Yaşar Kalafat(1)
GİRİŞ:
Bu çalışmada; tebdil konusu, zahiri ve batını anlamda ele alınmaya çalışılırken; “don değişme”, “alem değişme” ve “ruh göçü” üzerinde, hayvanat, nebatat, insanat, cemadat ve bazı ruhani varlıklar itibariyle durulmuştur. Hayatın geçiş dönemlerinden yapılan açıklamalar halk inanmalarından hareketle yapılmaya çalışılmıştır.
İnanç sistemi, onu oluşturan kültür kodları ve kültürel genler olarak ele alınırken bunların beheri için yapıla gelinmiş bir kısım çalışmalardan da yola çıkılmıştır. İnanç sisteminde kült oluşturmuş tespit sayısı artıkça, bunların bir bütünün paçaları olarak tespit edilmeleri ve tespitlerin ilişkilendirilmeleri giderek zor olmaktan çıkmaktadır. Aynı zamanda Türk kültürlü halkların halk inançlarının geçmişleri ile kültür coğrafyasının paftaları arasında ilişki kurmak mümkün olmaktadır.
Ses olgusu, İyeler sistematiğinde, sistemin asli unsurları arasında olmadığı görülmüştür. Ses konusu, benzeri bazı tezahür şekilleri gibi, asli unsurlardan “iye” veya “tös” konumunda olmayıp tezahür şekilleri arasında ele alınmıştır. Veriler araştırmayı, şimdilik o istikamette yönlendirmiştir.
METİN:
Tebdili kıyafet, günümüz yaşayan kültüründe; destan, masal ve efsaneler gibi halk edebiyatı türlerinden süzülüp, polisiye romanları gibi çağdaş edebiyatta kendisine yer bulabilen ve hatta çok kere de banka, sigorta, kredi işlemlerinden tutunuzda, evliliklerde taraflar arasında yapılan tahkikatlara varıncaya kadar yaşanılan gerçek hayatın asli unsurları arasında varlığını bir örtünme, örtülenme biçimi olarak sürdürmektedir. Tebdili kıyafet benzeri birçok eylem türü gibi, halk inanmaları köprüsünden öteye mitolojik döneme geçilerek kök hücrelerine ulaşılabilen veya beriye günümüz halk inanmalarına taşınan bir uygulama biçimidir.
Örtünen, gerçek kimliğini saklayabildiği nispette başarılı olabilir. Başarının sırrı, örtünün, örtünmemiş haliyle yapamayacağı, ulaşamayacağı imkanları sağlamasındadır. İstihbarat örgütlerindeki elemanların, araçların, tesislerin ve asıl önemli olan amacın, niyetin örtünmesindeki maksat da; mevcut gücü israf etmemek, başarıya ulaşabilme şansını artırabilmektir.
Anadolu halk kültüründe, evlendirilecek oğlu olan anneler, bohçacı kadın kılığına girer veya bohçacılara eşlik yaparak kız evini hazırlıksız yakalamak isterler. Kız bakmaya gelen aile tespit yapacağı evin eşiğin, mutat yaşamını tespit edebilmiş olma adına hazırlıksız, örtünmeden, örtülenmeden yakalanmasını ister.
Yakın geçmişin Anadolu evlerinde odanın uygun bir köşesinde sergi ile örtülenmiş 2 metre karelik beton bir zemin olurdu. Buranın döşemesinin altından atık suyu boşaltmak için bir boru veya oluk olurdu. Bazı evlerde de duvara gömülü dolap süsü verilmiş zeminden bir metre kadar yukarda bir dolap kapağı ve dolabın önündeki basamak ise seyyar olurdu. Banyo yapılacağı zaman o basamak taşınıp getirilirdi. Oranın duvara gömülü bir banyocuk olduğunu misafir bilemezdi. Kız bakmaya gelen tedbirli, hanım bir yolunu bulur bu dolabın kapağını açar ve içine bakıp hemen kapatırdı. Amaç, “evin kızı banyodan sonra banyoyu temizliyor mu, yoksa sadece kendini mi süslüyor” u anlamaktı. Bunlar saklı tutulmak istenileni saklamış olma adına farklı tebdil tedbirleri idiler.
& & & &
Örtünme size ait olanı paylaşmamak, amacının dışında kullanmamaktır. Örtünerek özelinizi maksadı dışında kullanmamış olursunuz.
Tebdili kıyafetle, maksadınızı, özelinizi, mahreminizi korumuş olursunuz. Bu da bir hasmı veya hasım olma ihtimali olanı, alt edebilme hali ve yöntemidir.
Tesettür adına bilinçli örtünmenin mahiyetini kavrayamamışları anlatabilmek için “Bizim gelin bizden kaçar, başını örter bacağını acar.” denilmiştir. Örtünme ile varılmak istenen sonuç arasında maksadın, niyetin ve kimliğin saklı tutulması gibi esaslar vardır.
Düğün meclisine giden yetişkin oğlu olan anneler, gelin adayı olarak gözlerine kestirdiği kızın oynamasını isterler. Kızın, talip olan adaya varma meyli, niyeti varise, oyuna kalkar. Kızın başına kaynana adayları tarafından yazma türü bir şey atılır. Kız, aday konusunda istekli değilse, oyunu yarım bırakıp yerine oturur. Bu uygulamada da tebdil ve tedbir vardır.
Bu tür tespitleri çoğaltmak zor değildir. Bu neviden uygulamalar, uzak geçmişin gelenekleşmiş uygulamaları mıdırlar? yoksa bu tür uygulamaların doğasında hem bâtıni ve hem de zahiri bir boyut mu vardır?
İran Azerbaycan´ında çarşafa çadır veya çardak denilmektedir. Sık sık bilhassa çarşı mescitlerinin çevresinde kadınların çardaksız sokağa çıkmamasını hatırlatan afişlere rastlanır. Ailenin içini dışarıca karşı gizli, saklı tutan çadır ile kadın kişinin tesettürünü sağlayan çarşaf, ehram aynı tedbirin tebdillerindendir. Korunma adına saklamayı, saklanmayı içerir.
Yaşlara göre renkleri farklılık da gösterebilen Bayburt ehramları Çarçaf, vala,, Keşan ve benzerleri bir tebdil uygulamasıdır.
Ehram da çarşaf gibi teseddürlü kadınların dışarı giysisidr. Dışarıya çıkan bayan ehramla örtünür. Beyaz ehram yeni evli gelinlerin ve genç kızların, açık renk ehram orta yaşlı kadınların mor ehram ise yaşlı kadınların giysi rengidir. Örtünen kadın kendisini maskelemiş olmakla birlikte giysi rengi ile maskeyi aralamış olmakatadır. Adeta örtünme ile saklanılana dair verilmek istenen mesajlar da vardır. Bu tespitde renk de ses faktöründe olduğugibi iye değil iyenin muhtemelen tamamlayıcısı durumundadır. Bize ehram renleri; “ak”, “kara” ve herikiisinin karışımı veya orta nokatsı anlamında “boz, kır, ala” yı hatırlattı.
Maddi örtünme, manevi örtünme, geçici örtünme var olmada, başarılı olmada bir korunma, kurtulma ve kurtulmuş olmanın sağlanması biçimidir.
& & & &
Tebdili olma sadece ve muhakkak insandan insana mı yapılmaktadır. İnsanat, nebatat. Hayvanat ve hatta cemadat arasındaki ilişkide de tebdil söz konusu olabilir mi? Daha önemli olan soru, ruhanî varlıklar mesela gündüz veya gece oluşları ile ilişkilendirilir. Cinler, periler alemi varlıklarla kişioğlu arasındaki ilişkilerde tebdil söz konusu mudur? Bazı çiçeklerin her koklayana koku vermediği söylenilir. Gece Sefası gibi bazı çiçeklerin açılmaları ve kapanmaları mesela gündüz veya gece oluşları ile ilişkilendirilir.
Kediciye çiçek koklamasını ve Akşam Safası Çiçeğine de akşamları açılmasını içgüdü mü telkin ediyor?
Daha evvel cevap verilmesi gereken husus; alem değişme, donuna girmiş olabilme ve ruh göçü hangi hallerde ve nereye kadar ortaklık içerirler?
