UNUTMAYALIM
*BAKÜ MEKTUBU*
İşbu şatırları Türkiye`nin sınırsız manevi destek verdiği Azerbaycan ordumuzun üçrenkli bayrağmızı birlik ve bütünlüğümüzün simgesi Hüdaferin köprüsü üzerine dikmesinden 10 gün sonra kaleme alıyorum.Mayıs 1918`de Nuri Paşa komutasındaki Türk askeri o köprüyü geçerek Şark`ın ilk Cumhuriyeti olan bağımsız devletimize askeri destek vermek için Gence`ye varmıştı.Daha sonra Güney Azerbaycan`daki milli devletimiz 1946`da Tahran rejimi tarafından işgale maruz kaldığında kardeşlerimizin bir kısmı Aras nehir üzerindeki o köprüden Karabağ`a geçmeyi başarmışlardı.İran-SSCB sınırının orta kısmında kalan Hüdaferin köprüsü Aras`ın hızlı sularıyla aşındıkça aşınmış,yıprandıkça yıpranmış,1828`de ikiye parçalanan Azerbaycan`ın yeniden bütünleşmesi için ümit simgesi haline gelmişti.Ümidimizi kaybetmezken tek tesellimiz sınırın ötesinden bize ulaşa bilmiş kardeşlerimizin bilim,edebiyat ve kültür hayatımıza yaptığı katkılarla `Bütün Azerbaycan` idealını birlikte yaşatmamız olmuştu.Biz tarafta sosyalist öbür tarafta ise şoven Tahran rejiminin tüm kısıtlama ve yasaklamalarına rağmen bizi söz diri tutmuş,sınırlarımızın dikenli tellerini söz kırmıştı.Bu bakımdan Türk dillerinin Oğuz lehçesinin gelmiş gemiş en büyük şairlerinden olan Muhammed Hüseyin Şehriyar`ın şu dizeleri hepimizin duygularının tercümanıydı:
Yazıp,ölsem ne halkı zar isterim
Ne kabrim üstün gülizar isterim
Aras kıyısında mezar isterim
Açık koyun gözüm o yarı görsün
O sazlı-sözlü Şehriyar`ı görsün.
(Sosyalist şair Süeyman Rüstem`in kendisine yazdığı şiiri kastediyordu üstad Şehriyar.Düşüne biliyor musunuz,sosyalist rejimin en ateşli savunucusu bir kalem sahibi o rejimin devlet politikasıyla 180 derece çelişir biçimde parçalanmış Azerbaycan`ın bütünleşmesini savunuyordu.)
İşte acımızın sembolü Hüdaferin`in üzerine ordumuzun üçrenkli bayrağımızı diktiği andan şu sorular da bir türlü yakamı bırakmadı:1946`da Aras`ın bu tarafına gelmek zorunda kalan Gaffar Kentli bayrağımızı yeniden Hüdaferin üzerinde görünce koşup oradan mı Tebriz`e yürürdü?Ebülfez Hüseyini nasıl?Tebriz`den bir dünya arşiv bagajıyla dönmüş hepsinin büyüğü ve ağabeyi Gulam Mehmetli peki?Bugün o köprünün Güney tarafına geçme durumunda olsalardı,bir Hamid Memmaedzade`nin,bir Mirza Abbaslı`nın telaşını gözönünde canlandırmak mümkün mü?
Satıra dökerken bile uyandırdığı heyecan yetiyor da artıyor.Onun için konuyu somutlaştıralım ve derinden derin bir bilim adamı Hamıd Mmmmedze`yi yazmaya çalışalım..Kendisinin ismi dünya edebiyat bilimciliğinde Şark Rönesansı`nın beşiği başında durmuş ünlü yazarımız,filozofumuz ve edebiyateleştirmenimiz Mirza Fethali Ahundzade`nin kitaplarını yayına hazırlamanın yanısıra`Ahundzade ve Şark` isimli kitabın yazarı olmasından dolayı iyi bilinmektedir.Şunu da not etmemizde fayda vardır ki,Şark`ın cehaletten kurtulması namına verdiği mücadelede Ahundzade`nin en çok fikir paylaştığı insanların başında Tebriz`li Mirza Melküm Han gelmekteydi.Yani Hamid Memmedzade`nin hemşehrisi...
