Mustafa SEVER


Toplumsal Yozlaşma/Çürüme ve Ahlâk

Prof. Dr. Mustafa SEVER


“Toplum” kavramı tanımlanırken ortak bir kültürü paylaşan insanlara işaret edilir. Ortak kültür, insanları bir topluluk hâlinde bir arada tutan, birbirleriyle iletişimlerini ve ilişkilerini düzenleyen bir kültürdür. Toplum, maddî, manevî ihtiyaçlarını karşılamak için, ortak kültürüyle belirli yapılar oluşturur; ki bu yapılar da bir bütün olarak toplumsal yapıdır. Yapıyı ayakta tutan yine ortak kültürle oluşturulmuş toplumsal ölçütler ve değerlerdir. Toplumu oluşturan bireyler bir yandan bu ölçüt ve değerleri içselleştirerek, uyarak ve gelişmesine katkılar sunarak diğer yandan da toplumsal yaşamdaki ödev ve görevlerini yerine getirerek toplumsallaşır. Toplumsallaşma, kişinin aileden başlayarak yakın çevresine ve topluma uygun davranışlar geliştirmesi, toplumun değer ve ölçütlerini içselleştirmesidir. Bu değer ve ölçütlerin en önemlileri, toplumun ahlâkî kurallarıdır. Çünkü ahlâk, bireylerin doğru ile yanlışı ayırt etmelerini sağlayan en yüksek değerler bütünüdür ve çok değerlidir. Kant’a göre (2002: 27) ahlâkî kuralların en yüksek ilkeler olmalarını sağlayan değerlilikleri, ortak akıl yoluyla oluşturulmuş olmalarıdır. Ahlâk kuralları, bireylerin yalnızca kendi iç dünyalarını değil, aynı zamanda toplumsal ilişkilerini de belirleyen ölçütlerdir. Bu kurallar, genellikle din, kültür, gelenekler ve yasalar aracılığıyla şekillenir.

Tarih boyunca farklı toplumlarda ahlâk anlayışları değişiklik göstermiş, ancak her toplum kendine özgü bir ahlâk sistemi geliştirmiştir. Bu sistem, bireyler arasındaki ilişkilerin düzenlenmesini, güven ortamının tesis edilmesini ve sosyal dayanışmanın sağlanmasını mümkün kılar. Bauman (1995: 218, her ahlâk sisteminin toplumun var olmasını ve kimliğini korumasını sağlamak için düzenlendiğini, toplumun, varlığını sürdürmedeki başarısının, toplum üyelerinin doğal (asosyal, toplum öncesi) tercihleri üzerindeki bazı kısıtlamaların dayatılmasıyla sağladığını, toplum üyelerinin toplumsal bütünlük gereksinimiyle çelişmeyecek bir tarzda davranmaya zorlandığını belirtir.

En başta aile olmak üzere kişinin ahlâkî gelişiminde eğitim süreci, iletişim organları, toplumun âdet, gelenek ve görenekleri, resmî hukuk, vb. kurumlar bireyin ahlâk anlayışını belirler. Çocukluk döneminde kazanılan ahlâkî değerler, bireyin toplum içindeki davranışlarını yönlendirir. Örneğin dürüstlük, adalet ve diğergamlık gibi değerler, bireyin toplumda kabul görmesini ve sağlıklı ilişkiler kurmasını sağlar.