Bu noktanın aydınlığa kavuşturulması, halk inanmaları ve mitolojik veriler arasındaki bağlantı irdelenirken “ses” bahsi müstakil bir tartışma objesi olmaktan çıkar, var olmuşların hallerinden bir hal konumuna girer. Tekrar dönülmek üzere bir ara açıklaması yapmak gerekir ise, Şaman göyün katlarına çıkarken, muhtelif varlıkların bazı vasıflarından yararlanır. Keza yer altı alemine geçerken de bazı iyeler veya bazı varlıklara ait iyelerin güçlerinden yararlanır. Onun kıyafetindeki boynuz, post, tırnak, kemik ve benzerleri ait oldukları varlıkların gücünü şamanın gücüne katmaktadırlar. Şaman tebdili konumu ile onlardan yararlanırken, zaman zaman kükremekte, zaman zaman ötmekte, belki kişnemekte veya anırmaktadır da. Bu haliyle şaman çıkardığı sesle, ses sahibi varlığın gücünden kendi gücüne güç katabilmektedir. Sesteki güç, sesin ait olduğu sahibin gücüdür.
Bazı kuş avcıları, avcı kuşların seslerini taklit ederek avlanılacak kuşa tuzak kurmuşlar olurlar. Tülek Türkmenlerinin ismini buradan aldıkları söylenir. Keklik avcıları da keklik sesi çıkararak onların av alanında toplanmasını sağlarlar. Bu uygulama da tebdil şeklidir. Avcılar ses taklidiyle tebdil edilmiş olmaktadırlar Bazı aşiretler kofilere, ongun kuşların telekleri niyetiyle, bulabildikleri telekleri boyayarak takarlar. İçerik aynıdır.
Barış Mançu´nun konser için 1994 yılında bulunduğu Türkmenistan´da, konserin prova döneminde sahneye bir Türkmen ses sanatkarı şaman kostümü ile çıkmıştı. Türkmen sanatçının tüm giysisi boynuzlar, kemikler, dişler, pençeler ve kaftanı farklı kürk parçalarından oluşmuştu. Okuduğu parçanın bölümlerine göre farklı kuş, zil, çan, fırtına türünden tabiat sesleri, o hareket ettikçe sırtındaki manyaktan geliyordu.
Kırgızistan´da, köyündeki muayenehanesine gittiğimiz bir şamana tedavi için getirilmiş bir hastaya şahit olduk. Çıkardığı böğürmeyi andıran anlaşılmaz seslerle bireyler anlatmaya çalışıyordu. Şaman onu havada uzun süre şaklattığı kamçısı ile bizim yanımızda tedavi ederken, o böğürmeyi, homurdanmayı andıran anlaşılmaz seslerle bir şeyler söylemeye çalışıyordu.
Kars halk inançlarından yapılmış bir tespitte, kırkı çıkmamış bir bebek ağlarken farklı hayvan sesleri de çıkarmaktaydı. Tedavisi için gelen Ebe Ana onu okurken, “bir şey uğramış sahiplenilmiş” gibi açıklamalar yapıyordu. Aras Vadisi ve Güney Azerbaycan halk inançlarında Kırk banyosu yapılan bebeğin banyosu esnasında onun kırkının karışmaması istenilen sadece insanoğlundan bebekler değildir. Bu esnada sesli söylenilen dualarda bebeğin bilinen tüm canlıların isimleri sayılarak bebeğin kırkı ile onların kırkının karışmaması keza yüksek sesle söylenir.
Kırkı dökülürken bebeğin kırk suyuna kurutulmuş kurban gözü sokulup çıkarılır. Bazı yörelerde kurutulmuş kurt gözü bu maksat için kullanılır ve daha makbul kabul edilir. Halkın inanç muhayyilesinde her iki kurutulmuş gözde kutsallık bakımından müştereklik vardır.
Anlatılardan hatırlayabildiğimiz kadarı ile bu uygulamada hasta bebeğin yüzü ve onu şifa için okuyan kadının başı yüzüne doğru bir leçekle örtülü olurdu.
Maske konusunda tafsilatlı bilgi verirken Atilla Bağlı, Maske-tebdil bağlantısına da; hangi hallerde ne tür maskelerin hangi yöntemlerle kullanıldıklarını anlatarak açıklık getirmektedir.
“Maske tanınmamak, korunmak, gizlenmek ve güzel görünmek gibi farklı amaçlarla yüze ve başa takılan, çeşitli malzemelerden hazırlanan yapay yüz ve başlıktır. Maskeler bağlamına göre anlam ve işlevsellik kazanır. Maskeler “ritüel ve gömü maskeleri” olarak ikiye ayrılmaktadır. Ritüel maskeleri canlılar, gömü maskeleri ölüler için hazırlanmaktadır. Sibirya, Altay ve özellikle Yenisey bölgelerinde yapılan bilimsel araştırmalar neticesinde çok sayıda maske, büst, kukla ve kayalar üzerine yapılmış maske ve maskeli hayvan figürlü resimler bulunmuştur. Şaman(Kam)lar tarafından doğayı idare eden ruhlar ve tanrıların merhametini kazanmak, onlara hoş görünmek için yapılan ritüel ve ayinlerde, ayini yöneten şaman, bağlama uygun maske ve başlık takmaktadır. Bu maskeler tahta, hayvan derisi ve çeşitli metallerden hazırlanmakta, üzerlerine çeşitli motifler yapılmakta ve bazı aksesuarlar monte edilmektedir. Hakas veya Yakut şamanlarının ayinde taktığı maskelerin onun kişiliğine bürüneceği hayvan veya varlığı sembolize ettiği bilinmektedir. Gömü maske ve büstleri olarak adlandırılan maskeler ise birkaç yılda yapılan büyük ve nihai gömüye kadar bekletilen cesetlerin kafataslarına uygulanmıştır. Burada bazı amaçlar gözetilmektedir. Gömü maskeleri ölenin kafatasında meydana gelebilecek bozulmaları önlemek ve gizlemek, ölüme hemen teslim olmayı reddetmek ve pratik olarak büyük gömüde cesetleri tanıyabilmek amacıyla yapılmıştır. Ölen kişinin cesedi, ailesi ve mensubu olduğu toplum tarafından nihai gömüye kadar geçici gömü yerinde muhafaza edilir. Ölen kişinin tinsel ruhunun bir bulunma mekânı olarak kukla-mankenler yapılmış, yakılan cesedin külleri de bu kuklaya yerleştirilmiştir. Gömü maske ve büstleri umumiyetle alçı taşı kilden yapılmıştır; gömü mankenleri ise hayvan derilerinden hazırlanmıştır. Halk, gömü maskeleri sayesinde toplu olarak gömeceği ölülerini nihai gömüye en iyi şekilde hazırlamaya ve bu maskeler vasıtasıyla da gömüden sonra da kendi kültürel belleği olan mazisiyle manevi irtibatını koparmamaya gayret etmiş. Halkın korumaya çalıştığı kendi geçmişiyle olan manevi bağ geleceğinin temellerini oluşturmaktadır”.(2)
Şamanizm´de, şamanın maskesi onun alt ve üst dünyaya yolculuğunda bazı ruhlardan sakınarak tanınmamasını saklamak için bir tebdil tedbiri olduğu söylenebilir. Keza bazı büstler için de aynı teşhis konulabilir.
Şamanizm´e ait farklı merasim maskeleri ve Korona Maskesi, Maske er çağda ve durumda saklanma sakınma korunma vasıtasıdır. Güzellik, sağlık, hayat, servet, sır ve benzerleri maskelenebilir.
Nitekim aynı coğrafyanın Türk halk kültüründe, çayda çimen çocuklar, tek ayakları üzerinde, sağ ve sol kulaklarından yana kafaları eğerler ve;
Ağtaş Karataş
Gel kulağımın suyunu al kaç”
“Ağrılığım, uğruluğum dağa taşa, kara taşa”
Türünden söylemleri koru halinde tekerlerler. Böylece muhtemel bir soğuk algınlığından korunmuş olunacağına inanılırdı.
