Doç. Dr. Aybeniz Rahimova

Tarih: 21.02.2022 10:28

Özlemi simgelerle dindirmek

Facebook Twitter Linked-in

 

 

Şuşa`lı kalem sahipleri dizisinden üçüncü yazı

 

“Ağabeyim Ağa`yı Şuşa`nın (ve aynı zamanda Karabağ`ın tamamının sembolü adlandırmamızın başlıca nedeni onun güçlü kalem ve dirayetli bir şahsiyet sahibi olmasıdır”

Temelini Penah Ali Han`ın attığı Şuşa`nın kyazgısında birbirine tamamen zıt iki durumun mevcutluğunu neye bağlamalı acaba?On sekizinci yüzyılın sonlarında o kentte cereyan etmiş olaylar zaten Azerbaycan`ın tarihinde korkunç kırılmalara neden olmuşken Karabağ Hanlığını yönetmiş elit kesimin kaderine ne demeli? Sorun Karabağ Hanlığı`yla bitseydi dert yarıydı,Tahran`dan Tiflis`e kadarki geniş bir alanda hakimiyet kurmaya muvaffak olmuş Ağa Muhammed Şah Kacar`ın,Ağustos 1797`de Şuşa`da geceyken yatağında katledilişini nasıl nitelendireceğiz? Karabağ Hanlığının Dış ilişkiler sorumlusu,dilimizin arap-fars kökenli kelimelerden arındırılması sürecinin yolunu açmış şairimiz Molla Penah Vagıf`ın oğluyla birlikte idam edilmesi, üzerinden tam iki yüz yirmi beş sene sonra geçtikten sonra içimizi yakıyorsa,bunun suçunu nerede arayalım? Karabağ Hanlığı`nın,bu Hanlığı kuran Cevanşir sülalesinin fertlerinin yaşamını okudukça dehşet hisleri geçirmemek elde olmuyor.İşte o sülalenin kadın fertlerinden olup yaşamı bin bir dert içinde geçmiş Ağabeyim Ağa.Sadece şaire değil bize göre dünyaya adeta Karabağ`ın,Şuşa`nın ebedi bir sembolü olarak gelmiş bir şaire,bir aydın kadın...

Biyografisinden elimizde bulunan çok az bilgileri aktarmazdan önce Karabağ Hanlığı`nın on sekizinci yüzyılın son on yılındaki siyasi-askeri-kültürel durumunun edebi bakımdan ışıklandırıldığı `Kan içinde` tomanını okumalarını okurlarımıza öneriyorum.Ünlü yazarımız,Azerbaycan Cumhuriyeti`nin,Osmanlı İmparatorluğu`ndaki ilk ve son Büyükelçisi (Nisan 1919-Haziran 1920) Yusuf Vezir Çemenzeminli`nin 1937 yılında kaleme aldıı bu romanda bir yanıyla sarayın dış ilişkiler sorumlusu görevini yerine getirirken öbür yanıyla yetenekli gençlerin üzerinde büyük etkisi bulunan,onları yönlendiren Vagıf`ı da göreceksiniz,Ağabeyim Ağa`yı da...

/resimler/2022-2/21/1031360052123.jpg

Kaynaklarda doğum yılı olarak iki tarihin-1780 ve 1782-geçmesine rağmen 1780 yılının daha inandırcı olduğunu görmekteyiz.Karabağ Hanlığı`nın kurucusu Cevanşir sülalesinin (bu diziden olan bir önceki makalemizde reelist şiirimizin temelini atmış Kasım Bey Zakir`in de aynı sülaleden olduğunu yazmıştık.Yaş bakımıdan Ağabeyim Ağa`nın,Zakir`den dört yaş daha büyük olduğunu görmekteyiz.Bir sonraki yazıda kaleme alacağımız Hurşid Banu Natavan da aynı sülaleden olup Karabağ Hanlığı`nın kurucusu Penah Ali Han`ın oğlu İbrahim Han`ın kızı,Ağabeyim Ağa ise Hurşid Banu`nun halası oluyor) bir ferdi olarak o zamanki ismiyle Penahabad,bugünkü ismiyle Şuşa`da doğdu. Maddi açıdan rahatlık içinde büyürken çocuk yaşlarından edebiyata büyük ilgi duydu.Molla (çok okumuş ve bilgili anlamındadır) Penah Vagıf ile konuşmalarının üzerinde bıraktığı etkiyle şiirler yazmıştır.Mütevazi yaşamıyla herkese örnek olan Ağabeyim Ağa`nın yaşamında zigzaglar Ağa Muhammed Şah Kacar`ın katledilmesi ve Molla Penah Vagıf ve oğlu Ali Bey`in idamlarından sonra ortaya çıkmıştır (on sekizinci yüzyılın son yıllarında Karabağ`da cereyan etmiş olayların değil fertlerin,tarihin bile seyrini nasıl değiştirdiğine dikkatleri çektik ya.) Ağa Muhammet Şah`ın Şuşa`da katledilmesinin intikamının alınması amacıyla onun tahtına geçen kardeşi Fethali Şah üzerindeki baskılar yoğunlaşırken savaşa girmek istemeyen İbrahim Han,aracılar vasıtasıyla Tahran yönetiminin isteklerini sorunca Fethali Şah`ın isteklerinin arasında Ağabeyim Ağa ile evlenmek de olmuştu.Bu teklifi olumlu karşılamak zorunda kalan İbrahim Han`ın onayıyla Ağabeyim Ağa 1801 yılında kervan eşliğinde Tahran`a gelin gitmiştir.Rivayetlere göre düğün gecesi Fethali Şah yeni hanımına el sürmeyip odayı terketmiş ve bir daha hiçbir vakit Ağabeyim Ağa`ya yaklaşmamıştır.Şairenin elimizde bir tek

Yarım gece geldi,gece kaldı,gece gitti

Hiç bilmedim ömrüm nece(nasıl) geldi nece gitti-

beytinin kaldığı şiirinin de o gecenin olumsuz etkisi altında yazıldığı ifade edilmektedir.

