UNUTMAYALIM
*BAKÜ MEKTUBU*
Bu kitabı yazmak bilime yürekten bağlılık ister,yorucu gündüzler,uykusuz geceler ister,arşivlerin tozunu yutmak,kütüphane köşelerini mesken tutmak ister,en ufak bir buluş için sevinmesini bilmeyi ister,gerektiğinde dünyayla teması kesmeyi ister,en az beş dilde ilgili edebiyatın tamamını kendi ana dilindeki gibi verimli kullanmasını becermeyi ister,en ince teferrüatları biraraya getirip genelleme yapmasını idrak etmeyi ister,kendinden öncekiilere saygı,kendinden sonrakilere örnek yol gösterici olmayı ister.Yani saymakla bitmeyecek ister oğlu ister...
Muazzam bir veri biriktirmenin ürünü olarak adeta gözümüzün önünde kaleme alınan bu kitap aslında bu alana emek veren her bilim insanının ortaya koymak isteyeceği bir eserdi.Ama işte yaratıcı işin doğası bu; öne kim düştüyse,sonuc da onun adına yazılır.Dünyanın Şark bilimleri alanında uzmanlaşmış her bir yayınevinin ve üniversite neşriyatının çıkarmaya asla tereddüt etmeyeceği bir yapıt.Evet,mesai arkadaşımız olarak bu kitabına verdiği emeğe hepimiz tanıklık ettik ve kendisi bugün hayatta yokken bilim dünyası nezdinde de Allah katında bu kitabın derin bir eser olduğuna tanıklıktan asla tereddüt etmeyeceeğiz.Enstitümüz eski müdürü Prof.Dr.Mammad Adilov`un 2009`da yayınlanan Azerbaycan Paleografisi kitabını kastediyorum.Ülkemizdeki kurallara uygun olarak Prof.Dr.bilimsel titri almak için kaleme aldığı kitabın niteliklerini saymakla bitiremeyeceğim için `Bilimin yüzakı olarak tarihe geçmiş bir yapıt` olarak özetleyip geçeceğim.Rahmetli babası ünlü dil bilimcimiz Prof.Dr.Musa Adilov`la ilgili bu yazı dizimizde kaleme aldığımız `Dil`in derin gözlemcisi` isimli makalede oğlu Prof.Dr.Mammad Adilov üzerine de düşüncelerimizi yazacağımıza dair borç yükünün altına girmiştik.Bu yazı o borcun bir kısmından çıkmamızdır aynı zamanda.
Bir bilim adamı olarak Prof.Dr.Mammad Adilov`un en birinci meziyeti isminin babasının gölgesinde anılmamasıdır.Bunu bir tarafa özenle not ederek biyografisine geçelim.
18 Kasım 1953`te Şeki ilimizde doğdu.İlk,Ortaokul ve lise eğitimini başkentimizde aldıktan sonra Bakü Devlet Üniversitesi Şarkiyat fakültesi Arap dili bölümünden 1976 yılında mezun oldu.Sovyet döneminin kurallarına uygun olarak devletin belirlediği bir iş yerinde iki senelik mecbrui çalışma süresini doldurması için yeniden Şeki`ye giderek teknik meslek lisesinde edebiyat öğretmenliği yaptı(babasının nüfuzunu kullanarak gitmeye de bilirdi fakat o yola hayatı boyunca asla baş vurmadı.) Bakü`ye döndüğünde Azerbaycan radyosunda Farsça ve Arapçadan çevirmenlik,gazetede muhabirlik yaptı.Sovyet ordusu saflarında 1982-1984 yıllarında subay çevirmen olarak görevini tamamladıktan sonra Azerbaycan Bilimler Akademisi Kütüphanesi`ne Genel müdür olarak atandı.Kendini tamamen bilime ve eğitime adamak istemesinden dolayı aynı yıl Bilimler Akademisi`ne bağlı Yazmalar Fonu`na en alt kademeden araştırmacı olarak işe kabul başvurusu yaptı,kabul edildi.1986`da Yazmalar Enstitüsü`ne dönüştürülen kurumda müdür pozisyonuna kadar yükseldi.
1990`larda iki farklı üniversitede dersler verdi.1986`da `Azerbaycan dilinde kısaltma sözler` konulu doktora tezini savunarak bilim hayatında kendinden söz ettirmeye başlayan Mammad Adilov,Enstitümüzün kurucu müdürü Ord. Prof. Dr. Cihangir Kahramanov`un 1995`te hayata veda etmesiyle vekaleten üstlendiği müdürlük görevine 2003`te asalaten atanarak ertesi yıl profesörlük tezini başarıyla savundu.Profesörlük tezinin konusu yazıya başlarken sözünü ettiğim kitabın teması olan `Azerbaycan paleografisi ve orfografisi` idi.O eseriyle Prof.Dr.Mammad Adilov,dünya Şarkiyat biliminin bir kolunun geldiği noktayı özetlemenin yanısıra çalışmaların gelecekteki yönünü belirleyecek isabetli yol haritası da ortaya koymuştu.Prof.Dr.Adilov`un yapıtı,tabir-i caizse,aynı zamanda bizim Yazmalar Enstitümüzün paleografisi ve röntgen filmidir.Otuz seneyi kapsayan bilim ve yöneticilik hayatı boyunca Prof.Dr.Mammad Adilov`un ikisi yurtdışında olmak üzere 170`e yakın eseri ışık yüzü gördü,kendisi yaklaşık 100 bilimsel kitap ve makalenin yayına hazırlanmasına katkıda bulundu.Arap ve Fars dillerini mükemmel bilmesinden dolayı UNESCO ve İslam Konferansı İşbirliği Teşkilatı`na bağlı İSESCO gibi bilim,kültür ve sanat örgütleriyle yakın işbirliği içinde bulunarak o örgütlerin düzenledikleri toplantılara konuşmacı olarak katıldığı gibi uzmanlık gerektiren alanlarda kendi görüşlerini ortaya koydu.Bir bilim adamı olarak Prof.Dr.Mammad Adilov`un otuz senelik çalışmalarının temelinde şu konular vardı:
- Azerbaycan paleografisinin teorik ve uygulamalı meseleleri;
- Azerbaycan orfografi tarihi;
- Ortaçağ Türk metinlerinin okunma ve yeni alfabeye aktarılma kuralları;
- Ortaçağ yazma kitaplarının kurallarının belirlenmesi;
- Arşivlerde bulunan edebi ve tarihi metinlerin yayınlanması;
- Çağdaş Azerbaycan Türkçesi üzerine incelemeler.
Tüm dünyada kural haline gelmiş bilimsel kitapların yayınlanması alanında ağır çalışan bürokrasiyi ve hantallığı iyi bilen Mammad Adilov, kitaplarının bilim dünyasına bir an evvel ulaşması için konsey kararlarını beklemeden farklı yayınevlerinde çalışmalarını yayınlatarak okurlarla buluşmasını sağlıyordu.Bazı kitaplarının ışık yüzü gördüğü yıllara baktığımızda şu manzarayla karşılaşıyoruz:
-Gaspıralı İsmail Bey.Türküstan uleması.2001
-Raşid Bey Ahundov.Mektuplar,belgeler,çeviriler,makaleler.2001
-Azerbaycan yazmalarında filigranlar (A.Mammadbağıroğlu`yla.) 2001
-Azerbaycan paleografisi ve tarihsel orfografisi.2002
-Türk metninin transliterasyon meseleleri.2003
Ve nihayet dünya Şarkiyat bilimine en büyük armağanlardan biri olan Azerbaycan paleografisi isimli yapıtı.Bu eserinde Prof.Dr.Adilov`un temel aldığı iki önemli yazılı kitaptan birincisi Kura`ani Kerim,ikincisi ise Dedem Korkudun kitabı olup 9.-10.yüzyıldan başlayarak Azerbaycan topraklarında veya dışarıda Azerbaycan`ı ilgilendiren önemli kitapların tamamının tasviri verilmesinin yanısıra Yazmalar Enstitümüzde saklanan,farklı dillerde yazıya alınarak bugüne kadar yayınlanana ve yayınlanmayan kaydadeğer tüm yazma ve kitaplara ilişkin bilgiler paylaşılmıştır.Paleografi kurallarına ilişkin kuramlarla desteklenen bu çalışmasında Prof.Dr.Adilov Türk,Arap ve Fars dilli hiçbir önemli kitabı ve yazmayı ilgi dışında bırakmadan bilim tarihimizin bu alandaki temel eserlerinden birinin altına imzasını koymaya muvaffak olmuştur.Yani bilim değerini tamamen kaybetmedikçe ve hayatını iğneyle kabir kazmaya eşdeğer yazma ve eski kitap işine adamış insanların emeği en azından kendi mesai arkadaşlarının sevincine sebep olduğu sürece Prof.Dr.Mammad Adilov`un Azerbaycan paleografisi isimli yapıtına herkes ihtiyaç duyacaktır.Bundan bizim kuşkumuzun olmadığı gibi bilime gönül vermiş kimsenin de kuşkusu olmasın.Bundan dolayıdır ki,ecelin bilimden,mesai arkadaşlarından ve ailesinden çok vakıtsız alıp götürdüğü Prof.Dr.Mammad Adilov,Azerbaycan`ın dünyaca ünlü şairi Muhammed Hüseyin Şehriyar`ın sözleriyle ifade etmem icap ederse,`Ölümün yazısını bozmuş,mezarını yüreklerde kazmıştır.` Fakat Prof.Dr.Adilov`un `Mezarını yüreklerde kazmasını sağlayan` diğer hususlara değinmeden geçmem bu yazının yarım kalmasına neden olacağı gibi kendisine haksızlık edeceğime inanıyorum.Bu da Prof.Dr.Mammad Adilov`un tüm mesai arkadaşlarıyla en samimi,en içten bir `Gönül adamı` ilişkisi içinde olmasıydı.Bu özelliğinini herkesten önce gören Enstitü müdürümüz Ord.Prof.Dr.Cihangir Kahramanov,kadro olmamasına rağmen onu kendine yardımcı tayin etmiş ve Mammad bey,müdürümüzün tahsis ettiği eski geniş bir masanın üzerinde çalışmalarını yürütüyordü.