Keza Güneş dualarında da,
“Gün çık gün çık
Keçel kız koy çık
Saçlı kızı al çık”
Şeklindeki koro söylemleri de aynı içerikli olup, cemadat ve insanat alemleri arasındaki bağlantının varlığına inanıldığını ve bu ilişkinin iletişiminin sesli yapılabildiği inancını gösterir.
Bu tespitteki mesajı kurak havalarda yağmur alayları ile çıkılan yağmur dualarında da görmekteyiz. Benzeri uygulama şekillerini çoğaltarak sözlü kültürde yaşamakta olan saklı dualarda cemadat nebatat hayvanat insanat ve daha barizi birtakım sema ehli arasında, derinliği hangi döneme kadar ulaşabildiği kestirilemeyen bir mistik dil müştereklik dönemi olduğunun izleri vardır.
Bu noktada, tebdilin şifrelerinin çözülebilmesi, parantezinin açılabilmesi için “alem” kavramının anlamı önem arz etmektedir. Bu tespite paralel diğer önemli bir tespit ise, alem değiştirme ve don değişmenin, varlıkların “yaradılış özelliği oluşları” hali ile “ceht ile edinilmiş olma” hali arasındaki farklılığın tespitidir.
Her iki halin bir izah kapsamında açıklanmaları mümkün mü dür?
Kara iyelerden Al Karısı farklı varlıklar şeklinde tezahür edebilirken, bu halin, özelliğin, onun türünün yaratılışından gelen bir özelliğidir.
Arınarak bu özelliği edinebilen eren kişi, bu vasfını cehdinin karşılığı olarak edinebilmiştir.
Kara Şaman veya cinli hoca bazı metot ve argümanları ile mensubu bulunduğu alemin özellik sınırlarını aşabilmektedir.
Özetle tebdili kıyafetin derinliklerinde; alem değişmeden yola çıkıldığında Tasavvuf, mitoloji vardır. Tasavvufun kök hücreleri, yaşanılan zaman ile mitolojik dönem arasında dinler tarihinin içinde saklıdır.
Mitoloji sözlüğünün ürünü olan ak iyeler ve kara iyelerin özelliklerinden hareketle tespitleri yapılarak tasniflerine gidilememektedir. Zira tezahür şekilleri ve fonksiyonları sabit değildir. Farklı zamanlarda farklı coğrafyalarda kendilerine has özellikleri ile tezahür edebilirlerken, farklı tezahür şekilleri de isimlendirilebilmektedirler.
& & & &
Tebdili kıyafet ile ses bağlantılı bulgulara gelince;
Yukarıda yapılmaya çalışılan açıklamalar genelinde belirtildiği üzere “ses” tebdili kıyafetin adeta bir aksesuarıdır.
Şaman´ın kolyesinde ve kaftanın bazı takılarının arasında kurt dişi, kurt tırnağı, kurt pençesi, kurt kanı, kurt büzüğü, kurt gözü, kurt kılının da bulunduğu bilinmektedir.
Bu inançların mitolojik boyutu derinliği olmalıydı. Uygur Türklerinde sadece bitkilerle yapılan tedavilerde tedavinin ismi Türkçedir. Bu tedavilerde kullanılan otlar arasında Bori Soymisi, Kurt Boğan ve Kurt Pençesi gibi otlar vardır.
Uygur Türklerinde, Kurt eli çekme uygulaması, “Alaz”, kurt eli çalma” olarak geçer. Kurt pençesi şok tedavisinde sırta ve boyna çalınarak yapılır. Uygur Türklerinde de kurt dişi, kurt kemiği ve kurt tırnağı nazardan korunmak için kullanılır. Anadolu´da Kurdun aşık kemiğinin cepte taşınmasının bereket getireceği inancı da çok yaygındır.
Kurt ciğeri yemiş olan kimsenin hayvan hastalıklarının tedavisinde başarı olacağı, ayrıca cesur olacağına inanılır.
Erzurum ve çevresinde doğum yapacak hanımı Al Basması diye bilinen rahatsızlıktan korumak için onun yastığının altına bir parça kurt postu koyulur. Kurt postunun anne adayı ve doğacak bebeği koruyacağına inanılırken ata ruhu, kurt ata inancı vardır. Sistemde ata ruhunun insanları bir takım görünmeyen kara iyelerin muhtemel koruyacaklarına olan inanç varken, kurt ve onun ruhunun da ata ruhu kapsamında düşünülmüş olmalı.
Oğuz boylarında erkek çocuk dünyaya geldiğinde Kurt postuna, kız çocuk dünyaya gelince de ceylan postuna belenir, kundaklanır, şeklinde yaygın bir kanaat vardır.
Kurt derisi/postunun bir fonksiyonu da erkek çocukları yaşamayan aileler tarafından onun yaşaması için esnetilmiş kurt kafa derisinden büyükanne veya büyükbabaları tarafından geçirilmeleridir. Bu işlemi güngörmüş ebe anaların da yaptığı olur.
Post ve korunma bağlantılı bir inanç da kurt kılı ile ilgilidir. Doğu Anadolu halk inanmalarında erkek çocukların daha onlar bebekken burun kanatları delinerek bu deliklerden kurt kılı geçirilmesi halinde o çocuğun büyüyünce cesur olacağına inanılır.
Kurt ile doğurganlık inancı arasındaki bağın derinliklerinde tedavi bakımından kurt ana ve kurt ata inancı aranabilir. Hakkâri yöresi halk inanmalarında hanımlarda kurt başlı kemer bağlama geleneği vardır. Bu kemeri buluğ çağına girmemiş genç kızlarla menopoza girmiş bayanlar kullanamazlar. Bu tespitte kurt başlı kemer kullanma dönemi belirlenmiştir. Tokasında kurt kabartması olan doğurganlık dönemindeki bayan adeta kurdun manevi gücü tarafından korunmaya alınmıştır.
Halk inanmalarında bağlanmış olmak ve bağdan kurtulmuş veya bağa karşı korunmuş olma türünden inançlar vardır. Bir tür büyü olan bağlanmak veya bağlamak gelin ve daha ziyade damatlar için söz konusu olur. Bu büyüden kurtulmak ve korunmak da kurt ve onunla ilgili inanmalar önemsenir. Kahramanmaraş, Adıyaman ve Kayseri´de kurt kanı ile sigara kağıdına özel tılsım yazılıp damadın kapısının eşiği altına gömülür ise ve işlemi yapan kimse oradan arkasına bakmadan ayrılır ise ayın dört defa doğma süresince damadın başarısız olacağına inanılır.
Hakkâri´nin bazı yörelerinde bağlı yeni evli çiftlerin bağlarını çözmek için gelin ve damadın parmakları kurt kanına bulandırılır ve onların kanlı parmakları çarpı işareti gibi çapraştırılır. Ayrıca güneydoğu Anadolu´da bağlı çiftlerin bağlarının bozulması için çiftleri birleşmeleri kurt postu üzerinde sağlanır.
Kurt cinsellik bağlantılı bir tespit de Karaçay Türkleri halk inanmalarından yapılmıştır. Davası adliyeye yansımış bir Karaçay ant içerken elini kurt kirişisine basar. Kurt kirişinde olduğu gibi kurt büzüğünde de bazı hikmetlerin olduğun dair inançlar vardır. Çevre edinmekte zorluk çeken kimsenin cebinde kurt büzüğü taşımanın yararına inanılır.
Şaman aksesuarında kara iyelere karşı güç içeren, ak iye özelliği de taşıyan, yaşayan halk inançlarında bu özellikleri de bilinen, koruyucu bir kolyede yer almış olan Kurt tırnağı, kurt dişi, kurt kemiği(3)
Yaşayan Anadolu Türk halk inançlarında kurdun postu, ciğeri, büzüğü, gözü, kanı gibi vücut aksamlarının yanı sıra, şaman kaftanında/manyakda yer alan aksamlar arasında kurt postunun koruyucu, güç verici, cesaretlendirici, bereketi cezbedici olarak yer aldığı inancı da vardır.
Şaman kostüm kolyesi
Halk inançlarında köpeğin havlaması ile kurdun ulumasına da farklı anlamlar verilmiştir. Ulumakta ululuk aranırken, köpeğin kurt gibi uluması hayra yorumlanmaz.
