Doç. Dr. Aybeniz Rahimova


`Öğretmenlik,hocalık,gazetecilik,yöneticilik ve hepsinin sonucu bilim`

“İşin trajik yanı aynı edebiyat kuşağının içinde bulunmuş en yakın arkadaşlardan kimilerinin sovyet rejiminin 1937 yılı kanlı infazlarından kurtulamaması olmuştur.”


 

 

UNUTMAYALIM

 
 
  
 
 
Türk dünyasının bilim adamları dizisinden - altmış altıncı yazı

 

*BAKÜ MEKTUBU*

 

Doç. Dr. Aybeniz Rahimova

 

 

1920`lerin sonları-30`ların başlarında bilim dünyasına ayak basmış genç akademisyenlerin ortak özellikleri Çarlık Rusya`sının son on beş yılında dünyaya göz açmaları,çocukluklarını çok büyük kayıplar ve mahrumiyetler içinde geçirmeleri,tüm sıkıntılara göğüs gererek yüksek eğitim görmeleri,sosyalist devriminin tasfiyeye maruz koyduğu eski kuşak bilim adamlarının boşluğunu doldurmak için ortaya koydukları çalışma azmiydi.Bu dizide yayınlanmış daha önceki bir kısım yazımızda bilim adamlarımızın önemli kısmının aslında aynı yolu geçtiği delillerle ortaya konmuştur.19.yüzyılın sonları 20.yüzyılın başlarında Çarlık Rusya`sının bir bölgesi konumundaki Bakü vilayetinde gelişen petrol sanayisi zamanın talebine uygun olarak basının ve kültürün de gelişmesine büyük destek sağlayınca Türk-Azerbaycan dilli kültürün iki başkenti ortaya çıktı: Bakü ve Tiflis.Zaman içindeki gelişmeler Bakü`yü her bakımdan faal bir pozisyona taşıdıkça Tahran`dan Dağıstan`a,Orta Asya`dan Erivan`a kadar soydaşlarımızın soluklandığı,iş bulduğu,yazı yazdığı,kültürel faaliyetlere katıldığı,eğitim gördüğü kent de Bakü oldu.Tüm bu süreçleri Türk dünyasının 20.yüzyılda yetiştirdiği en büyük kalem sahiplerinden biri olan Tebriz`li Muhammed Hüseyin Şehriyar`ın `Ora bizim altın Kabe- Bakü`dür` dizesiyle başlayan bir kıtası isabetli şekilde betimlemektedir.

Evet,Erivan`ın ismini de zikretmiştik.20.yüzyılın başlarında zengin bir Türk kültürünü kendi ağuşunda barındıran bu eski Türk kenti de mesafe bakımından sadece en yakındaki Tiflis ile değil en uzaktaki İstanbul ve ondan daha yakındaki Bakü ile de kültür alışverişi temaslarını sıkışaltırmıştı.Bu irtibat doğal olarak Gence üzerinden sağlanıyordu.İşte o irtibatın ortaya çıkardığı bilim insanlarından biri Cafer Handan edebiyat bilimciliğimizin üçüncü kuşağının mümtaz şahsiyetlerinden biri olarak tarihteki yerini almıştır.

 

/resimler/2021-7/18/1650544743991.jpg

 

