Doç. Dr. Aybeniz Rahimova


`Şuşa`lı yazarların araştırmacısı`

`Şimdi en büyük sevincimiz Şuşa`nın ilelebet bize geri dönmesi,Ahmet Ağaoğlu`yu sansürsüz konuşmamız, Ağaoğlu ailesine olan sevgimiz ve Prof. Dr. Kamran Mamadov`un bilim tarihimizdeki saygın yerini muhafaza etmesidir`


 

UNUTMAYALIM

 
 
 
 
Türk dünyasının bilim adamları dizisinden - kırk yedinci yazı

 

*BAKÜ MEKTUBU*

 

 

Aslında Türk milliyetçiliğinin ve aynı zamanda Rönessasının beşiği konumundaki Şuşa kentimizin yirmi sekiz buçuk sene ermeni işgali altında kalması aziz vatan topraklarının kaderiyle birlikte oradan çıkmış insanların ruhları karşısındaki mahçupiyet de bizi eziyordu.Sıkıntılı bir durum olduğunu itiraf etmemiz gerekirdi.Oysa 150 sene boyunca bizim en yetenekli edebiyat insanımızın önemli kısmı oradan çıkmıştı,Şark`ın ilk operasının,ilk çoksesli müziğinin provaları orada yapılmış,oradan filizlenerek dünyaya yayılmıştır.Kafkasya`nın edebiyat tartışmalarının yapıldığı yer olma özelliğinin yanısıra `Kafkasya`nın konservatuvarı` ünvanını da gururla taşımayı sürdürüyordu.Hem de 28 senede işgal altında bulunduğu sırada ermenilerin yaptıkları onca yıkım ve tahribata rağmen.Evet bir Ahmet Ağaoğlu ruhu orayı hiçbir zaman terketmedi,bir Süreyya Ağaoğlu,bir Tezer Taşkıran...Türk dünyası tarih dergisi`nin geçtiğimiz Kasım sayısında yayınlanan `Karabağ edebiyatımız` isimli yazımda bir buçuk asırlık peryotta Şuşa kentimizde doğan ve orada yetişen dünyaca ünlü yazar ve şairlerimizle ilgili bilgileri Türk okurlarına sunmuştum.Kısmet olursa,bunu sürdürmeyi planlamaktayım.Çünkü geçtiğimiz 8 Kasım tarihinde Şuşa kentimizin ermeni işgalinden kurtarılması biz bilim insanlarının da çalışma şevk ve azmini had sayfaya çıkardığı gibi Karabağ`ımızın ve Şuşa`mızın ismini dünyaya duyurmuş o büyük insanları yazmayı kendime görev addetmekteyim.Fakat öncelik Şuşa`nın edebiyat,bilim ve kültür geleneklerini bizden önce kapsamlı şekilde kaleme almış bilim insanlarımızı Türkiye`ye tanıtılmasındadır.Bu gerççeğe hepimizin saygı duyması gerektiğini bildiğim için o bilim adamlarından birini yazıyorum bu makalemde.Prof.Dr.Kamran Mammadov da o güzelim Şuşa`da dünyaya gözünü açmış kiymetli bilim adamlarmımızdandı.

21 Aralık 1922`de Şuşa`nın soylu Türk ailelerinin birinde dünyaya gözlerini açtığında 19.yüzyılın ortalarından beri süregelen ermeni baskısı ve zulümu azcık sengimiş gibi gözükse de sinsi planların asla ortadan kalkmayacağını okula başladığı günden o da idrak etmişti.Onun için doğduğu kentin ünlü insanlarını kaleme alacağı kitaplarla dünyaya tanıtmanın en doğru yol olacağına inanmış ve ortakuldan mezun olunca Bakü`deki Öğretmen Yüksekokulunda eğitimini sürdürmüş(1936-1938),mezun olur olmaz Azerbaycan Devlet Eğitim Üniversitesi`ne kaydını yaptırmıştır.Üçüncü sınıfın yaz sınavlarından sonra 1941 yazında nazilere karşı vatan savaşına katılmıştır.1943`te ağır yaralanınca askeri hastanede tedavi görmüş,daha sonra terhis edelerek Bakü`ye dönmüştür.Azerbaycan Devlet Üniversite`sine yatay geçiş yaparak eğitimini orada tamamlayan (1943-1945) Kamran Mammadov,döneminnitelikli eleman talepleri doğrultusunda devlet radyosunda,yayınevinde çalışmıştır.Doktora öğrenciliğne 1945`te Bilimler Akademisi`ne bağlı Edebiyat Araştırmaları Enstitüsü`nde başlamış,önce doktor,ardından Prof.Dr.ünvanını da orada kazanmış,20..yüzyıl Azerbaycan edebiyatı şubesinin müdürü göreviini 1986 yılına kadar sürdürdükten sonra kendi isteğiyle Kidemli araştırmacı kadrosuna geçmiş,9 Nisan 1989`da hayatını kaybettiği güne kadar Edebiyat Araştırmaları Enstitüsü`ndeki görevi devam etmiştir. Prof.Dr.Kamran Mammadov bilimdeki ilgi alanımı kendini idrak ettiği dönemlerden belirlemiştir.Burada kaderin de rolünü yabana atmamamız gerekir.