Halk inanmalarında kudret helvası olarak bilinen kurdun uluması üzerine belirli havalarda gökten yağdığına inanılan bir besinin olduğuna inanılır.(4) Bu tespitler kurt-ses bağlantılı bulgular olarak algılanabilir. Hal bu olunca kurdun vücut aksamlarında olduğuna inanılan olağanüstülük ile onun çıkardığı seste ak bir özelliğin olması inancı arasında bir bağ kurulabilir. Bu noktada ses müstakil aklık karalık da arz edebilen bir obje midir? Ak veya kara özelliği içeren bir töz müdür?
Gökçealan köyü-Selçuk-İzmir halkının bölgeye Fatih Sultan Mehmet döneminde iskân olduğuna inanılır. Bu yöre halkı kurdun uğruna inanırlar. Sözlü kültürlerinde “Kurdun uğruna” şeklinde özlü bir söz vardır. Rast getire, rasgele anlamda kullanılır.(5) Bu ifade bize “Pir Aşkına”, Ulular aşkına, Ulular, kırklar, Erenler yüzsuyu hürmetine gibi bir mesaj vermektedir.
Kuzeydoğu Anadolu´da şoförler seyir halinde iken yolda kurt görmelerini tavşanın aksine uğurlu sayarlar. Keza Muğla Yörükleri de bilhassa çobanlar kırda yılan görmeği uğur alameti olarak algılarlar.
Kişioğlunda ses, alkışlarda ak iye kapsamına alınabilir. Kargışlarda karadır. Ak veya kara olan ses midir, Sese yüklenen kuvve midir? Bize göre kara veya ak olan ses değil sese yüklenen içeriktir .Od/ateşin yakma yok edip öldürme fonksiyonunun olması onun şifa da içerebilen özelliğin de olmasını yok saydırmaz. Daha öze yakın bir açıklama şekli ile, seste sakınma mahremlik namahremdik bağlantılıdır. Baba ile oğlu arasındaki sesde bu özellik bariz bir şekilde yoktur.
Ses-sakınma bağlantılı inançlarda ses, bazen vasıta ve bazen de vasat konumundadır. Kars yöresi halk inanmalarında “ses alan” olarak bilinen bir kara iyenin olduğuna inanılır. Bu inanç bölgeye Doğu Karadenizli halk tarafından da taşınmış olabilir. Bu çevrede akşamdan sonra evin dışında mesela balkonda veya dış kapının önünde yüksek sesle ağlayan çocukları susturmak için onlara “sus bak ses alan gelir sesini alır” denirdi. Ses alanın gece uçabilen ve adeta sesli ağlayan çocukların seslerinden beslenen bir varlık olarak düşünülmesi sağlanmıştı. Biz gürültülü ağlayan çocuklar korku içerisinde sesimizi kısar eve sığınırdık. Bu iye veya varlık ses alıcılığı ile bilinirdi.
Kuzeydoğu ve Doğu Anadolu´nun orta kesimlerinden tespiti yapılan bir kara iyenin icraatında gece tenha yerlerde yalnız yakaladığı insanları yüksek sesle sorgulamak vardır. Onun kimsin, nerelisin, nereden gelir nereye gidersin ne iş yaparsın gibi sorularının cevabı verilirken cevaplar “K” harfi ile başlayan kelimelerden olmalıdır. Mesela; Karslıyım, karlı havada karşıdan gelen bir kazancıyım gibi olmalıdır.
Benzeri bazı tespitlerde de sadece hitap eden tarafından duyulabilen ve tanıdık bir sesle, yalnız ve dalgın dalgın dolaşan kimseler, sahibi görünmeyen bir ses tarafından, nereden gelirsin, nereye gidersin şeklinde sorgulanırlar. Böyle hallerde seslenilen kimsenin arkasına bakmadan “değirmenden geliyorum yüküm tuzdur.” Demesi gerektiğine inanılır.
Bu tespitte sorgulayan sahibi görünmeyen sesin, yönlendirdiği kimseyi uçurumların kenarına getirip ittiğine veya tanınmayan bir bölgeye yönlendirip kaybolmasını sağladığına inanılır.
Tanıdık sesle yönlendirmenin tespitleri Bitlis halk inanmalarından da yapılmıştır. Arkadaşları ile çay kenarında oynamakta olan bir çocuğa annesinin sesiyle seslenilir. Geriye dönen çocuk annesinin kıyafetleri gibi giyimli, ona benzeyen bir kadının “Gel yavrum sana çok sevdiğin yumurtalar haşladım.” demektedir. Çocuk ve sesin sahibi birbirlerine yaklaştıklarında, çocuk sesin sahibinin annesi olmadığını anlar, kokar, ağlayarak evlerine koşar ve evde baygınlık geçirir.
Al karısı ile ilgili anlatılarda da onun da ses taklitti yaptığına dair bulgular vardır.
Bu tespitten; birtakım kara iyelerin zarar verecekleri insanlar alemi gibi alemlerden kimseler hakkında bilgi edinebildiklerini, tebdili kıyafet yapabildikleri gibi fiziki don değişme tebdili de cinler veya kara iyeler aleminden alem değişme gerçekleştirebildiklerine, çıkarabiliyoruz.
Bu tespite de ses değişimi tebdili, bir seri tebdilden birisidir.
Yapılan tebdil içerikli uygulamalardan ses bağlantılı olup, sesi merkeze alan başka uygulamalar da vardır. Bu uygulamalarda ses dolaylı bir argüman olmaktan ziyade, birinci grupta ele almış olduklarımızdan adeta daha belirleyici konumdadır. ”Ses orucu”, ” Ses sakınma” bunlara bağlı olarak “gelinlik yapma”, “yaşmaklanmak” “çeperlenmek” gibileri sayılabilir. Keza Anadolu kırsalınsa oldukça sık uygulanan ve farklı isimlerle bilinen Tuzlu klik uygulaması da ses sakınma inancı ile bağlantılıdır. Tuzlu çöreği yiyip göreceği rüyayı yorumlayan kızlar, bir nevi istihareye yapmış olmaktadırlar. Bu ekmek yenildikten sonra uyumaya hiç konuşmadan gidilmelidir. Niyetlinin sesi duyulmadan niyetli uyumalıdır.
Aras Vadisi Nevruz halk inançlarında nevruz gecesi yapılan uygulamalardan birisi de Baca Baca Gezmek veya Kapı Pusmak uygulamasıdır. Gençler bu gece yakın çevre evlerinin sakinlerini bacalardan ve kapı aralıklarından dinleyerek duyduklarını o yılın nasıl geçirileceğine dair yorumlarlar. Bu uygulama esnasında da kesinlikle konuşulmamalı hiç ses çıkarılmamalıdır.
Aras Vadisi Azerbaycan Türk aşıklık geleneğinde Aşk Badesi içen Hak Aşığı uyanınca bir süre sessiz kalır, konuşmaz, konuşamaz. Hekim gelir onun derdine deva bulamaz. Devreye bilici kadınlar girerler. Anlatılarda bunlar üç grupta toplanmaktadır. Napak Karı, Köpek Karı ve İpek Karı. Bunlar, bu türden rahatsızlıklara kendi farklı yöntemleri ile şifa ararlar. Aşığın Hak Badesi içmişlik halini şifacılardan ilk ikisi aşığın rahatsızlığı kurduğunu, bulaşıcı hastalığa yakalandığını, dolayısıyla ölmesi gerektiğini söyler. İpek Karı bu halin Aşk badesi içme hali olduğunu, şahsın aşk badesi içtiğini, bir süre sonra kendine geleceğini söyler. Dil bendi çözülen aşıktan niye bu hale düştüğü sorulur, o da tel ile söylemek ister. Bir Gam Curası getirirler. Aşık,İlahi bir bade içtiğini, ve âşık olduğu, kendisine bade sunan kızın kimliğini açıklar. Butasının/aşkının peşinden gideceğini söyler. Böylece Hak Aşığının serüveni başlamış olur. (6)
Yaşmaklanmak namahreme karşı bir tebdili kıyafet olarak algılanabilir. Kem nazara karşı koruyucu olarak bilinir. Yaşmak (Eski Türkçe: yaşmak, 'örtmek, gizlemek'), Osmanlı İmparatorluğu zamanında Müslüman kadınların ferace ile giydikleri yalnızca gözleri açıkta bırakan ince kumaştan iki parçalı yüz ve başörtüsü. Türk-İslam kültüründe, özellikle Anadolu´da, kadınların baş örtülerinin alt ucu ile ağızlarını kapatmalarına da denir.
