Doç. Dr. Aybeniz Rahimova

Tarih: 25.12.2020 14:05

`Şair olabilirdin.....`

Facebook Twitter Linked-in

 

UNUTMAYALIM

 
 
 
Türk dünyasının bilim adamları dizisinden - kırk beşinci yazı

 

*BAKÜ MEKTUBU*

 

Tam bilemiyorum ama yazmakta da sakınca görmüyorum: galiba edebiyat bilimciliğimizin tarihi bu kadar geniş entelekte,vizyona,birkaç dilde yazma-okuma-konuşma-çeviri yapma yeteneğine sahip bir şahsiyeti bugüne kadar da yetiştirmiş değil.Gerek edebiyatımızın gerekse bilimimizin dünyaya ulaşma dilinin sadece Rusça olduğu o 1920`li,30`lu,40`lı,50`li yıllarda makale ve kitaplarını doğrudan o dldde kaleme alan bir bilim adamının kendi popülaritesinin yanısıra bilimimizin hiç değilse Moskova`ya kadar ulaşmasında vermiş olduğu hizmet gözünüzün önüne getiriniz.Şark Rönessansı`nın beşiği başında durmuş Nizami Gencevi`yle (1141-1209) ilgili 1934`de Rusça yayınlattığı kitap onun bu kabiliyetinin eseriydi ve 1941`de Gencevi`nin doğumunun 800.yılının Sovyetler Birliği saht-ı mailinde- ve hem de savaş olmasına rağmen- kutlanmasının yolunu açmıştı.Sıradışı yeteneğinin yanısıra olağanüstü çalışma azmi uyum teşkil edince günlük gazete sayfalarında çıkan kapsamlı analizler,her ay dergilerde yayınlanan makaleler,adeta her sene basılan kitaplar,dünya edebiyatının şah eserlerinin orijinalden çevirileri için harcanan zaman;serbest şiir kaleme almak yetmezdi,onu edebiyatın standart kalıpları içinde kalmayı yeğleyenlere kabul ettirmek için verilen mücadele,iftiralara maruz kalınarak bir anda hem işlerinden hem de o dönem için çok prestijli bir durum olan Yazarlar Birliği üyeliğinden atılmak,kurşuna dizilmeyi beklerken hak aramayı da ihmal etmemek,yeniden işine dönüp bir nebze soluklanmışken yeni iftiralar,yeni mahrumiyetler,yine hak arama mücadelesi ve... hayatın son gününe kadar bitip tükenmek bilmeyen o iftiraların salvoları altında yaşamaya mecbur bırakılmak.Hayata gözlerini yumduktan sonra hiçbir geliri olmayan anneye,eşe,kıza aylık emekli ücreti bağlanması için yazılan yazılara hiç bakılmaması.İşte tüm bunlardan dolayı bu kadar büyük bir yetenek kendine hep `Ben,bahtsız insan...` dermiş.

Babamın üniversitede hocası olmuştu,bazı şeylere aklımın erdiği zamanlardan babamın onunla ilgili evde hep büyük saygı ve sevgiyle konuştuğunu,hatırasını hep hürmetle andığını hiç unutmam.Öğretim elemanları için de öğrencileri için de bir efsaneymiş.Cenazesi üniversitemizin toplantı salonundan kaldırıldığında izdihamlı tören yapılmış,mezarlığa kadar omuzlarda götürülmüştü.Onun talebesi ve mesai arkadaşı,benim ise hocam olmuş Prof.Dr.Paşa Efendiyev`in sonralar yazdığına göre,hastalığının uzadığını görünce birkaç limon alıp evine gitmiş,limonları görünce `Neden zahmet ettin,cebindeki birkaç kuruşu da limonlara vermişin` diye şükran duygularını o şekilde ifade etmişmiş.Evet,sadece Azerbaycan için değil galiba müslüman Şark toplumlarının tamamı için son derece acı bir kaderin bir örneğinden daha bahsediyoruz.

Aslında onun ismi Türkiye`ye hiç de yabancı değildir.Çünkü Nazım Hikmet`in en yakın arkadaşlarından birinden,1925`de Moskova`da tanıştıkları şair ve edebiyat bilimcimiz Prof.Dr.Mikail Refili`den söz ediyoruz.Hani vefatında Nazım`ın, “Şair olabilirdin profesör oldun” dediği Prof.Dr.Mikail Refili`den.Ve Nazım`ın bu kadar acıyla bahsettiği tepeden tırnağa kadar bir edebiyat adamının elli üç yıllık hayatının tamı tamına otuz yılının baskılara,iftiralara,gammazlamalara,ispiyonculuklara,goygoyculuklara karşı mücalede geçmesini kim,nasıl,hangi mantık ve matematikle izah edebilir? Şahsen benim tesellim babamın ondan hep övgü ve gıptayla bahsetmesi,bir zamanlar onun ders verdiği sınıflarda oturmam,onun görev yaptığı üniversiteden mezun olmam ve onun Edebiyat bilimciliğine giriş kitabından entellektüel kapasitemin el verdiği çerçevede yararlanmam olmuştur,olmaya devam edecektir.

