Doç. Dr. Aybeniz Rahimova


`Ruhu Karabağ`da kalmış bir bilim adamı`

`Prof.Dr.Nazım Ahundov`un Hankendi`nde bulunması bilimin ve eğitimin yanısıra bölgede milli bir direnç pozisyonu oluşturmayı amaçlamaktaydı.


 

UNUTMAYALIM

 
  
 
 
Türk dünyasının bilim adamları dizisinden - altmış dördüncü yazı

 

*BAKÜ MEKTUBU*

 

Doç. Dr. Aybeniz Rahimova

 

Sovyet dönemi kitap yayıncılığının hantal bürokrasi çarkına dahil edilmeden yayınlanmış ender kitaplardan birine bu yazıyı kaleme alırken bir daha bakmamam imkansızdı.Ekim 1989`da matbaaya verilmiş bilimsel bir kitabın ertesi ay basılması o dönemin şartlarında ender görülen bir hız idi.Bunun ana nedeni kitabın Karabağ`ımızın tarihiyle ilgili eskilerde kaleme alınmış salnameler üzerine bir araştırma olmasıydı.`Karabağ salnamaleri` isimli bu kitabın yazarı da o salnamelerde yer almış o kişiliklerin soy ve seceresini devam ettiren bir şahsiyetti ve bizim birarada ve komşuluk ortamında yaşama arzu ve isteklerimize karşı ermenilerin yaptıkları yeni bir nankörlük örneğinin üzerinden birbuçuk sene geçmeden kitabı yayınlayarak tarihi gerçekleri tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermişti.Müellifini Karabağ bölgemizin tarihi kişilikleri sırasına dahil eden olgu sadece kitapları mıydı? Tabii ki,hayır.1923`de Sovyetler Birliği`nin bizim topraklarımızda ermenilere özerklik vermesinden sonra Karabağ`dan tamamen sıkıştırılıp çıkarılma poliitikasına karşı verdiğimiz mücadelenin simgelerinden biriydi aynı zamanda.Hankendi`ndeki Eğitim Enstitüsü`nde Azerbaycan dili ve edebiyatı bölümünün başkanı olarak Karabağ bölgesindeki gençlerimizin okumasına desteğini esirgemeyen,onları baskılardan koruyan bir hoca,bir bilim adamı,bir ağabey ve baba.1988 ilkbaharında terketmek zorunda kaldığı Hankendi`ne bir daha dönemememin kahrı içinde 1994`de hayata gözlerini yumana kadar geçen sürede yazabildiği kadar tarihi gerçekleri yazdı,yazdı,yine yazdı...

“Nihayet,katiller Allah`ı ve tüm kutsalları yardıma çağırarak çektikleri kılıçla Ağa Muhammed Han`ın yatak odasına sokuluyor ve zayıf gece lambası ışığında hızla onun üzerine atlıyorlar”

Tahran`dan Tiflis`e kadar uzanan topraklardaki Azerbaycan`ı tamamen birleştirme niyetinde olan bir hükümdar olan Ağa Muhammed Şah Kaçar`ın 1797 yazında Şuşa`da katle yetirildiği anları tasvir eden bu satırlar tarihimizin en acı sayfalarından biri ve Karabağ`ımızın iki yüzyıl boyunca bizden adım adım uzak salınmasının nedeni sayabilir miydik?Ne yazık ki,evet.İşte `Karabağ salnameleri` kitabında sayısız kez okuduğum bu cümleyi otuz küsür seneden beri milli uyanışımızın hareket noktalarından biri olarak gördüm aynı zamanda.Ve bugün Şuşa`nın işgalden kurtarılışının gurur ve onurunu yaşarken `Karabağ salnameleri` kitabıyla bize Karabağ`ımızın beş asırlık tarihini tanıtmış Prof.Dr.Nazım Ahundov`u anmanın hepimiz için bir borç olduğu da kesindir...

 

/resimler/2021-6/6/2326264932573.jpg

 

20 Haziran 1924`de Şuşa`da dünyaya gelmiştir.Karabağ`ın dağlık bölgesinde ermenilere otonomi verilmesinden henüz 11 ay geçmişti.Rus dili öğretmeni olan babası Ferruh bey genç yaşlarında aldığı yüksekokul eğitimi doğrultusunda doktorluk da yapmıştı.Henüz delikanlılık yaşlarında üç yıllık yüksekokul eğitimini tamamlamış ve 1940 yılında öğretmen olarak çalışmaya başlamıştır.1940-1944 yılları arasında Azerbaycan Devlet Eğitim Üniversitesi`nin dil ve edebiyat fakültesinde okumuştur.Mezun olunca doktora öğrenimine başlayan Nazım Ahundov 1948`de,henüz yirmi dört yaşındayken `Molla Nasrettin` dergisinin yayın tarihine ilişkin araştırmalar` konusunda kaleme aldığı tezini savunmuştur.