Halk inançlarında yaşmaklanmak, emsallerinde olduğu gibi, derinliğinde tesettür inancı olan bir uygulamadır. Namahreme karşı yaşmaklanılır, onlarla konuşulmaz Amaç mahrem olanı namahreme örtülemektir. Yeni gelinin ailenin yetişkin erkeklerine karşı icazet alıncaya kadar yaşmaklandığı olur. Kayın peder geline bir hediye alarak onun yaşmaktan çıkmasını sağlar. Yabancı erkeğe karşı yaşmaklanmak bir ömür boyu sürebilir.
Farklı Yasmaklanma Türleri
Bazı yörelerde namahremle konuşma mecburiyeti var ise yaşmaklanılarak konuşulabilir. Yabancı erkek ile konuşma gerekiyor ise evin yaşlı yaşmaklı hanımları konuşurlar.
Yaşmak, sadece çarşaf veya ehram gibi fiziki bir örtünme şekli değildir. Yaşmaklı gelin yabancı erkeğe karşı yüzle birlikte sesini de sakınır işaretle meramını anlatır konuşamayacağını açıklamış olur.
İslamiyet gibi semavi dinlerdeki namahremin haram oluşu, sınırları kapsamında ses de vardır. Bir karılaştırma yapabilmek mümkün olması halinde, namahrem Eski Türk inanç sistemindeki kara iye konumundadır. Ondan korunmanın gereği vardır. Bu nokta aşağıda açıklayacağız Ses Sakınma Orucu´nun izahı ile daha farklı bir netlik kazanacaktır.
Bir hal anlatısında ulu zatın kızı gelin olur ve gelin gittiği evde keramet mahiyetli tutular sergiler. Onun bu durumu babasına anlatılır. Babası kızından geçmişe dair onun bir sırrını öğrenmiştir.
Buna göre, Gelin kız babasının evinde iken yabancı bir erkek kapılarını çalar ve kapalı kapının ardından söyleyeceklerinin hayati öneme haiz olur olduğunu açıklar. Bu hal iki defa tekrarlanır kapı açılmayınca yabancı erkek üçüncü tez kapıyı çalar ve kendisinden mesuliyetin çıktını söyleyince, evin kızı ağzına çakıl taşları doldurarak kapının ardından, evde erkek olmadığı için onunla konuşamadığını söylemeğe çalışır. Bu noktada ses, ses tellerinin sıradan titreşimi olmaktan çıkmakta kimliklenmektedir.
Babası, kızının çakıl taşları ile sesini örtülemeği göze almaması halinde daha büyük hikmetler gösterebileceğini açıklamak zorunda kalır.
Ses bağlantılı inanç uygulama türlerinden birisi de Ses Orucu veya Ses Saklama Orucu diye bilinen oruç türüdür. Çok kere adak olarak adanan ibadet türlerindendir. Daha ziyade bebeği olamayan ve bebeği yaşayamayan anneler tarafından tutulur. Anne adayı bu maksatla “Allah bana bir evlat nasip ederse O´nun rızası için kırk kapıdan hiç konuşmadan kumaş toplayıp çocuğuma onlardan giysi yapacağım” diye niyetlenir. Bebek Erkek olur ise Hz. Muhammed (s.a.v.) hürmeten kumaş toplamak için ismi “M” harfi ile başlayan kırk eve gidilir. Bebek kız olur ise aynı niyetle, Hz. Fadime Ana´ya hürmeten ismi “F” ile başlayan kırk eve gidilir. Bu sayı bazı yörelerde yedi ile sınırlı tutulur. İnancın derinliklerinde kutlu şahısların isimlerinde de kut aranması hususu vardır. Yapılan bir nefis terbiyesidir. Kişi hiç konuşmayarak el açabilmiştir. Bazı uygulamalarda tutulan orucun süresi bir gün olur, bazılarında daha uzun süre dokuz veya kırk gün de olur. Bu durum mitoloji dili ile muhtemelen ak iyelere, kara iyelere fırsat vermedikleri için yapılmış bir şükran ifadesidir.
Ses içerikli uygulamalar kapsamına alınabilir mi? Bir dönem Nahcivan´daki kutlu mezarların bu arada Koç şeklindeki mezar taşlarına adak bezi bağlayan hanımlar orda hazır durumda olan oksidiyon taş parçalarını vururlardı. Adeta gelindiği bu sesle haber verilirdi. Âdeta ruh çağırma seanslarını andıran bu uygulamada “ Ey ruh geldinse üç defa tıklat” denilir.
Anadolu´da bilhassa kırsal kesimde mezarlıklara girilince, Fatiha suresi okunmadan evvel, Ehli kubura selamlama amaçlı yüksekçe bir sesle seslenilip ilgili açıklama yapılır.
Keza kara iyeler ve bir dönemin ongunu olarak bilinen yılan, kurt, ayı gibi varlıkların özellikle gece toplantılarında isimleri geçince vurulduğu zaman tok ses çıkarabilen tahta gibi zeminlere üç defa “tu tu tu Bismillah buralardan uzak olsunlar” denilerek vurulur. Tu tu tulama halk inanmalarında sık görülen bir parpullama, efsunlama yöntemi olarak bilinir. Parpu korunma örtüsü yerini almaktadır.
Sesin kara iyeleri öldürdüğü veya korkuttuğu inancı da vardır. Ay ve güneş tutulunca da onları tutan kara iyelerin kovulması veya ayı korumakla görevli iki gök ehli köpeğin uyandırılması için silah atılır, taş taşa vurulur veya kazan gibi nesnelerin dibi dövülerek tok ses çıkarılmaya çalışılır.
Türkmenistan´da şahit olduğumuz bir uygulamada, resmi bayram merasiminin yapılacağı meydana protokol henüz gelmeden evvel, dev buhurdanlıklarla görevliler girip havayı tütsüledikten sonra, büyük çaplı madeni yuvarlak tabakalar, topuzlarla güm güm sesleri ile dövülerek alanda dolaşılmıştı. Tütsülemenin halk inanmalarında koruyucu kalkan oluşturduğu inancı vardır.
Örtünme, örtülenme sadece kılık kıyafet ve ses ve diğer davranışlarla sınırlı değildi. Ulu zatın ismi verilmek suretiyle yaşamayan çocuğun yaşamasının sağlanması inancının da derinliklerinde ulu zatın korunma zırhının ardına sığınma inancı vardır. Ulu zatın manevi gücü sığınılanı örtülemiş kimliğinin bir parçası konumuna getirmiş olur. Satı kız isimleri Satılmış erkek isimleri bu türden yaşayamayan bebekleri kara iyelere karşı koruma örtüsüdürler. Çocuğu olamayan veya yaşayamayan hanımların temsili olarak satılmaları ve keza bebeği yaşayamayan annelerin bebeklerini çok çocuklu annelere belirli uygulamalarla satma işlemi de kara iyelere karşı bir örtüleme maskeleme işlemidir. Derinliklerinde bu inanç kodu vardır.
Bu tespit daha derinleştirilip genişletilmesi halinde dönemin inanç sisteminin sistematiğini ortaya koyar. Açıklama ad vermeden açılmış iken, Hakverdi, Hüdaverdi Allah Verdi isimleri de bu içerik itibariyle bu türdendir.
Mihrali, Binali, Ali Berat Ağaverdi gibi isimlerin de bu türden oldukları bu kapsamda ele alınabilecekleri düşünülebilir. Ağa ismi Şii-Caferi İslam kesimin halk inançlarında Hz. Ali´nin kodlanmış şeklidir. Bu isimlerle onun manevi muhafızlığı ile örtülenmiş olunur. Derinliklerinde örtünme örtülenme, isimden hareketle manevi güçten güç alma vardır.