Ahlâkî ölçütler, bireylerin sadece kendilerine değil, aynı zamanda başkalarına karşı da sorumluluk taşımasını sağlar. Bu durum, bireyler arasında güven ortamının oluşmasına katkıda bulunur. Örneğin, bir toplumda yalan söylemenin, hırsızlık yapmanın, sözünde durmamanın, vb. yanlış olduğu genel bir kabul görürse, bireyler arasındaki ilişkiler daha sağlıklı bir şekilde gelişebilir. Ahlâkî kurallar bir yandan da “[b]ireyi, onun kişisel olarak oluşturmuş olmadığı amaçlar doğrultusunda davranmaya, ödünler vermeye, uzlaşmalara razı olmaya, kendininkinin üstünde yer alan çıkarları göz önünde tutmaya zorla[r].” (Durkheim, 2006: 268). Ayrıca ahlâkî kurallar, hukukun gelişiminde de önemli bir rol oynar. Birçok yasa, temel ahlâkî ilkelere dayanır. Örneğin, hırsızlık, dolandırıcılık ve şiddet gibi davranışlar hem hukukî hem de ahlâkî olarak yanlış kabul edilir. Ancak, hukuk kurallarının değişebilir olmasına karşın, ahlâkî değerler daha derin ve kalıcıdır.

Sanayileşme ve teknolojik ilerlemeler sonucunda iletişim ve ulaşımın hızlanması ve kolaylaşması, dijitalleşme ve hepsini de içine alan ve çıkarları yönünde kullanan küreselleşme projesi, toplumsal yapının işleyişinin düzenini sağlayan ahlâk anlayışını da değiştirmekte ve küreselleşmenin öznelerinin istediği doğrultuda dönüştürmektedir. Bu etkinin sonucu geleneksel ahlâkî değerlerin yerini bencillik, bireysel özgürlük ve çıkarcılık, toplum değerlerine aykırı davrananlara hoşgörülü olma, bunları çeşitlilik olarak görme gibi kavramlar almaktadır. İnternet, televizyon ve dolayısıyla televizyondaki haberler, reklamlar, dizi filmler, magazin programları ve sosyal medya, bireylerin ahlâkî değerlerini etkileyen önemli etkenler hâline gelmekte; bilgiye hızlı erişim, bireylerin farklı kültürlerin ahlâk anlayışlarını öykünmelerine olanak tanımaktadır. Dolayısıyla bu dönüşüm, oldukça ciddi sorunlar doğurmaktadır. Sözgelimi bencilliğin, bireyselleşmenin, çeşitliliğin, cinsel tercihlerde hoşgörünün gelişmesi, artması, toplumsal dayanışmanın zayıflamasına yol açmaktadır. Ayrıca, yapay zekâ, biyoteknoloji gibi pek çok olgu, ahlâkî kuralların tartışılmasına neden olmaktadır. Bu bağlamda, yaşanılan süreçte toplumların ahlâkî değerlerini nasıl koruyup sürdüreceği ve güncel gelişmelere nasıl uygun hâle getireceği önemli bir sorun olarak kendini göstermektedir.

Toplum ve ahlâk, karşılıklı olarak birbirini etkileyen ve besleyen iki temel yapıdır. Ahlâkî kurallar, bireylerin toplum içinde uyumlu şekilde yaşamasını sağlarken, toplum da ahlâkî değerlerin şekillenmesine katkıda bulunur. Geleneksel değerler ve modern gelişmeler arasındaki dengeyi kurmak, sağlıklı ve sürdürülebilir bir toplumsal yapı için önemli bir durumdur. Toplumun değişen yapısına (ekonomik, teknolojik, siyasî, vd.) karşın, temel ahlâkî değerlerin korunması ve bireyler arasında güvenin sağlanması, gelecekte de ahlâkın en önemli işlevlerinden biri olmaya devam edecektir. Bu gerçeklikten hareketle her toplum, her millet geleneksel ahlâkî yapısını korumanın, millet olarak kalıcılığının da ana gücü olacağını düşünmelidir. Çünkü dünya artık küresel bir köy[1] olarak görülmekte, bu da iletişimin, toplumlararasındaki etkileşimin çok hızlı, geniş ve kapsamlı şekilde gerçekleştiğini işaret etmektedir. 

Küreselleşmenin etkileri açısından bakıldığında, özellikle küreselleşmenin özneleri olan ABD, Japonya, Çin ve Avrupa ülkeleri dışındaki büyük çoğunluğu gelişmekte ya da gelişmemiş ülkelerde yaşanan bir gerçeklik olarak toplumdaki yozlaşma dikkat çekmektedir. Ahlâkı, ahlâkî kuralları işlevsizleşen, iletişimin bir marifeti olarak küresel ahlâkın (özellikle ABD ve Batı ülkelerinin yaşam biçimi) etkisinde kalan milletlerin milli yapılarının değiştiği, dönüştüğü görülmektedir. 

Yazımızda ahlâkın bozulmasının, toplumsal yozlaşmanın, dahası toplumsal çürümenin nedenleri, niçinleri üzerinde durmaya çalışacağız.

Ahlâkî yozlaşma, bir toplumda ya da bireyde ahlâkî değerlerin, ölçütlerin, toplumsal kuralların zayıflaması, bozulması sürecini tanımlar. Ahlâk, bireylerin doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü ayırt etmelerini sağlayan bir sistemdir ve toplumların sağlıklı işleyişi için kritik öneme sahiptir. Ancak modern toplumlarda çeşitli ekonomik, sosyal ve kültürel etkenler, ahlâkî yozlaşmayı teşvik edebilir. Ahlâkî yozlaşmanın yaygınlaşması, bireylerin ve toplulukların ahlâkî değerler konusunda sağlıklı bir anlayış geliştirememelerine yol açar ve toplumsal yapıyı tehdit eder. Toplumsal çürüme, bir toplumun sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasî yapılarında görülen bozulma, yozlaşma ve çözülme sürecini tanımlar. Bu çürüme, toplumsal düzenin zayıflaması, değerler sisteminin erozyona uğraması ve kurumların etkinliğini kaybetmesiyle kendini gösterir. Toplumsal çürüme, tarih boyunca farklı toplumlarda çeşitli şekillerde tezahür etmiştir. Ancak günümüz dünyasında küreselleşme, teknolojik gelişmeler ve değişim, ekonomik eşitsizlikler ve kültürel çatışmalar gibi etkenler, toplumsal çürümenin daha karmaşık ve çok boyutlu bir hale gelmesine neden olmaktadır.

Toplumsal bozulmanın, ahlâkî çürümenin en önemli nedenlerinden birisi ekonomik eşitsizliklerdir. Gelir adaletsizliği, işsizlik oranlarının artması, yoksulluk ve toplumsal sınıflar arasındaki uçurumlar, toplumsal huzursuzluğu artıran unsurlardır. Ekonomik güvensizlik, bireyleri ve grupları hayatta kalma mücadelesine, dahası yarışmaya zorlar ve bireyde ben duygusunu, bencilliği güçlendirir; bu da toplumsal bağların zayıflamasına neden olur. Ayrıca, ekonomik eşitsizlik, bireylerin fırsat eşitliğinden mahrum kalmasına ve toplumsal hareketliliğin engellenmesine yol açar. Bu da toplumsal adaletsizliği pekiştirir. Devletin karar alma süreçlerinde adaletsizliğin, şeffaf olmayan ve yozlaşmış uygulamalarının yaygınlaşması da ahlâkın, ahlâkî kuralların bozulmasının nedenlerindendir; ki kamunun yönetenlere güveninin sarsılmasına ve devletin halkla olan ilişkilerinde büyük bir krize yol açar. Siyasî yozlaşma, kamu görevlilerinin çıkarlar peşinde koşmalarına ve toplumsal kaynakların kişisel kazançlar için kullanılmasına neden olur. Bu da devletin meşruiyetini zayıflatır ve toplumsal düzenin bozulmasına yol açar. Böyle bir süreçte ahlâkî değerler günden güne zayıflar. İnsanlar, toplumsal sorumluluklarını yerine getirmekte isteksiz hale gelir; kolay yoldan, emek vermeden para kazanmak düşüncesi yaygınlaşır; ki bu da insanlar arasında dayanışma ve yardımlaşma gibi erdemlerden uzaklaşmayı doğurur.