Fethali Şah`ın isteği üzerine Ağabeyim Ağa`nın bir süre Kum kentinde kaldığı da iddia edilmekte olup onun hayatının bizi üzen yanı hem Karabağ`dan uzaklarda kalarak çektiği yalnızlık ve hem de mutsuz bir aile hayatıdır.Ali Ekper Müşiri Selimi, Ağabeyim (Selimi`nin yazısında Ağabacı olarak geçmektedir-A.R.) Ağa`yla ilgili 1917 yılında yayımlattığı bir yazıda bu asil Karabağ kızının ve yetenekli şairenin karakteristik özelliklerini şu şekilde ifade etmiştir:”Ağabacı ömrünün sonuna kadar kimseye ilgi göstermedi.Şah`ın ona çok saygıyla yaklaştığı söyleniyordu.Bayram günlerinde Şah`ın,Kacar sülalesine mensup kırk karısı herkesten önce gelir,Ağabacı da onların yanında bulunurdu.Kacar sülalesine mensup olmamasına rağmen kendisi veliahtın annesi Asya hanımla yanyana duruyordu.Şah bu şekilde ona herkesten daha büyük saygı duyduğunu gösteriyordu.Genç olmasına rağmen Ağabacı`ya duyulan saygı o kadar büyüktü ki,idam cezasına çarptırılanlar bile onun sözü ve Şah`ın affıyla kurtulabilirdi.Bu hayırsever,asil,siyaseti iyi bilen Azeri bayan Fethali Şah`tan altı sene önce hayatını kaybetti.Fethali Şah bir ay onun yasını tuttu”.1832 yılında Tahran`da hayata gözlerini yuman Ağabeyim Ağa, orada toprağa verilmiştir.Aynı yıl ise Penah Han sülalesinin başka bir ferdi ve Karabağ`ın kültür hayatının başka bir sembolü Hurşid Banu Natavan dünyaya gelmiştir.

/resimler/2022-2/21/1036553462119.jpg

Ağabeyim Ağa`yı Şuşa`nın (ve kuşkusuz Karabağ`ın tamamının) sembolü adlandırmamızın başlıca nedeni,kuşkusuz onun güçlü kalem ve dirayetli bir kişilik sahibi olmasıdır.Biyografisinden sunduğumuz kısa fragmanlardan da Tahran`ın şah sarayındayken asaletini nasıl koruduğunu görmekteyiz.Ağabeyim Ağa`yı sembol olarak nitelendirmemizin başka bir nedeni Karabağ`ı ermeni bölücülerden,teröristlerden,soykırımcılardan kurtarmak için 1988`den beri verdiğimiz mücadelenin simgesinin `Harı bülbül` olması ve sadece Şuşa ormanlarında mevcut olan bu gülün Ağabeyim Ağa`nın Tahran`da kaleme aldığı bir şiirde çarpıcı şekilde tasvir edilmesidir.Rivayete göre,Fethali Şah`ın emriyle yapılmış bir kasra yerleşen Ağabeyim Ağa`nın isteği üzerine kasrın önünde `Vatan bağı` da salınmıştır.Karabağ hasretini o bahçede gidermeye çalışan Ağabeyim Ağa,ana vatandaki Harı bülbül isimli gülü orada bulamayınca şu şiiri kaleme almıştır:

`Vatan bağı` al elvandır

Yok üstünde Harı bülbül

Ömür sürmeli devrandır

Göğsün altı sarı bülbül`

İşte ermeni bölücülerin Kasım 1988`de sadece Karabağ ve Şuşa ormanlarında bulunan Harı bülbül isimli güle el uzatmasıyla Azerbaycan ayaklanmış ve günlerce devam eden protesto gösterilerimizin sembolü Ağabeyim Ağa`nın şiirindeki o Harı bülbül gülü olmuş,bu şiire bestelenmiş şarkı topraklarımız ermeni işgali altına düştükten sonra içimizi daha çok yakmıştı.Çünkü Ağabeyim Ağa`nın Tahran`da hasretini çektiği Harı bülbül gülüne uzun süre bizim de elimiz yetişmemişti.Ta ki 27 Eylül 2020`de kardeş Türkiye`nin sınırsız desteğiyle başlatılan operasyonların 8 Kasım 2020`de Şuşa`nın kurtuluşuyla sonuçlanması kadar.İşin simgeselliğine bakınız ki,işgalcileri topraklarımızdan temizleme operasyonunun başladığı gün Harı bülbül yine mücadelenin simgesi oldu ve ateşkes anlaşmasının imzalanmasına kadar geçen süre içinde verdiğimiz şehit sayısı işte o Harı bülbül gülünün resminin üzerine yazıldı...

Ve elbette ki,Ağabeyim Ağa`nın ana yurdun özlemiyle Tahran`da kaleme aldığı

Azizinim Karabağ

Şeki,Şirvan,Karabağ

Tahran cennete dönse

Yaddan çıkmaz(unutulmaz) Karabağ-

şiiri.

Bir kalem sahibi doğduğu topraklara duyduğu özlemi bu kadar hale simgesel nasıl getirebilir?

Bunun sebebi kendi talihsizliği midir yoksa Harı bülbül isimli gülün kendisinde mi bir kutsallık var?

Sizce?

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —