Doç. Dr. Aybeniz Rahimova


Bitmemesi gereken yazı

Halil Rıza , devlet mezarlığında toprağa verildi fakat emin olunuz ki, onun yeri Türk edebiyatlarının, Türk bağımsızlık mücadelelerinin kalbi, ruhu, beynidir.


 

 

UNUTMAYALIM

Türk dünyasının bilim adamları dizisi - Yirmi Üçüncü yazı

*BAKÜ MEKTUBU*

 

Yirmi beşinci yazısına geldiğim bu dizide nasıl yazacağımı en çok düşündüğüm şahsiyet Prof. Dr.  Halil Rıza  oldu. Hayatının son yıllarında isim-soyismine Ulutürk mahlasını da ekleyen aydınlıkçı-milliyetçi şairimiz, bilim adamımız,  bağımsızlık mücadelemizde cadde ve meydanlarımızı coşturan yorulmaz hatipimiz, İstiklal marşı”nı söylerken insanlarımızı dimdik ayakta durup yumruklarını sıkmaya alıştıran devrimcimiz,  topraklarımızı savunurken  haftalarca en ön cephedeki askerlerimize şiirleriyle ruh veren mücahidimiz,  Azerbaycan”ımızın birliği namına  “Tebriz” ismini verdiği büyük oğlunun 6 Şubat 1992”de cephede şehit düşmesinden sonra “Ne mutlu bana ki şehit babasıyım”  haykırışıyla sadece kendisi ayakta kalmayıp milletine  eşsiz derecede moral aşılayan bir baba, eşi Firengiz”e yazdığı sevgi şirleriyle, o şiirlere bestelenmiş şarkılarla hepimizi duygu seline boğan bir gönül adamımız ve... Sözün ifade etmekte aciz kaldığı bir insan... Güya Afrika”nın sömürge devletlerine yazmışmış gibi gözüküp aslında Azerbaycan”ın istiklali için yazdığı “Özgürlüğü istemirem zerre zerre, gram gram, Kolumdaki zincirleri kıram gerek, kıram, kıram” dizeleriyle milletimzin kendine gelmesine, özgürlük mücadelemiz namına  örgütlenmesine vesile olmuş ve bu dizeleriyle henüz 30”lu yaşlarında efsaneleşmiş bir kalem sahibi, yorulmayan, bıkmak usanmak bilmeyen bir mücadele insanı. Kürsülerde  ateşli konuşmalarını bitirip yerine geçer geçmez günlüklerine o an tanıklık ettiği her şeyi ama her şeyi not eden bir salnameci, milli konularda tartışmalara girmeyi kendine vazife bilen, bundan asla çekinmeyen, toplantılarda herkesten önce söz alarak pusula belirleyen bir konuşma ustadı, yaratıcı gençleri örgütleyerek hem haklarını savunan hem de onlara  kendi haklarını savunmayı öğütleyen bir ağabey ve tüm bunların  yoramadığı, kendini bir anda yazlığındaki ağaçların, güllerin arasında çalışırken bulan bir emeksever... Onu yaza yaza bitiremezken benim de nefesim tükeniyor, inanın...

 

/resimler/2020-8/6/1618349037996.jpg

 

Biyografisinden...