Toplumsal bozulmanın, ahlâkî çürümenin nedenlerinden biri de ülke eğitimindeki yetersizlikler, fırsat eşitliğinin sağlanamaması, bireylerin eğitimleri sonunda istihdam edilmelerinde olanakların yetersizliği, eşitliğin, liyakatin ve adaletin olmamasıdır. Eğitim, toplumların gelişmesi ve ilerlemesi için yaşamsal öneme sahip olup bir toplumun geleceğini şekillendiren en önemli unsurlardan biridir. Bireylerin ahlâkî değerler ve ahlâkî sorumluluklar hakkında bilgi edindiği önemli bir araçtır Ancak eğitim sistemlerindeki eksiklikler, yetersizlikler ve eşitsizlikler, toplumsal çürümede çok etkilidir. Eğitim, bireylere bilgi, beceri ve değerler kazandıran bir araçtır; ancak eğitimdeki kalitesizlik, bireylerin toplumsal sorumluluklarını yerine getirme kapasitesini azaltır. Aynı zamanda eğitimdeki fırsat eşitsizlikleri, toplumsal sınıflar arasındaki uçurumları derinleştirir. Eğitim sisteminin daha çok sınav başarısına ve maddî kazançlara odaklanması, bireylerin ahlâkî sorumluluklarını göz ardı etmelerine yol açabilir. Eğitimde liyakatin ve akademik dürüstlüğün kaybolması, bilimsel araştırmalarda sahtekârlık, sınavlarda kopya çekme, adam kayırma gibi uygulamalar, nesillerin yanlış değerler ile yetişmesine yol açar. Bu da uzun vadede toplumun entelektüel seviyesinin gerilemesine neden olur.

Toplumdaki dinî, mezhebî, etnik yapılar arasında ortaklıkların tesis edilememesi, dahası ortak kültürel özelliklerden çok farklılıklara vurgu yapılması da bozulmanın bir başka nedenidir. Çünkü bu sürecin sonucunda toplumda dinî, mezhebî, etnik ya da kültürel temelli çatışmalar, toplumsal çürümenin hızlanmasına neden olur. Bu tür çatışmalar, toplumsal dayanışmayı zayıflatarak, bireylerin birbirleriyle sağlıklı ilişkiler kurmasını engeller. Kültürel çeşitliliğin zenginliğinden değil de farklılıklarına yapılan vurgudan ve uygulamalardan kaynaklanan anlaşmazlıklar, toplumsal kutuplaşmaya ve gerginliklere yol açar, bu da toplumun bir arada yaşama kapasitesini zayıflatır; ki bu da toplumsal güvenin kaybolmasına neden olur. İnsanlar arasında güven azalır ve bireyler, birbirlerine, toplumsal kurumlara ya da devlete karşı güvensizlik duymaya başlarlar. Bu durum, toplumsal uyumsuzluk, suç oranlarının artması ve bireylerin toplumsal ilişkilerden uzaklaşmasına yol açar. Bu durum, ahlâkî ölçütlerin, toplumsal kurumların, insan ilişkilerinin, toplumsal bağların zayıflamasına da neden olabilecek bir durumdur; ki toplumun işleyişi sekteye uğrarken toplumsal çözülme sürecini de hızlandırır.

Ahlâkî yozlaşmanın en belirgin etkilerinden biri de hukukun üstünlüğünün zedelenmesidir. Yolsuzluk, adam kayırma ve rüşvet gibi ahlâk dışı davranışların yaygınlaşması, hukukun tarafsızlığını sorgulanır hâle getirir. Adaletin sağlanamadığı toplumlarda bireyler, kendi çıkarlarını korumak adına ahlâkî olmayan yollara başvurabilir. Bu da toplumsal huzursuzluk ve kaosa zemin hazırlar. Ekonomi güvene dayalıdır. Eğer ahlâkî yozlaşma yaygınlaşırsa, iş dünyasında gayr-ı meşru uygulamalar artar. Rüşvet, yolsuzluk ve kayırmacılık, piyasa ekonomisinin sağlıklı işleyişini bozar ve ekonomik adaletsizlikleri derinleştirir. Yatırımcılar güvenli olmayan piyasalardan çekilir, böylece ekonomik durgunluk ve krizler kaçınılmaz hâle gelir.