Yaklaşım şekli daha derinleştirilip genelleştirilerek kişioğlunun örtülenerek korunması, ata, arvak boyutundan cemadat, nebatat, hayvanat boyutu ile de ilişkilendirilebilir. İnsanlara verilen, Pelit/Pelut, Selvi, Sümbül, nebatattan, Demir, Taş Kaya, Irmak, Güneş, Ay, cemadattan, Aslan, Kaplan, Börü, hayvanattan isimler, bunların temsil ettikleri varlıkların iyelerinden güç alma içeriklidirler.
Erkek çocuğu yaşayamayan aile ona belirli bir yaşına kadar kız çocuğu giysisi giydirir, saçlarını uzatır. Böylece erkek çocukların ölümüne sebep oldukları kara iyeye onların kız oldukları intibaı vererek erkek kimliklerini örtülemiş korunmalarını sağlamış olurlar.
Aynı amaçla birçok erkek çocuğun korunma amaçlı çift ismi vardır. Kız çocuklar için de geçerli olan ikinci isimleri de olur.
Uluğ Türkistan erkek insan isimlerinde “bay” son eki çok yer alır. Kara iyeleri yanıltmak onların çocuğu sahiplenip ölümlerine sebep olmalarına mâni olmak için çocuğun geçici ismi Bokkbay da olabilmektedir. Bu isimdeki ilk hece bir korunma mesajı içerir, örtü mahiyetindedir.
Türk kültürlü halkların halk inançlarında erkek çocuğun ilk saçını altınla tartıp ağırlığınca fakire sadaka verme geleneği vardır. Bu uygulama bir tür sadaka , hayır işleme şükran şeklidir. Bu uygulamada çocuğun erkek olduğunu kara iyelerden saklamak onun cinsiyetini maskelemek için, ilk saç altınla değil hayvan gübresi ile tartılır. Böylece kara iyelere tartısı yapılanın değersiz bir nesne olduğu mesajı verilmiş olacağına inanılır. Daha sonra bu gübrenin ağırlığınca altın karşılığı olarak sadaka verilir.
Halk inançlarında yaşamakta olan yağmur duaları ve güneş dualarında geçen saçlı kız ve keçel kız tanımlarındaki saçlı olma veya olmama halleri, saç şekilleri ve saç aksakları örtünme ve örtüleme ile yakından ilgilidir. Perçem, zülüf, örük, hayder ayrı ayrı mesajlar içerirler. Bekar olma, nişanlı olma evli olma mesajı verebilirler.(7)
Özbek çiftçisi Rüzgârın Piri Haydar´a saçı yapar, Pirin yardımı ile ekinin savrulması sağlanır. Özbek çiftçisi harmanda rüzgâra pay verir. Haydar, saçın kâkül kısmı ile temsil edilir. Rüzgârı çağırma uygulamasında kötü ruhları defetmek için taşlar birbirlerine vurularak ses çıkarılır. Kurbağa, ters çevrilir. O su sembolü olarak da bilinir. Rüzgârın piri uzun saçlı olarak tahayyül edilir ve vato olarak bilinir.(8)
Uluğ Türkistan´da saç kesme merasiminde saç toyu yapılır.(9) Sünnet toyu ile gelin toyu uygulamalarının bir arada yapıldıkları olur da, ad toyu, ilk adım toyu, ilk diş toyu, saç toyu gibi küçük şölenler gelin toyu ile birlikte kutlanılmaz. Türk destanlarında iki evlilik bir toyda kutlanabilmektedir.(10)
Mardin yöresinde çocuğu olmayan veya yaşamayan aileler, dünyaya gelen ilk ve tek çocuğun o yedi yaşına gelinceye kadar saçlarını kestirmez ve çocuğu yıkamazlardı. Çocuk yedi yaşına gelince saçı kestirilir toy yapılıp fakir doyurulurdu.(11)
Saç kara iyelere karşı bir örtüleme vasıtasıdır. Yıkamak, koku inancı ile bağlantı olmalı, koruyucu kokuyu muhafaza etmek amaçlı olabilir.
Erzincan Salur köyü Türkmenlerinde doğumun gerçekleşmesini takiben çocuğu yaşamayan aileler vergili olarak bilinen ailelere başvururlar ki Vergili olma” tanımlaması daha ziyade mistik olumlu güçlerle donanımlı, kutlu anlamında kullanılır. Çocuk olabilmesi için bazı tedbirlere başvurulur. Bu maksatla kırk evden toplanan kırk parçadan dikilen giyecek veya yakasız gömlek çocuğa giydirilir.(12) Bu uygulama ile adeta kutlu bir ailenin kutundan yararlanılır. Yakasız gömlek adanmışlığın sembolüdür. Kefenin yakası yoktur.(13)
Kutun saç köklerinde olabileceği inancı bağlantılı olabilecek başka bulgular da vardır. Saçların tetkiki bazen kan analizlerinden daha iyi sonuçlar verebilmektedir. Saçların tetkiki gen diyabeti, metabolizma bozukluklarını, zehirlenmeleri, bazı geri zekalılık hallerini ve hatta erken bunama sayılabilmektedir.
Ayrıca Hakas destanları arasında önemli bir yeri olan Altın Tüylü/Kıllı Ak Köpek Destanı da keza halk inançları destanî dönem arasında kıl, mitolojik bir köprü konumundadır.(14) Bu itibarla kıl; insanlar, astral varlıklar ve hayvanlar arası inanç içerikli ilişkilerde incelenen konunun yapı taşları arasında ele alınmaktadır.
Türk savaş kültürü tarihinde, kahraman savaş zamanında atının kuyruğunu bağlatarak, ak büyü yapmış, kara büyüğe karşı tedbir almış olurdu.(15)
Erzincan kırsal kesim halk inançlarında da yer alan ve At Binen Cin olarak bilinen, birçok bölgenin halk inanmalarında Al karısı tarafından yapıldığına inanılan bir eylemde, bu varlık geceleri bağlı olan atların yele ve kuyruklarındaki kılları örmektedir.(16) Kemaliye-Erzincan´dan yapılan bir tespitte al karısının atların kuyruğunu ördüğü gibi, atın sahibi al karısını test etmek için atının kuyruğunu örmesi veya bağlaması halinde, bu defa al karısı gece binip terlettiği atın kuyruğundaki sahibi tarafından yapılmış örüğü açtığı da olmaktadır. Bu tespitteki uygulama şekli Bir dönem Digor-Kars´ta yaşamış Ahıska Türklerinin halk inançlarından yapılmıştır.(17)
Yılbaşında evin hayvanları yaylım halinde iken toplu halde gezsinler diye kuyrukları birbirlerine değdirilir.(18) Halk inançları kıl bağlantılı inançlarda kuyruk yele ve saç kılları büyüsel bir içeriğe sahiptirler.(19) Sürü halinde yayılan hayvanların toplu halde gezinmeleri güvenlikleri bakımından önem arz eder.(20)
Kemah-Erzincan´dan yapılmış Al karısı saç bağlantılı bir tespitte, al karısı çocuklar kardırmak için tekrar tekrar “ekmeyim var suyun yok” diyerek onları kandırmaya çalışırken onların tanıdıkları bir dona girer ve tanıdıkları bir sesi taklit edermiş. Uzun göyüşlerinden sağ memesini sol omuzun ve sol memesini de sol omuzun sırtına kaşkol gibi atarmış. Uzun kirli saçları ile yüzünü kapatarak tanınmak istemezmiş. Al karısının saçlarını kullanarak yüzünü maskelediği bilgisi ile ilk defa karşılaşılmıştır.(21)
Kemah-Kemaliye-Erzincan´da yaşamakta olan bir halk inancına göre havale geçiren çocuğa iğne batırılır. Tespiti anlamlı kılan husus bize göre halk inançlarında havale geçiren çocuğa bir kara iye, şer kuvvet musallat olmuştur. Onun tedavisinde hemen havaya kaldırılıp poposunun sıkılması gerekir. Diğer taraftan şer bir güç olduğu inancı olan al karısını esir alabilmek için yakasına iğne batırılması gerekmektedir. Anahtar kelime iğne, çuvaldızı veya benzeri bir vasıta kullanılır.