 

/resimler/2021-1/8/2212139863598.jpg

 

Çünkü Şuşa doğumlu ve edebiyat bilimcisi olmak isteyen bir gencin Şuşa doğumlu edebiyat insanlarının hayatını,verdikleri eserleri incelememesi eşyanın tabiatına zıt bir durum olurdu.Bilim dünyasının içinde geçirdiği kırk küsür yılda yayınlattığı kitap ve makalelerin listesine gözattığımızda Prof. Dr. Mammadov`un henüz 1940`ların sonundan `Şuşa` dediğini,`Şuşa doğumlu kalem ustaları` dediğini görüyoruz.Prof.Dr.Mammadov`un `Şuşa`lı kalem sahipleri` temasına gösterdiği ilginin ciddiyeti ve ciddiyetinin yanında samimiyeti kendisinin yazdığı kitapların içeriğinin her yeni baskıda nasıl daha da zenginleşmesinden görmemiz hiç de zor değildir.Örneğin ünlü öykü,komedi ve trajedi yazarımız Abdurrahim Bey Hakverdyev`in hayatına ve eserlerine ilişkin 1955`de yayınlattığı kitabın 1970 yılında gerçekleşen ikinci baskısında hayli yeni bilginin yanısıra Hakverdiyev`in eserlerinin daha geniş bakış açısından tahlilini ve onun edebiyat tarihimizdeki yerine ilişkin daha kapsamlı değerlendirmeleri görüyoruz.Prof.Dr.Mammadov,hayat ve eserlerini kaleme aldığı yazarları o kadar titizlikle ve derinden inceliyordu ki,o yazarlarla ilgili dakikleştirmeler kendisine sorulduğu gibi kendisi de o yazarlarla ilgili hata yapan bilim insanlarını yaşına bakmaksızın ve hiç affetmeden eleştirir,doğru tespitlerini bilim dünyasıyla paylaşıyordu.Örneğin,sovyetlerin en ünlü üniversitesinde görev yapan Azerbaycan kökenli bir bilim adamı `Hakverdiyev` soyismini rusçalaştırarak `Ahverdov` yazınca Prof.Dr.Kamran Mammadov o saygın bilim adamımızı ağır biçimde eleştirmişti.Yaklaşık yirmi kitap sayfasını bulan o eleştiriden sonra Abdurrahim Bey Hakverdiyev`in soyismi rusça kitap ve makalelerde de Azerbaycan Türkçesindeki aslına uygun şekilde yazılmaya devam etmiş,Moskova`daki o yaşlı bilimadamı ise Prof.Dr.Kamran Mammadov`un kendisini sert şekilde eleştirmesinden asla rahatsız olmamıştı.

