Doç. Dr. Aybeniz Rahimova


“Yazar ne kadar çok konuşuyorsa o kadar az yazıyor”

Belki doğup büyüdüğü Nahçıvan, zamanında Türkiye sınırları içinde kalsaydı, bir Abdulbaki Gölpınarlı, bir Abdulkadir Karahan, bir Fuad Köprülü, bir Agah Sırrı Levend mesela...


 

UNUTMAYALIM - Türk dünyasının bilim adamları dizisi - On Beşinci yazı

 
 
 
 
 
 
 

BAKÜ MEKTUBU

 

Edebiyat bilimciliğimizin şekillendiği 1920”lerin sonu 1930”ların başlarında bu işlere can ü gönülden  katılan gençler için iştigal alanları yeteri kadar genişti. Yüksek okullardan mezun olan yetenekli gençler birkaç yerde çalışmanın yanısıra bir süre sonra bilim alanına yöneliyor, nihayetinde kendilerini bir nefer olarak bilime adamak suretiyle zirveye giden yolları basamak basamak tırmanıyorlardı. Kimi istisnalar dışında başkent Bakü”ye gelerek bilimin peşinden kosan gençlerin Azerbaycan”ın farklı bölgelerinden çıktığı gözlemleniyordu. Ve işin öteki ilginç yanı o gençlerin çoğu (Ord. Prof. Dr. Feyzullah Kasımzade Hocam hariç) 1900-1910 yılları arasında dünyaya göz açmışlardı: Ord. Prof. Dr. Mammad  Arif Dadaşzade, Ord. Prof. Dr. Hamid Araslı, Prof. Dr. Muhammed Hüseyin Tehmasib, Prof. Dr. Mirza Ağa Kuluzade.... İşte Bakü”ye çok uzak mesafede bulunan Nahçıvan”dan trene atlayarak okumaya giden, daha sonra kendini bilime adayarak edebiyat bilimciliğimizin o kuşağa mensup ünlü temsilcilerinden biri durumuna gelen o gençlerden biri ilerleyen dönemde Ord.Prof.Dr. titrine layık bulunan Mammad Cafer”di. Bilimsel titrinden ziyade “Pir-i kalender” ünvanıyla anılmayı haketmiş usta bir kalem, bir bilge, çalışma odasına girip çıkarken ayak seslerini duymamamız için adeta parmaklarının ucunda yürüyen mesai büyüyüğümüz. O zamanlar pek kalabalık değildik, Enstitü”ye uğradığı sabahlarda “Günaydın” diye hepimizi tebessümle selamlar, bir süre çalıştıktan sonra odasından çıkar, gençlerle muhabbet etme geleneğine sadık kalarak bizlerle şakalaşır, bana “Güneş battı, Ay çıktı” veya “Ay battı, Güneş çıktı” diye takılırdı. Mammad Cafer hoca veya sadece Cafer hoca. Göz göze gelmeğimiz onun da bizim de yüzümüze tebessüm konmasına yeten bir baba, bir mürşid, tavsiyeleri için her an başvura bileceğimiz bir hazine. Belki doğup büyüdüğü Nahçıvan, zamanında Türkiye sınırları içinde kalsaydı, bir Abdulbaki Gölpınarlı, bir Abdulkadir Karahan, bir Fuad Köprülü, bir Agah Sırrı Levend mesela... Fakat bu değişmez bir gerçek ki, kaderine “Bilim” yazılmış insanları bindikleri hayat treninin onları hangi yöne götürmesinin hiç farkı yok. Önemli olan yazgının yanısıra bilime olan sevgidir, tutkudur, inançtır. Bunlar varsa,yeteneğinizin dışa vurumu için mekanın çok önemi yok. İşte ünlü Rus bilim adamı Mihail Bahtin kendisini efsane haline getiren çalışmaların altına imzasını sürüldüğü küçük bir kent olan Saransk”ta koymadı mı?