Kurumumuzun elemanları için o masa bir müzakere,tartışma ve özellikle destek ünitesi gibi bir alandı.Deneyimli bilim insanlarıyla istişareler o masanın arkasında yapıldığı gibi gençler de adeta bir komuta merkezi gibi oradan yönlendiriliyor,tezler ve kitaplar o masanın arkasında gönüllü redakte ediliyordu.Yazmalar Enstitümüzün halihazırki müdür yardımcısı Prof.Dr.Paşa Kerimov ile haftanın bir gününün belirli saatlerini bulmaca çözmeye adamışlardı,o saatlerde eski geniş masaya yaklaşmayı doğru bulmazdık.Arkadaşlık duygusu o kadar güçlüydü ki,Paşa Kerimov`un profesörlük tezinin müzakere toplantısında dostunun başarısından duyduğu sevinc, göz yaşının yanaklarını islatmasına sebep olmuştu.Renkli bir kişilikti,çok iyi bildiği klasık edebiyattan şiirler söylerken de Rus yönetmen Eldar Ryazanov`un süjelerini ezbere bildiği filmlerinden bazı fragmanları taklit ederken de kendisini aynı samimiyet içinde görüyorduk.Stailn rejiminin kurşuna dizdirdiği milli duruşlu kalem sahiplerinden Ali Abbas Müznib`in kitaplarının yayınlanması için müstesna emek sarfetmişti.Bir insan,hele bir yönetici nasıl olur da bu kadar kültürlü,bu kadar efendi olur? Belki inanamayacaksınız,Yazmalar Enstitümüzü yönettiği 16 yılda hiçbir zaman en büyükten en ufağa hiçbirimizi bir konuyu görüşmek veya soru sormak içine makamına çağırmadı.Aksine en ufak bir sorusu olduğunda kendisi çalışma masamıza kadar geldi,sesini asla yükseltmeden `Kusura bakmayın,rahatsız ediyorum` diye söze girerek sorusunu sordu.`Şahsıma hitaben sarfettiiği `Burada kız kardeşim çok fakat sen hepsinin başında geliyorsun` sözünü bir iltifattan ziyade her konuda fikir alışverişinde bulanmamızın bir teyidi olarak kabul ediyordum.Aşırı tempoda çalışmasıyla hepimize adeta `Benim zamanım az,çok çalışmak dışında alternatifim bulunmuyor` mesajı veriyordu.Biz anlayamayız,belki Şeki`ye de doğduğu kente veda etmesi için de kendisini Allah ü Teala götürmüştü.Enstitümüzden son kez `Salı günü geleceğim` diye ayrılmıştı.
Evet,tahmin ettiğiniz üzere Salı günü cenazesi geldi,hepimize teker teker veda etti.Veda defterine `Kalbin gibi toprağın da yumuşak ve rahat olsun` yazabildim.
İşbu yazıyı da Prof.Dr.Mammad Adilov`un tüm mesai arkadaşları adına kaleme aldım.Aziz hatırası önünde hepsinin saygıyla eğildiğinden eminim.Eşi,aziz arkadaşım Dilara hanıma bir daha sabır ve metanet, evlatlarının ve torunlarının hayat yollarının açık olmasını can-ı gönülden diiliyorum.