Halil Rıza 21 Ekm 1932”de Azerbaycan”ın Hazar denizi kıyısındaki Salyan ilinin Pirebbe köyünde doğdu. Okula doğduğu köyde başladı, lise eğitimini il merkezinde tamamladıktan sonra 1949 yılında kaydını yaptırdığı Bakü Devlet Üniversitesi Filoloji fakültesinin gazetecilk bölümünden 1954”de mezun oldu. Onun hayat serüvenini izleyenler delikanlılık çağlarından her şeyi adeta bir fırtına gibi yaşadığına tanık olmuşlardı. Henüz 16 yaşındayken bir gazetede ilk şiiri yayınlanmış, henüz  üniversitedeyken edebi dernek ve cemiyetlerin en faal üyelerinden olmuş, son sınıfta o dönemde prestijli sayılan  Yazarlar Birliği üyeliğine kabul edilimişti. 1955-57 yılları arasında “Azerbaycan kadını” dergisinde edebi işlerden sorumlu eleman olarak çalışırken yeteniğini geliştirmesi amacıyla Azerbaycan Yazarlar Birliği, Halil Rıza”yı,  eski Sovyetler Birliği”nin en prestijli Edebiyat Yüksek okulu olan M. Gorki Dünya Edebiyatı Enstitüsü”ne iki seneliğine okumaya göndermişti. Gorki Enstitüsü genç şairin kendi yeteneğini edebiyat bilmciliği ve çevirmenlik alanında da hayli geliştirmesine yardımcı olmuştu. Ünlü Rus şair Pavel Antokolski”nin sınıfında özel yaratıcılık dersleri gören Halil Rıza dönemin popüler sovyet edebiyatı kalem ustalarının yanısıra o yıllarda SSCB”de yaşamak zorunda kalan Türk edebiyatının büyük devrimcisi Nazım Hikmet”le yakın ilişki kurabilmişti. Çevirmenlk yeteneğini geliştirmesi sayesinde Halil Rza sonraki yıllarda Sovyet ve dünya edebiyatından 300”ün üzerindeki kalem sahibinin eserlerini Azerbaycan Türkçesine çevirerek günümüzde bile kırılması çok zor olan bir rekorun altına imzasını atmıştı. Edebiyat alanında 1966 Nobel ödülü sahibi ünlü Rus yazar Mihail Şolohov”la buluşması ise Halil Rıza”nın manevi dünyasında derin izler bırakan bir olay olarak hafızasında hep yaşamış, gerek Nazım”la ve gerekse dünyanın diğer ünlü edebiyat insanlarıyla buluşmaları, kurduğu yakınlıklar edebi eserleri, çevirileri ve bilimsel çalışmaları üzerinde etkisini göstermiştir. Son yıllarda yayınlanmaya başlayan günlüklerinin 1957-1962 yıllarını kapsayan bölümünde Moskova”daki eğitimine ilişkin önemli anılarını gördük.

 

/resimler/2020-8/6/1618570913403.jpg

 

Halil Rıza Moskova”dan Bakü”ye döner dönmez kendini bilimsel çalışmaların önemli bir mabedi olan, babamın yarım yüzyıldan fazla görev yaptığı ve benim de mezun olduğum Azerbaycan Devlet Eğitim Üniversitesi”nde doktora öğrencisi olarak bulmuş, derslere de girmeye başlayınca öğrencilerle doğrudan temas fırsatını kullanarak onları özgür düşünmeye yönlendirmişti. ”Türk milliyetçisi” bir öğretim görevlisi olarak ünü Azerbaycan”da yaygınlaşan Halil Rıza, ”Savaş sonrası Azerbaycan sovyet edebiyatında şiir roman türü. 1945-1950) konulu tezini hızla sonlandırarak 1963 yılında savunmuştur. Derslerini devletin onayladığı programlarla sınırlı tutmayan Halil Rıza”nın milliyetçilik propagandası doğal olarak sovyet istihbaratının dikkatinden yayınmamış, gelışmeler üniversite duvarlarını aşarak Azerbaycan”ın farklı bölgelerinde yankı bulunca  sovyet rejimi endişelenmişti. Yapılan çok sayılı uyarılara ve verilen idari cezalara rağmen Türk milliyetçiliği propagandasından vazgeçmeyince Halil Rıza 1968 yazında on sene görev yaptığı Azerbaycan Devlet Eğitim Üniverstesi”nden atılmasına rağmen yılmamış, mücadeleci karakteri Halil Rıza”yı farklı yollara başvurmaya sevketmişti. Bunlardan en önemlisi Kasım 1968”de Azerbaycan”ın 18. yüzyıl ünlü şairi Molla Penah Vagıf”ın doğumunun 250. yılı dolayısıyla organize edilmiş etkinliklerde sesini duyurmak olmuştu. Bir kalem sahibi olarak bu etkinliğe katılması için davetiye alamayan Halil Rıza yurtdışından etknliklere katılmak için Azerbaycan”a gelen yabancı şair ve yazarlarla buuluşmanın  sakıncalı olmasına rağmen bir yolunu bularak kaldıkları oteldə  Kemal Tahir (Türkiye), Necati Zekeriya (Yugoslavya) ve Şakir Sabit (Irak) ile buluşmaya muvaffak olmuş, yayınlatamadığı önemli bir eserini Türkiye”ye götürmesi için Kemal Tahir”e vermişti. İşte bu şekilde “özgür” girişimlerde bulunması üyesi olduğu ve devletten finanse edilen Yazarlar Birlği”ni tedirgin etmişti. Komünist Parti”nin ve istihbaratın da yönlendirilmesiyle Yazarlar Birliği yönetimnin geniş katılımlı toplantısında Halil Rza “egoizmden tutun da sovyet karşıtı faaliyetleri”ne kadar öylesine eleştiri yağmuruna tutuluyo ki, şaşkınlık  içinde kalmıştı. Eleştrileri yanıtlamasına izin verilmediği gibi Yazarlar Biriliği yönetimi kendisini son kez uyarmıştı: Bir daha olması durumunda üyelikten atılacaksın. Bu, sovyet sisteminde bir kalem sahibinin yaşaya bileceği en kötü kader olabilirdi. Zira ondan 5-6 ay önce Rusya Yazarlar Birliği üyeliğinden atılan Aleksandr Soljenitsın 1970 Edebiyat Nobel ödülüne layık görüldüğünde ödülünü alması için İsveç”e gitmesne izin verilmediği gibi 1974”te vatandaşlıktan çıkarılarak ödülünü almaya gitmesine izin verilmiş, oradan ABD”ye giderek bir de 1998”de Rusya”ya döne bilmişti. Belki bundan dolayıdır ki, ortamı yumuşatmak için Halil Rıza ertesi gün Yazarlar Birliği başkanına mektup yazarak “Kimi hatalarını kabul ettiğini”  ifade etmek  zorunda kalarak bunun sayesinde Yazarlar Birliği saflarında kalabildiği gibi Bilimler Akademisi”nin Edebiyat Araştırmaları Enstitüsü”nde kendine iş de bulabilmişti. Üniversite sınıflarından ve öğrencilerden uzaklaşan Halil Rıza”nın aslında  Bilimler Akademisi”nin sakin ortamında zamanının tamamını bilimsel çalışmalara harcayacağı beklenirken o, elbette ki, bilimle daha ziyade uğraşmıştı. Fakat bu durum,  değil onun mücadeleci kişiliğinden nelerinse eksilmesinine neden oldu, tam tersi, Halil Rıza yine toplantı salonlarında milli konuları gündeme taşıdı, yaratıcı gençleri örgütleyerek onların haklarını aradı, yine toplantılarda herkesten önce söz alarak baskı altına alınmaya çalışılan genç kalem sahiplerini, bilim insanlarını savundu, edebiyatın ve bilimin fonunda bağımsızlık mücadelemizin en ateşli destekçilerinden biri olmayı sürdürdü.