 

/resimler/2020-5/28/1513598341284.jpg

 

Azerbaycan edebiyat bilimciliğinin mihek taşlarından biri olan Mammad Cafer Caferov 9 Mayıs 1909”da günümüzde Türkiye ile 11 kilometrelik tek kara sınır kapımız olan Nahçıvan”da doğdu. Ne ilginçtir ki,Azerbaycan hiçbir zaman onu isim soyismini tam şekilde telaffuz ederek tanımadı,sadece Mammad  Cafer hoca veya Cafer hoca yetti. Onun ilkokul yıllarının Nahçıvan”ı adeta Osmanlı İmparatorluğu”nun bir bölgesiydi; Şark cephesi kumandanı Kazım Karabekir Paşa Erzurum”daki karargahından mürşitlerin kendi  tekkelerini ziyaret edercesine sık sık oralara uğruyordu, dünyaca ünlü piyes yazarımız Hüseyin Cavid o yıllarda Nahçıvan”da öğretmenlik yapıyordu, hatıralardan öğreniyoruz ki,Karabekir Paşa o senelerde Cavid efendi ile sıkı arkadaşlık ilişkisi içindeymiş,kent merkezinde bugün de kullanılan bir şadırvan yaptırmışlarmış (Hüseyin Cavid ismini burada hafızamıza kaydedelim. Çünkü 1905-1909 yıllarında İstanbul Üniversitesi”nin Fen-edebiyat fakültesinde Rıza Tevfik”in talebesi olmuş Hüseyin Cavid 1937 yılında Türklüğünden taviz vermemesinden dolayı Stalin rejimi tarafından Sibirya”ya sürülmüş,5 Aralık 1941 yılında Sibirya”da hayatını kaybetmiştir. Mammad Cafer”in profesörlük tezinin konusu “Hüseyin Cavid ve Azerbaycan edebiyatında romantizm” olmuştur. Kazım Karabekir Paşa”nın kızı Timsal Karabekir hanımefendi de Azerbaycan basınına verdiği demeçlerde babasının Hüseyin Cavid ile arkadaşlığından hep övgüyle söz etmiştir.) 10 yaşındayken hem babasını hem annesini kaybedince 5 çocuktan ibaret ailenin tüm ağırlığı Cafer”in boynuna düşünce terzi dükanında kalfalık yaparak iş hayatına başladı.Okuma dürtüsü  rahat bırakmamayınca  önce kaydını Nahçıvan Eğitim Yüksek okuluna yaptırdı,orada eğitimini tamamladıktan sonra (1928-1931) Bakü”ye giderek Azerbaycan Eğitim Üniversitesi sınavlarını kazandı. Mezun olduktan sonra aynı bilim-eğitim kurumunda doktoraya devam eden Mammad Cafer aynı zamanda dönemin güncel basın kuruluşlarında sorumlu görevler üstlendi. Doktora tezini savununca Eğitim Üniversitenin Fen-edebiyat fakültesinin dekanlığına atandı, daha sonra Bakü Devlet Üniversitesi”ne geçerek orada Rus edebiyatı dersleri vermesinin yanısıra “Edebiyat gazetesi”nde de görev yaptı, gazetenin Genel yayın yönetmeni oldu (Üniversitedeki görevinden ayrılmamak kaydıyla.) Biyografisinden o yıllarda Mammad Cafer”in Üniversite hocalığının yanısıra çeşitli idari görevlerde bulunduğunu görmekteyiz. Bunların arasında Azerbaycan Devlet Üniversitesi Edebiyat fakültesi dekanlığı, Rus edebyatı bölüm başkanlığı,Bilimler Akademisi Edebiyat Araştırmaları Enstitüsü şube müdürlüğü v.d. görevler bulunuyordu. 1950”lerin ikinci yarısından daimi görev yeri olarak Azerbaycan Bilimler Akademisi Edebiyat Araştırmaları Enstitüsü”nü belirleyen Mammad Cafer,, Ekim 1979”da Enstitü müdürlüğüne atandı, 1981 yılında ise Bilimler Akademisi”nin yönetim kademesine getirilerek birkaç Araştırma Enstitüsü”nün koordinatörlüğünü yürüttükten sonra 1987”den ömrünün sonuna kadar Bilimler Akademisi Yazmalar Enstitüsü”nde kıdemli araştırma görevlisi oldu. 1961 yılında ikinci tezini savunarak Prof. Dr. ünvanı alan Mammad Cafer, Bilimler Akademisi yönetiminin 1976”da yaptığı seçimlerde  Ord. Prof. Dr. titrine  ve Azerbaycan Cumhuriyeti yönetiminin verdiği Devlet Ödülüne layık bulundu. 1982”de Onursal Bilim adamı ünvanıyla ödüllendirildi.