1957`de yayınladığı Kasım Bey Zakir kitabında Azerbaycan gerçekçi şiirinin yaratıcısı Kasım Bey Zakir`in hayatını ve eserlerini kaleme alan Prof.Dr.Kamran Mammadov,`Karabağ-Şuşa kalem adamları` temasını genişletmeyi ve derinleştirmeyi sürdürmüştür.`Şark`ın Mollier`i` olarak tanınan dünyaca ünlü yazarımız ve filozofumuz Mirza Fethali Ahundzade,1820`li yıllarda ortaya çıkan gerçekçi şiirin ilk temsicisi olarak gördüğü Kasım Bey Zakir`in eserlerinde `hırsızıyla,fırıldakçısıyla,haydutuyla` halkın durumuna ayna tutulmasından dolayı “Lezzet ü tesir Kasım Bey`in şiirlerinde çoktur” diye onun edebiyat tarihmizdeki yerini isabetle belirlemişti.Bu tespiti derinleştiren Prof.Dr.Kamran Mammadov bilim tarihimizde Kasım Bey Zakir`e ilişkin kimi yanlış değerlendirmeleri de eleştirmekten kaçınmamıştır.Örneğin Prof.Dr.Mammadov`dan daha önce 19.yüzyıl Azerbaycan edebiyatını araştırmış ünlü bir bilim adamımızın “Zakir kendi şiirleriyle burjuvazinin ayağının altını kazıyordu” gibi `Sosyalist gerçekliği` teorisine angaje olmaktan kaynaklanan değerlendirmesini de ağır biçimde eleştirmiş,Kaşım Bey Zakir`in,`Sosyalist gerçekçisi` değil de `Toplumun gerçeklerine ayna tutan bir kalem sahibi` olduğu gerçeğini bilim dünyasına kabul ettirmişti.Bu örnekleri vermemin önceliklli nedeni,kuşkusuz,Prof.Dr.Kamran Mammadov`un bilim alanındaki titizliğini okurla paylaşmamız olup günümüz biliminde bu titizlikteki insanların sayısının çok azaldığını da itiraf etmek durumunda kalmağımızdır.

Prof. Dr. Kamran Mammadov`un kaleme aldığı başka bir kitap 1854 Şuşa doğumlu Necef Bey Vezirov`un hayatı ve edebi çalışmalarına ilişkindir. Vezirov, edebiyatımızda `trajedi` türünün temelini 1894`te henüz Şuşa`da iken kaleme aldığı `Müsibet-i Fahrettin` eseriyle atmıştır.Edebiyat adamlığının yanısıra ünlü bir eğitimci olarak da tanınan Necef Bey Vezirov,henüz 1900`lerin başlarında Bakü belediye meclisine üye seçilerek toplumsal hakları savunmuş bir aydınımız olarak da tarihteki yerini almıştır.Prof.Dr.Mammadov`un Necef Bey Vezirov kitabında sovyet dönemi sansürünün bazı izleri açıkça gözükmesine rağmen bu ünlü yazarın ve terakkiperver aydının faliyetleri arşiv materyalleri temelinde geniş biçimde incelenmiştir.Mammadov`un inceleme kitapları arasında ünlü romancımız Yusuf Vezir Çemenzeminli`nin hayatını yansıtan ve eserlerinin analiz edildiği kitabın da önemli yeri bulunmaktadır.28 May 1918`de ilan Cumhuriyetimizin Osmanlı İmparatorluğundaki Büyükelçisi Yusuf Vezir Çemenzeminli`nin gerek meşakkatli hayatı gerekse `Studentler` ve

`Kan içinde` romanları edebyatımızda `tarihi roman` türünün en iyi örnekleri arasında yer almakta olup özellikle 18.yüzyılda kurulan Şuşa merkezli Karabağ Hanlığının dış ilişkilerinden sorumlu yönetcisi, ünlü şairimiz Molla Penah Vagıf`ın hayatını yansıtan `İki ateş arasında` romanı aslında Şuşa`mızın da kaderi olup günümüzde sonsuz değer arzetmektedir. 1926`da İstanbul`da aradığı işi bulamayınca Bakü`ye dönmek zorunda kalan Yusuf Vezir Çemenzeminli aslında o dönemin ortamında adeta bir cehennem hayatı yaşamış,baskıcı ve infazcı rejimden saklanmak amacıyla küçük yaşlı çocuklarını bırakarak gittiği Rusya`nın Nijni Novgorod kentinde 1943`te hayatını kaybetmiştir.Bu bağlamda Şuşa`nın kurtuluşu bir nevi,Yusuf Vezir Çemenzeminli`nin ruhunun da o topraklara dönmesini sağlamıştır.Prof.Dr.Kamran Mammadov ise kaleme aldığı kitap ve makaleleriyle o ruhun her zaman diri kalmasına büyük katkılar yapmış bilim adamı olarak yaşayacaktır.