18 Mart 1924`te Tebriz`de doğdu. İlk,ortaokul ve lise eğitimini tamamladıktan sonra Tebriz Üniversitesi`ne kayıt yaptıran Hamid Memmedzade daha sonra Tahran Üniversitesi`nin tarih ve edebiyat fakültesine yatay transfer oldu.Mezun olduktan sonra Safevi İmparatorluğu`nun başkenti Erdebil`de bir sare öğretmenlik yapan Hamid Memmedzade,genç yaşlarında Güney Azerbaycan`ın istiklali uğruna mücadeleye katıldı.1945 yılında Milli Azerbaycan Devleti ilan edilince Hamid Memmedzade,Tebriz`de önemli görevler üstlendi.Tahran fars rejiminin kanlı müdahalesiyle Aralık 1946`da Milli Azerbaycan Devleti`nin varlığı sona erince Bakü`nün yolunu tutan Memmedzade,burada üniversitenin iletişim bölümünden mezun olarak 1951 yılında Azerbaycan Bilimler Akademisi Dil ve Edebiyat Araştırmaları Enstitüsü`nde çalışmaya başlamıştır. Daha önceki yazılarımızda da dikkat çektiğimiz üzere Fars ve Arap dillerini iyi bilmelerinden dolayı Güney Azerbaycan kökenli yüksek eğitimli insanların Bakü`de özellikle dil-edebiyat ve tarih biliminin gelişmesine muazzam katkıları bulunmuştur.Milli istiklal mücadelesinin ideallerine sadık kalan Hamid Memmedzade, Mili Azerbaycan Devleti`nin Başbakanı Seyyid Cafer Pişaveri`nin gazetecilik ve yazarlık faaliyetine ilişkin doktora tezini savunmuş,arından ise Mirza Fethali Ahundzade ve Şark konulu ikinci teziyle Prof. Dr. ünvanını kazanmıştır.
İlk edebi eserlerini 1946`da Tebriz basınında yayınlatan Hamid Memmedzade,1950`lerden Bakü basının gerek edebi ve gerekse bilimsel alandaki en mühim kalemlerinden biri durumuna gelmiştir.1950`lerin başlarından Azerbaycan`ın edebiyat dergilerinde öyküleri yayınlanan Hamid Memmedzade edebi çalşmalarını hayatının sonuna kadar sürdürmenin yanısıra bir bilim adamı olarak çok kiymetli yapıtların altına imzasını koymuştur.Güney Azerbaycan`dan gelen bu kuşağa mensup edebiyat ve bilim insanlarının Farsçayı çok iyi bilmeleri Bakü`nün işine yaramış ve kendileri gerek bilim araştırma kurumları ve üniversitelerdeki görevleri ve gerekse yayınevleriyle sıkı temaslar içinde olmalarından dolayı Fars ve kimi zaman Arap dilli klasik edebiyatın mühim örneklerini çevirerek dilimize kazandırmışlar.Bir bilim adamı olarak 1980`lerin ortalarında yeniden Tebriz`e dönene kadar Bilimler Akademisi`nin Şark Araştırmaları Enstitüsü`nden hiç ayrılamayan Prof.Dr.Hamid Memmedzade`nin kaleme aldığı ve yayına hazırladığı kitaplar arasında Fars dilli edebiyatın büyük ustası Hafız Şirazi,Türk dilli edebiyatların simge şairlerinden Alişir Nevai,Muhammed Hüseyin Şehriyar v.d. yapıtları bulunmaktadır.Hamid Memmedzade`nin sonraki dönemlerde `Meşrutiyet dönemi öncesinde İran edebiyatı`,`Bahar Şirvani` v.d. bilimsel kitapları yayınlanmış,gazete ve dergilerde `Güney şiirinde vatan ve vatanperverlik motiferi`, `Molla Nasrettin` dergisi Tebriz`de`,Güney Azerbaycan şairi Sehend üzerine`,`Güney Azerbaycan ağız edebiyatı`,`Şeyh Muhammed Hiyabani`,`Zeynel Abidin Maragai`,`Hamid Nutku` makaleleri ışık yüzü görmüştür.
Fakat Prof. Dr. Hamid Memmedzade`nin dünya bilim tarihine sunduğu en büyük armağan, müslüman Şarkının uyanış sürecinin beşiği başında durarak ilk komedilerimizi,18.yüzyıl Fransa filozoflarından etkilenerek çağdaş anlamda ilk felsefi eserlerimizi,ilk romanımızı kaleme alan ve bununla yetinmeyip `çağdaş okul`,`tiyatro`,`kültür` kavramlarını topluma çok basit dilde anlatarak hayatını müslüman dünyasının önünün açılması çalışmalarına sarfeden Mirza Fethali Ahundzade`nin üç ciltlik eserlerini yayına hazırlamak ve `Ahundzade ve Şark` isimli kapsamlı bir araştırmanın altına attığı imza olmuştur.Şunu kesinlikle söyleye biliriz ki,Mirza Fethali Ahundzade`nin mirasının araştırılması alanında ve özellikle `Ahundzade ve Şark` konusunda en derin ve iddialı inceleme Prof.Dr.Hamid Memmedzade`nin yapıtı olup yaklaşık altmış seneden beri değerini muhafaza etmektedir.