Bu, Azerbaycan filolojisi tarihinde ender olaylardan biri olarak tarihe geçtiği gibi çalışmanın konusunun `Molla Nasrettin` dergisi olması da farklı açıdan değerlendirilmesi gereken bir durumdur.Çünkü Şark aydınlanmasının öncü matbu kurumlarından biri olmuş `Molla Nasrettin` dergisi 1920`lerin başlarından itibaren sovyet rejimi tarafından devre dışı bırakılmış ve 1930`larda derginin bu rolü görmezden gelinerek ismi adeta unutturulmak istenmiştir.Nazım Ahundov`un kaleme alarak savunduğu doktora tezi `Molla Nasrettin` dergisinin çeşitli yönlerden araştırlması için yeni bir dönemin açıldığını müjdelemişti.Ahundov`un bu çalışması kendisine aynı zamanda genç yaşta fakülte ve enstitü yöneticiliğinin de yollarını açmıştır.Önce mezun olduğu fakültede görev alan Nazım Ahundov ardından Kuba ilindeki Eğitim Enstitüsü müdürlüğüne atanmıştır.Biyografisinden 1950`li yıllarda Azerbaycan`ın çeşitli üniversite ve yüksekokullarında üstdüzey yönetici konumunda bulunduğunu gördüğümüz Nazım Ahundov bilim dünyasından asla uzaklaşmadan bu idari görevlerin üstesinden başarıyla gelmiştir.

Fakat neticede bilim onun kariyerinde baskın çıktığı için faal idari görevlerini bir kenara bırakarak Bilimler Akademisi`ne bağlı Edebiyat Araştırmaları Enstitüsü`nde çalışmalarını sürdürmüş ve 1966 yılında orada `Azerbaycan mizah dergileri` konulu profesörlük tezini savunmuştur.Gerek doktora ve gerekse profesörlük tezini Şark aydınlanmasının en önemli basın kurumları üzerine kaleme alan Prof.Dr.Nazım Ahundov bu alanda Ord.Prof.Dr.Aziz Mirahmedov,Ord.Prof.Dr.Abbas Zamanov,Gulam Mehmetli ve bilim dünyasının diğer tanınan araştırmacılarının yolundan yürüdüğü gibi onun arkasından gelen Hayrullah Mammadov,Feridun Hüseyinov,İslam Ağayev gibi bilim adamlarına bir anlamda ağabeylik yapmıştır.İsmini zikrettiğimiz bilim insanları çalışmalarının tamamını arşiv belgelerine dayandırarak sonuçlara gittikleri için edebiyat bilimciliğinde örnek şahsiyetler haline gelmişlerdir.Günümüz bilim dünyasında arşivlerde çalışma eğiliminin çok düştüğünü gözönünde bulundurduğumuzda bu mümtaz insanların artık bilimin klasikleri haline geldiklerini söylememiz gerekir.7 Nisan 1906`da Tiflis`te ilk sayısı çıkan `Molla Nasrettin` dergisinin açtığı yolu takip eden ana dilimizdeki mizah dergilerimiz mili bilincimizin,kültürümüzün ve ana dilimizin şekillenmesinde müstesna role sahip olduğu gibi o dergileri adeta arşivlerde iğneyle mezar kazarak inceleyen bilim insanlarımız da aynı derecede faydalı işlerin altına imzalarını atmışlardır.

 

/resimler/2021-6/6/2327203214838.jpg

 

Her halikarda `kaderin cazibesi` diyelim ki,Prof.Dr.Nazım Ahundov`u hayata gözlerini açtığı Şuşa kentinin 10 kilometreleğine 1970`lerin başlarında götürmüştür.Evet,Hankendi`nde kurulmuş ve büyük ölçüde ermenice eğitim veren,Azerbaycan Türkçesinde sadece dil-edebiyat fakültesi ve bölümü bulunan Hankendi Öğretmen Enstitüsü`ne Prof.Dr.Nazım Ahundov`un hem dekan ve hem de bölüm başkanı olarak atanması bilimin ve eğitimin yanısıra hem de bir direnç noktası oluşturma amacı taşımaktaydı.Çünkü özellikle 1950`lerin sonlarından itibaren Enstitü`de giderek yaygınlaşan ermeni şovenist düşüncesi ve eylemleri orada milli bir karşı duruş sergilenmesini gündeme getiriyordu.Türk okurlarına belli olduğu üzere ünlü politikacı ve yazar Samet Ağaoğlu 1966 yılında babası ve annesinin hayata göz açtıkları kent olan Şuşa`yı görmek için bölgeye gitmiş,ebeveynlerinin doğdukları evleri bulmuştu.İstanbul`da 1967`de yayınladığı `Sovyet Rusya İmparatorluğu` kitabının 31. sayfasında Türk siyasetinin ve edebiyatının mühim bir şahsiyeti olan Samet Ağaoğlu,”Karabağ`da öğrendiğime göre bir süre sonra buradaki Türkleri tamamen sürecek ve bölge ermenilere kalacaktır.Bunun sebebini bir Allah ve bir de Komünist Parti biliyor” diye tespitte bulunmuştu.Böylesi bir durumda bölgenin geçmişine de herkesten çok aşina olan Prof.Dr.Nazım Ahundov`un,Hankendi`ndeki Eğitim Enstitüsü`nde görev üstlenmesi birkaç bakımdan önemliydi.Özerk bölgede yükselen ermeni şovenizmine karşı milli bir mukavemet noktası oluşturan Prof.Dr.Ahundov sadece Azerbaycan Türklerinin konsolide etmekle yetinmedi,Karabağ`ın kırsal bölgelerinden de gençlerin gidip Hankendi`nde okumasını teşvik etti; başka sözle,bölgedeki eğitimin tamamen ermenilerin inisiyatifine bırakılmasını önledi.Hankendi Eğitim Enstitüsü büyük ölçüde Prof.Dr.Nazım Ahundov`un oradaki varlığıyla Karabağ`ın Türk kökenli gençleri için çekim merkezi haline geldi,oranın Azerbaycan Türkçesinde eğitim veren bölümünden mezun olan gençlerin çoğu bölgede kalarak görev yapmayı kendilerine borç addettiler.Prof.Dr.Ahundov`un oluşturduğu milli bir ortam sayesinde Enstitü`de Azerbaycan edebiyatını ve kültürünü araştıran ve eğitimini veren saygın bilim insanları yetişti ki,onlardan biri olan klasik edebiyat bilimcisi Doç. Dr. Namık Babayev`i anmadan geçemeyeceğiz.Şuşa kentimizin Şubat 1992`de ermeni-rus kuşatması altında iken girdiği apendisit ameliyatında elektrik kesintisi sonucunda hayatını kaybeden Doç.Dr.Namık Babayev`in ölümü bilim dünyamızı yasa boğmuştu...