Aile, toplumsal yapının temel taşıdır ve bireylerin geleneksel ahlâkî değerleri ilk öğrendikleri, öğrenip içselleştirdikleri kurumdur. Ahlâkî yozlaşma, aile içi bağların zayıflamasına ve bireylerin toplumsal ölçütlere ve değerlere duyarsızlaşmasına yol açabilir. Aile içindeki sevgi, saygı ve sorumluluk gibi değerlerin ihmal edilmesi, bireylerin sağlıklı bir ahlâkî yapıya sahip olmalarını zorlaştırır. Boşanmaların artması, aile içi şiddetin yaygınlaşması, ebeveyn-çocuk ilişkilerinin zedelenmesi gibi sorunlar, toplumsal çöküşü hızlandırır.

Ahlâkî yozlaşmanın en önemli sonuçlarından biri de suç oranlarının artmasıdır. Haksız kazanç elde etme, şiddet, dolandırıcılık gibi suçlar ahlâkî değerlerin aşındığı toplumlarda daha fazla görülmektedir. İnsanlar, ahlâkî sorumluluklarından uzaklaşarak başkalarının haklarını ihlal edebilirler. Bu durum, suçluluğun normal, olağan görülmesine, değerlendirilmesine, yaygınlaşmasına kadar gidebilir; ki böylesi bir durumda toplumsal düzen, toplumdaki uyum anormal bir duruma evrilir. Bu evrilmenin derinleştiği toplumlarda adalet, hukukun üstünlüğü söz konusu değildir. Böylesi toplumlarda bireyler de yalnızlaşır; dahası ben duygusu, bencillik anlayışı öylesine gelişir ki insanlar birbirlerine güven duyamaz ve birbirlerinden uzaklaşırlar. Bu durum, toplumun çözülmesine, insanlar arasında dayanışmanın ve yardımlaşmanın kaybolmasına neden olur. Bu da toplumsal değerlerin geçersizleşmesi, ortadan kalkmasıdır.

Küreselleşmenin temel düşüncesi olan tüketim kültürünün yaygınlaşması, insanların kendilerini sürekli olarak sahip oldukları maddî ürünler ve bu ürünlerin tanınırlığı, markası, popüler oluşu ile tanımlamalarına yol açar. Bu durum daha fazlasını elde etmek amacıyla ahlâkî değerlerin göz ardı edilmesine neden olabilir. Yaşanılan süreçte “tüketim kültürü, ana sosyal uygulamalar, kültürel değerler, fikirler ve kimlikler tüketimle bağlantılı olarak tanımlanır ve yönlendirilir. Toplumun baskın değerleri, sadece tüketim pratiklerine göre örgütlenmekle kalmaz, aynı zamanda bir boyutuyla bu pratiklerden elde edilir.” (Odabaşı, 2017: 41). İnsanın daha fazlasına sahip olma isteği, bireysel başarı ve kazanç uğruna başkalarının haklarını çiğnemek gibi ahlâk dışı davranışları, olağan görme gibi bir sapmaya neden olabilir. 