/resimler/2020-8/6/1620032477191.jpg

 

Edebiyat araştırmaları Enstitüsü”nde görev yaptığı birimin ismi “Edebi ilişkiler” olunca Halil Rıza bunu  Türk dilli ülkeler arasındaki edebi ilişkilerin araştırılması ve o ilişkileri oluşturan kişiliklerinin Azerbaycan”da daha iyi tanıtılması için uğraş verdi. 1985 yılında savunduğu “Maksut Şeyhzade”nin edebi yaratıcılığı ve Azerbaycan-Özbek edebi ilişkilerinn aktüel konuları”  başlıklı  profesörlük tezi Halil Rıza”nın bilimsel çalışmaları arasında her bakımdan farklı yere sahip bir eser olup kendisinin ülkülerini yansıtıyordu. Zira 1908 Azerbaycan doğumlu Maksut Şeyhzade gençlik yıllarında Dağıstan”daki faalyetlerinden dolayı tutuklanarak bir süre hapiste kaldıktan sonra Özbekistan”a sürülmüş ve Azerbaycan”a gelmesi yasaklanmıştı. 1930”lu yıllarda kaleme aldığı eserlerle çağdaş Özbek edebiyatının temelin atan Maksut Şeyhzade milliyetçi dünya bakışından dolayı 1952”de yeniden tutuklanmış, Sovyet diktatoru Stalin”in 5 Mart 1953”de vefatı üzerine annesinin SSCB Parlamentosuna yazdığı mektupla salıverilmişti. 1967 yılında Taşkent”te hayata gözlerini yuman Maksut Şeyhzade, Halil Rıza”nın defalarca Özbekistan”a giderek oradaki özverili çalışmalarından sonra sadece Azerbaycan”da değil eski SSCB”nin başkenti Moskova”da ve Türk coğafyalarında da tanındı. Maksut Şeyhzade”yle ilgili çalışmaları Prof. Dr. Halil Rıza”nın bilim dünyasına sunmuş olduğu en kiymetli armağanlardan biridir. 1970-1989 yılları arasında Halil Rıza dünya edebiyatından 300”ün üzerinde şairin eserini dilimize çevirdiği gibi (örneğin Nizami Gencevi”nin “Sırlar hazinesi” eserini Farsçadan, Sergey Yesenin”in şiirlerini Rusçadan dilimze çevirmişti) tercüme kuram ve kurallarına ilişkin bilimsel çalışmaların altına da  imzasını atmıştı. “İkiye parçalanmış Azerbaycan” temasını her daim ön planda tutan Halil Rıza, 18 Eylül 1988”de Türk dillerinin Muhammed Fuzuli ve Mehmet Akif Ersoy”a eşdeğer şairi Muhammed Hüseyin Şehriyar”ın Tebriz”de vefatı haberi gelir gelmez “Sanki bir dağ yıkıldı” isimli makalesiyle özgürlük mücadelemizin kıvılcımını  yeniden ateşlemişti. Ondan birkaç ay sonra kaleme aldığı  “Silahlan”  ve “Devam ediyor 37” şiirleri ise bu sıradışı kalem sahibinin (hem şair-yazar ve hem de bilim adamı anlamlarında) adeta bilimle vedalaştığını, milletimizi özgürlük uğruna mücadele için sokak ve meydanlara seslediğini, Karabağ”ımızı savunmamız için seferberlik ilan ettiğini ortaya koyuyordu.