Bilim adamı olarak Mammad Cafer”in kitap ve makalelerini incelediğimizde farklı farklı yönler ortaya çıkıyor:

1)   Klasik Azerbaycan edebiyatının dünyaca ünlü klasiklerine ilişkin kapsamlı kitap ve makaleleri: Nizami Gencevi, Muhammed Fuzuli, Mirza Fethali Ahundzade, Mirza Ali Ekper Sabir, Celil Mehmetkuluzade, Hüseyin Cavid, Muhammed Hadi...

2)   Azerbaycan edebiyatının belirli dönemlerine ilişkin araştırma kitap ve makaleleri: “Halkımızın edebiyat tarihi” , ”Klasiklerimiz üzerine”, ”Edebi düşünceler”

3)   Rus edebiyatı klasikleri üzerine incelemeler : Puşkin, Lermontov, Gogol, Gertsen, Belinski, Çernışevski, Dobrolyobov, Turgenev, Gonçarov, A.Ostrovski, Nekrasov, Saltıkov-Şedrin, Dostoyevski, Tolstoy, Çehov ve üç ciltlik “19.yüzyıl Rus edebiyatı” kitabı...

4)   Dünya edebiyatı klasiklerine ilişkin inceleme yazıları..

5)   Şark klasiklerinin edebiyat ve felsefeye dair görüşleri üzerinde incelemeler..

6)   Yaşadığı dönemin Azerbaycan edebiyatı üzerinde güncel incelemeler, eleştiri yazıları..

7)   Estetiğe ilişkin incelemeler : ”Estetik zevke ilişkin”, “Estetik terbiye,aile ve okul”,

8)   Eğitim kitapları ve derslikler.

9)   Doğumunun 70. yılında yayınlanan “Hatıralar” kitabı.

Yani, bir ömrün değil de belki birkaç ömrün zaman limitine sığdırıla bilecek kadar farklı konulardaki bilimsel çalışmalar listesine bir de tez yöneticiliğini ve danışmanlığını yaptığı öğrenci sayısını ilave edin.Yetmedi, bir de katıldığı sayısız toplantıdaki konuşmalarını ekleyin.Yetmedi, önce üniversitelerdeki, sonra ise Bilimler Akademisinin çeşitli kademelerindeki idari görevlerini de alt alta yazın. Yetmedi, 1930”lu-1940”lı yılların güncel basınındaki görevlerini de  listeye dahil edin. Ortaya “mucizevi” diye nitelendire bileceğimiz bir yaşam tablosu çıkmaz mı? O zaman bu “mucize tablosu”nun yaranma nedeni üzerinde kafa yormamız gerekmeyecek mi? Bir kalem sahibi bu kadar eseri bir ömre nasıl sığdıra bilir ki? 19. yüzyıl terakkiperver şairlerimizden Mirza İsmail Gasir ünlü Rus şairi İvan Krılov”un bir masalını dilimize çevirirken Krılov”un ünlü Fransız şair La Fontain”den etkilendiğini ortaya çıkarmıştı. Bununla ilgili bir inceleme yazımı görüş bildirmesi için Cafer Hocama takdim ettiğimde “Gasir tamamen doğru tespit etmiş. Biz günümüzde bunu kanıtlamaya çalışıyoruz, Gasir ise henüz çevirdiği sıralarda bunu görmüş ve yazmıştır” dedi. Yazımı okur okumaz Bilimler Akademimizin en prestijli aylık dergisinde yayınlanması için ilk sayfaya görüşünü yazdı. İşte biz gençleri bu şekilde yüreklendiren bir Büyüğümüzdü...

Bunun en basit fakat en net yanıtını Nobel ödüllü Amerika”lı yazar William Faulkner”in bir demecinde buluyoruz. Eylül 1955”de Paris”te Cynthia Grenier”e verdiği demeçte dünya edebiyatının bu büyük ustası şu noktaya vurgu yapmıştı: “Yazarın çok konuşması gerekmez.Şayet o fazla konuşuyorsa, muadil  biçimde o kadar az yazıyor”

İdari görevlerinin tamamını bir kenara bırakarak Yazmalar Enstitümüzü kendine son çalışma durağı olarak belirleyen ve mesai arkadaşlığımızdan dolayı kendimizi gayet bahtiyar hissettiğimiz  Ord. Prof .Dr. Mammad  Cafer”i biz “Az konuşup çok yazan” bir kalem sahibi olarak tanıdık,saygı duyduk. Aksi taktirde altmış beş yıllık çalışma hayatına bu kadar eserin sığdırılması imkansızdı. Buna onu yakından tanımış herkes tanıklık edebileceği gibi sekiz senelik birlikteliğimizden dolayı biz de tereddütsüz tanıklık ediyoruz.

Ve o büyüklükteki insanın çocuksu tevazüsüne tanıklık etmiştik.Karıncayı bile incitmeyecek zarafetine, nezaketine tanıklık etmiştik.

Son aylarında çalışma odasına uğrayamamasından inanılmaz derecede rahatsız ve tedirgindik. Haber vermeden evinde ziyaret ettik .Yaşadığı sağlık sıkıntısına rağmen yatağından dikelerek oturdu,hepimizin elini eline aldı,hal hatırımızı sordu,çalışmalırımızın durumuyla ilgilendi.

Yanından hepimiz hüzünlü ayrıldık. Bir süre sonra 11 Mayıs 1992”de elim haberi alınca göz yaşlarımız yanaklarımızı ıslattı.

Evladı yoktu, evlatlığa aldığı yeğeni bir süre sonra çalışma odasına gelip ufak tefek eşyalarını aldı...

Bize ve bizden sonra edebiyatla ilgilenecek olan kuşaklara bilimde çığır açmış o eserlerinin yanısıra bir de aziz hatırası kaldı. O hatıra önünde hepimiz saygıyla eğiliyoruz...

 

"Vefa"nın sadece bir semt ismi olmadığını kanıtlamak için... Silah almak mı?

Suriye denkleminde son durum

"Suriye, Türk himayesine giriyor"; "İsrail ve Türkiye çıkarları Suriye'de çatışıyor"

"Erdoğan'ın ısrarcılığı, Colani'nin başarılı olup olmayacağı netleşmeden Suriye haritasında değişikliğe neden olabilir"

Esad sonrası Suriye: Rusya'nın Ortadoğu'da kriz stratejisi ve Türkiye'nin yanıtı

Yeni Suriye denklemi nasıl olacak?

RUMLAR TÜRKİYE’Yİ SUÇLAMAK İÇİN BAHANE YARATMAĞA ÇALIŞIYORLAR

Suriye jeopolitiğinin değişen doğası

UYAN TÜRK, UYAN MÜSLÜMAN!

İçinde ümidi ve ümitsizliği barındıran bir süreç: 5 Kasım