Tüketim kültürünün öngördüğü ahlâk anlayışının yaygınlaşmasında reklamların, tv dizilerinin, sosyal medyanın rolü büyüktür. Sözgelimi sosyal medya, bireylerin iletişim kurma biçimlerini, düşüncelerini ve değer yargılarını önemli ölçüde etkilemektedir. Bu platformlarda yayılan kasıtlı yalan ve yanlış ve sahte haberler, kötü örnekler, bireylerin ahlâkında ciddi yaralar açabilir. Sosyal medyada, sözgelimi Facebook, X, Instagram, TikTok, vb. sosyal medya platformlarında takipçi sayısını artırma amacıyla, kimi zaman insanlar, yanlış bilgileri yaymak, haber ve bilgileri manipüle etmek ve kimi insanları rencide etmek gibi insanî olmayan davranışlar sergileyebilirler. Sosyal medyada hızla yayılan nefsani, narsistik ve tüketim odaklı içerikler, toplumsal ölçütlerin bozulmasına neden olur.

Sonuç olarak denilebilir ki ahlâkî yozlaşma, yalnızca bireylerin davranışlarını değil, tüm toplumun yapısını derinden etkileyen, toplumun geleceğini tehdit eden önemli bir sorundur. Bu yozlaşma, bireylerin değer yargılarındaki çürümeyi yansıttığı gibi, toplumsal ölçütlerin de aşındığını gösterir. İnsanlar, genellikle yalnızca kendi çıkarlarını gözeterek, ahlâkî değerleri göz ardı edebilirler. Bu da toplumsal güveni, dayanışmayı ve adaleti zayıflatır. Ahlâkî yozlaşmanın her boyutta toplumu tehdit etmesi, sadece bireysel değil, ortak bir sorumluluğun da gerekliliğini ortaya koyar. Ahlâkî değerlerin korunması ve güçlendirilmesi, toplumların sağlıklı işleyişi için bireyin de toplumun da toplumsal yapıyı oluşturan yapıların da (kurumların da) eşgüdümlü davranması, dahası çalışması gereklidir. Siyasî ve ekonomik düzenlemeler, aile yapısı, eğitim, hukuk, sosyal medya, vb. çeşitli alanlarda yapılacak düzenlemeler, değişiklikler, iyileştirmeler, ahlâkî yozlaşmanın, dolayısıyla toplumsal çözülmenin önlenmesinde önemli bir rol oynayabilir.

Toplumların daha sağlıklı bir yapıya kavuşabilmesi için, değerler eğitimi ve ahlâkî sorumlulukların pekiştirilmesi büyük önem taşır. Eğitim, sadece bilgi aktarmakla kalmamalı, aynı zamanda bireyleri doğruyu yanlıştan ayırt edebilecek ve topluma katkı sağlayabilecek birer ahlâkî bireyler olarak yetiştirmelidir. Ancak bu yalnızca eğitimle sağlanacak bir değişim değildir; tüm toplumu kapsayan bir ahlâkî dönüşüm, devletin, sivil toplum kuruluşlarının ve bir bütün olarak toplumun etkin katılımıyla mümkündür.

Sosyal medyanın olumsuz etkilerini azaltmak için dijital etik bilinci geliştirilmelidir. İnsanlar, sosyal medyada karşılaştıkları içeriklerin doğruluğunu sorgulamaya ve etik dışı davranışlardan kaçınmaya teşvik edilmelidir. Ayrıca, dijital platformların daha şeffaf ve sorumlu bir şekilde yönetilmesi, dezenformasyonun yayılmasını engelleyebilir.

Adil bir hukuk düzeninin kurulması, yolsuzlukla mücadele edilmesi ve toplumsal fırsat eşitliğinin sağlanması, toplumun etik değerlerini pekiştirebilir. Ayrıca, bireylerin sadece maddi kazançları değil, aynı zamanda toplumsal sorumlulukları da gözetmeleri sağlanmalıdır.