/resimler/2020-8/6/1620334978681.jpg

 

Kırk seneden beri mücadelesini verdiği “Türk milliyetçiliği”  düşüncesi  Prof. Dr. Halil Rıza”nın basın sayflarındaki yazılarının yanısıra sokak ve meydanlardan haykırdığı şiirlerinin etrafında şekilleniyordu. Haziran 1991”de henüz Azerbaycan bağımsız değilken Türkiye”ye giderek 1 aydan fazla  orada kalması hem bağımsızlık hem de Türklük  mücadelesinin şekillenmesi ve yürütülmesinde önemli bir aşama teşkil etmişti. Karabağ”ımızdaki ermeni bölücülüğü ve ihaneti Prof. Dr. Halil Rıza”nın milletimizi örgütleyerek Bakü sokaklarına çıkarmasına neden olunca SSCB bunu bunu affetmemiş ve Ocak 1990”da Halil Rıza tutuklanarak Moskova”ya götürülmüştü. “Milliyetçilik” soruşturmasını SSCB”nin özel yetkili savcıları yapmış, on ay tutuklu kalan Prof. Dr. Halil Rıza Ekim 1990”da mahkemesinin yapıplması için Bakü”ye getirilmiş, ilk celsede serbest bırakıldığı gibi 1 ay süren mahkeme sonucunda beraat etmişti. Prof. Dr. Halil Rıza”nın beraati, olağanüstü durum ortamında bulunmamıza rağmen  istiklal mücadelemize yeniden güç kazandırdığı gibi fitilini yeniden ateşlemiş, geri dönülmesi imkansız olan bu yol bizi özgürlüğümüze kavuşturmuştu. Fakat Karabağ”ımızdaki ermeni ihaneti belki herkesten ziyade Prof. Dr. Halil Rıza”nın canını yakmıştı ki, büyük oğlu Tebriz”in ön cephede savaşa gitmesine hiç itiraz etmemişti. 6 Şubat 1992”de Tebriz”in şehadet haberi geldiğinde şehit babası olmaktan gurur duyduğunu haykırsa da oğlunu kaybetmesi zaten sıkıntılar yaşadığı sağlığını daha da bozmuştu. Türkiye”de, Almanya”da, Azerbaycan”da yapılan peşpeşe operasyonlar, tibbi müdaheleler O”nu yeniden sağılığına kavuşturmamış ve Prof. Dr. Halil Rıza Ulutürk 22 Haziran 1994”de hayata gözlerini yummuştu. Devlet mezarlığında toprağa verildi fakat emin olunuz ki, onun yeri Türk edebiyatlarının, Türk biliminin, Türk bağımsızlık mücadelelerinin kalbi, ruhu, beynidir.

Türk dünyasının bilim adamları dizisinden yirmi beşinci yazımı  yazmak ne kadar zor olduysa  bitirmek de kadar çok zor oluyor.

Aslında Prof. Dr. Halil Rıza Ulutürk”le ilgili hiçbir yazı bitemez, bitmemeli...

 

RUMLAR TÜRKİYE’Yİ SUÇLAMAK İÇİN BAHANE YARATMAĞA ÇALIŞIYORLAR

Suriye jeopolitiğinin değişen doğası

UYAN TÜRK, UYAN MÜSLÜMAN!

İçinde ümidi ve ümitsizliği barındıran bir süreç: 5 Kasım

David Stepanyan: Ermenistan-Türkiye sınırı er ya da geç açılacak... Husumet sayfasının çoktan kapanması gerekirdi

Hiçbir sıkıntı bizi yarı yolda bırakamaz

Bakan Fidan'dan dikkat çeken açıklamalar: Esad ile görüşmeye hazırız

Elhan Mehdiyev: Azerbaycan, Rusya'nın pozisyonuna karşı çıkmayı düşünmüyor

Coni niye Kıbrıs’ta?

Kanlı 12 Eylül darbesinin üzerinden 44 yıl geçti