 

/resimler/2020-12/25/1417328852416.jpg

 

1905 yılında Çarlık Rusya`sı sınırları içindeki Gence vilayetinin Borsunlu köyünde doğdu.1920`den sonraki sosyalist rejimin, aydın insanları fişleme terimiyle babası `ağa imiş,bey imiş` Lise eğtimini Gence`de gördükten sonra Bakü`deki Teknik Üniversitede okumuş ve aynı zamanda Bakü Devlet Üniversitesi`nin Şarkiyat fakültesinde derslere misafir öğrenci olarak katılmıştır.Daha sonra bir süre Moskova`nın edebyat ve basın ortamında bulunmuştur.Nazım Hikmet`in de yazdığı üzere 1925`de Moskova`da tanışmışlar.Orada Rusçasını mükemmel düzeye çıkarmasının yanısıra edebiyatımızın serbest şiir türündeki ilk denemelerini de Moskova ve Leningrad`da kaleme almıştır. 1925-27 yıllarında M.V.Lomonosov Moskova Devlet Üniversitesinde öğrenim görmüştür.Rusçayı çok iyi bilmesinden dolayı SSCB`nin çıkardığı yasaların Azerbaycan Türkçesine çeviri işleri kendisine verilmiştir.

Bakü`ye döndükten sonra 1930-35 yılları arasında Azerbaycan Devlet Eğitim Üniverstesi`nde öğretim görevlisi kadrosunda çalışmıştır.Doktora öğrenimini 1935-36 yıllarında SSCB Bilimler Akademisi`nin Leningrad şubesinde gören Mikail Refili orada tezini verip bilim doktoru ünvanını aldıktan sonra Bakü`ye dönerek birkaç yerde çalışmış,ders vermiş,edtörlük yapmıştır.Stalin rejiminin infaz yılı olan 1937`den tutuklanmadan çıkmasına rağmen işlerini kaybettiği gibi Yazarlar Birliği üyeliğinden de atılmıştır.Azerbaycan Komünist Partisinin başındaki şahısa ikinci kez mektupla durumu anlatınca tehlike savuşmuş ve yeniden görevlerine dönmüştür.Dünya savaşı yıllarında ön cephedeki askerler önünde konuşmalar yapmış,film senaryosu ve sahne için piyes yazmıştır.Savaş devam ederken kaleme aldığı `16.yüzyıla kadarki Azerbaycan edebiyatı` konusundakı profesörlük tezini 1944`te Tiflis`te savunarak 39 yaşında Prof. Dr. titri almıştır.Onun bu kadar cesaretli adımları hayatının sonuna kadar kendisini çekemeyen gruplar tarafından aleyhinde kullanılmaya çalışılacaktı.Oysa Prof. Dr. Refili o kısa ömrünü öylesine hızlı bir çalışma temposunun içinde geçirmekteydi ki,demagojilere zaman ayırıp dedikodulara cevap vermeyi kendi düzeyine asla yakıştırmıyordu.Şu hale bakar mısınız,Mikail Refili,`Şark`ın Mollier`i` diye tanımlanan ilk komedi yazarımız Mirza Fethali Ahundzade`nin eserlerini tahlil ederken `Ahundzade gençleri Avrupa değerlerinin peşinden gitmeye teşvik etmiştir` şeklinde gerçek bir tespitte bulunduğu için dönemin profesörleri sırf sovyet rejimine yaranmak namına Refili`nin bu sözlerinden de rahatsız olmuş,kendisine hakaretler yağdırmışlar.Hatta Şark bilimcisi bir adam,Mikail Refili`nin profesörlük tezini Bakü`de değil Tiflis`te savunmasını onun kabahati olarak sunmakla yetinmeyerek üzerinden bir de hakaretler yağdırmayı ihmal etmemişti.

 

/resimler/2020-12/25/1418266822205.jpg

 

Oysa sistem aynıydı,herkes SSCB vatandaşıydı,savunulan tezlerin tamamı nihai onay için Moskova`ya gönderiliyor,herşey orada denetlenerek ya onay veriliyor veya tez yeniden çalışılması için geri iade edliyordu.10`un üzerinde bilimsel kitabın,150`nin üzerinde bilimsel makalenin yazarı Prof.Dr.Mikail Refili`ye kendi meslektaşlarının bir kısmı tarafından reva görülen yaklaşımın elle tutulur hiçbir yanı yoktu; tamamı hasetin,özgürlüğü savunan bir bilim adamına karşı bilinç altında biriken kin ve nefretin dışa vurumundan başka bir şey değildi.

Bir bilim adamı olarak Prof.Dr.Mikail Refili`nin kaleme aldığı eserleri esasen üç kategoriye ayıra biliriz:

1) Klasik Azerbaycan edebiyatı üzerine çalışmalar.