Siyasî reformlar, gelir dağılımındaki eşitliğin ve adaletin sağlanması ve sosyal medya kullanımında daha geniş ahlâkî standartların oluşturulması, ahlâkî yozlaşmanın etkilerinin en aza indirilebilmesi için kritik adımlardır. Ancak, bu reformların etkinliği, bireylerin kendilerini toplumsal yapının bir parçası olarak görmesi ve toplumsal sorumluluklarını yerine getirmeye istekli olmalarına bağlıdır. Ahlâkî yozlaşmayı sadece dış etkenler olarak görmek yerine, toplumsal değerlerin içselleştirilmesi, insanların sorumluluklarını yerine getirmeleri ve toplumsal dayanışma bilincinin artması gerekir.

Bu anlamda, kişilerin bireysel çıkarlarını toplumsal faydalarla dengeleyebilme yetenekleri, ahlâkî yozlaşmanın önlenmesi adına büyük önem taşır. Bireylerin, sadece kendi başarısı ve kazancı için değil, aynı zamanda toplumun sağlığı ve ortak refahı için sorumluluk hissetmeleri sağlanmalıdır. Bu sorumluluk, aileden, eğitimden, iş yaşamından ve toplumsal ilişkilerden beslenmeli ve bu değerler her düzeyde sistematik olarak desteklenmelidir.

Sonuç olarak, ahlâkî yozlaşma bir toplumun ya da bireyin kaderini şekillendiren bir unsur olabilir. Ancak, toplumsal değerlerin yeniden inşa edilmesi, ahlâkî sorumlulukların vurgulanması ve adaletin sağlanması ile bu yozlaşmanın önüne geçilebilir. Ahlâkî yozlaşma sadece toplumsal düzeni tehdit etmekle kalmaz, aynı zamanda bireylerin iç huzurunu ve toplumun ortak güvenini de yok eder. Bu nedenle, ahlâkî değerlerin korunması, toplumsal bir ihtiyaç olarak görülmeli ve her düzeyde bu hedefe yönelik adımlar atılmalıdır. Yalnızca bireysel değil, ortak çaba ile ahlâkî yozlaşmanın etkilerini hafifletmek, daha adil ve sağlıklı bir toplum için temel bir gerekliliktir.

 

Kaynaklar

BAUMAN, Zygmunt                    1995, Modernite ve Holocaust (çev.S. Sertabiboğlu), Sarmal Yayınları, İstanbul

DURKHEİM, Emile                     2006, Toplumsal İşbölümü (çev. Ö. Ozankaya), Cem Yayınevi, İstanbul

KANT, İmmanuel                         2002, Ahlâk Metafiziğinin Temellendirilmesi, Türkiye Felsefe Kurumu Yayını, Ankara

ODABAŞI, Yavuz                        2017, Tüketim Kültürü-Yetinen Toplumdan Tüketen Topluma, Aura Yayıncılık (5.b), İstanbul


 

[1]Marshall McLuhan, 60’lı yıllarda teknolojik gelişmelere paralel olarak kitle iletişim araçlarının gelişmesi ve yaygınlaşmasıyla farklı coğrafyalardaki insanların birbirleriyle kolaylıkla iletişim kurabileceğini, böylelikle de dünyanın küçük bir köye dönüşeceğini ileri sürmüştür. 

 

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Trump'ın görüşmesi dünya basınında

Ukrayna'nın Kursk ısrarı: Ordu ikinci kez Rus topraklarında

Çin, Japonya, Güney Kore ve 10 ASEAN üyesi ülke, artan ticaret korumacılığına karşı ortak bildiri yayınladı

Bilim insanları elektrik ileten yeni bakteri türü keşfetti

ABD, Suriye yönetimiyle normalleşme için ön koşullarını açıkladı: Yaptırımlar hafifletilebilir

Trump'a göre, Rusya'nın Ukrayna'yı ele geçirmemesi büyük bir taviz

Ticaret geriliminde 'toplantı muamması': Trump "görüştük" dedi, Çin reddetti

Gizli operasyon ifşa oldu: Esad, Suriye’den para ve gizli belgeleri böyle kaçırmış

Aliyev’den KKTC’ye destek: Her zaman yanlarındayız

Suriye'de örtük savaş