Hankendi`nde adeta gözünün önünde cereyan eden olaylara karşı milli direnci güçlendirmekte kendini mükellef bilen Prof.Dr.Nazım Ahundov,edebiyat bilimciliğimizin tarihinde ihmal edilmiş bir alan olan ancak kendisinin uzun süre üzerinde çalıştığı `Karabağ salnameleri`ni ve `Karabağname`leri hızla Bakü`de yayınlatarak bilimsel bakımdan mücadelemize büyük katkı sağlamıştı.19 Şubat 1988`de ermeni bölücülerin bizi bir kere daha arkadan hançerleyerek “Karabağ`ı Ermenistan`a birleştirme kararı” almaryla Hankendi`ni terketmek zorunda kalan Prof.Dr.Nazım Ahundov adeta bir serkerde,bir kumandan edasıyla Karabağ`ın kırsal kesiminde yerleşen Fuzuli ilindeki evine yerleşerek milli mücadelemizi oradan desteklemişti.Hankendi`ne döneceği günü sabırsızlıkla beklerken ermeni saldırıları daha da güçlendi ve Prof.Dr.Nazım Ahundov çalışmalarını başkentte sürdürmek amacıyla Bakü`ye gelmek zorunda kaldı.Şubat 1992`de ermenilerin yaptığı Hocalı soykırımının ardından aynı yıl Mayıs ayında doğup büyüdüğü Şuşa`nın ermeni işgali altına düşmesi Karabağ`ın seçkin aydınlarından ve mücadele insanlarından biri olan Prof.Dr.Nazım Ahundov`un sağlık durumu iyice sarstı.Temmuz-Ekim 1993`de Karabağ`ın önemli kısmının işgal altına düşmesi onun için tamamen hayal kırıklığı yarattı ve yaşananlara dayanamayan Prof.Dr.Ahundov 10 Mart 1994`de 70 yaşında Bakü`de hayatını kaybetti...

 

/resimler/2021-6/6/2327492121497.jpg

 

Topraklarımızı ermeni işgalinden kurtarmak için Türk ordusunun desteğiyle düzenlediğimiz operasyonların 10 Kasım`da Şuşa zaferiyle taçlanmasını göre bilseydi nasıl bir heyecan yaşayacağını kendiniz düşününüz.Olsun,Allah böyle yazmış imiş.O teselliyi Prof.Dr.Nazım Ahundov`un ruhu yaşıyor, bize ise o ruha fatihalar okumak düşüyor.

 

 

 

RUMLAR TÜRKİYE’Yİ SUÇLAMAK İÇİN BAHANE YARATMAĞA ÇALIŞIYORLAR

Suriye jeopolitiğinin değişen doğası

UYAN TÜRK, UYAN MÜSLÜMAN!

İçinde ümidi ve ümitsizliği barındıran bir süreç: 5 Kasım

David Stepanyan: Ermenistan-Türkiye sınırı er ya da geç açılacak... Husumet sayfasının çoktan kapanması gerekirdi

Hiçbir sıkıntı bizi yarı yolda bırakamaz

Bakan Fidan'dan dikkat çeken açıklamalar: Esad ile görüşmeye hazırız

Elhan Mehdiyev: Azerbaycan, Rusya'nın pozisyonuna karşı çıkmayı düşünmüyor

Coni niye Kıbrıs’ta?

Kanlı 12 Eylül darbesinin üzerinden 44 yıl geçti