Cafer Handan Hacıyev 8 Mayıs 1910`da Erivan`da öğretmen ailesinde doğdu.İlkokula doğduğu kentte başlamasına rağmen 1918`de ailesiyle Gence`ye göç etmek zorunda kaldı.Çünkü 31 Mart-4 Nisan 1918 tarihleri arasında Bakü`nün yönetimini elinde bulunduran ermeni-bolşevik konseyi burada ve Azerbaycan`ın diğer bölgelerinde Türklere soykırım yapmakla kalmadığı gibi aynı politika Erivan ve civarını Türklerden temizlemekle sürdürüldü.Gence`de velilerini kaybedince kız ve erkek kardeşiyle çocuk esirgeme kurumuna sığınmak zorunda kaldı ve yedi sene orada yaşadı.llk ve ortaokul eğitimini tamamladıktan sonra iki yıllık Gence Öğretmen Okulu`na kaydını yaptırdı.Okulu bitirince 1925`de Bakü`nün yolunu tutan Cafer Handan burada Azerbaycan Devlet Eğitim Üniversitesi`nin Azerbaycan dili ve edebiyatı bölümünü kazandı.Sosyalist sistemin önem verdiği eğitim alanındaki talep ve ihtiyaçtan faydalanan diğer eğitimli gençler gibi Cafer Handan da işçi kurs ve fakültelerinde dersler verdi.Yeni sistemin basın alanındaki talepleri uyarınca Cafer Handan çeşitli dergi ve gazetelere yazılar yazmanın yanısıra yönetici pozisyonlarında bulundu.Henüz çok genç yaşlarında dergi ve gazetelerde şiir ve makaleleri yayınlanan Cafer Handan 1932 yılından mezun olduğu Azerbaycan Devlet Eğitim Üniversitesi`nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı.Bu dönem Cafer Handan`ın hayata ve edebiyata bakışının şekillendiği bir peryot olmasının yanısıra gür tartışmaların merkezindeki figürlerden birinin de Cafer Handan olduğunu gazete ve dergi sayfalarından görmekteyiz.Eğitim Üniversitesi`nde Doç.Dr.payesi alan Cafer Handan`ın o dönemde kaleme aldığı en ciddi bilimsel çalışma,kuşkusuz,Şark Rönesansı`nın ve ayndınlanmasının yılmaz savunucusu Mirza Ali Ekper Sabir`in hayatına ve şiirlerini mercek altına alan `Sabir` kitabıdır.Cafer Handan`ın bu çalışması o zamana kadar Mirza Ali Ekper Sabir`in eserleri ve mücadelesi üzerine kaleme alınmış en kapsamlı bir inceleme olma niteliği taşımaktaydı.Ağırlıklı olarak mizahi şiirlerin altına imzasını atan Ali Ekper Sabir`in gündeme taşıdğı konular sadece Azerbaycan coğrafyasıyla sınırlı kalmayıp Osmanlı`dan İran`a,oradan Hindistan`a ve Orta Asya`ya kadar uzanan coğrafyada Müslüman Şarkı`nın tamamını kapsamakta ve bundan dolayı evrensel nitelik taşımaktaydı.Kitap 1940 yılında yayınlamıştır ve sonraki dönemlerde kitabı okuduğumuzda Mirza Ali Ekper Sabir`in,Osmanlı ve İran Meşrutiyet hareketlerine ilişkin şiirlerinin Cafer Handan tarafından nasıl bir maharetle analiz edildiğini görmüştük.İşte bundan dolayıdır ki,Sabir konusundaki çalışmalarını hayatının sonuna kadar sürdüren Cafer Handan`ın ölümünden bir sene sonra yayınlanmış `Sabirin şiirlerinde sanatsal özellikler` (1962,438 s.) bu alanın önemli yapıtlarından biri olarak bilim tarihinde yerini almayı başarmıştır.Prof.Dr.Cafer Handan`ın bu kitabı edebiyat bilimciliği alanının yol gösterici örnek eserlerinden biri olma hüviyetini taşıyor ve eline kalem alan her bir bilim insanını kapsamlı düşünmeye ve gelecek kuşakların da tereddütsüz yararlana bileceği eserler vermeye davet ediyor.

Güçlü kalemi ve siyasi propagandaa alanındaki yeteneği dikkate alınan Cafer Handan 22 Haziran 1941`de patlak veren sovyet-alman savaşının arka cephesinde görevlendirilmek üzere subay rütbesiyle askere alınmıştır.Savaş yıllarında çeşitli askeri gazetelerde ve farklı askeri birliklerin siyasi birimlerinde görev yapan Cafer Handan,savaşın bitmesiyle (Mayıs 1945) üniversitedeki görevine dönmüştür.Eğitim Üniversite`sinde

Doç.Dr.kadrosunda dersler veren Cafer Handan aynı zamanda önemli bir basın kurumunun kültür şubesini de yönetmiştir.1947 yılında Azerbaycan Devlet Üniversitesi`nin Filoloji fakültesine dekan olarak atanan Cafer Handan ertesi sene edebiyatın özgürlük mücadelelerindeki rolüne ilişkin profesörlük tezini savunarak Prof.Dr.ünvanı kazanmıştır.`1906-1946 yıllarında Güney Azerbaycan halkının milli istiklal mücadelesi ve onun edebiyata yansıması` konulu tez 1946`da uluslararası güçlerin gizli anlaşması ve Tahran rejiminin kanlı müdahalesi sonucunda bağımsızlığını kaybeden ve günümüzde de o bağımsızlığa yeniden kavuşamamanın sıkıntısı yaşayan otuz beş milyonluk Güney Azerbaycan Türkünün, geçitiğimiz yüzyılın başlarından ortalarına kadar vermiş olduğu mücadelelerin edebiyat sayfalarında ne şekilde yaşadığını ışıklandırması bakımından günümüzde de aktüelitesini muhafaza etmektedir.Zira,kim ne derse desin,her bir milli istiklal mücadelesinde edebiyatın rolü en ön sırada olup bunu Mirza Ali Ekper Sabir`in kendi şiirleriyle 1906-1911 yılları arasında Güney Azerbaycan Türklerinin devrimci hareketlerine verdiği destek gözler önüne sermektedir.İşte bu hususu çok iyi gözleyen şair Abbas Sıhhat`in,yakın arkadaşı Ali Ekper Sabir`in 12 Temmuz 1911 yılında vefatı üzerine kaleme aldığı veda yazısında “Sabir İran Meşrutiyet hareketine bir ordudan ziyade hizmette bulunmuştur” sözlerini asla tesadüfen sarfetmediğini herkes görmektedir...

 

 

/resimler/2021-7/18/1651331150995.jpg

 

Filoloji fakültesinin dekanlığı görevinde sergilemiş olduğu yöneticilik kabiliyetlerinden dolayı Prof.Dr.Cafer Handan 1950 yılında henüz kırk yaşındayken Azerbaycan Devlet Üniversitesi rektörlüğüne seçilmiş ve bu görevi 1954 yılına kadar sürdürmüştür.İdari görev olarak sadece Üniversitedeki Azerbaycan edebiyatı tarihi bölümüne başkanlık yapan Cafer Handan hayatının yerde kalan yıllarını bilime adamıştır.Bilim ve edebiyat dünyasında 1930`lar kuşağının yetenekli bir temsilcisi olarak farklı içerikteki tartışmaların dışında kalmamış,kalamamıştır.İşin trajik tarafı aynı edebiyat kuşağının içinde bulunmuş en yakın arkadaşlardan kimilerinin sovyet rejiminin 1937 yılı infazlarından kurtulamaması,sorgusuz-sualsiz kurşuna dizilmeleri olmuştur.Cafer Handan 1937 yılını kurşuna dizilmeden atlatırken Mikail Müşfik gibi dönemin en yetenekli bir kalem sahibinin infaz edilmesi onun vicdanını hep sızlatmıştır.Bu sızıyı yaklaşık yirmi sene kalbinde taşıyan Prof.Dr.Cafer Handan,suçsuz yere infaz edilenler 1956`dan başlayarak mahkeme kararıyla beraat ettirilince Mikail Müşfik`le ilgili kaleme aldığı kitabını aynı yıl yayınlatmıştır.Kitabı okudukça 1937 trajedilerine dönemin güncel basınının sayfalarından aşina olan her bir edebiyat bilimcisi Mikail Müşfik`le ilgili kitabı Prof.Dr.Cafer Handan`ın adeta yıllar önce kaleme alarak sakladığını ve yayınlanması içinin geleceği günü beklediğini satır aralarından hissediyor.Mikail Müşfik`in hem şiirleri hem de yaşam trajedisine ilişkin sonralar bir hayli kitap ve makale kaleme alınmıştır fakat Prof.Dr.Cafer Handan`ın kitabı Müşfk`le ilgili kaleme aldığı eser ilk kitap olma özelliğini muhafaza etmektedir.O yıllarda Prof.Dr.Cafer Handan`ın kaleme aldığı başka bir kitap edebiyatımızın düz yazı alanında artık klasikleşmiş birkaç eserinin altına imzasını atmış yazar,akademisyen,üniversite öğretim görevlisi Prof.Dr.Mir Celal`ın hayatı ve çalışmaları üzerinedir.1940`ların sonlarından itibaren edebiyat kuramları üzerinde de kafa yoran Prof.Dr.Cafer Handan bu alandaki çalışmalarını geliştirmek suretiyle 1958 yılında Edebiyat kuramı isimli 258 sayfalık kitabını yayınlamıştır.1940`larından sonlarından başlamak kaydıyla edebiyat kuramcılığı alanındaki tartışmalar,yayınlanan kitaplar sadece bilimin değil üniversite eğitiminin gelişmesine de önemli katkılar sağlamıştır.Ki bunun içinde Prof.Dr.Cafer Handan`ın da asla küçümsenemeyecek bir rolü bulunmaktadır.İşte bundan dolayıdır ki,onun kitapları hayatını kaybetmesinden sonra yıllar yılı yeniden yayınlanmış veya arşivinden derlenen yazıları kitap haline getirilerek bilim ve eğitim dünyasına sunulmuştur.

10 Ağustos 1961`de elli bir yaşında hayatını kaybeden Prof.Dr.Cafer Handan edebiyat bilimciliğimizin önemli kişiliklerinden biri olarak kalmaya devam edecektir.Bizim borcumuz hem kitaplarını okumak hem de ruhuna fatiha okumaktır.

 

 

"Vefa"nın sadece bir semt ismi olmadığını kanıtlamak için... Silah almak mı?

Suriye denkleminde son durum

"Suriye, Türk himayesine giriyor"; "İsrail ve Türkiye çıkarları Suriye'de çatışıyor"

"Erdoğan'ın ısrarcılığı, Colani'nin başarılı olup olmayacağı netleşmeden Suriye haritasında değişikliğe neden olabilir"

Esad sonrası Suriye: Rusya'nın Ortadoğu'da kriz stratejisi ve Türkiye'nin yanıtı

Yeni Suriye denklemi nasıl olacak?

RUMLAR TÜRKİYE’Yİ SUÇLAMAK İÇİN BAHANE YARATMAĞA ÇALIŞIYORLAR

Suriye jeopolitiğinin değişen doğası

UYAN TÜRK, UYAN MÜSLÜMAN!

İçinde ümidi ve ümitsizliği barındıran bir süreç: 5 Kasım