2) Yaşadığı dönemin edebiyatı ve serbest şiir türüne ilişlin teorik çalışmalar.

3) Dünya edebiyatı klasikleri üzerinde yaptığı incelemeler.

Klasik Azerbaycan edebiyatı üzerine kaleme aldığı kitap ve makaleler içersinde 12-13.yüzyıl fars dilli edebiyatımızın zirve ismi Nizami Gencevi,19.yüzyıl Şark edebiyatlarındaki yeni akımların yaratıcısı Mirza Fethali Ahundzade üzerine yazdığı kitap ve makaleler,Ahundzade`nin hocası ve ilham vericisi Mirza Şefi Vazeh`in hayatına ve eserlerine ilişkin kitap,Muhammed Fuzuli`den Nariman Narimanov`a kadar edebiyatımızın mühim şahsiyetlerine ilişkin kitap ve makaleler bulunmaktadır.Nizami Gencevi`den Mirza Fethali Ahundzade`ye ve oradan Narimanov`a kadar uzanan çizgide yaptığı bilimsel tespitler günümüz edebiyat bilimciliğinde de geçerliliğini koruduğu için sağlığında Refili`ye atılan iftiralar gibi,günümüzde de aynı düşünce tarzındaki insanların onun çalışmalarını görmezden gelme girişimlerinin tamamını boşa çıkarıyor.Prof.Dr.Refili`nin 1941`de rusça yayınlattığı `Mirza Şefi dünya edebiyatında` isimli kitabı 19.yüzyıl edebyatımızın bu saygın kalem sahibinin kaybolan şiirlerinin kaderinin belirlenmesinde ve şaire dünya edebiyat bilimciliğinde ilginin artmasında önemli rol oynamıştır.Şöyle ki,1849`lı yılların ortalarında bir süre Tiflis`te Mirza Şefi`nin yanında kalarak onun düzenlediği şiir toplantılarına katılan alman Şarkiyat bilimcisi Friedrich Bodenschdet ülkesine döndükten sonra Mirza Şefi`nin kitabını bastırarak şiirlerin kendisine ait olduğunu iddia etmiştir.Prof.Dr.Mikail Refili, `Mirza Şefi dünya edebiyatında` isimli kitabında Bodenschdet`in yalanlarını,intihallerini ortaya koyarak gerçekleri bilim dünyasıyla paylaşmıştı.Belki Mirza Şefi Vazeh`in bu dizeleri Mikail Refili`nin ruhuyla o kadar yakınlık teşkil etmişti ki,ona yapılmış haksızlığı tam bir asır sonra ortadan kaldırmaya muvaffak olmuştu:

Sen hakikati söyleyen zaman

Kopsun bin tehlike kopsun bin tufan

Gel bakma bunlara ey Mirza Şefi

Yüce tut her zaman arı,şerefi.

 

/resimler/2020-12/25/1418460885102.jpg

 

Edebiyat bilimcileri ve filoloji fakültelerinin öğrencileri için Prof.Dr.Mikail Refili`nin önemli bir bilim adamı ve örnek kişilik olarak yaşamasının nedenlerinden biri ise ilk edebiyat kuramı dersliğini kaleme almasındaydı.25 Nisan 1958`de dünyaya göz açtığı gün dünyaya veda eden Prof.Dr.Refili`nin bu çalışması aynı yıl ışık yüzü görmüştür.Babamın sürekli çalışma masasının üzerinde duran bu kitap daha sonra benim de en çok faydalandığım yapıtlardan biri oldu.Zira edebiyat bilimciliği alanında kavramların çoğunun anlamını biz Prof.Dr.Refili`nin o kitabından öğrenmiştik.Üniversitedeki meslektaşlarının da mesai arkadaşlarının da öğrencilerinin de Prof.Dr.Mikal Refili`yi bu kadar çok sevmelerinin bir nedeni de ölümünden birkaç ay sonra yayınlanan `Edebiyat bilimciliğinin temelleri` isimli kitabıydı.İşte o sevgi seliyle ünversitemizin toplantı salonda düzenlenen merasimden sonra omuzlarda mezarlığa kadar tasınmış,binlerce insan Fahri mezarlığın önünde Prof.Dr.Refili`nin oraya gömülmesi için gelmesi gereken talimatı beklemiş fakat talimat gelmeyince Refili daha ilerdeki mezarlıkta uyuyan iki ağabeyinin yanında toprağa emanet edilmişti.Gam yoktur çünkü mezarını yüreklerde kazıp gitmişti.Nazım ise Haziran 1958`de kaleme aldığı `Refili`ye ağıt` şiiriyle bu aziz dostunun arkasından göz yaşı dokerek ismini bir daha ebedileştirmiştir

İşte bundan dolayıdır ki,biz de şükranla anıyoruz,anmayı sürdürecek ve hatırası önünde eğileceğiz.Bunu yaptıklarıyla hakederek dünyayı terketmiştir.

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —