UNUTMAYALIM
*BAKÜ MEKTUBU*
Doç. Dr. Aybeniz Rahimova
Çok benzeyen kaderlerden bir tanesi daha... İkiye parçalanmasına rağmen bu kaderlerin sayesinde aslında o zamanlar Azerbaycan`ın kendi bütünlüğünü koruduğunu söylemek durumundayız.Petrol sanayiinin geliştiği Bakü, başta Erdebil olmak üzere Azerbaycan`ın Güney kısmındaki vatandaşlarımızın yüz tuttuğu bir ekmek kapısı,bir ümit merkeziydi,Muhammed Hüseyin Şehriyar`ın altmış sene sonra isabetli şekilde ifade edeceği üzere “güzel sanatların da suyu-toprağıydı,`Kızıl Kabe` Bakü idi.” Çarlık Rusya`sının 1905`de tanımış olduğu kısmi özgürlükler Bakü`yü milli kimlik ve ana dili üzerine tartışmaların merkezi haline getirirken fazla değil üç sene sonra ayaklanan Tebriz`in, meşrutiyet hareketinin merkezi konumuna yükselmesinde Bakü`nün büyük etkisi olacak,kıvılcım yurdun bir köşesinden ötekisine sıçradıkça özgürlük bilinci gelişecek,bilenecekti.Süreç Bakü`yü bir adım öne çıkarırken ikiye parçalanmış vatanın öbür köşesinden gelenler o sürece kendi emsalsiz katkılarını sunacak,birlik ve bütünlük mefkuresi de o şekilde gelişecekti.1930`ların ortalarında sınırlar kapanınca o taraftan gelenler, artık Bakü merkezli Azerbaycan`ın entellektüel gelişimine katkılarını sunmaktan asla geri kalmayacaklardı.İşte `aynı kaderi paylaşan` diye yazıya başladığımız o entellekt sahiplerinden biri ünlü yazarımız,bilim adamımız,üniversite hocamız Mir Celal Paşayev`di.`Aynı kaderi paylaşanlar` derken Güney Azerbaycan kökenli yaklaşık dört kuşağın temsilcileri arasında Prof.Dr.Paşayev`in kendine has bir dizi özelliğinin olduğunu bir kenara not ederek hayat serüvenine göz atalım.
26 Nisan 1908`de Ortaçağ Safevi İmparatorluğu`nun başkenti Erdebil vilayetine bağlı Halhal ilçesinin Endebil köyünde doğmuştur.Küçük yaşlarında ailecek Kuzey Azerbaycan`ın işgallere karşı direnç sembolü sayılan ve 28 Mayıs 1918`de ilan edilmiş Azerbaycan Cumhuriyeti`nin ilk fiili başkenti ünvanını kazanmış Gence`ye göç etmişler.On yaşındayken babasını kaybedince ağabeyinin desteğiyle hayata tutunmuştur.1918-1919`da bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti`nin mevcudiyet yıllarında Gence`de ilkokul eğitmi almış,ilerleyen dönemde Gence Eğitim Yüksekokulunu kazanarak 1928`de oradan mezun olmuştur.Öğrencilik yıllarında talebe örgütlerinde ve sendikalarında faallık sergilemiş,Eğitim Yüksekokulu`ndan 1928`de mezun olunca Batı sınırımızdaki Gedebey ilinin ortaokulunda öğretmenlik yapmıştır.Ardından Gence`ye dönen Mir Celal Paşayev burada iki sene okul müdürlüğü görevini yürütükten sonra 1930 yılında Tataristan`ın başkenti Kazan`daki Şark Eğitim Enstitüsü`nün Edebiyat fakültesine kaydını yaptırarak iki sene orada okumuş ve 1932`de mezun olunca Bakü`ye dönmüş, birkaç bilim araştırma kurumlarında,üniversitede,basında görev yapmıştır.Edebiyat alanındaki faaliyetlerine öyküler kaleme alarak başlayan Mir Celal Paşayev aynı zamanda bilimsel çalışmalar üzerine yoğunlaşmıştır.
1930`ların ikinci yarısının son derece karmaşık ortamında sosyalist rejimin klasik edebiyat alanındaki araştırmaları pek takdir etmemesine rağmen Mir Celal Paşayev 1939 yılında `Fuzuli eserlerinin sanatsal özellikleri` konulu doktora tezini savunmuştur.Bu eser günümüze kadar Türk,arap ve fars dilli Şark edebiyatlarının zirevedeki isimlerinden biri olan Muhammed Fuzuli`nin yapıtlarında sanatçının yarıtıcı özelliklerini ilk kez kapsamlı ve sistemli şekilde inceleyen bir araştırma niteliği taşımakta olup o zamandan günümüze kadar yaklaşık on kez yeniden yayınlanmıştır.İşin ilginç yanı Paşayev`in düz yazı alanında da son seksen yıllık edebiyatımızın en önemli eserlerinden birini yine aynı sene içinde (1939) vermesiydi.Türkiye`de ve kimi diğer ülkelerde defalarca ışık yüzü görmüş `Bir gencin manifestosu` isimli romanındaki fikir ve düşünce 1930`ların sonlarından başlayarak toplumsal belleğimizde kendine yer edinmenin yanısıra uzun süre edebiyatımızın ideolojik yönünü belirleyen bir lokomotif rolünü de oynamıştır.