Erzincan Bağlarbaşı köyü Alevi inançlı Müslüman kesimin halk inançlarında yakalandıktan sonra yakasına iğne batırılan al karısı esaretten kurtulabilmesi için iğneyi kendisi çıkamadığı için bir çocuktan yardım alır. Omuzluklarla su taşımakta olan al karısı çok yorulduğundan bahisle iğneyi çocuğa çıkarttırır.(22)
Eski Türkler yaslarında yüzlerini bıçakla çiziyorlardı. Ölen şahsın geride kalan yakınları, bilhassa eşleri saçlarını keserek cesetle birlikte mezara koyuyorlardı. Bu uygulama şekli aynı zamanda, ruhun bedenden ayrılması ile ruhun ölmediği inancını anlatır. Zira, gidilecek yeni alemde ailesine ve atına ihtiyaç duyacaktır.
Aydın Oğullarından Umur Bey hem babasının hem de kardeşinin ölümü üzerine saçlarını kesmiştir.(23)
Fırat havzasında, Elazığ´da ölüm olunca kırk gün yas tutulur. Kadınlar kızlar acılarını ifade etmek için saçlarını yonar, başlarını taşlarını vurur, ağıtlar yakarlar.(24)
İnsanlardaki saç atlarda yele konumundadırlar. Kut-kıl bağlantısı düşününce Kel Oğlanın saçsız oluşu ve Samsun´un güç kaynağının saçı olduğu hatıra gelmektedir.
Kars´ın bazı yörelerinde ölüsüne ağlayan kadınlar yüzlerine vurur, saçlarından bir parça keser, elbiselerini ters giyer, kara bağlarlar. Ağıtlarında;
“Sabah oldu kalk da gel,
Kara yerden çık da gel,
Ağ giyinmiş gelinsin,
Kına verim yak da gel”(25) derler.
Ters giyilme eylemi ile gidişatın, yaşanılanın tersine yönelmesi, yön değiştirmesi mesajı verilmiş olunur. Ak, aydınlığın kara, karanlığın kına, adanmışlığın, müjdenin simgesidir.
Erzurum-Erzincan yörelerinden tespiti yapılmış bir ağıt örneğinde;
“Kardaşım yok mezarıma taş dike
Bacım yok ki gözünden yaş döke
Anam yok ki saçından saç söke
Hali yaman olur gurbet elde garip ölenin” denilmektedir.
Eski Türk kültüründe, yas dönemlerinde atların kuyruk örüğü, sahibinin saçı veya saç örüğü kesilirdi.(26) Örmek, bağlamak türünden bir büyü yöntemi olarak bilinir.
Fatma Güle Sitem” isimli eserinde Mahsunî Şerif
“Kırma hatırımı gül yüzlüm benim
Gül olsam da gün gelir ki solarsın
Kara toprak olur gider bedenin
Saçlarını yolum yolum yolarsın” demektedir.
Erzurum yöresinin uzun havalarında “saç yonma”, “saç sökme” olarak da geçer. Esasen saç sökme fiili, saç yonmayı tam karşılamaz. Saç sökme pişmanlık halidir. Saçını başını dağıtmak kendinden geçme karşılığında kullanılır. Türk kültür coğrafyasının birçok yerinde bu arada Erzincan kırsalında da bunun uygulaması vardır. Ölünün ağlayan yakınları “toprak başıma” der, saçlarını yonarlar, yüzlerini yırtarlar. Bunun anlamı “Sen ölmeseydin ben ölseydim mi? Dir.”, yoksa “senden sonra ben yaşayamam beni de yanına al” demek midir? Anlam yakınlıklarına rağmen bize göre mesaj farklılıkları vardır. Birinci ifadedeki fedakârlık içerir, “ben de seninle geleyim” anlamındadır. İkinci ifadede isyan saklıdır.(27)
Halk inançlarında saç yolmak, kara giymek çaresizliğin, ocağı sönmüş, evinin direği yıkılmış olmanın ifade şeklidir. İslam´da saç yolmak gibi abartılı durumlara taviz yoktur.(28)
Urfa, Mardin, Adıyaman´da kadın kişiler eşleri ve yetişkin oğulları öldüğü zaman saçlarını ikiye ayırır ayrılmış saçlardan bir bölümünü tamamen tıraş eder
Fırat havzasında, Elazığ´da ölüm olunca kırk gün yas tutulur. Kadınlar kızlar acılarını ifade etmek için saçlarını yonar, başlarını taşlara vurur, ağıtlar yakarlar.(29)
Tunceli´de gece aynaya bakılmaz saç-sakal kesilmez Gece ayna karşısına geçenin kısmeti kesilir,(30) inancı vardır Aynanın çıplak gözle görünemeyenleri yansıttığı inancı vardır.(31) Gece aynaya bakılmayacağı inancı Erzincan kırsalında da yaşamaktadır. Erzincan ve Erzurum´da kış geceleri salonda ayna bulundurmanın baht açıklığı sağlayacağına inanılır.(32)
Hakkari´de genç kızlar ve çocukları nazardan korumak için saç örüklerinin içerisine, arasına mavi boncuk takılır.(33) Bu uygulamayı da Erzincan kırsalında görebiliyoruz.
Erzincan Alevi kesim Müslüman halkta çocuğun ilk saçı yakın zamana kadar dede tarafından kesilirdi. Şimdilerde bu uygulama kalkmış aileden herhangi birisi kesmektedir. Kesilen saçlar çocuk erkek veya kız olsun fark etmeksizin sandıkta saklanır.
Altay Türklerinde Çocuk dünyaya gelince büyük kardeş ona isim koyar, dayısı çocuğun saçlarının ucundan sağlı sollu biraz keser. Bunlar sandıkta saklanır ve kişi ölünce bu saçlar onunla mezara koyulur.(34)
Radloff, Altay ve Türk boylarında ölüm münasebetiyle yakılan ağıtları anlatırken genç ölülerin ellerine kına yaktıklarını yasta saçlarını kulaklarını kestiklerini belirtmektedir.(35) Yakılan kına ile kızlar adanmış mı oluyorlardı. Halk inanmalarında murat almamış genç kızların masumiyetine inanılır. Onların tabutlarına al kurdele bağlanır. Al kurdela aynı zamanda kutlu mezarların mezar taşlarına ve kutsal bilinen asırlık çınar ağaçlarına da bağlanır.
Al kurdelenin lohusa anne ve bebeğini al karısından koruduğuna dair bilgilerde vardır. İnsanlar tarafından esir edilen al karısı Al Ocağı olunca, Ocaktan al karısına karşı korunmak isteyenler al renkli bir kumaş parçası verilmektedir.(36)
Hakas Türklerinde kişioğlunun kutunun saç diplerinde olduğuna inanılır.(37) Dökülen tarak artığı kadın saç teli/kılı ulu orta saçılmaz, onların tekrar dirilme gününde sahibini arayacaklarına inanılır. Mezar nakillerinde ölüye ait tüm kemikler nakledilirken dökülmüş saçlar da nakledilir. En etkili aşk büyülerinde kadın saçı kullanılır. Bir kısım nazarlıklarda da kıla yer verildiği bilinmektedir.(38)
Şavşat Kuman bölgesinden tespiti yapılmış bir bağlama büyü türü de katrana batırılmış kız saçının göle atılması şeklinde yapılmaktadır. Bu uygulamada o kızla evlenen erkeğin bağlanmış olacağına ve büyü türünün çok zor bozulabileceğine inanılır(39).
Saç tellerinden hareketle büyü yapıldığı inancı Türk kültür coğrafyasında çok yaygındır. Bu tür büyüler daha ziyade talibini kurulması için yapılırlar. Istemeyen kızların büyü ile ikna edilmesi, gönül bağı kurulması için yapılırlar.
“Neslin Düldül aslın Kır At
Üstünde alınır murat
Dal boynunda çifte kanat
Başındaki tel olaydı-(Köroğlu)
“Gürleyen gök müdür esen yel midir?