Çünkü Prof. Dr. Memmedzade o incelemesini dar bir çerçeveye hapsetmeden ve Mirza Fethali Ahundzade`nin sadece komedilerine,romanına,felsefi eserlerine isnat ederek değil,19.yüzyılın ortalarının devlet adamlarına,kalem sahibi arkadaşlarına yazdığı mektuplara, seyahat notlarına ve arşiv kayıtlarına sıkı sıkı atıflarda bulunarak kaleme almıştır.Bilim dünyası Prof. Dr. Memmedzade`nin yılların vererek yayına hazırladığı Ahundzade`nin üç ciltlik eserlerini hep en itibarlı kaynak olarak kabul etmiştir.Şunu katiyetle söyleye biliriz ki,Mirza Fethali Ahundzade,Şark`ın aydınlanması namına ne kadar özverili çalışmışsa,Prof.Dr.Hamid Memmedzade de onun eserlerini yayına hazırlayarken aynı derecede titiz ve özverili çalışmıştır.Örneğin Ahundzade`nin eserlerinin üçüncü cildinin `Mektuplar` kısmında Prof.Dr.Memmedzade`nin arşivden bularak kitaba dahil ettiği bir mektuptakı şu kısım gerek bu büyük kalem ustasının ve gerekse onun eserlerini hem yayına hazırlayan hem de inceleyen bir bilim adamının manevi dünyasıyla sıkı yakınlık teşkil etmektedir.1863 yılında görev yaptığı Tiflis`ten İstanbul`a giderek Sadrazam Keçecizade Mehmed Fuad Paşa ile buluşan Mirza Fethali Ahundzade,hayata geçirilmesi ümidiyle öne sürdüğü tekliflerin havada kalacağını anlayınca Tiflis`e döner dönmez Tebriz`deki yakın arkadaşı Mirza Melküm Han`a şu mektubu yazmıştı:
`Bizim tüm gayretlerimizin faydaları sadece halk içindir.Biz Osmanlı halkının bizim gayretlerimizle mutlu ve saadetli bir halk olmasını istiyoruz.Fakat bizim bu isteğimiz Osmanlı bakanlarının kişisel zararınadır.Biz ümumun menfaatini istiyoruz,onlar ise kişisel çıkarlarını düşünüyorlar`
Prof.Dr.Hamid Memmedzade`nin yaptığı başka bir önemli çalışma ise Muhammed Hüseyin Şehriyar`ın,Azerbaycan Türkçesindeki şiirler kitabını Bakü`de titizlikle yayına hazırlamak olmuştur.Bilindiği üzere Muhammed Hüseyin Şehriyar`ın `Haydar Baba`ya selam` şiirinin birinci kısmı ilk kez 1954`te Ankara`ya ulaştığında hayatının son aylarını yaşayan Mehmet Emin Resulzade şiirle ilgili `Edebi bir hadise` başlıklı yazıyla eseri Türkiye`ye ve dünyaya tanıtmıştı.Şiir Ankara`dan sonra Bakü`de ilk kez 1958`de kiril alfabesinde yayınlanmıştır.`Haydarbaba`ya selam` şiirinin ikinci kısmı 1964`de ışık yüzü gördükten sonra Türkiye`de ve Azerbaycan`da bilim insanları arasında eserin özellikleri üzerinde adeta inceleme yarışmaları yaşanmış,en kapsamlı incelemeyi yine bir Azerbaycan Türkü olan Prof.Dr.Muharrem Ergin yayınlamıştır:`Azeri Türkçesi` isimli 376 sayfalık ilk kez 1971`de yayınlanmıştır.
Bakü`de de bu alanda hız kesmeyen çalışmaların mükemmel bir sonucu olarak Prof.Dr.Kulam Hüseyin Begdeli ve Prof.Dr.Hamid Memmedzade`nin 1981`de ortaya koydukları `Aman ayrılık` kitabı olup, Şehriyar`ın Azerbaycan Türkçesinde kaleme aldığı küçükten büyüğe eserlerinin daha sonra ortaya çıkan birkaç küçük şiir dışında tamamı o kitapta kendine yer bulmuştur.İşte bundan dolayıdır ki,`Şehriyar:Türkçe bütün şiirleri` kitabını 1990`da yayınlayan Dr.Yusuf Gedikli de gerek Şehriyar`ın hayatına ilişkin detayları ve gerekse şiirlerindeki kelimelerin anlamlarını netleştirirken güvenilir isnat noktası olarak 1981`de Bakü`de yayınlanan `Aman ayrlık` kitabını almıştır.O kitabın gerek Memmedzade ve gerekse 1946`da Pehlevi rejiminin soykırımından kurtularak Bakü`ye erişmeyi basarmış tüm diğer bilim ve kültür insanları için farklı bir önemi de 1980`lerin başlarından itibaren o insanların bir kısmının Tebriz`e geri dönmesiydi.Muhammed Hüseyin Şehriyar`ın küçük oğlu Hadi beyin birkaç sene önce Azerbaycan basınına verdiği demeçten “Hamid hocanın Tebriz`de ablasının evinde kaldığını fakat Tebriz`in suyunu kullanamaması yüzünden Tahran`a gitmek zorunda kaldığını` okumuştuk.Başta Prof.Dr.Hamid Memmedzade olmak üzere bu güzide insanların Bakü`yü ilerlemiş yaşlarında terkederek yeniden Tebriz`e kavuşmaları onları olduğu gibi bizi de sevindirmesine rağmen aynı zamanda duygularımıza keder katmıştı.
Çünkü onlar kendi varlıklarıyla büyük hazineleri de alıp gitmişlerdi.2000 yılında Tahran`da hayata gözlerini yuman Prof.Dr.Hamid Memmedzade de o hazinenin taşıyıcılarından biriydi..
Aziz hatıraları önünde her daim saygı duyuyoruz...