Kuşkusuz,sağlığında Prof.Dr.Kamran Mammadov`a `Hangi Şuşa`lının hayatını ve çalışmalarını kaleme alamamaktan muzdarıpsınız?` diye sorulsaydı,`Ahmet Ağaoğlu` yanıtınıverirdi.Çünkü Ahmet Ağaoğlu ismi aynı zamanda Şuşa`daki ermeni baskısına,ermeni ırkçılığına karşı başkaldırının simgesidir.Çarlık Rusyası`nın baskılarından dolayı Azerbaycan`ı terktmek zorunda kalan Ahmet Ağaoğlu`nun ismi sovyet döneminde de tamamen yasaklıydı, sadece eleştirilmesi,hakaretlere maruz bırakılması koşuluyla isminin telaffuz edilmesine izin verilmekteydi.Fakat Ağaoğlu`yla ilgili gerçeklerin o olmadığını bilenlerden biri de hemşehrisi Prof.Dr.Kamran Mammadov`du.İnceleme kitaplarından ve anılardan öğreniyoruz ki, 19.yüzyılın sonlarından milli kimlik arayışlarında olmuş Prof.Dr.Ahmet

Ağaoğlu son nefesine kadar `Karabağ` demiş,`Şuşa` demiş,1919`da Azerbaycan`ı ebediyen terketmesinden sonra doğduğu toprakları bir daha görememenin üzüntüsü içinde son nefesini vermiştir.Prof.Dr.Kamran Mammadov hayata gözlerini yumduğunda Karabağ`ımızaki ermeni bölücüleri bizden ayrılma kararı almışlardı.Yakın arkadaşım olan ve erken kaybetmemizden dolayı hep büyük üzüntü duyduğum eşi Prof.Dr.Dilara Mammadova ermenilerin bölücülük hareketlerinin Prof.Dr.Kamran Mammadov`u çok üzdüğünü ifade etmişti.Şuşa onun vefatından üç sene sonra ermeni işgali altına düşmüş,bu yıllarda hayat ve eserlerini kaleme aldığı tüm şair yazarlar gibi,İstanbul`da hayata gözlerini yuman Prof.Dr.Ahmet Ağaoğlu,hanımı Sitare Ağaoğlu,kızları Süreyya Ağaoğlu,Tezer Taşkıran gibi Prof.Dr.Kamran Mammadov`un ruhu da kendine hiç rahatlık bulamamıştı.

Şimdi en büyük sevincimiz Şuşa`nın ebediyen bize geri dönmesi,Ahmet Ağaoğlu`yu sansürsüz konuşmamız, Ağaoğlu ailesine olan sevgimiz ve Prof. Dr. Kamran Mammadov`un bilim tarihimizdeki saygın yerini muhafaza etmesidir.

Hepsinin aziz hatıraları önünde saygıyla eğilirken Prof.Dr.Kamran Mammadov`un kiymetli çalışmalarına ilişkin kaleme aldığım bu kısa yazıyı Mammadov`un 1975`te yayınlanmış `Azerbaycan şiirinde mizah` kitabıyla ilgili kaleme aldığı yazıdan bir alıntıyla noktalamak istiyorum:

“Prof.Dr.Kamran Mammadov`un kısa süre önce `Bilim` yayınevinden ışık yüzü görmüş `19.yüzyıl Azerbaycan şiirinde mizah` isimli kitabı edebiyat bilimciliğmizin bu alanındaki boşluğu önemli ölçüde doldurmaktadır`

Arkadaşlardı...

 

 

 

 

"Vefa"nın sadece bir semt ismi olmadığını kanıtlamak için... Silah almak mı?

Suriye denkleminde son durum

"Suriye, Türk himayesine giriyor"; "İsrail ve Türkiye çıkarları Suriye'de çatışıyor"

"Erdoğan'ın ısrarcılığı, Colani'nin başarılı olup olmayacağı netleşmeden Suriye haritasında değişikliğe neden olabilir"

Esad sonrası Suriye: Rusya'nın Ortadoğu'da kriz stratejisi ve Türkiye'nin yanıtı

Yeni Suriye denklemi nasıl olacak?

RUMLAR TÜRKİYE’Yİ SUÇLAMAK İÇİN BAHANE YARATMAĞA ÇALIŞIYORLAR

Suriye jeopolitiğinin değişen doğası

UYAN TÜRK, UYAN MÜSLÜMAN!

İçinde ümidi ve ümitsizliği barındıran bir süreç: 5 Kasım