Arap atı tavlasında bellidir
Deste kâkül al yanakta gamlıdır
İpek kâkül değil tel dedi bana-(Ruhsatî)(40)
Tel halk inançlarında gelin olmayı temsil eder, duvak da öyledir. Telli duvaklı gelin yüz akı ile beklenen günü hak eden, elde eden gelindir. Telli Baba Yatırından gelin teli alınır, kutsiyet atfedilen kuşlardan, Hak Aşıklarının mesaj ulaştırıcısı olarak bilinen telliturnanın özel kon umu vardır. Erzincan Alevilerinde de Telli Turna Semahı vardır.(41)
Telli Turna
İstanbul Sarıyer-Rumeli Kavağında türbesi bulunan Telli Baba´yı ziyarete giden evliliği gecikmiş kızlar;
“Ne alım al oldu
Ne yeşilim soldu
Telli duvaklı gelin olamadım”,
Şeklindeki yakarmalarla muradın gözünde kaldığı anlatılmış olur. Halk sözlü renk kültüründe al egemenliği, başarıyı, yeşil muradı temsil eder.
Adıyaman Yöresi türkülerinden
“Tel tel tellerine
Telli Turna Semahı
Saç Teli gibi saçtan hareketle saç bağına da anlam yüklenmiştir.
“Yörük kızları saçlarını “bağ” adı altında 40 adede kadar örer ve bunların her birinin adına ‘belik´ denir. Beliklerin nihayeti saç bağı denilen yün veya iplikten örgü ile bağlanır. Karacaoğlan´da belik,
“Zalim aşk elinden içmişim ağı
Senin için dolanırım bu dağı
Alam beliğine altun saç bağı
Tek saçını ince bele as gelin” şeklinde geçmektedir.(42)
Tuva Türklerinde balanın saçı, bala 3 yaşına gelince kesilir. Bu merasimin adı Ças kırkır toyu, çocuk saçı kesme toyudur. Saçı çocuğun büyük babası keser. Kesilen saçlar bir yerde saklanır. Bu toya bütün akrabalar davet edilirler. Öğütler yapılır.(43)
Türkmenistan-Göklen Türkmenlerinin halk inançlarında ölünün 7 si oluncaya kadar saç ve sakallar uzatılır.(44) Yas döneminde saç-sakal tıraşının yapılmaması Anadolu halk inançlarında da vardır. Türkmenistan Türklerinde bebeğin ilk saçını dayısı sağından başlanarak keser.
Saç-sakal, ak ise nuranî bir görünümü yansıtır. Halk anlatılarında Hızır, çok kere ak sakallı bir ihtiyar olarak resmedilir. Keza hak aşığına bade sunan sunucuların arasında yer alabilen Buta/aşk iksiri sunucusu da ak saçlı-aksakalı nurani bir pir olarak tasvir edilir. Kara sakallılar, kara saçları ve sakalları karışmış olanlar şeytanî varlıkları anlatmış olur.
Al kızı, gündüz su kenarlarında çeşme başlarında erkeklere göründüğünde uzun saçlı çok güzel bir kızdır. Lohusayı bastığında ise, uzun taranmamış kirli saçları vardır.
Tul inancı ölen bir kimsenin aile yakınları arasında onlara çeşitli şekillerde görünmesi olarak da bilinir. Ölen kimse unutulmadığını hissettiği sürece yakınlarına mutlu görünür. Unutulduğunu hissedince de ev halkını rahatsız ettiğine inanılır. Onun bu hali hortlama olarak bilinir. Hortlama inancı Erzincan halk inançlarında da yaşamaktadır. Mutlu olmayan ruhun yakınlarına saçı sakalı karışmış hırpani görünmesi onun mutsuzluğuna işaret eder.(45) Fal daki ak sakal, ak renk, parlaklık müjdeyi simgeler.
Saç kılı ile kesilmiş haşlanmış yumurtanın özüne bakılarak beklenen bebeğin cinsiyeti tahmin edilir. Sevgiliye bir tutam saç verilerek bağlılık ve teslimiyet anlatılmış olunur.(46) . Uluğ Türkistan´da Saçlı Aziz´in ve Kara Saç Ana´nın konu ile ilgisi olduğu muhakkaktır.
Erzincan´da yaşamakta olan Alevi inançlı Müslüman halk kesimde hamile hanımın, ayı oynatmak için köye getirilen ayıyı görmesi, ona bakması kesinlikle istenilmez.(47) Anadolu genelinde hamile tavşan görür ise bebeğinin dudağın yarık olacağına ayı görür ise bebeğin vücudunun kıllı olacağına inanılır. Kıl sadece genetikle geçmemekte, fenotiple de etkili olabilmektedir.
Doğu ve kuzey-doğu Anadolu´da erkek çocuk dünyaya geldiğinde burun kanadından bir delik açılarak büyüğünce cesur olması için oradan kurt kılı geçirilir. Hakkari´de yeni çiftlerin zifaflarında başarılı olabilmeleri için yataklarına kurt postu serilir.
Kıl, yaşamakta olan bir vücutta canlı bir aksam konumundadır. Haç mevsiminde hacılar cana son vermekten kaçınırlar. Sehven öldürülen bir bitki veya böcek için kefalet ödenir sadaka verilir. Keza vücuttan düşen kılın da bir kefaleti vardır. İhrama girmeden evvel saçlar tıraş edilir. Nitekim ölen er kişinin son saç sakal tıraşı mürdeşir tarafından yapılır.
Kadın kişinin namahremden sakınılacak vücut aksamlarının içinde saç da vardır. Bu yasağa saçlar örtünerek uyulmuş olunur.
Keza, rüyasında kişi kedisini veya bir yakınını traşlı bakımlı görür ise sıladaki o kişinin mutluluğuna, saçı sakalı karışık kimse olarak rüyaya giren kimsenin, bedbaht olduğuna inanılır. Fal dada durum aynıdır.
SONUÇ:
Yaratılmışlar, var oluş özellikler itibariyle, hangi aleme ait olurlarsa olsunlar, alemleri içerisinde ve alemler arası geçiş hallerinde de korunma ve varlıklarını idame mücadelelerinde tebdil konumuna geçebiliyorlardı.
Bu özellik, bazılarında yaradılışlarından gelen bir vasıftı. Bazıları bu özelliği birtakım başvurularla edinebiliyor, tabi olunan birtakım kurallarla işleme sokabiliyorlardı.
Bütün bunlar var olabilme, varlığını koruyup sürdürebilme adına yapılıyordu.
Yararlanılan Kaynaklar
ALİ Osman Abdurrezzak-Yaşar Kalafat, “Kızıl/Al-Kızılbaş/Alevi ve Al Ruhu/Al Karısı- Al Basması/Al Ocağı Bağlantılarına Dair”, IV. Uluslararası Alevilik ve Bektaşilik Sempozyumu, 18-20 Ekim 2018, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü Açısından acı Bektaş-ı Veli Araştırma ve Uygulama Merkezi Ankara,
Ali Osman Abdurrezzak-Yaşar Kalafat, “Halk İnançları-Mit Ve Halk Tababeti/Türkeçareler Kavşağında Bazı Kültür Kodları”,Prof.Dr. Ali Berat Alptekın Armağanı, Konya, 2019 Kömen Yayınlar, s. 257-269
Atilla Bağcı, “Şamanizm İnancında Ritüel Maskeleri ve Gömü Maskeleri Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, Sayı, 46 (Güz- 2018) - Ankara,
Timur B. Davletov Şaman Doğa´nın Şifası Uyanınca, Asi Kitap Kadıköy İstanbul,2018
Mehmetgulu Garayev, Özbeklerin Rüzgâr ile Alakalı Mitolojik İnançları”, Dördüncü Türk Kültür Kongresi, (4-7 Kasım 1997) Ankara
Yaşar Kalafat, “Anadolu Türkmen/Oğuz Fes ve Düğün Bayraklarında Mitolojik İzler Aranabilir mi? (Sıraçlar-Türkmenler-Abdallar-Salurlar-Dadaliler-Bektikler”,5.Uluslararası Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu Oğuzlar: Dilleri, Tarihleri ve Kültürleri, s.643-660
Yaşar Kalafat,” Tul İnancı/Geleneği, Arkaik Dönemden Günümüze Görüldüğü Haller ve Avanos Halk İnançlarındaki Yansımaları”, Avanos Sempozyumu (23-25 Ekim 2014, Avonos)
Yaşar Kalaf