Aynı yıl içinde hem edebi ve hem de bilimsel çalışmaların altında imzasının bulunması Mir Celal Paşayev`in bu alanlarda edinmiş olduğu pozisyonun daha da güçlenmesini sğalamıştı.Bilimsel çalışmalarının alanını genişletmek ve içeriğini zenginleştirmek namına Mir Celal Paşayev`in profesörlük tezi için seçmiş olduğu konu 20.yüzyıl edebiyatımızda `edebi ekoller`i üzerine olup bu bilim adamı orta çağların klasik edebiyatından sonra daha yakın dönemin edebiyatını mercek altına almıştır.Dönem bakımından sadece edebiyat tarihimizin olmayıp fikir ve düşünce tarhimizin hem en fazla tartışmalarının yaşandığı ve hem de en tartışmalı peryotunu inceleyen bir bilim insanının mahareti ideolojik tartəşmaların değerlendirilmesi sırasında konjönktürel etkilere kapılmaması ve geleceği düşünerek analizler yapmasıydı.
Paşayev`in 1947 yılında başarıyla savunduğu profesörlük tezinin spesifik özelliği olarak müellifin kendi pozisyonundan ziyade dönemin karakteristik özelliklerini ortaya çıkarmaya kafa yormasını göstermemiz gerekir.Yani tabir caizse,araştırmanın yazarı kendisinden ziyade tartışmaların merkez figürlerini konuşturarak `manzara-i umumiye`yi bilim dünyası için o metodoliyle formule etme yolunu seçmiş ve bunda gayet başarılı olmuştur.İşte Mir Celal Paşayev`in `20.yüzyılda edebi ekoller` isimli profesörlük tezi ideolojik takıntılardan uzak olmasından dolayı gerek sovyet döneminde ve gerekse günümüzde sadece edebiyat alanında değil felsefe ve sosyoloji alanlarında da sık başvurulan bir bilimsel kaynak niteleğini ve değerini korumaktadır.1948 yılında Prof.Dr.ünvanı kazanan Mir Celal Paşayev o dönemden sonraki çalışmalarını üç alana yaymıştır:1)Roman ve öyküler yazmanın yanısıra çeviriler yapmıştır;2) Bilimsel çalışmalarının konularını çeşitlendirmenin yanısıra uygun kuram ve metodolojiler üzerinden çalışmalarına hem derinlik kazandırmış ve hem de özellikle çağdaş edebiyat üzerine güncel basında çıkan yazılarında adalet kriterini azami derecede korumak kaydıyla bir otorite konumuna yükselmiştir;3)Üniversite eğitimi üzerine mesaisini yoğunlaştıran Prof. Dr. Paşayev sadece sınıfta ders verme değil bilim insanları yetiştirme hedefini de kendisi için belirlemiş olup her üç alanda sabırla tabir caizse kazma vurmuştur.
Bu yazımızda Prof.Dr. Paşayev`in bilim adamı kimliğini masaya yatırdığımız için kendisinin romancılık-öykücülük alanındaki çalışmalarına değinmeden sadece bir tespite dikkatleri çekeceğiz.Prof.Dr.Mir Celal Paşayev 20.yüzyıldaki edebi mektepler konusunu araştırırken özellikle düz yazı alanındaki eserleri titizlikle incelemişti.Roman ve öykü yazarlarımızın eserlerini tahlil ederken Prof.Dr.Paşayev`in sergilemiş olduğu bir yaklaşım herkes tarafından kabul görmüş,benimsenmiş ve onaylanmıştı.Malum,Rus edebiyatı klasiklerinden Dostoyevski kendi ve kendinden sonraki öykü yazarları kuşaklarının durumuyla ilgili yaptığı yorumda `Biz hepimiz Gogol`un `Palto` öyküsünden çıkmışızdır` diye konuşmuştu.20.yüzyıl Azerbaycan öykü ve roman geleneğinin sonraki kuşaklar üzerindeki etkisini inceleyen Prof.Dr.Mir Celal Paşayev`in bir yazar ve bir bilim adamı olarak isabetli tespiti “Hepimiz Celil Mehmetkuluzade`nin `Posta kutusu`ndan çıkmışızdır” şeklindeydi.Ki üzerinden yetmiş küsür sene geçmesine rağmen Prof.Dr.Paşayev`in bu tespiti güncelliğini korumakta olup gelecekteki edebiyat kuşaklarının da bundan memnuniyet duyacaklarını şimdiden söyleyebiliriz.İşte `gerçekçi edebiyat`a duyduğu içten yakınlık edebi eserleriyle sınırlı kalmayıp bilimsel çalışmalarının 1950`den sonraki dönemi için de belirleyici olmuştur.
