş olması noktasında ortaklık arz edebiliyor bu gerçek hasmı aynı safta toplarken psikolojik savaş Türkiye için hassasiyetini artırıyordu. ABD Yönetimindeki etnik milliyetçilik uzun süre Marksist Leninist görünümde illegal olarak sahne alırken Sovyetler Birliği´nin dagılması ile yönünü değiştirip ABD bölgenin etnik milliyetçiliğine terörü alenen destekleyerek tavrını açıklamıştır.
Yazımızın asıl konusu yanında bu hususu da açıklamalarımız için destekleyici içeriklidir. Konuya girmeye başlamak üzereyiz.
Etnik milliyetçilik doğu ve güneydoğu Anadolu´da toplumun farklı kesimlerinde kültürel, dini ve diğer tabanları esas almış ve fakat uzun süre bölge halkının dini feodalite adına isyanlarla istismar edildiğini savunmuştur. Etnik milliyetçiliye yön değiştirtilince bölgedeki dini karakterli toplu olaylar etnik milliyetçiliğin kurtuluş savaşı dönemleri olduğu görüşü savunulur olmuştur.
İçerisinde bulunulan son dönem, Türk güvenlik kuvvetlerinin Türkiye içerisinde ve ilgili bölgede teröristlere karşı çok başarılı oldukları dönemdir. Bu başarıya bölge annelerinin kutsal mücadelesine millet olarak sahip çıkılması da taç takmıştır. Bu dönemde güvenlik kuvvetlerinin terör karşısındaki başarıları haklı olarak alkışlanırken Psikolojik hareket stratejisine yeni boyutlar eklemek durumundadır.
TRT Kürdî ile Devlet, halkından hiçbir kesimin kültürüne karşı olmadığını, tüm ülke kültürünü milli kültürün asli unsurları olduğu görüşünü benimsediği göstermiştir. Anadille eğitimin seçime tabi olduğunu, lisansüstü eğitimin birlikte yaşanılan tüm halklara açık olduğunu uygulamaya sokarak göstermiştir. Bazı ilave reformlar yapılarak benzeri örneklemeleri artırmak zor değildir.
Bu noktada, ağır kış şartları karşısında ısınabilme imkânı sağlanmamış veya asgari beslenme ve temizlik imkanları temin edilmemiş halkınızın her köyüne bir sağlık ocağı kurmanız çok geçmeden o ocaklara değil insandan tedavi için hastanın gelmesi, harabesinin çatısına baykuş dahi konmaz.
Terörist tarafından dağa çıkarılan orta okul lise öğrencisi çocuklarımıza birileri bireyler söylüyorlar, onlara ulaşıyorlar ve söylenilen sözün yanı sıra söylenme yöntemi geliştiriyorlar netice de yavrularımız dağlarda heder aileleri yuvalarında perişan oluyorlar. Bu dönem inansız hava aracı kadar önemli olan bu yurdun insanı yöreyi ile donatılmış aydınlatıcı beyinler aydınlatıcıların ulaştırılması dönemidir.
Benim, bana, beni anlatacağım benim destanımı, bizim destanımızı birlikte yazan anlatan yazıcılara anlatıcılara ihtiyacım var. Fransa´nın Rusya´nın Amerika´nın söylediklerini söyleyebilecek benim söz bilenlerim yok mu neden yok? İnsansız hava Aracımız da yoktu, Var ve onların da devrede olduklarını yapıtlarından emareleri izleyerek ümitleniyoruz. “Doğacak sana vadettiğim günler yakın belki yarın belki yarından da yakın”
Bizim kültürümüzde kültür düşmanlığı yoktur. Yaradan, “Ol deyince olduran” bütün yarattıklarını aynı formatta şüphesiz yaratabilirdi. İnsanoğlundan yaratılmışların farklılıkları tanışıklıkların artarak tanışmanın bereketinden nasiplenebilmektir. Farklılıklar da aynılıklar kadar saygındır ve yaratanın eseridir. Bununla beraber birlikte kuvvet vardır, bereket vardır, zenginlik vardır. Birliğin bu gücünün farkında olanlar sizin birliğinize nifak sokuyorlarsa size verilen aklı kullanmıyorsunuz anlamı çıkar. Mesela yok saymak inkâr etmek değil, ayrılıklara rağmen aynılıkta buluşabilmektedir. Aynı annenin iki evladı ne kadar aynıdırlar, farklılıkları onların kardeş oldukları, kardeşçe yaşamaları gerektiği gerçeğini yok saydırmaz.
Bir ailenin iki ayrı ferdinden birisi birlik adına mesaisinde savcı olarak, hâkim olarak toplumu adına milleti adına destanlar yazarken, diğeri teröre alet olmak zorunda bırakılmış ise, destanına da sahip çıkabilmek durumdayız ve teröristin terörist olmasındaki yazgısında da az-çok direkt veya dolaylı hatamızı arayabilmeliyiz.
Eline Amerikan silahı sıkıştırılmış teröristin mermisi ile şehit olmuş annenin evladı için yaktığı Zazaca ağıt karısında ihtiram duruşuna geçmeyen bu ülkenin insanı, Ziya Gökalp´in dediği gibi ana dili ne olursa olsun soyca Türk değil soysuzdur.
1. Dr.