Önce edebiyatımıza `millet,sınıf,hak-hukuk` kavramlarını getirmiş 20.yüzyılda Müslüman Şarkı aydınlanmasında kalemiyle en etkin konumuna yükselmiş bulunan Mirza Ali Ekber Sabir`in hayatını araştırp şiirlerinin tema çeşitliliklerini ve sanatsal özelliklerini inceleyen kitabı kaleme alan Prof.Dr.Paşayev,ardından ise düz yazı ve oyun yazarlığının dünya çapındaki ustası Celil Mehmetkuluzade`nin roman,öykü ve komedilerini incelemiştir.Prof.Dr..Paşayev`in,Mirza Ali Ekper Sabir ve Celil Mehmetkuluzade`yle ilgili kaleme aldığı kitaplar bilim ve eğitim dünyasının en çok isnat ettiği eserler sırasına dahil olmakla kalmadığı gibi kendisi 1950`lerin ortalarından üniversitede genç bilim insanları yetiştirme planlarını gerçekleştirmeye başlayınca doktora öğrencilerine tavsiye ettiği tez konularının başında Celil Mehmetkuluzade ve Sabir geldi.Çeyrek asırlık bir peryotta genç bilim insanlarının çalışmalarını sadece Sabir ve Mehmetkuluzade`yle sınırlı tutmadı,20.yüzyılın `reelist` edebiyat ekolünün diğer önemli temsilcileri de Prof. Dr. Mir Celal Paşayev`in yöneticiliği ve danışmanlığında arşivlerden gün yüzüne çıkarılarak araştırıldı,incelendi,tezler savunuldu,kitaplar yayınlandı.Ve Prof. Dr. Paşayev`in 1950`lerin ortalarında başlattığı bu süreçten geçerek bilim insanı ve üniversite hocası olmuş araştırmacıların sayısının bir ekol olacak kadar yüksek olduğu 1970`lerin sonlarında ortaya çıkmıştı.Sabir konusunu 1980`lerin ikinci yarısında doktora tezi olarak yeni bakış açılarıyla inceleyen Prof.Dr.Paşayev`in torunu Nergiz Paşayeva 1987`de tezini savunduktan sonra Azerbaycan edebiyat tarihi bölümünde ders vermeye başlamış,ilerleyen dönemde Ord.Prof.Dr.titrine layık görülmüş ve günümüzde aynı bölümün başkanlığını yürütmektedir.Bir bilim adamının ekol yaratmasının ve ekol olarak yaşamasının koşullarından birinin de dedenin açtığı yoldan torunun yürümesi ve yaklaşık yarım asır sonra o ekole yön vermesi olsa gerek...
Çağdaş ve klasik edebiyat alanındaki güncel yazıları ve kapsamlı araştırmaları bilim alanında etkili bir fonksiyona sahip olunca haliyle bu çalışmaların teorisinin de ortaya konması gerekirdi.Daha 1940`lı yılların sonlarından kuramsal çalışmaların ve tartışmaların merkez noktasında bulunan Prof.Dr.Mir Celal Paşayev`in gerek bilim dünyası ve gerekse üniversitelerin edebiyat fakültelerinde okutulmak üzere kaleme aldığı Edebiyat kuramı kitabı 1960`larda içeriği daha da zenginleştirilerek 1972`de basılmıştır.Öğrencilik yıllarımızda masamızın üstünden hiç kaldırmadığımız Prof.Dr.Mir Celal Paşşayev ve Prof.Dr.Penah Halilov`un ortak çalışma ürünü olan Edebiyat kuramı kitabı sonraki yıllarda da defalarca yayınlanmıştır ve edebiyat bilimcilerimizin kuramsal çalışmalarında bir kılavuz olarak kullandıkları kaynak hüviyetini korumaktadır.
Bu yazı edebiyat bilimciliğimizin gerek araştırma-inceleme,gerek çağdaş edebiyat ve gerekse edebiyat kuramı alanlarının hepsinde bir araştırmacı,bir eleştirmen ve bir teorisyen olarak kitaplar ve makaleler kaleme almakla yenitmeyip bu alanda kendi ekolünü yaratmaya muvaffak olmuş bir bilim emekçisinin hayatı ve çalışmaları üzerine belirli bir çerçeve içinde yazılmış yazıdır.Prof.Dr.Mir Celal Paşayev`in Türkiye`de romanları da yayınlanmıştır,inceleme kitapları da.Yani Türk okurunun kendisini yeterince tanıdığından kuşku duymamaktayız.Biz de bu mütevazi yazıyla bir edebiyat bilimcisi olarak Türkiye`de daha fazla tanınmasına katkıda bulunmak istedk.
28 Eylül 1978`de yetmiş yaşında hayata gözlerini yuman Prof.Dr.Mir Celal Paşayev`in aziz hatırası önünde saygı duruşunda bulunmak edebiyat bilimcilerimizin borcudur.Bu alanın bir neferi olarak biz de o borcumuzdan bir daha çıkıyor,ruhuna fatiha okuyoruz...
Çünkü kitaplarından çok şey öğrenmişizdir,boynumuzda hep hakkı bulunacaktır...